Yeni Üyelik
30.
Bölüm

۝ B: BTBP || 19

@buzlarkralicesi

-19-

Uzun zaman olmuştu. Nicedir onun sesini duymamış, yüzünü görmemişti. Şimdi birdenbire gizemli bir numaradan arayıp kendisiyle konuşuyordu. Eski sevgilisi Yüksel... Bir zamanlar onunla doludizgin bir ilişki yaşamıştı, doğru. Ama hep eksik bir şeyler vardı onunlayken. Aniden gelen evlilik teklifiyle bunları düşünmek durumunda kalmıştı uzun uzun. Her zaman âşık olduğu adamla hayatını birleştirmeyi hayal etmişti, aşk evliliği yapmayı ve koca bir sevgi üzerine yuva kurmayı istemişti. Yüksel o adam mı, doğru adamla mıyım, diye çok düşünmüştü o zamanlar. O an anlamıştı aradığı kişinin Yüksel olmadığını. Çünkü bir şeylerin eksikliğini hissediyordu, acaba diye düşünürken emin olamıyordu. Oysa seven insan anlardı, hissederdi. Burç'layken nasıl hissetmişti? Gerçekten beklediği kişinin o olduğunu nasıl anlayıvermişti... Başlarda güvenmemişti, evet. Hatta sonra güvenmemekte haklı olduğunu da acı bir şekilde tecrübe etmişti. Ancak konu şuan bu değildi, hislerin insanın ruhuna nasıl ayna gibi yansıdığıydı. Duygular doğru yolun pusulasıydı. Kalp atışları, bakışlar, duygular her şeyi açığa çıkarıyordu. İstenmeyen şeyleri bile...

"Alara, orada mısın?"

Hattın diğer ucunda duyduğu sesle irkildi. "Ah, evet buradayım. Şaşırdım sadece. Takdir edersin ki uzun zaman geçti."

"Evet. Ben de..." Telefonun diğer ucundan derin bir iç çekiş duyuldu. "Evlendiğini duydum, çok şaşırdım. Benimle bu yüzden ilişkini bitirmiştin, evlenmek istemediğini söyleyerek ayrılmıştın benden."

"Öyle olması gerekti. Birbirimiz için doğru kişiler olmadığımızı hissettim ve bitti. Geçmişi deşmenin pek de bir manası yok artık."

"Haklısın." Duraksadıktan sonra "Mutlu musun peki?" sorusunu yöneltti adam, sanki bu sorunun cevabını duymak herhangi bir şeyi değiştirebilecek gibi.

Mutlu muydu sahi? Bunu hiç düşünmemişti. Şaşkındı, kızgındı. Burç'a hayatı zindan etmek istiyordu ama mutlu muydu? Asıl soru buydu. Bu soru dışında her şeye cevap verebiliyordu ancak sanki bu soruya içten bir cevap verirse Burç'a öfkesinin dinmesinden korkuyordu. Hâlbuki ona öfkesi dinsin istemiyordu. Söylemişti ya, ona dünyayı dar etmek istiyordu. Onu cezalandırmak istiyordu. Ama aynı zamanda onu seviyordu. Yani onunla mutluydu. "E-Evet, mutluyum." Her ne kadar bunu kendine itiraf etmek hoşuna gitmese de gerçek buydu ve Yüksel'in de bunu bilmesini istemişti. Çünkü evlendiği hâlde kendisini arayabiliyorsa içinde hâlâ biraz ümit besliyordu belli ki. En azından ümidinin körelmesine yardımcı olacaktı bu samimi cevap.

"Sevindim, gerçekten. Sen mutlu olmayı hak ediyorsun Alara. Bu saatten sonra bana ancak senin adına mutlu olmak düşer. Doğrusu seni bu kadar mutlu eden adamla tanışmayı çok isterim."

"Yüksel..."

"Tamam, çok uzatmayacağım zaten. Sen sevmezsin böyle şeyleri. Sadece... Mutluluklar dilemek için aradım." Konuşmayı tam bitirecekken dayanamadı ve içinde kalan son cümleyi mırıldandı Yüksel. "Ve sesini duymak için..."

Zaten kafası karışıkken gelen bu yersiz itirafla gerilmişti Alara. Konuşmanın bir an önce bitmesi için kısa kesmek istiyordu. "Hoşça kal Yüksel."

"Hoşça kal Alara..."

Telefonu kapattığında kafası ister istemez karmakarışık bir hâl almıştı. Duyguları darmadağındı. Yüksel'le eski anıları canlandı, geçen güzel günleri... O hep kendisine karşı çok nazik, düşünceli ve sevgi dolu olmuştu. Onda duyguların hep bir dozu vardı, ne çok fazla sevip sıkmayı bilirdi ne de ilgisiz bırakıp üzmeyi. Orta şekerliydi işte. Her kadının isteyeceği türden biriydi.

Sonra Burç'la tanışmaları düştü aklına, geçirdikleri güzel günler, didişmeler hatta kavgalar, onun evlilik teklifi... Burç her zaman bir yanı çatlaktı, bazen lakayt bazen ciddiydi. Ama eğlenceliydi de. Çoğu kadın, erkeklerde her zaman ciddiyet ve gücün inkâr edilemez bir karizma oluşturduğuna inanırdı. Alara da onlardan biriydi. Ta ki Burç'u tanıyana kadar... Onun içindeki o çocuksuluğun, asla büyümeyecekmiş gibi duran bir çocuk gibi gözlerine bakışının büyüleyici olduğunu nasıl inkâr edebilirdi ki? Asıl her zaman ciddiyet Burç'ta bol gelen bir ceket gibi eğreti duracaktı.

Yüksel'le evlenmeyi reddederken çok daha kısa süredir tanışık olduğu Burç'la aniden evlenmesi ve ona olan duyguları, kısacası yaşananları gözden geçirmek istemsiz de olsa kafasını karıştırmıştı.

Telefonuna aniden gelen mesajla resmen sıçradı. Kendi hâllerinde eğlenen kızlar birden dönüp kendisine baktıklarında başını iki yana sallayarak "Yok bir şey." dedi yalnızca. Bu sözüyle Nilüfer Taçmin'e oje sürme işlemine devam etti. Alara da yatağa bıraktığı telefona uzanıp mesaja baktı.

Kimden: Öküz Burç

"Bahçede buluşalım. Konuşmamız lazım."

İki dakika kadar düşündükten sonra cevap yazdı genç kız. Hâlâ kafası karmaşıkken bir karar vermesi ne kadar doğru olurdu ya da bu kararın sağlıklı çıkması ne denli mümkündü, düşünecek vakti yoktu.

Kimden: Alara

"Tamam."

Aldığı kısa mesajla yerinde hafifçe kıpırdandı. Bütün gün burada oturup içerken kadınları çözmeye çalışmak ona bir şey katmayacaktı, belliydi. Üstelik Burak ilk defa bir konuda haklıydı. Bunun böyle gitmeyeceğini, konuşmaları gerektiğini söyleyen oydu. Bunu kendisi de düşünmüştü ama sıcağı sıcağına konuşmak ne kadar doğru olurdu bilemediğinden beklemeyi tercih etmişti Burak'ın önerisiyle mesaj atmaya karar vermişti ve atmıştı. Şimdi ne konuşacakları ise muammaydı. İçinde engelleyemediği bir heyecan vardı. Bu karmaşık konunun nasıl çözüleceği konusunda en ufak bir fikri yoktu. Yerinden kalkıp Burak'a "Bana şans dile." dedikten sonra bahçeye gitmek için toparlandı.

"Senin artık şansa değil de bir mezar taşına ihtiyacın var gibi ama neyse, sustum."

"Bence de ağzın burnun dağılmadan sussan iyi edersin." Bahçeye doğru yürürken geçen zaman ona yıl gibi gelmişti. Gidene kadar tüm yaşadıklarını düşünmüştü. Alara'nın kendisine ne kadar kızgın olduğunu, konuştuklarında tavrının ne yönde olacağı ve bunun gibi bir sürü şeyi uzun uzun düşünmüştü. Bahçeye vardığında Alara bahçeye çıkan sarmaşıklarla sarılı merdivenlerden iniyordu. Gece burası ne kadar güzel görünüyordu, daha önce hiç fark etmemişti. Üstelik burası Bodrum'da tanıştıkları, ilişkilerinin başladığı oteldi. İnanılır gibi değildi doğrusu. Bu bahçenin her metrekaresinde Alara'yla anıları vardı. Onu kaybetmek istemiyordu ama öfkesinden ördüğü duvarı aşıp ona ulaşamıyordu da. İnadını kıramıyordu. Ne yapacağı konusunda en ufak fikri yoktu. Belki her şey henüz çok taze olduğu içinde bu başarısızlığı. Zaman geçse Alara onu dinlerdi belki. Ama ya zaman her şeye ilaç olduğu hâlde onlara acıdan başka bir şey vermezse? O zaman Alara'sızlığa nasıl dayanırdı ki? Ondan öncesini hatırlamıyordu sanki. Nasıl baş edebilirdi onun yokluğuna? Nasıl onsuz geçirdiği zamanlara dönüp hiçbir şey olmamış gibi hayatına çapkın Burç olarak devam edebilirdi? Hiç bilmiyordu. Bu sorulara bir yanıtı yoktu. Karşısında ne konuşacağını bekler vaziyette duran kıza baktı. "Seni neden çağırdığımı az çok tahmin ediyorsundur."

"Bu durum çok can sıkıcı bir hâl almaya başladı."

"Evet, bu iş daha fazla böyle gitmez. Belirsizlikler içinde daha fazla yürüyemeyiz Alara."

Kollarını kavuşturmuş bir biçimde "Ben de öyle düşünüyorum." diyerek başıyla onayladı kız. "Ailelerimize bu durumu yansıtmayalım, dönünce gerçekten evliymişiz gibi davranalım." Burç'un gözlerindeki ışıltının devam eden konuşmada geçen "Yalnızken herkes kafasına göre takılır." cümlesiyle anında sönüverdiğini görebiliyordu. "Bir süre böyle kafamızı dinleriz, düşünürüz. Sonra bu evlilik konusunun nasıl çözümleneceğini tekrar konuşur, masaya yatırırız."

Umudu kırılmış ama kuyruğu dik tutmaktan da geri durmayan bir tavırla "Kabul..." diyerek kabul etti durumu Burç. Zaten ne diyebilirdi ki? Karısı çoktan kararını vermişti. Ona bu durumda cevap hakkı bile doğmuyordu.

Yeterince düşünceli ve dalgınken konuyu daha fazla uzatmamak adına "İyi geceler." diyerek geldiği merdivenden yukarı çıktı.

Bahçede yapayalnız kalmış adam ise "İyi geceler..." diye mırıldandı anlamsızca. Yüzünde tek bir ifade kırıntısı bile yoktu. Konuşmak, bağırmak istiyor fakat yapamıyordu. Sesini almışlardı sanki ondan. Midesinde çırpınarak ölen kelebekleri iyileştirmeye çalışırken dayanılmaz bir acı çekiyordu. Alara'yı asla sakinleştiremeyecekti. Şuan inandığı tek şey buydu.

Alara'nın da kendisinden farksız olduğunu, odaya girer girmez kendini yatağa atıp düşünceler içinde uyuduğunu bilmiyordu elbette.

♚ ♔ ♚

Öğleden önce on bir gibiydi, kızlar madem birlikte oteldeyiz, bunu değerlendirelim ve otelin nimetlerinden yararlanalım diyerek ortak bir karar almışlardı. Öğle vakti yüzeriz, akşam da spaya gideriz diye plan yapmışlardı.

Havuz girmek için aşağı indiklerinde Burç ve Burak'ın da orada güneşlendiklerini gördüler fakat pek oralı olmadılar. Hatta Taçmin "Onlar var diye eğlencemizden olmayalım kızlar." diyerek kızları, özellikle de Alara'yı cesaretlendirdi.

Burç ve Burak cephesinde ise işler pek de iç açıcı sayılmazdı. Burak, yakın arkadaşının yaşayan bir ölü gibi dolaşmasından daha şimdiden rahatsızlık duymaya başlamıştı bile.

"Oğlum hadi kalk yüzelim. Hayat böyle geçmez."

"Burak, hayatım kâbus derecesinde zorluğa sahip bir Candy Crush levelıyken eğlenemem abi kusura bakma. Bir de bana hiçbir şey olmamış gibi yüzelim falan deme cidden."

"Abi ne yapalım peki ağlayıp gözden mi olalım yani?" Ayağa kalkıp "İyice arabeske bağladın sen de ha. Çekemem ben bunları." dedikten sonra havuza daldı adam.

Kızların keyfi gayet yerinde görünüyordu. Nilüfer bir adamı gözüne kestirmiş, onunla bakışıyordu. Bunu fark eden Alara ise karşılarında güneşlenen beyi süzerek "Sana bakıyor." diye değerlendirmişti.

Taçmin de "Oldukça yakışıklı." diyerek Alara'nın yorumunu pekiştirdi. Göz kırparak "Bir çay için bence." dedi ve gülmeye başladı.

Nilüfer bozulup "Dalga geçme kızım." diye söylenirken kızları bir gülme almıştı. Ne kadar tatsızlık yaşanırsa yaşansın hâlâ gülebilecek bir şey bulmayı başarıyorlardı.

Taçmin de birini gözüne kestirmişti ve bunu fark edip tek kaşını havaya kaldıran yengesine cevabı omuz silkmek olmuştu. "E tatile geldik, biraz eğlenmenin sakıncası olmaz değil mi?"

Alara ve Nilüfer gülüşürken tam karşılarında aniden kafasını sudan çıkaran Burak bir dedektif edasıyla "Sakın aklından bile geçirme!" deyince tüm kızların yüreği ağzına geldi.

İlk tepki veren "Allah canını almasın, nereden çıktın sen?" diye söylenen Alara oldu. Ardından bağ parmağıyla damağını kaldıran Nilüfer de ona katıldı.

Olaya şaşkınlığı kısa süren Taçmin'se "Aaa niyeymiş?" demekle yetindi yalnızca. Sonuçta Burak'ı tanıyor, malını biliyordu. Onun yaptığı hiçbir şeye uzun süreli şaşkınlık duymuyordu.

"Abin duyarsa öldürür de ondan. Hani benden söylemesi."

"Siz yapınca oluyor da biz yapınca niye olmasın? Sizin canınız can da bizimki patlıcan mı?"

Nilüfer alkışlayarak "Çok doğru bir konuya parmak bastın valla!" diyerek kıza katılırken gittikçe sayılarının artması Burak'ı ufaktan korkutmuştu biraz. "Çifte standart var burada!"

"Bence Burç öğrenirse çifte standart değil, cinayet olacak burada! Aaa, siz de dünden beri bana saldır Allah saldır doymadınız arkadaş! Doğruları söylemek de mi suç oldu?"

Burç elinde kokteyllerle dönerken bir kızın gözlerini üzerinde hissetti ve o an Alara'nın dün akşamki sözleri geldi aklına. Hanımefendi kendisi "Yalnız kaldığımızda herkes kafasına göre takılsın." dememiş miydi? Gözleriyle adeta kendisini yiyen kıza dönüp uzun uzun baktı. Bakışlarıyla karşılık vermeyi sürdürürken içinden Alara'nın bunu görüp kıskanması yönünde ne kadar dua biliyorsa hepsini etmişti.

Burç Allah'ın sevgili kulu olduğundan mı yoksa Alara'nın kendisini sürekli kaçamak gözlerle süzdüğünden midir bilinmez, genç kız bu gözlerle flörtleşme olayını fark etmişti. Deli gibi de kıskanmıştı doğrusu. Ancak bunu belli etmemek için elinden geleni yapıyordu. Burç'u şımartmak da istemiyordu, dün geceki sözlerini yutmak da. Nilüfer kulağına eğilip "Misilleme yap bence." diyene kadar kendisi dışında bu olayı fark eden olduğunu hiç düşünmemişti. Çünkü ortada alenen edilen bir sohbet ya da temas yoktu, yalnızca bakışıyorlardı gör olasıcalar! Merakına yenik düştüğünden kuyruğunu kıstırıp tek bir kişiye dürüst oldu "Nasıl?" sorusunu sorarak.

Gayet hevesli bir ifadeyle "Bana bırak." derken ayağa kalktı ve neredeyse bir saattir bakıştığı adama doğru yürüdü. Bu durum hem hoşlandığı adamla bir sebepten tanışmak için bahane olacaktı, hem de Alara'nın işi görülecekti. Bir taşla iki kuş yani. Adamın yanına geldiğindeyse cesaretini kaybetmek üzereydi. Lakin vazgeçmek için artık çok geçti çünkü adamın soru dolu ilgili bakışları kendisinin üzerinde yoğunlaşmıştı bile. "Merhaba," dedi öncelikle. "Ben Nilüfer."

"Ben de Yetkin."

El sıkıştıktan sonra konuya girmekte sakınca görmedi Nilüfer. "Biliyorum, damdan düşer gibi olacak ama sizden bir konuda yardım isteyeceğim."

"Sizin gibi hoş ve güzel bir bayana elbette yardımcı olmak isterim. Konu nedir?"

Doğrusu adamın nazik ve ilgili tavırları genç kadına çok yardımcı oluyordu. Gizliden gizliye Alara'yı göstererek "Arkadaşımla ilgileniyormuş gibi davranır mısınız?"

"Ama ben sizinle ilgileniyorum."

Adam düşündüğünden de cesur ve dürüst çıkmıştı. Açıkçası böyle bir itiraf beklediği söylenemezdi. "Eğer bize yardımcı olursanız..." Şuan en şirin gülüşünü kullanıyordu ve bu da işe yaramazsa ne yapacağı konusunda bir b planı yoktu ne yazık ki.

"Ben ne kazanacağım bundan?"

"Eğer yardımcı olursanız sonrasında birer kahve içer, sohbet eder, birbirimizi tanırız. Tabi isterseniz."

Adam karizmatik bir gülüşle "Cazip bir teklif." diyerek onayladı bu zararsız isteği.

Nilüfer'inse kafasında şampiyonlar ligi müziği çalıyordu. Zafer onundu artık. Adamın cevabı üzerine kısa bir gülüşme geçti aralarında. Sonra plan yapıldı ve herkes görev yerlerine dağıldı. Operasyon başlıyordu. Bilmedikleri tek şey, Burak'ın Sherlock Holmes gibi gözlerinden hiçbir şeyin kaçmamış olmasıydı.

Nilüfer kızların yanına döndükten kısa bir süre sonra Yetkin gelip Alara'nın karşısına oturdu. Kur yapar gibi bir tavır takındı. Nilüfer'in göz kırpışıyla bunun bir oyun olduğunu anlayan Alara ise intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Demek gözlerinin önünde bir kadınla bakışabilecek, onunla göz flörtü edecek kadar geniş bir insandı Burç efendi ha? O zaman kendisi de böyle bir dersi hak etmişti doğrusu. Kendi düşen ağlamazdı sonuçta. Adam nazikçe elini öperken kaçamak bakışlarını Burç'a çevirdi.

Yetkin ise oyuna devam ediyordu. Hem de başarıyla. "Sizin gibi güzel bir bayanla bir şeyler içmek benim için zevk." diyerek elindeki kokteyllerden birini Alara'ya uzattı.

Burç bir köşede, çok yakın bir köşede hatta tüm bu olayları görebilecek ve çıldırabilecek kadar yakın bir köşede olanları görürken deliriyordu. Adam eline güneş kremini alınca kafasında tehlike sinyalleri çalmaya başladı. "Krem mi sürecek o benim karıma?" Kan beynine hücum ederken ayağa kalktı. Gitmek üzereyken Burak'ın kolunu tutması pek fayda etmiyor gibiydi, zira genç adam mıknatıs gibi o yöne çekiliyordu.

"Oğlum gelme bu oyunlara."

Elbette Burak'ı dinlememiş, birkaç adımda karısının yanında almıştı soluğu. Genç kızın kolunu tutup "Gel benimle." derken oldukça öfkeli görünüyordu.

Alara ise yalandan "Aaa nereye?" dese de durumdan oldukça hoşnuttu ve birkaç yapay itirazdan sonra uzatmadı, yalnız kalabilecekleri bir köşeye geçtiler. Burç, kırmızı görmüş boğa gibi burnundan nefes alıp veriyordu. "Ne oluyor be?"

"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"

"Ne yapmışım?"

"Evli bir kadınsın ve bir erkeğin sana ilgi göstermesine izin veriyorsun!"

Alaycı bir ses tonuyla "Tıpkı kocamın başka kadınlarla bakışıp gülüşmesi, flört etmesi gibi değil mi? Aaa ne tuhaf!" diyerek karşılık verdi.

"Sen söyledin free takılalım diye!"

"Evet, ama senin evlilik müessesesine saygın yoksa, bunu böyle uluorta, gözümün içine baka baka yapabiliyorsan bana da kızmaya hakkın yok!"

"Ben ona bakmadım, o bana baktı!"

"Ama bu hoşuna gitti!"

"Sanki adamın seninle ilgilenmesi hoşuna gitmedi!"

"Hiç de bile!"

"E niye izin verdin o zaman o hergelenin seninle ilgilenmesine?" Kadının kaçamak bakışlarının ardından Burç'ta jeton düşmüştü. Keyifle sırıttı. "Yoksa beni kıskandın ve bana ders mi vermek istedin?"

Hiç vakit kaybetmeden "Saçmalama!" diyerek karşı atağa geçti Alara. "Sen artık benim umurumda bile değilsin. Sen-"

Gözler yalan söylemezdi, Alara'nınkiler de yalan söyleyemiyordu. Sadece biraz cesaret ve rehberlik istiyordu sanki. Genç adam da bunu yaptı. Beklenmedik bir anda karısının dudaklarına yapıştı.
...

Loading...
0%