Yeni Üyelik
35.
Bölüm

۝ B: BTBP || 24

@buzlarkralicesi

-24-

Gürültülü müzik, dans ve eğlence... Kapattırdıkları mekânda hafif gergin bir ifadeyle Burak'ın Burç'u getirmesini beklerken istemsiz de olsa hoş vakit geçirdiklerini inkâr edemezdi Nilüfer ve Taçmin. Fakat bu eğlencenin de son bulacağı anı heyecanla bekliyorlardı. Çünkü büyük bir curcunanın yakında yaşanacağının farkındaydılar.

Taçmin hâlâ içinde bulundukları anın gerçekliğine inanamadığından tepkisini "Bir şey diyeceğim, biz şu anı gerçekten yaşıyor olamayız değil mi? Hani çünkü çok saçma." diyerek gösterdi. Bunu söylerken yüzündeki şaşkınlığın yanı sıra keyifli bir gülümseme de vardı.

Bu durumun şaşırtıcı olduğu konusunda genç kızla hemfikir olan Nilüfer de Alara'ya döndü. "Bunu söylediğinde ciddi olmadığını düşünmüştüm. Delisin sen!" Karşılarında dans eden adama alkışlar yağdırırken dansçı adamın elini kendisine uzatmasıyla geri çekildi ve kibarca "Sağ ol, almayayım canım." diyebildi yalnızca. Biraz sonra burası savaş alanına dönüşeceği için bu eğlenceye kendini fazla kaptırmaması gerekiyordu.

Alara ise bu iki kafadarın planından tamamen habersiz, eğlenmeye çalışırken bile o Burç denen şımarık züppeyi düşünüyordu. Her ne kadar içinden "Unutmam lazım, onu unutmam lazım..." dese de, ne yazık ki henüz böyle bir buluş gerçekleşmemişti. Keşke herkes unutmak istediği kişileri veya olayları küçük bir kapsül yutup hemencecik unutabilseydi. Muzır bir ifadeyle omuz silkti genç kız. "Neden ciddi olamazmışım? Burç Bey her naneyi yerken iyiydi ama! Madem benden kurtulacağı için mutlu, ben ondan daha mutluyum!"

Yengesini eliyle Nilüfer'e göstererek alaycı bir ifade takındı, "Abimle kim daha mutlu yarışı yapıyorlar herhâlde." diye söylenirken kıkırdamalarına engel olamadı. "Resmen nispet yapıyorsun sen abime!"

"Senin abin kim ki ben sırf ona nispet yapmak için kalkıp iyi ki boşanıyorum partisi yapayım? Ha, söyle bana kim o? Kim?"

"Kocan." Gözlerini devirerek Alara'ya baktı ve güldü kız. Bu kızgın hâlleri öyle sevimli ve komikti ki, daha fazla ciddi kalamadı. "Bir şey diyeyim mi? Abimle sen, ikiniz çocuk gibisiniz."

"Cidden bu yaptıklarınızın başka bir açıklaması olamaz." diyerek onayladı Nilüfer. İkisinin de birbirini sevdiği gün gibi ortadaydı, yalnızca birbirilerini kıskandırmak için böyle davranıyorlardı. İkisinin de maksadı birbirine ders verip burunlarını sürtmekten başka şey değildi.

Bu tartışmaya girmek istemediği için tercih hakkını kaçak dövüşmekten yana kullandı ve omuz silkerek eğlenmeye devam etse hiç hayal ettiği gibi olmamıştı. Aklından o lânet olası yakışıklı ve karizmatik, lunapark gibi eğlenceli, yeri geldiğinde bir çocuk gibi sevimli kocasını çıkaramıyordu. Hâlâ aklı ondaydı. Hâlâ. Her fırsatta kendisine onun bir yalancı, terk edildiği an gidip kendini başka bir kadının kollarına atıp onunla evlenebilecek kadar boş vermiş ve umursamaz biri olduğunu, boşanacakları için evde parti düzenleyebilecek kadar rahat bir insan olduğunu kendisine hatırlatsa da sonuç değişmiyordu. Yine, yine ve yine onu düşünüyordu. Oysa bugün çok eğlenecekti, öyle olmasını ummuştu. Tüm dertlerini, tasasını uzaklaştıracaktı kendinden. Unutacaktı onu. Neden beceremiyordu? Farkında olmadan "Unut onu artık, unut. Hayır, bak unutman lazım." diye kendi kendine konuşurken kuzenine yakalanmıştı.

"Bir şey mi dedin?"

"Yok, eğlenmemize bakalım hadi!" Anlatsa da anlayabilecek miydi sanki? Kendi bile bu aşktan bir şey anlamamıştı, bunun için Nilüfer'i suçlayamazdı değil mi? Bu yüzden unutamasa bile unutmuş gibi yapmaya, dibi görene kadar eğlenmeye devam edecekti.

♚ ♔ ♚

Araçları aşırı hızla yolda zikzak çizdiği için yukarı tutunan Burak, bu kâbusun ne zaman biteceğini sorguluyordu. Asıl suç ondaydı. Yarım akıllı Taçmin ve Nilüfer'in fikrine uyup Burç'a dan diye olanları anlatıvermişti. Tabi sonucunda ne olmuştu? Beklenenden on katı kadar büyük bir kıyamet kopmuştu. Karısının mekân kapatıp erkek dansçılarla eğlenerek kendisinden boşanıyor oluşunu kutlaması önce soğuk duş etkisi yaratmıştı adamda. Sonra içinde bir yerlerde hep saklı duran o maçoluk damarları kabarmıştı. Ağza alınmayacak bir sürü küfür sıralandıktan ve ortalık dağıtıldıktan sonra görev tamamlanmamıştı elbette. Gözü dönmüştü kıskançlıktan. Hâliyle yollara düşmüştü. Keşke alıştıra alıştıra söyleseydim, diye geçirdi içinden Burak. gerçi böyle bir şeyi alıştır alıştıra söylese de sonucun değişeceğini pek sanmıyordu. En sonunda dayanamayan adam, sinirden yolda daha derin zikzaklar çizmeye başlayan arkadaşına döndü. "Ölmeden mi gitsek acaba?" Kendisini duymazdan gelen Burç'un hızı arttırmasıyla koltuğuna sinek gibi yapıştı ve daha da gerildi Burak. "Oğlum, biraz yavaş!"

Dostunun hiçbir söylediğiyle ilgilenmeyen Burç, sinir krizi geçirirken söylenmeye devam ediyordu. "Demek elin adamlarıyla gece kulüplerinde, partilerde gününü gün ediyor ha?" Durup durup tekrar patladı adam. Ayrıca erkek striptizci ne ya?"

"Ha kadın striptizci olsaydı lafın yoktu yani?"

Soru dolu bir yüz ifadesiyle birkaç saniye yakın arkadaşının söylediğini düşündükten sonra asıl konuya odaklanması gerektiğinin farkına vardı. "Ya dur, bir kafamı karıştırma şimdi Burak! Neredeydi bu gece kulübü?"

"İlerden sağa dön, ama lütfen yavaş dön. Ralli yarışında bile bu kadar hoyrat kullanmıyorlar ya, olmayan böbrek taşım düştü!"

Gece kulübünün kapısına geldiklerinde ise Burç'un bakışlarından korkan adam hemen arkadaşının koluna yapıştı. Bir delilik yapmaması için onu belli bir ölçüde dizginlemesi gerektiğinin farkındaydı. Her ne kadar "Sakin ol tamam mı? Bak, sakin." dese de, Burç'un hızlı adımlarıyla içeriye sürüklendiğine göre sözlerinin ve tavsiyelerinin pek de fayda sağladığı söylenemezdi, değil mi?

İçeri girer girmez Burak'ın söylediği hiçbir şeyle ilgilenmemiş gibi önüne gelen ilk sandalyeleri tekmeleyip eliyle havaya kaldırıp yere fırlattı. Girer girmez etrafa dehşet saçmaya başlamıştı bile. Ortalığı savaş alanına çevirirken "Ne oluyor lan burada?" diye kükremeyi de ihmal etmedi elbette.

Kocasının buraya, onun yanına geldiğini görünce heyecanla ayağa kalktı Alara. Onun için buraya gelmişti. Onu kıskandığı ve sevdiği için! Bunun için sevindiğini kendine inkâr edemezdi ancak çevresindekilere belli etmeye hiç de niyeti yoktu. Gayet sert ve ciddi bir ifade takınmıştı hatta. "Senin burada ne işin var?"

Burç çıplak gövdeli dansçı adama yaklaşıp diklenirken "Sen misin ulan?" diye sordu. Bakışlarında yakıcı bir öfke vardı ancak bu ortamda kimsenin onu ciddiye alacak hâli yoktu. Herkes durumun ne kadar trajikomik oluşunun farkındaydı.

Adamsa "Kim ben miyim abi?" diyerek soruya soruyla cevap verdi. Sanki kendisi evinde masum masum oturmuş çekirdek çitlerken bir bilim adamı gelmiş, onu zaman makinasına bindirip buraya ışınlamıştı. Ya da haberi olmadan biri onu buraya sonradan monte etmişti. Belli ki böyle durumlarla sık sık karşılaşıyordu ve habersiz, masum rolü yapmak işe yarıyordu. Fakat beklenmedik bir anda karşısındaki adamın yüzüne kafa atışıyla yere serildi. "Ben sana ne yaptım be abi?"

"Utanmıyor musun bu kadar kızın önünde soyunmaya?" Kız kardeşi Taçmin'e gözü takıldı kısa bir an. "Seninle de evde görüşeceğiz."

"Valla ben hep gözlerimi kapattım abi!"

"Sus!" Tekrar adama döndü cevap bekleyen bakışlarla. "Cevap versene sen de, utanmıyor musun?" Alara'yı işaret ederek "Bu kadın evli barklı be!" dedi öfkeyle.

Yerde debelenen zavallı dansçı "Tıpta ve striptizde utanma yoktur abi." diye savunmakta buldu çareyi. Tabi ne kadar işe yaradığı tartışılırdı.

Gerginliğin ortasına dalıp müdahale etme gereksinimi duyan Alara cesurca araya girdi. "Hey, hey, hey! Dur bakalım orada, biz boşanıyoruz."

"Ama teknik olarak hâlâ benimle evlisin."

"Bu işin tekniği mi kaldı?"

Eliyle hafifçe kenara çektiği karısına "Sen kenara çekil, seninle de sonra görüşeceğiz." diyerek gözdağı verdi. Ancak elbette karısının pek de korktuğu söylenemezdi. Sonuçta bahsi geçen kişi Alara'ydı. Tekrar adama döndü, hâlâ sinirini alabilmiş değildi.

Adamsa oldukça uzlaşmacı davranıyordu. Üstelik kendisinden beklenmeyecek bir biçimde mizahşördü de. Adamın ek iş olarak komedyenlik yaptığına dair ciddi şüpheleri vardı Burak'ın. "Abi beni sonra d dövsen olur. Benim adresim belli. Sen ablayı al, git. Biz sonra kaldığımız pozisyondan devam ederiz. Mesela sen bana kafa atmıştın. Hatta pozisyon tartışması bile yaparız yani."

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun ulan? Laf salatası yapıp dayaktan kurtulmayı planlıyorsan unut sen o işi koçum!"

Alara önce dansçı adama döndü, agresif bir tavırla "Bir kere abla senin anandır. Ben senden küçüğümdür!" diyerek ağzının payını verdi. "Ayrıca senin gibi striptizci de görmedim. Dışarıdan bakılınca bu kadar gevşek olduğun anlaşılmıyor, o kasları boşuna mı yaptın sen?"

"Lafın gelişi dedim abla."

"Bak hâlâ abla diyor! Burç'tan önce ben döveceğim şimdi ha!"

"Ya dur abla şimdi ortalığı karıştırma."

Burç paranoyak bir ifadeyle gözlerini kısarak "Sen hayatında kaç erkek striptizci gördün acaba?" diye sordu karısına.

"Şuan konumuz bu mu gerçekten?"

Gözlerini devirip sabır diledikten sonra yarım kalan hesabını tamamlamak adına tekrar adama döndü Burç. "Oğlum sen canına mı susadın?"

Bu dayaktan kaçışı olmadığını acı bir şekilde anlayan dansçı ise teslim olur gibi ellerini kaldırdı. "Abi anladım, döveceksin. Bari yüzüme çalışma. Yüzümle para kazanıyorum ben. Tamam, vücudum da önemli ama yüzümün albenisi var yani." Burç yumruğunu havaya kaldırdığı an can havliyle "Abi, dur abi!" diye bağırdı. Uzlaşmacı tavrından hiçbir şey kaybetmemişti adam. Hiç tanımadığı bir kadın yüzünden hele ki kadının kocasıyla dövüşecek hâli yoktu. "Sen de haklısın bak, anlıyorum seni. Benim hanım da yapsa ben de kızardım yani. Ama benimki de ekmek parası yani."

Çileden çıkmış bir biçimde "Bu ne biçim ekmek parası lan?" diye bağırdı Burç. "Ya karşıma striptizci diye Pazar limoncusu mu getirdiniz, ne biçim konuşuyor bu? Oldu olacak evde çoluk çocuk aç de bari tam olsun!"

"Dövmeyeceksen derim valla."

Taçmin hafif kıkırdarken Nilüfer'in kulağına "Striptizci kafası kırık bir mizahşör çıktı iyi mi..." diye mırıldandı keyifle. Olayın verdiği komik etkiyle ikisi de gülüştü. Oldukça eğleniyordu. Tabi, abisinden yiyeceği azar dışında ona gelecek herhangi bir zarar olmadığından anın keyfini çıkarıyordu. Onun için bloğunda yazacağı yeni bir anı oluşmuştu. Ama Alara bu işten nasıl sıyrılacaktı, onu bilemiyordu tabi.

Ortam biraz yumuşayınca durumu fırsat bilen Burak araya girdi. Arkadaşını sakinleştirmek kendisine düşerdi sonuçta. "Ya abi dur bir sakin ol. Sonuçta adamın işi bu yani."

Kendisini destekleyen birini görünce "Aynen abi, benim işim bu! Doktor ameliyat eder, hırsız çalar, ben de soyunurum işte." diyerek onayladı adam. "Gerçi bu sözün orijinali böyle değildi ama neyse." Boş ver dercesine bir tavır takındıktan sonra gayet rahat ve dürüst bir ifadeyle konuşmaya devam etti. "Sonuç olarak yani sen soyunmazsan, ben soyunmazsam nasıl çıkarız aydınlığa?"

Alaycı bir ses tonuyla "Ha bizim aydınlığa çıkmamız senin soyunmana bağlı yani öyle mi?" diye sorduktan sonra elleriyle yüzünü kapayıp adamın yerine utandı Burak. O düzeltmeye çalıştıkça olayları sarpa saran bu çocuğu biri susturmalıydı. Yakınlarda bir yerlerde koli bandı var mıydı acaba?

Burç ise "Bu benle dalga geçiyor, ben kafayı gömeceğim buna!" diyerek bir kez daha adama saldırmaya çalıştı fakat arkadaşı Burak tarafından engellendi. Zaten adamı dayak manyağı etmek için yer arıyordu.

"Dalga geçmiyorum abi!" Her zamanki ciddiyetiyle konuya açıklık getirmeye devam ediyordu dansçı adam. Burak'ın sağa sola sallanan kafasıyla onaylamayan bir ifade takınarak onu susturmaya çalıştığının farkında bile değildi. "Şimdi ben soyunacağım, sen beni döveceksin. Burada kavga çıkacak, devletin polisi de işini yapacak. Ben kazanacağım, sen kazanacaksın, polisler kazanacak, dağılan gece kulübü kazanacak, Türk ekonomisi kazanacak, borsa hareketlenecek. Ben ilk defa yaşamıyorum bunu, çok dayak yedim."

Burç öfkeyle karışık acıma ifadesiyle "Belli!" diyerek karşılık verdi. "Dayak yiye yiye beyin hücresi kalmamış sende. Ama lafı böyle dolandırıp konuyu değiştirerek benden kurtulacağını sanma, yanılırsın. Yemezler!" Yumruğunu çaktığı gibi adamın üstüne çullandı ve art arda yumruk darbelerini indirmeye devam etti. Fakat bu dayak bile adamı susturmuyordu, bir ümit dayaktan kurtulur diye ağzı burnu yamulurken dil dökmeye devam ediyordu. Ama bunun Burç'u daha çok sinirlendirmekten başka işe yaramadığının farkında değildi herhâlde ki, susmuyordu.

"Ben namusumla, şerefimle, alın terimle ekmeğimi kazanıyorum abicim! Ah! Dur, yapma!"

Alara ve Nilüfer onları ayırmaya çalışırken Taçmin gülerek "Alnının teriyle olduğuna emin miyiz? Hani bana daha çok baklavalarının, adonislerinin, bisepslerinin teriyle kazanıyormuşsun gibi geldi de." diyordu. Keyifle kıkırdamaktan da kendini alı koyamıyordu.

Alara görümcesinin gayet eğlenceli vakit geçirdiğinin farkındaydı ama bu kavgayı engelleyebilmek için takviyeye ihtiyaçları vardı. "Kızım dalga geçeceğine yardım etsene! Burç haşat etti çocuğu!" Taçmin'den fayda gelmeyeceğini ve gayretlerinin faydasız olacağını anlayınca o da bıraktı yerde tepişip yumruk yumruğa girişen adamları, pes etti. Elini alnına götürürken bu kavganın karakolda biteceğinden maalesef ki şüphesi kalmamıştı.

...

Loading...
0%