Yeni Üyelik
37.
Bölüm

۝ B: BTBP || 26

@buzlarkralicesi

-26-

Sabah olduğunda ekibin imdadına Burak'ın babası Kemal Bey yetişmişti. Aksi takdirde Orhan Beyin haberi olsaydı Burç'un nezarethaneden cenazesi çıkardı muhtemelen. Burç'a göre zaten oğluna kızmak için yer arıyordu. Kemal Bey dansçı çocukla konuşup ikna ettikten sonra mekân sahibinin de uğradığı hasarı karşılamayı teklif etmiş ve işi tatlıya bağlamıştı.

Nezarethaneden çıktıkları için bir hoplayıp zıplamadığı kalan sevinçli Burak "Ya baba çok teşekkür ederim, gerçekten." diyerek babasına minnetlerini bildirdi.

Dün geceki olaydan dolayı keyifsiz yüz ifadesiyle "Hakkını nasıl öderiz bilmiyorum Kemal amca. Babam öğrenseydi bitmiştik." diyerek dostunun sözlerini onayladı Burç. "Yalnız hani babam..."

"Merak etme oğlum, Orhan'a bahsetmem bundan." Alaycı bir yüz ifadesiyle "Sonuçta sizi sokakta bulmadım." diye ekledi. Yakın dostunun ne denli fevri, otoriter ve sert bir mizaca sahip olduğunu herkesten iyi biliyordu. "Ama siz de bir daha başınızı böyle belalara sokmayın. Allah'tan çocuk şikâyetini geri aldı, mekân sahibi de hâlden anlar biri çıktı. Şoför sizi evlerinize bıraksın, ben şirkete geçiyorum."

Kemal Bey giderken grup olarak arabaya doluştular. Burç o esnada imrenen bir ifadeyle "Kemal amcaya bayılıyorum ya, nasılını niyesini sormadı bile. Babam olsa bin kere ağzıma sıçmıştı." diye itiraf etti.

Gayet rahat bir ifadeyle bir çırpıda "Sormadı, çünkü ben her şeyi anlattım." deyiverdi Burak. Yüzünde rahat ve umursamaz bir ifade hâkimdi. Sanki az önceki itirafını absorbe etmeye çalışır gibiydi. Hatta Burç'tan azar işitmemek için suç bastırma yoluna bile gitti. "Senin kıskançlığın yüzünden buralara düştüğümüzü falan..."

"Ne?"

Tek şaşıran Burç değildi, o an Alara da "Bunu nasıl yaparsın?" diyerek öfkelenmişti. Çünkü partide yaptıklarının bir kısmı kocasını kıskandırmak için yaptığı saçmalıklardı ve bir bakıma haksız olduğunun, abarttığının farkındaydı. Başka birinin öğrenmiş olma ihtimali ise onu utandırmıştı.

Burak "Merak etme, senin o fantastik iyi ki boşanıyorum partinden bahsetmedim." diyerek bir tarafı mutlu etmişti belki ama en yakın arkadaşı Burç durumdan o kadar da memnun görünmüyordu.

"Yani durumu basit bir kıskançlık gibi göstererek beni maço, paranoyak bir koca gibi lanse ettin. Olayları çarpıttın."

"Hayır, sadece kıskanç ve âşık bir koca gibi lanse ettik diyelim şuna. Allah'tan babamın aşka saygısı var da, çok üstelemedi olayı."

Dayanamayıp "Ayol ne kocası?" diye araya girdi Alara. "Bundan salatalık turşusu bile olmaz." İki dakika çenesini tutamıyordu. Burç'la ilgili her şeye laf sokma ihtiyacı hissediyordu. Bu genç kız kıs süreli bir rahatlama hissi verse de uzun vadede pek de fayda sağladığı söylenemezdi.

Taçmin ellerini birbirine sürterek "İşte yine başlıyoruz..." diye mırıldanır mırıldanmaz Burç'dan karısına cevap gecikmedi.

"Hem suçlu hem güçlü dedikleri de bu olsa gerek!"

"Ne suçlusu be!"

Nilüfer bu kavganın yolunu tıkamak amacıyla "Ya gerçekten Kemal Bey gibi aşka saygısı olan elit, naif bir kişiliğe sahip bu adam senin gibi nerede akşam orada sabah bir playboy oğlana sahip olmak için ne günah işlemiş olabilir? Hayır, öz oğlu olduğuna emin miyiz? Hastanede bir karışıklık olmasın?" diyerek kendi fikrini beyan etti. Böylece gerginlik bulutları da biraz olsun dağılmış oldu. Fakat bu girişimi yeni bir tartışmaya sebebiyet vermişti, orası ayrı.

Her zamanki alaycı ifadesiyle "Ha ha ve ha! Çok komikmiş." diyerek karşılık verdi Burak. "Başıma bir Taçmin belası yetmiyormuş gibi ekürisi çıktı bir de."

Herkes evlerine dağıldığında Alara evine geçerken peşinden gelen kocasına dikkat kesildi. "Hop, hop sen nereye?"

"Biz evliyiz ve bu ev de bizim."

"Evliy-dik, boşanıyoruz. Bunca olaydan sonra aynı evde kalmayacağız herhâlde, değil mi?"

"İyi be, al evini başına çal! Ben sokakta kalırım." Atarlı bir ifadeyle karışık ajitasyon işe yaramamış olacak ki, karısı arkasına dönmeksizin evine girdi. Geride kalan Burç ise "Zalimin kızı." diye söylenmekten başka elinden bir şey gelmeyeceğinin farkındaydı.

Özgür kaldığı için neşesine kavuşmuş olan yakın arkadaşı ise kıkırdadı. "Hanım seni evden kovdu desene!" Yaşamının lükslerinden ve konforundan mahrum kaldığı bir gece bile o kadar etkilemişti ki genç adamı, özgür kaldığı andan itibaren kuş gibi hafifti ve rahatlıkla espri yapıp dalga geçebiliyordu.

"Dalga geçme bak çarparım ha."

Omuz silkerek "İyi be." diye terslendikten sonra arabanın camından dışarıyı seyretmeye devam etti.

♚ ♔ ♚

Eve girer girmez duşa girdikten sonra yorgun bedenini yatağa bıraktı Alara. Bitkin gözlerle tavana bakarken yalancı bir neşeye kapıldı. İçinde sahte bir rahatlama hissi vardı. "Oh, kurtuldum sonunda o çakma playboydan." Umursamaz bir ifadeyle omuz silkerek "Kendi kaybeder." dese de onu düşünmeden yapamıyordu. Yalnız kalmak ona hiç iyi gelmemişti. Daha şimdiden o lânet adamı düşünmeye başlamıştı bile. Asla yalnız kalmamalıydı, hele ki şu dönemde. Hemen kızları arama kararı aldı. Belki onlar buraya gelirse sohbet muhabbet derken kafası meşgul olur, böylece Burç efendiyi düşünmek zorunda kalmazdı. Telefonu eline aldı ve Nilüfer'i aradı. Kuzeni telefonu açar açmaz konuşmasına fırsat vermeksizin "Taçmin'i de alıp bana gelsene. Evde yalnızım." dedi. Biraz daha yalnız kalırsa kış gününde dondurma veya puding gibi bilimum tatlıyı yerken aşk filmi izleyen ve aşk acısı çeken kızlara dönüşecekti.

"Ben çalışıyorum, Taçmin'in de vizeleri başlıyormuş. Ders çalışacağını söyledi."

"Nasıl yani, bir sabah uyandınız ve sen bir işin olduğunu, Taçmin de sınavları başlayan bir öğrenci olduğunu mu hatırladı? Hani biz bu şanlı mücadelede birlikteydik, hani kadınların gücü? Erkeklere karşı mücadele veren feminizm savaşçılarıydık, ne oldu şimdi? Beni yalnız mı bırakıyorsunuz?"

Nilüfer gözlerini devirerek güldü. "Tatlım farkındaysan yaklaşık 1 saat önce senin o saçma iyi ki boşanıyorum partin yüzünden 1 gecedir kaldığımız nezarethaneden çıktık. Bırak da biraz dinlenelim yani. Sonra devam ederiz şanlı mücadeleye."

Bezgin ve canı sıkkın bir ifadeyle ofladı kız. "Offf... İyi be, tamam. Görüşürüz sonra, öpüyorum." Telefonu kapatır kapatmaz sıkıntıdan patlamaya başlamıştı bile. Aklına sürekli Burç düşse de içinden "Onu düşünmemeliyim... Düşünmemeliyim..." diye tekrar edip duruyordu. Sanki bir yemeğe karşı arzusunu körelten diyet mağduru bir kız gibiydi. Sayıklayarak uykuya daldığında rüyasında bile o baş belasını göreceğine neredeyse emindi.

♚ ♔ ♚

Yakın dostuyla dertleşen Burç da pek farklı sayılmazdı oysaki. Ayrı yerlerde birbirini düşündüklerinin farkında bile değillerdi. Üstelik ona göre küçücük, minnacık bir olayın Alara ve kindarlığı tarafından büyütülmesine de anlam verebildiği söylenemezdi. "Ya ben anlamıyorum, gerçekten. Sanki kadınların hafızası 30 GB, bizimkiler 30 MB. Hiçbir şeyi unutmuyorlar ya, hiçbir şeyi! Hepsi, yani tüm olaylar beyinlerinde bir kasada ayrı ayrı dosyalanmış. Sen tam unuttu derken pat, suratın çarpıveriyor."

"Kadın milleti kindardır oğlum, bir şey yapmadan önce otuz milyon kez düşünmen gerekir. Yoksa hayatı böyle zindan ederler adama."

"Yok, yok. Bunun tek bir açıklaması olabilir, Alara bana değer vermiyor."

Her zamanki bilgiç ifadesiyle olaya el koydu Burak. "Tam tersi salak kardeşim, Alara sana değer veriyor ki seni kıskanıyor, kıskandırıyor. Sana değer veriyor ki kırgınlığı bu kadar büyük. Çünkü insan en çok değer verdiklerine kırılır." Tam bir ilişki terapisti gibi konuşan adam başını iki yana sallayarak "Ah, ah. Bu zekâyla harcanıyorum buralarda." diyerek iç geçirdi.

"Öyle olsa en azından konuşmaya, aramızdaki sorunu çözmeye çalışırdı. Hiç olmazsa anlatmama izin verirdi. Ya doğru düzgün konuşturmuyor bile beni. İlişkimizin tam olarak neden bittiğini bile bilmiyorum. Yalan söylediğim için mi, yoksa Alara'nın babası kalp spazmı geçirdiği için mi?"

"Diş macununun ortasından sıktığın için bitmediği kesin."

Arkadaşının zevzek şakalarını duymazdan gelerek "Ufacık bir yalandan nerelere geldik." diye söylendi Burç. Yalan söyleyerek hata yaptığını kabul ediyordu, ancak kendisine haksızlık edildiği kanaatindeydi. Alara ona en azından derdini anlatmasına müsaade etse, bu kadar büyümeyecekti olaylar. "Üstelik işe bak ki terk edilen benim, affedilmeyen yine benim."

"Yani oturup adamakıllı konuşabilirseniz..."

"Yok ki öyle bir ortam."

O an Burak düşünmeye başladı. Arkadaşının şikâyetine karşı bir çözüm oluşturabilirlerse bu iş çözülürdü. Ne yapıp edip bu çifti baş başa konuşmaya mecbur etmeliydiler. Ama nasıl?

...

Loading...
0%