Yeni Üyelik
36.
Bölüm

۝ B: BTBP || 25

@buzlarkralicesi

-25-

Grup olarak kendilerini karakolda bulduklarında, bu kavganın sonu karakolda biteceği için hiç de şaşkın sayılmazlardı. Sadece Burak etrafına bakınırken "Kendimi bir an Cennet Mahallesi setinde gibi hissettim." diyerek süren sessizliği bozdu. Şuan şaka yapılması gereken son yerde olduğunun farkında olmasa gerekti. Gerçi yüz ifadesi hiç de şaka yapıyormuş gibi durmuyordu ya, neyse.

Komiser Burak'ı duymazdan gelerek kavganın sebebi olan ikiliye uzun uzun göz gezdirdikten sonra "Neler olduğunu anlatın bakalım." dedi ve bakışlarını Burç üzerinde sabitledi. "Niye dövüyorsun elin adamını, canın hapse mi girmek istedi?"

Kavgadan fiziksel olarak pek etkilenmiş sayılmayan Burç ise "Ne münasebet memur bey." diye karşı çıktıktan sonra duygusal bir yüz ifadesiyle "Bu hazin bir aşk hikâyesi." dedi.

Kollarını göğsüne kavuşturmuş Alara ise cevap vermek için atılmakta gecikmedi. "Hazin bir aşk hikâyesiymiş!" diye söylenirken gözlerinden alevler fışkırıyordu. Esasında öfkesi kadar sevinci de vardı ancak kızgınlığını bu aşk ve sevinç duygusunu saklamak için kalkan olarak kullanıyor gibiydi. Tıslayarak alayla güldü. "Sen ne anlarsın be aşktan!"

"Yalan mı? Birbirimizden elektrik almadık mı?"

"Hayır, ben senden Keban Barajı gibi elektrik aldım da ne oldu? Geldiğimiz nokta bu yani."

"Kimin yüzünden acaba? Hem suçlu hem güçlü be! Hep senin inatçı keçiliğin yüzünden."

"Ne? Bütün suç benim mi yani, senin hiç suçun yok öyle mi?"

"Ne suçum varmış benim seni sevmekten başka?"

Komiser "Hanımlar, beyler, sakin olun! Kavga yeri değil burası." diye çifti azarlayarak araya girmeseydi bu tartışma sonsuzluğa doğru sürüp gidecekti, barizdi.

Gayet hevesli ve kendinden emin bir ifadeyle lafa girdi Burak. "Tarafsız biri olarak ben size olayı anlatayım memur bey. Şimdi bu iki arkadaş, yani Alara ve Burç evli. Ama evlendikleri güne lânet olsun, bizim düzenimiz bozuldu. Artık olaysız bir günümüz geçmiyor! Bu ikisi var ya komiserim, tepkimeye giren kimyasal maddeler gibi yan yana geldikleri her an bombayı patlatıyor." Alara'nın kötü bakışları ve Burç'un hafifçe kolundan çekişiyle alakadar olmaksızın konuşmasına devam etti. "İşte bugün de Alara iyi ki boşanıyorum partisi düzenledi, bu striptizciyi tutmuşlar. Bunu öğrenen Burç da hâliyle her aklı başında koca gibi çıldırdı, dağıttı ortalığı. Striptizci kardeş de sağ olsun, arızalı ürün çıkınca ortalık daha da karıştı."

Yorum yapma gibi bir niyeti olmasa da bakışları ve ona bakarken başını sağa sola sallayışı Alara'yı yargılar gibiydi. Onun aptal partisi yüzünden çıkan olayın en büyük zarar göreni dansçı adama döndü ve "Sen şikâyetçi misin bu olaydan?" diye sordu.

Ağzı burnu yamulmuş adam ellerini önünde birleştirmiş bir ifadeyle mağduriyetini belirtmeye hazır bekliyor gibiydi. Sıranın kendisine gelişiyle yanıt vermekte gecikmedi. "Valla komiserim normalde şikâyetçi olmazdım, ama şu yüzümün hâline bakın Allah aşkına ya! Ben 2 hafta çalışamam bu suratla. O kadar da yüzüme vurma dedim."

Burak karizmatik bir ifadeyle kollarını birbirine bağlamış bir biçimde kaslarıyla Nilüfer'e poz keserken adamın sözlerine alayla güldü. "Adamdaki rahatlığa bak, sanki her gün profesyonel olarak dayak yiyor."

Komiser fazla uzatmadan "Şikâyetçisin yani." diyerek teyit etti.

"Evet komiserim."

"O zaman hanımları ve beyleri nezarethaneye alalım Kerim."

Komiser yardımcısı "Baş üstüne komiserim." diyerek grubu dışarı alırken herkesin yüzünde sıkkın bir ifade vardı. Geceyi nezarethanede geçirmek eğlenceli aktiviteler arasında yer almıyordu sonuçta.

Sonunda patlayan Burak azarlayıcı ve suçlayıcı bir edayla "Al işte, gece gece başımıza gelenleri görüyorsun değil mi abicim?" diyerek dostuna yüklendi.

Alaycı bir tavırla "Hay Allah ya, ben bu olayı ne kadar abartıyorum!" diye söylendi Burç. "Çünkü bıraksaydım da adam karımın önünde soyunarak egzotik ve seksi bir biçimde dans etseydi değil mi kardeşim? İyi, evlenirsen sen karına bu hakları tanırsın."

"Evlenmeyeceğime göre?"

Araya giren Taçmin "" derken abisinin arkadaşını oldukça gıcık bulduğunu hiç de saklamıyordu. "Ya sen aşktan ne anlarsın, kas torbası!" Yıllardır aralarında geçen çekişmelerin haddi hesabı yoktu zaten. Birbirilerini kardeş gibi gören bu iki genç didişmeden yaşamın zevkini çıkaramıyordu sanki.

"Düzgün konuş bak."

"Konuşmazsam ne olur Burç Efendi?"

Ayrı ayrı nezarethaneye atılırken bile sular durulmamıştı. Kadınlar ve erkekler yan yana nezarethanelerde oturmuş bu işin çözülmesi için dua ederken oldukça sıkılmış görünüyorlardı. Üstelik iki taraf da birbirini asla anlıyormuş gibi görünmüyordu. Burç yan nezaretteki Alara'ya "Senin yüzünden buradayız, farkındasın değil mi?" diye söylenirken kadının bakışlarındaki öfkeye bir türlü anlam veremiyordu. Ne yani, başka bir adam olsa bu olayı sakinlikle mi karşılardı? Hiç sanmıyordu!

"Ha senin hiç suçun yok yani!"

"Ya ben ne yapmışım seni sevmekten başka? Kabahat seni seven aptal kalbimde!"

Alara "Konuşma ya, konuştukça batıyorsun!" diyerek kısa keserken Burç'un kendisinden kurtulduğu için partileyişini aklından çıkaramıyordu ve bu durum öfkesinin katlanarak büyümesine sebebiyet veriyordu. "Hem artık... Ben seni sevmiyorum." Öyle zoraki söylemişti ki bu cümleyi, sırf kocasının canını yakmak için. Gerçi boşanacakları için sevinen bir adam bu sahte itirafa ne kadar üzülebilirdi ki? Son sözlerinde bir parçasını bırakmıştı sanki.

Duyduğu cümlenin yarattığı şok etkisiyle yutkundu ve karısının gözlerine baktı Burç "Öyle mi?" Sanki bu itirafın yalan olduğuna dair bir emare arıyordu umutla.

"Öyle!"

"Boşanalım o zaman!"

"Biz ne yapıyoruz? Boşanacağız zaten, şuradan bir çıkalım."

"İyi!"

Kollarını kavuşturup küskün bir çocuk gibi köşesine çekilen Alara da "İyi!" diyerek karşılık verdi. Kedi köpek gibi kavga etmekten bıkmıştı. Üstelik kavgalarının sonucu hep aynı yere bağlanıyordu. Asla bir çözüme ulaşamıyor, uzlaşamıyorlardı.

Taçmin şiddetli bir fırtınanın ortasında kalmış gibi kaşlarını havaya kaldırdı. "Yine kıyamet koptu." Mırıltıları hem Nilüfer'e hem de Burak'a ulaşmıştı. Zaten kavga eden çiftin onu duyacak hâli de yoktu.

Onaylar gibi başını sallayarak "Aynen." diye karşılık veren Nilüfer'in ardından yine ittifak kuran kızlara öfkeyle bakıyordu adam. Bunu ilk fark eden Nilüfer herhangi bir şey söylemeksizin sadece cevap bekleyen bir bakış yolladı, "Ne var?" dercesine.

Burak ise zaten yeterince dolmuşken hiç de ayağına kadar gelen pası geri çevirecek değildi. O an açtı ağzını yumdu gözünü. "Siz erkekleri delirtmek için programlanmışsınız kızım. Sizin yanınızda aklıselim kalmak mümkün değil. Al işte, delirdi sonunda çocuk. Ayarlarını bozdunuz adamın. Siz kadınlar var ya, düzelteyim derken daha da bozuyorsunuz işleri."

Tehditkâr bir ifadeyle Nilüfer "Ha senin arkadaşının hiç suçu yok yani? Gelirsem oraya fena bozarım seni." demekle yetindi. Şuan gözdağı vermek dışında yapabileceği bir şey yoktu. "Asıl senin arkadaşın benim kuzenimin ayarlarını bozdu be, bu kız hiç böyle miydi?"

Hiçbir didişme fırsatını kaçırmayan Taçmin de çok geçmeden araya girdi. Elleri bellinde, "Siz erkekler nesiniz peki, melek mi?" diye söylenirken oldukça cesurdu. O andan itibaren Nilüferle aralarında ikili bir muhabbet başlamıştı. "Yalnız o striptizci adam neydi ya? Şamar oğlanına dönmüş, beyninin yarısını kaybetmiş."

"Komikti ama şimdi."

İki kız aralarında geçen muhabbetin etkisiyle gülmeye başladığında bütün geceyi burada geçirecekleri için huzursuz ve mutsuz olan Burak bir köşede kollarını kavuşturarak oturmuş, tüm dünyayla bağlantısını kesmiş gibiydi. Alara verdiği cevaptan, Burç da karısından duyduğu son cümlelerden ötürü yeterince üzgün ve öfkeliydi. Hayal kırıklığına uğramışlardı. Oysa ikisi de her şeyin bir anda düzelebileceğine dair gizli umutlar beslemişti bugüne kadar. Ancak birbirilerini her yaraladıklarında bu umutlar da yaralanmalardan nasibini alıyordu. Birbirilerine arkalarını dönmüş, kollarını kavuşturmuş çift, küskün çocukları aratmıyorlardı. İkisi de boşanmak istemiyordu ama yanlış anlaşılmalardan ötürü işi inada bindirmişti.

...

Loading...
0%