@buzlarkralicesi
|
-21- Ertesi gün yola çıkıp eve dönerlerken Alara da, Burç da sessiz sedasız aralarında geçenleri düşünüyorlardı. Alara kafasında kurdukça kuruyordu. İtiraz etmediğine göre Burç da boşanmak istiyordu ama söylemeye cesaret bulamıyordu demek, diye düşündü. Mantıksız da gelmiyordu aslında. Eğer boşanma fikri kendisinden çıksaydı o aşırı çekindiği babasına nasıl hesap verirdi? Burç da sonradan keşke itiraz etseydim, boşanmak istemiyorum deseydim ne kaybederdim gururumdan başka, diye uzun uzun düşünse de artık çok geç olduğunun kendisi de farkındaydı. Olan olmuştu, söz ağızdan çıkmıştı bir kere. Geri dönüşleri her iki aile tarafından da coşkuyla karşılanmıştı. Burç'un babası Orhan Bey bütün aileyi görkemli ve güzel bir akşam yemeğinde toplamıştı yine. Yıllardır hayal ettiği bir şeydi bu zaten; evlatlarını evlendirip kocaman bir aile gibi bu masada toplanmak. Onu daha fazla ne mutlu edebilirdi ki? Yemekte ailenin tüm bireyleri vardı. Orhan Bey bu mutlu anın şerefine ev sahibi olarak bir konuşma yapmayı kendisine borç bildiğinden yemekten hemen önce ayağa kalktı. "Çocuklarımızın dönüşüyle daha büyük bir aile olduk. Hepinize buraya geldiğiniz için çok teşekkür ederim. Benim bu hayattan en büyük beklentim, bir gün çocuklarımın evlenip mutlu olduğunu görmek ve bu masada her gün daha da büyüyen köklü bir aile olmaktı. Hayalim büyük ölçüde gerçekleşti. Neyse, konuşmayı daha fazla uzatacak değilim. Yeni evli çiftlerin bu kadar erken dönmelerini beklemiyordum. E madem döndüler, oğlum da vakit kaybetmeden işinin başına dönecektir. Ve Ahmet Hamit Beyle ortak hazırladığımız düğün hediyesini de takdim etmenin zamanı geldi diye düşünüyorum." Burç ve Alara merakla birbirine bakarken Orhan Beyin ricasıyla ayağa kalkıp yaşlı adamın yanına geldiler. Ahmet Hamit Bey de dünürünün yanındaki yerini almıştı. Çiftin babaları olarak dayayıp döşedikleri evin anahtarını takdim etme görevini Ahmet Hamit Bey kendi isteğiyle Orhan Beye vermişti. Onun baskın karakteri ve hitabet yeteneğine diyecek yoktu nasılsa. Orhan Bey elindeki anahtarı gelinine uzatırken "Bu yeni evinizin anahtarı. Güle güle oturun kızım. Yuvayı dişi kuş yapar, o yüzden anahtarı sana vermeyi uygun gördüm." diyerek keyifle güldü. Alara evin anahtarını alırken her ne kadar gülümsemeye çalışsa da verdikleri karardan habersiz çok mutlu olan ailelerine boşanma işini nasıl anlatacaklarını hiç bilmiyordu. Üstelik dönelim diye ısrar ederken Burç'la aynı evde kalacağı detayını nasıl düşünememişti, ona da hayret ediyordu doğrusu. Ancak bu, içinde bulundukları durumda sorun bile sayılmazdı. Öncelikli olarak düşünmeleri gereken daha büyük sorunları vardı. Mutluluğu gözlerinden okunan bu iki aileye durumu nasıl açıklayabilirlerdi ki, buna Alara'nın vicdanı nasıl dayanırdı? Fakat dayanmak zorundaydı zira tüm bunlar kendisinin başının altından çıkmıştı. Her ne kadar Burç'un etkisi büyük olsa da kararı veren kişi olarak söyleme cesaretine de katlanacaktı. Er ya da geç. 1 haftanın sonunda evlerine yerleşen Alara ve Burç çifti odaları ayırmış, evin belirli bölümlerini ortak kullanan iki yabancı ev arkadaşı gibi yaşayıp gidiyordu. Bir nevi evcilik oyunu oynuyorlardı. Tek fark, bu evcilik oyunundan iki tarafın da zevk almamasıydı. Hele Burç, bu durumdan son derece sıkılmıştı ve bu konuyu Alara'yla düzgün bir şekilde konuşmayı kafasına koymuştu bugün. Kapıyı tıklatıp Alara'nın onaylayan sesiyle odadan içeri girdi. Genç kadın odasındaki berjere uzanmış dergileri kurcalıyordu. Öte yandan çalışma masasındaki bilgisayar açık, işle ilgili dosyalar masada açık bir biçimde duruyordu. Belli ki çalışmaya kısa süreliğine ara vermişti. Doğru bir zaman seçtiği için memnundu adam. "Alara, müsaitsen bir şey konuşacaktım." "Sen şirkete geçmiyor muydun?" "İş biraz daha bekleyebilir. Bak ben bu boşanma işini..." Kız pür dikkat dinlerken ümitlenmişti. Acaba kocasının anlatmak istediği şey miydi? Yani şey? Gel boşanmaktan vazgeçelim hanım, sen kalk bize çay koy normal evli çiftler gibi televizyon karşısında meyve soyup yiyelim, tarzı bir şey mi söyleyecekti? Yani elbette Burç böyle şeyler söyleyecek adam değildi, ama ne yalan söyleyecekti ki o minvalde bir konuşma bekliyordu. Tam hevesle adamı dinlerken aniden çalan telefonu tüm büyüyü bozdu. Ekranda Yüksel ismini görünce biraz gerildi kadın. Burç ise telefon ekranında gördüğü ismi merak etmişti. Ancak şimdi durduk yere "Bu Yüksel de kim?" diye soramayacağına göre sessiz kalması en iyisiydi. Her ne kadar sessizliğini korusa da beyninin bir köşesinde o soru yankılanıp duruyordu. Kimdi bu Yüksel Allah aşkına? Bir Yüksel'imiz eksikti, diye geçirdi içinden. Soğuk ve hafif mahcup bir ifadeyle "Pardon..." diyerek telefonu açmak durumunda kaldı Alara. Aramayı yanıtlasa da şaşkındı, Yüksel'in ne kadar ısrarcı biri olduğunu bildiğinden, bekletmeksizin açmıştı telefonu ancak oldukça gergindi ve şaşkınlığı da tam böyle bir konuşmanın ortasında Yüksel'in kendisini niçin aradığıyla ilgiliydi. Bu kozmik bir şaka mıydı? "Efendim Yüksel..." "Rahatsız etmiyorum ya?" Normal bir Alara o an rahatsız olduğuna dair herhangi bir laf sokardı, ancak yanı başında merakla kendisini dinleyen kocasını kıskandırmak söz konusu olduğunda daha ılımlı davranabileceğine dair kendini ikna etmişti bile. "Yo, aramana sevindim." Olağan bir ses tonu takınmıştı. Ama ilişkileri konusunda bu kadar vurdumduymaz olan kocası için hâlâ kıskandırma çabalarına girmesi kendisine bir kez daha kızmasından başka işe yaramıyordu. "Ben aslında bu akşam eğer eşin için sorun olmayacaksa yemeğe davet edecektim seni. Eski günlerin hatırına, iki eski dost gibi..." "Yemek mi?" "Evet, ama sorun olursa eşin de gelebilir tabi." Adamın ses tonundaki isteksizlik ve yapaylığı anlayabilmesi için deha olmasına gerek yoktu kadının. Burç'a bakarak "Yo, eşim böyle şeylere çok takılmaz. O zaman... Akşam sekiz diyelim mi?" "Diyelim." "Tamamdır." Telefonu kapattığında karşısındaki adamda sakinlikten eser yoktu, kırmızı görmüş boğa gibi burnundan soluyordu. Aniden başka birine dönüşmüştü sanki. Ne yalan söylesindi, bu genç kızın keyfini yerine getirmişti. "Sen ne diyecektin?" Öfkesi önemsenmemesinden, Alara için artık bir değeri olmadığı gözüne sokulduğundandı hiç kuşkusuz. Bu yüzden söylemeye yeltendiği her şeyi yuttu Burç, içinde sakladı. Madem hanımefendi hiçbir şey olmamış gibi onu hayatından silip atmak istiyordu, onu tutmayacaktı. "Bu boşanma işini çok uzatmayalım diyecektim, bir tarih koyalım. Bu evlilik hatası, hayatımızı daha fazla sekteye uğratmasın!" Burç'un ani değişikliğine anlam veremeyen kadın her ne kadar şaşkın ve üzgün olsa da "Aynı fikirdeyim." dedi yutkunarak. "3 ay sonra bu iş bitsin." "Harika." "Bence de." Kocası sessiz sedasız odadan çıkıp giderken öfkeden kudursa mı, yoksa kendini yatağa atıp ölene dek ağlasa mı bilemiyordu. Durumu bu hâle getiren kendisi olsa da öfkeliydi, çünkü karşısındaki adamın bu kadar hazır olmasını beklememişti. Onun boşanmaya dünden razı olduğunu bilmiyordu. E tabi, geç kalmıştı çapkınlıklarına. O da haklıydı. İstemsizce gözlerinden birer damla yaş süzüldü. Bu aşk onun canını çok yakıyordu. Belki de sırf bu yüzden bitmesi daha iyi olacaktı. Zorlamanın bir manası yoktu. Yaşadıkları küçük, güzel bir aşk kaçamağıydı ve bitmişti. Daha fazla zorlamak ya da bitmemesini ümit etmek her iki tarafı da yıpratmaktan başka bir işe yaramayacaktı. Aşk iki kişilikti. Oysa bu ilişkide savaşan tek bir taraf bile yoktu. ... |
0% |