Yeni Üyelik
34.
Bölüm

۝ B: BTBP || 23

@buzlarkralicesi

-23-

Akşamın erken saatlerinde hazırladığı mükellef sofranın başında heyecanla bekleyen adam eksik bir şey olup olmadığına bakarken içindeki "Alara gelecek mi?" sorusunu susturamıyordu. Ya gelmezse? Eğer gelmezse her şey öylece bitip gidecek miydi? Hiçbir şey olmamış gibi davranıp evliliği bitirecekler miydi? Mumları yaktı ve masaya oturdu. Beklemeye başladı. Başta ümit dolu tavrı yarım saat, kırk beş dakika geçtikten sonra yavaş yavaş azalmaya başlamıştı. 1 saat geçti, 2 saat geçti. Ne gelen vardı ne giden... Artık onu beklerken geleceğine dair en ufak bir ümidi bile kalmamıştı. Mumlar tükenmeye yüz tutmuş, acınası bir hâlde şamdana akmıştı. Tıpkı kendisi gibi... Küçük bir yudum aldı içkisinden. Bekledi, bekledi... Gittikçe yudumları büyüdü, bir şişeyi devirdi. İkinci şişeyi çıkardı. Masadaki küçük mumlar da sönmüştü artık, kalan umutları gibi.

Alara gelmemişti ve kendisi de sarhoş olmuştu. Başı dönüyordu. Öfkeliydi, hayal kırıklıklarıyla doluydu, üzgündü. Bu duyguyla nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Burak'ın numarasını tuşladı. İlk çalışta açtı dostu.

Bu saate kadar aramadığına göre Alara'nın geldiğini düşünen adam "Ne oldu abicim, nasıl geçiyor geceniz?" diye sordu keyifle. Fakat işlerin hiç de umduğu gibi gitmediğini anlaması çok sürmedi.

"Gelmedi lan Burak. Gelmedi..." Gözleri dolmuştu. Küçük bir çocuk gibi burnunu çekti. "Sinan Çetin'le Film Gibi programında misali 'Bakalım gelecek mi?' diye kapıya baktım, ama gelmedi Burak! Gelmedi anasını satayım!"

"Oğlum sen sarhoş mu oldun? Geleyim mi yanına?"

"Gelme abicim, gelme. Beni acılarımla baş başa bırak." Arkadaşının yanıtını beklemeksizin telefonu kapattı. Tekrar aradığında ise ne cevap verecek ne de konuşacak gücü yoktu artık. Sanki konuşmanın bir faydası varmış gibi... Genç adam artık en yapacağını bilemez hâldeydi. Konuşmak istese konuşamıyordu, karşısında duran kişi kapı duvardı sanki. Böyle olacaksa kendini nasıl affettirecekti, sorunlarını nasıl çözebileceklerdi?

Bir süre sonra dış kapı anahtar sesiyle açıldığında sandalyeye göçmüş adam içkisinden büyük büyük yudumlar almaya devam ediyordu.

Alara ise eve ulaşmanın rahatlığıyla anahtarını anahtarlığa fırlattı. Yüksel'le bütün gece keyifsiz bir biçimde konuşmuştu. Daha doğrusu, Yüksel konuşmuştu kendisi dinlemişti. Onun sorduğu sorulara kısa kısa cevaplar verip geçiştirmişti hep. Burç'a inat kabul ettiği yemek sanki işkence gibi gelmişti ona. Her ne kadar kendine itiraf edemese de aklı Burç'ta kalmıştı. Zaten bir bahane bulup erkenden ayrılmayı başarmıştı. Ondan ümidi kesmesi gerektiğini düşünen Yüksel de iki medeni insan gibi el sıkışarak bu durumu olgunlukla karşılamış, mutluluklar dilemişti.

Ne mutluluk ama...

İçeri girer girmez arabesk bir türkü çığırtısıyla karşılaşmanın şaşkınlığını yaşadı. Bu sesin nereden geldiğine dair fikir yürütmeye çalıştı ve sesin tanıdık geldiğini düşününce parçaları birleştirmek hiç de zor olmadı.

"Ben her geceee sarhoooşum, derdimdeeeen böyleeee!" Karısının içeri girdiğini gören Burç yalpalayarak ayağa kalktı ve alaycı bir ifadeyle alkışlamaya başladı. "Ooo Alara Hanım gelmiş, hoş gelmiş! Nasıl geçmiş efendim Yüksel Beyle gecesi?"

Peltek, sarhoş konuşmasını anlamakta biraz güçlük çeken Alara hâlâ şaşkındı fakat olağan, ciddi ve soğuk bir ifade takınmak konusunda kendi üzerinde baskı kurdu. "Sen içki mi içtin?"

Hazırcevap bir ifadeyle "İçtim, evet!" yanıtını verdi. Oldukça cesur ve umursamaz bir tavır takınmıştı. "Ama şarkıdaki gibi derdimden değil! Senden kurtulacak olmamı kutladım bu gece!" Daha fazla ezdirmeyecekti kendini. Onu umursamayan karısının gözünde kendini küçültmeye niyeti yoktu. Senin yüzünden içtim, diyemezdi ya! Acı çektiğini belli etmemeliydi. Kan kussa "Kızılcık şerbeti içtim, biraz ekşiydi ama pek de güzeldi valla!" diye fors atmalıydı, sonuçta o Burç Aksoy'du. Yıkıldım diyecek hâli yoktu. Yıkılsa bile kendinden emin bir tavırla "Yoo, gayet de italik duruyorum." diyebilmeliydi. Şu saatten sonra kendini acındırmanın, gururunu ayaklar altına aldırmanın hiç anlamı yoktu. Kendine bunu yapmayacaktı.

Öte yandan kocasının umursamaz cevabıyla küplere binen Alara ise "İyi, ne mutlu sana!" diye çemkirmekte bulmuştu çareyi. Ne diyecekti ki? Adamı sarsıp "Niye boşanıyoruz diye üzülmüyorsun sen! Ben üç aylık rimel tükettim senin için!" diye bağıracak, azarlayacak değildi ya.

"İyi!" Sandalyeye yığıldı Burç. Daha fazla dik duramazdı zaten. "İyi anasını satayım, iyi!" Aksi tavırları küskün bir çocuğu andırsa da karşısındaki öfkeli kadın bunu anlayabilecek kadar salim kafayla düşünemiyordu.

Sarhoş birini kızgın olduğu için bu hâlde bırakamayacak kadar merhametli genç kız ise sevdiği adamın çocuk gibi büzüştürdüğü surat ifadesine güldü istemsizce. Sinirden mi gülüyordu yoksa bu manzara kendisine komik geldiği için mi bilinmez. Ama gülüyordu işte. Kolundan tutup yığıldığı yerden kaldırdı adamı. "Kalk hadi, kalk. Odaya götüreyim seni."

"Sen niye bu kadar erken geldin ki ya, Yüksel Bey seni bekler şimdi."

"Saçmalama da yardım et bana, kaldırayım seni."

"Ya, ta tabi. Hep ben saçmalıyorum zaten. Yüksel Beylerle yemeğe çıkan da benim. Hem ayrıca senin evli olduğunu bilmiyor mu o bok herif? Ne diye evli kadınla yemeğe çıkıyor? Zırtapoz!"

"Sarhoş sarhoş dayak yeme şimdi benden."

"Yerim ulan! Yemediğim bir dayağın kalmıştı, onu da yerim! Eros'un okunu yemişim zaten..."

Zar zor odaya getirdiği adamın yalnızca tek tük cümlelerini anlayabiliyordu. Konuştukça sesi daha kısılıyor, git gide mırıldanır hâlde konuşuyordu. Arada bir şarkı sayıklamayı da ihmal etmiyordu.

"İçki nediiiir bilmeeezdiiim, şimdiii bir ayyaş olduuum..."

Burnundan soluyarak "Belli belli," dedi Alara. "Olmuşsun zaten." Adamla yatağa yığıldıktan sonra hafifçe doğruldu ve kocasının ayakkabılarını çıkardı, yanına oturdu. Sızıp kalan adamın saçlarını okşarken buldu kendini. Bu isteyerek yaptığı bir hareket değildi kalbinden gelen bir reaksiyondu. Küçük bir çocuk gibi duran bu adamın ne kadar şımarık ve egoist bir karaktere sahip olduğunu unutmuş gibiydi. Oysa hep aklının bir köşesinde duruyordu onun nasıl bencil ve şımarık biri olduğu. Yine de seviyordu işte. Sırf rahatı bozulmasın diye yalan söyleyebilecek kadar bencil, ne yaparsa yapsın affedilmeye bekleyecek kadar şımarıktı ama onu sevmekten kendini alıkoyamıyordu. Neden? Neden yapıyordu bunu kendine? Üstelik ondan kurtulacağını kutlamıştı bu gece, kendi ağzıyla söylemişti. Kapıyı çekip yavaşça odadan çıkarken "Benden kurtuluyorsun, kutla bunu bakalım. Kutla... Çünkü ben de kutlayacağım." diye mırıldandı. Canı bu kadar yanarken nasıl kutlayabilirdi ki onu üzen bu şeyi?

♚ ♔ ♚

Ertesi gün Taçmin ve Nilüfer'de her zamanki mekânlarında otururken dün gece başından geçenleri anlatırken oldukça olağan bir tavır takınmıştı kadın. Artık tüm bunların kendisi için bir önemi yokmuş gibi, umursamıyormuş gibi... Olayın iç yüzü hiç de öyle değildi oysa. Deli gibi umursuyordu, onun için hayati bir önem taşıyordu tüm bunlar. Ama onu istemeyen biri için bu duyguları itiraf etmek Alara gibi gururlu birinin yapacağı son şeydi. "Ya, işte böyle. Burç Bey benden kurtulduğu için parti yapmış. Benim neyim eksik?"

Anlamayan bakışlarla "Nasıl yani?" diye sordu Taçmin. Yengesinin aklından ne geçiyordu gerçekten? Yine nasıl bir maceraya atılıyorlardı, cidden merak ediyordu. "Hem benim bildiğim parti topluca yapılır, abim tek başına ne partisi yapıyormuş ki? Emin misin kendi kendine partilediğine?"

"Kendi ağzıyla söyledi, ayrıca kimsenin tercihlerine karışacak değilim."

"Eee peki aklında ne var?"

"Bekârlığa Veda Partisi düzenleyemedim, malûm vaktim olmadı. Ben de bu gece Bekârlığa Merhaba Partisi düzenliyorum, davetlimsiniz. Getirebildiğiniz kadar kız getirin, eğlenelim." Taçmin ve Nilüfer'in tuhaf bir ifadeyle birbirilerine baktıklarını görünce "Ne var?" diye sordu sıradan bir ses tonuyla. "Ben eğlenemez miyim? Ha başka kimseyi getirmeyiz, bize olalım derseniz ona da tamam."

Nilüfer dayanamayıp "Sen iyi misin Alara?" diyerek patladı. Bu kadar samimiyetsiz bir rahatlama ve sevinç görmemişti doğrusu. Mutsuz olduğu her hâlinden belliyken bu şekilde umursamaz rolü yapması sinir bozucu değil miydi?

"İyiyim, çok iyiyim hatta! Üzerimden büyük bir yük kalktı! Vallahi bak! O beni istemiyorsa, ben onu hiç istemiyorum be!" Aklına aniden gelen dâhice fikirle iştahı kabarmış bir biçimde "Hatta ne yapalım biliyor musun?" diyerek konuşmaya devam etti. "Bu Burak partilerin adamı ya, ona sorun bakalım yok muymuş şöyle bol baklavalı erkek bir striptizci!"

Alara'daki bu ani değişiklikle şaşkına dönüp gözleri büyüyen iki genç kız da birbirine baktı "Şimdi ne yapacağız?" der gibi.

Nilüfer Taçmin'in kulağına eğilip "Zıvanadan çıkmış bu." diye mırıldandı.

"Ne yapalım?"

"Sen Burak'ı ara, durumu anlat." Bu fikirden çok da emin görünmeyen Taçmin'e omuz silkerek ne yapalım manasında kaşlarını kaldırdı. "Belki bu sayede Burç çıldırır, gelir falan."

"İyi fikir, tabi abime cinayet işletip hapse göndermek istiyorsak."

"Saçmalama kızım! Burç duyunca kıskanıp gelecek, kızımızı kolundan tutup götürecek. Dizilerde, filmlerde hep öyle olmaz mı? Belki sırtına atıp götürür, ay çok romantik..."

Yavaş yavaş bu fikir aklına yatmaya başlayınca "İyi fikir aslında." diye mırıldandı Taçmin. Belki bu gerçekten birbirine seven bu iki inatçı keçiyi yola getirirdi. "Gerçi abim bir miktar delirecek ama..."

Nilüfer karşısında parti detaylarını planlayan kızı göstererek "Baksana, kız tertemiz delirmiş. Biraz da senin abin delirsin." dedi kendinden emin bir ifadeyle. Bu planın işe yarayacağına neredeyse emindi. Fakat yanılırsa işler daha da sarpa saracaktı, o ayrı. Şuan o ihtimali düşünmek kadının hiç de işine gelmiyordu doğrusu.

Taçmin Burak'ın numarasını tuşlarken olanları anlattığında adamın surat ifadesini göremeyeceği için üzülüyordu. Keşke yanında olup o şaşkoloz suratını görebilme imkânı olsaydı. Birkaç kere çaldıktan sonra aramasını yanıtlayan adamın sesinde gayet rahat bir tını vardı. Erkek cephesinde işler bu kadar ümitsiz değildi anlaşılan.

"Hayırdır kız, sen beni durduk yere aramazsın."

"Bizim Alara iyi ki boşanıyorum partisi düzenliyor da, bize şöyle bol adonisli, bol bisepsli, bol baklavalı bir striptizci lazım. Tercihen yakışıklı olsun dedik. Sonra kızlarla aramızda düşündük, düşündük bu organizasyona kim katkı sağlayabilir diye. Gecelerin adamı olarak sen geldin aklımıza."

Telefonun diğer ucuna sağır edici bir ses tonuyla bağıran adam duyduklarının hâlâ hayal ürünü olduğuna dair ciddi şüpheleri vardı. "Ne diyorsun kızım sen, kafan mı güzel?!"

"Yo, gayet kendimdeyim."

"Sen ne dediğinin farkında mısın? Burç bunu duyarsa delirir, cinayet çıkar cinayet!"

Sağ elini beline atmış bilgiç bir ifadeyle "Sence ben neden bunları sana anlattım?" diyerek karşılık verdi Taçmin. Bu hâliyle büyümüş de küçülmüş bir çocuktan farksızdı.

Sınavda iki şık arasında kalmış öğrenci gibi soru dolu bir ses tonuyla "Burç'a anlatayım diye?" diye sorarak teyit etmek istedi.

"O zaman?"

Nihayet jetonu düşmüş bir biçimde "Mesaj alınmıştır." yanıtını verdi. Kurdukları planı anlamıştı o an. Şu kadınlardan da korkulurdu doğrusu. Neler de geliyordu akıllarına? Burç olayı duyar duymaz kıskançlıktan delirecek, kendini mekâna atacak, Alara'yı kaptığı gibi götürecekti. Tabi öncesinde o striptizciyi öldürüp katil olmazsa. Ya da belki dans direğini adamın münasip bir yerine sokardı, bilemiyordu Burak. O an için en yakın arkadaşının seçeceği cinayet silahını ve yöntemini düşünecek vakti yoktu. Acilen yetiştirmesi gereken bir ispiyon olayı vardı.

...

Loading...
0%