Yeni Üyelik
42.
Bölüm

۝ B: BTBP || 31

@buzlarkralicesi

-31-

Cesaret, yalnızca verilen kararların arkasında durmak, onun için savaşmak değildi. İnsan, verdiği bir karardan pişmanlık duyduğunda geri dönebilecek kadar cesur olmalıydı. Alara bunu günler boyu uzun uzun düşündü. O yeterince cesur değildi. Sevdiği adamın karşısına geçip pişman olduğunu, vazgeçtiğini söyleyememişti. Gururu izin vermemişti çünkü. Çok direnmişti, yolundan vazgeçmemek için inat etmiş, yıldırmıştı Burç'u. Şimdi birdenbire karşısına geçip "Vazgeçtim." diyemez, pes edemezdi. Burç "Neden vazgeçtin?" siye sorduğunda verecek bir cevabı da yoktu üstelik.

Günler günleri kovalamış, nihayet dava günü gelip çatmıştı. Genç kadın bir idam mahkûmu gibi merdivenlerden aşağı inerken salonda volta atan kocası da pek farklı görünmüyordu. Ortam yüksel gerilim hattı gibiydi. Derin bir nefes aldı. "Ben hazırım."

Onaylar bir yüz ifadesiyle "Tamam, çıkalım istersen." derken oldukça durgundu Burç. Ortamda ölüm sessizliği hâkimdi. Kapıya doğru yürürlerken bir an duraksadı adam.

Arkasında kalan kocasına döndü ve "Ne oldu?" diye sordu merakla. Ondan ikna edici bir söz, bir cümle beklediğindendi belki bu dikkati. Bu duraksamanın hiç anlamı yoktu, kim bilir.

Bunu defalarca sormaktan yorulan Burç bir kez daha şansını denemek istedi. "Alara, sen... Emin misin?" Alara'yı bilmiyordu ama onun ayakları geri geri gidiyordu. Hiç istemediği bir yola sürüklenmişti ve bu yolun bedelleri onun için bile çok ağırdı. Bir an genç kadının kararsız olma ihtimaline tutunmak istedi.

Esasında Alara da değildi ancak şu saatten sonra vazgeçmenin de bir fayda sağlamayacağını iyi biliyordu. Herkesle konuşulmuştu, aileler bir şekilde zoraki de olsa ikna edilmişti. Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmişken aptal bir kararsızlık yüzünden vazgeçmesi de hiç mantıklı gelmiyordu doğrusu. Bu aşama da kalbini mi yoksa mantığını mı dinlemeliydi, o konuda da kararsızlık yaşıyordu. Galiba artık geri dönüş olmadığının farkındaydı. "Gidelim mi?"

Umudu kırılmış bir biçimde buyur etti kadını ve "Peki, önden buyur." dedi yalnızca. Sahi, artık söylenecek bir şey kalmış mıydı? Alara bırakmamıştı. Söylenecek her şeyi tüketmişlerdi. Arabadayken de yol boyunca sessizlik hâkimdi.

Alara gerginliğini bir an olsun unutmak adın radyoyla uğraşmaya başladı. En sevdiği radyo istasyonunu açık bırakıp camdan dışarıyı seyretmeye koyuldu. Bu yol başka türlü geçecek gibi değildi. Zamansızca kulaklarında uğuldayan şarkıda geleceğindeki pişmanlıkları gördü genç kadın.

Bu sabah yalnız uyandım

Sensiz olmaz, sensiz olmaz

Tanıdık kokular yok

Sensiz olmaz

Kahvaltım anlamsızdı

Sensiz olmaz, sensiz olmaz

İlk sigaram bile tatsızdı

Sensiz olmaz

Anlaşılan alışmışım

Sensiz olmaz, sensiz olmaz

Bir verdiysem iki almışım

Sensiz olmaz

Aşk bir dengesizlik işi

Sensiz olmaz, sensiz olmaz

Dengeye dönüşen bir sevgi

Sensiz olmaz

Yine kendi kendime sormadan duramadım

Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım

(Bülent Ortaçgil - Sensiz Olmaz)

Burç da o an yola bakarken aynı şeyleri düşünüyordu. Şarkının sözlerinde benliğinde kendini kaybetmişti. Onun genç kadından bir farkı vardı, o verdiği bir karardan pişmanlık duymayacaktı Alara gibi. Kabullenmeye çalıştığı kararı değiştiremediği için sonsuz ve acı bir cezaya çarptırılacaktı.

Gece gelmiş, yatağım boş

Sensiz olmaz, sensiz olmaz

Sen uzaktasın, ben uzanmış

Sensiz olmaz

Anlamak çözmeye yetmez

Sensiz olmaz, sensiz olmaz

Zaman geçmez, sabah gelmez

Sensiz olmaz

Yine kendi kendime sormadan duramadım

Niye seni böyle istiyorum diye bulamadım

Gerçekten böyle mi olacaktı? Birbirini seven iki kalp uzakta acı çekerek mi sürdürecekti kalan yaşamını? Şarkıda da söylendiği gibi, anlamak çözmeye yetmiyordu. Yetseydi bu hâlde olmayacakları kesindi. Zaman geçtikçe ve her iki taraf da yalnızlığın tadını aldıkça "Neden?" diye soracaktı kendine. Sonunu bildikleri bir yoldan dönemiyorlardı. Bu tıpkı insanın arabasını uçuruma körü körüne sürmesi gibiydi. Bile bile ölmek... İntihardı.

Bunun farkında olan çift kaçamak bakışlarla birbirilerine baktılar. Trafikte durmak zorunda kaldıklarında uzun uzun bakıştılar. Birbirilerinin gözbebeklerindeki her hareyi, her zerreyi ezberleyene kadar. Asla konuşmadılar. Kelimelerin zehirli bir etkisi varmış gibi susmayı tercih ettiler.

Adliyeye geldiklerinde bile o anın, o dakikaların büyüsüne kapılmışlardı. Burç araçtan indiğinde yolda yürüyen kadına hızlı adımlarla yaklaştı ve birkaç adım arkasındayken "Alara... Bunu bize yapma." diyebildi yalnızca. Elinden gelen tek şey buydu.

Dudaklarından "Sen yaptın." cümlesi süzüldü. Suçu karşı tarafa atmanın bir faydası varmış gibi... Gözleri dolu doluydu ancak kararından vazgeçemeyecek kadar inatçı ve gururluydu. Bu kör inadının gelecekte onu nasıl zor bir yaşama sürükleyeceğini göz ardı etmeyi seçti. Dava için mahkeme salonuna çağrıldıklarında Nilüfer, Mete, Taçmin ve Burak da çifte destek vermek için gelmişlerdi. Mete kız kardeşinin isteği üzerine aileleri gelmemeleri hususunda ikna etmişti, Alara onların daha fazla üzülmesini istemiyordu. Bu sürece şahitlik etmek zorunda değillerdi. Anlaşmalı bir boşanmaydı bu. Az sonra her şey bitip gidecekti.

Hâkim resmi bir ifadeyle "Boşanmak için mahkemeye başvuruda bulunmuşsunuz. Anlaşmalı boşanma konusunda hemfikir misiniz?" diye sordu.

Burç karısından erken davranıp "Evet hâkim bey." diye yanıtlayınca ondan da yanıt gecikmedi.

"Asıl ben evet hâkim bey."

Çaresizce davayı seyreden çete ise eli kolu bağlıydı artık. Bütün planları ellerinde patlamıştı. Üstelik çiftin barışmasına yarar sağlayacağına işleri daha beter hâle getirmişlerdi.

Taçmin "Resmen birbirilerine inatlarından boşanıyorlar." diye söylendi. O hâlâ bu boşanmayı önleme hususunda plan kurmaktan vazgeçmemişti. "Bir şeyler yapmamız lazım."

Sabrı taşmış bir ifadeyle "Ne yapacağız artık Allah aşkına? Hâkime 'Durun, bu boşanma gerçekleşemez!' mi diyelim?" diyen Burak, bu süreçte en yıpranan isimlerdendi. Onun gibi neşeli, enerji dolu, espritüel hatta böyle ciddi bir konuyu bile tiye almayı başaran biri bile bu durumdan oldukça etkilenmişti. "Resmen bu süreçte enerjim emilmiş gibi hissediyorum."

Aklına hiçbir fikir gelmeyen Taçmin bu öneriyi ciddiye almışa benziyordu. "Fena fikir değil aslında."

Bu konuya gruptaki en mantıklı kişi olan Mete'nin yanıtı gecikmemişti. "Sonra hepinizi içeri atsınlar." Başını iki yana salladı alaycı bir ifadeyle. Kendisi de en az bu grup kadar üzülüyordu. Sonuçta boşanan onun da kız kardeşiydi. Ama iki taraf da kararından vazgeçmiyorsa onların elinden ne gelebilirdi ki? Zorla güzellik olur muydu? Zorla gerçekleşen bu evliliğin sonu bile ortadaydı. Belki çift severek, isteyerek ve bu sürece kendilerini hazır hissederek evlenseydi böyle sorunlar meydana gelmeyecekti.

Yavaşça başını sallayarak "Doğru, olmaz." diye onayladı Nilüfer.

Hâkim ciddi bir ifadeyle genç kadına döndü. "Alara Aksoy."

"Buyurun hâkim bey."

"Kızım sen neden boşanmak istiyorsun?"

"Şiddetli geçimsizlik, hâkim bey."

"Mesela?"

"Mesela..." Duraksadı ve tavana baktı. Yalan söylerken ve düşünürken hep böyle yapardı. Onun bu masum tavrına karşılık gülümseyen Burç'un ifadesi takıldı gözlerine. Ne var, der gibi baktıktan sonra ezberlediği bahanelerini sıralamaya başladı. "Diş macununu ortadan iki sıkıyor hâkim bey! Sonra... Sonra şey yapıyor, çoraplarını oraya buraya atıyor! Çok dağınık valla bildiğiniz gibi değil! Ev savaş alanı gibi." Elleriyle oynarken söyleyecekleri aklından uçup gitmiş gibiydi. Aniden aklında bir ampul parlamış gibi atıldı. "Eve hep geç geliyor hâkim bey, dirliğimiz düzenimiz kalmadı vallahi! Evlilik böyle bir müessese değil ki ama!"

Sıralanan saçma gerekçeleri sabırla dinledikten sonra bir balık gibi ifadesiz bakışlarını adama çevirdi hâkim. "Sen ne diyorsun Burç Aksoy?"

Burç sıranın kendisine geldiğini fak eder etmez "Hâkim bey kredi kartı ekstrelerine bakın." diyerek savunmaya geçti. "Battım hâkim bey, iflas ettim! Ben huzur istiyorum. İstiyorum ki karım bir kepçe sıcak yemek yapsın önüme koysun, sıcacık bir yuvamız olsun. Ama yook! Benim bütün gün çalışıp didindikten sonra eve geldiğimde dinlenmeye, huzur bulmaya hakkım yok mu?"

Kocasına laf sokma fırsatı bulduğu için mutlu bir ifadeyle "Huzur istediğin gece geç saatlerde eve gelmenden belli oluyor!" dedi Alara. Onların şiddetli geçindiklerini ispatlamak için rol yapmalarına gerek yoktu ki, on dakika aynı ortamda kaldıklarında otomatik olarak kavga etmeye başlıyorlardı. Doğal halleriyle bile hâkim karşısına çıksalardı, Burak'ın dediği gibi bu çiftin tepkimeye giren kimyasal maddeler gibi davrandıkları anlaşılırdı.

Olağan bir yüz ifadesiyle "Şiddetli geçimsizlik dediğiniz bunlar mı?" diye sordu hâkim. Pek de ikna olunacak sebepler sıralanmamıştı bu zamana kadar. Hatta bir ara "Oyun mu oynuyor acaba bu çocuklar?" diye aklından geçirdiği bile olmuştu.

Artık sıralayacak bahanesi kalmayan Alara, hâkimin tatminsiz yüz ifadesini görünce çırpınmaktan başka çaresi kalmadığını anlamıştı. "Hâkim bey içip içip benden kendisini dövmemi istiyor! Psikopatlık derecesini siz düşünün artık, adam mazoşist! Bence bu da bir şiddetçi geçimsizlik örneği..." Söylediklerinin ikna edici olup olmadığından emin değildi, bu yüzden hafifçe omuz silkip hâkimin ikna olmasını dilemekten başka yapacak bir şeyi yoktu.

Salondaki herkes bu sözle kıkırdamaya başlayınca Burç genç kıza mırıldanarak "Bu olmadı sanki." Demekle yetindi. Kendisi de gülmemek için kendini zor tutuyor gibiydi. Bir ara dönüp çetenin bulunduğu yere baktığında Mete'nin yüzünü ellerinin arasına alıp sessizce gülmeye başladığına şahit olmuştu. Haklıydı. Kız kardeşinin gerçekten geniş bir hayal dünyası vardı. Bu defa dayanamayıp güldü Burç.

Üstelik davaya başladıklarından beri ciddi ve sıradan bir yüz ifadesi takınan hâkim bile hafif tebessüm eder gibi olmuştu. "O işin doğrusu 'İçip içip beni dövüyor.' olmayacak mıydı?"

"Ay yok," diye itiraz etti Alara bilmiş bir ifadeyle. "Burç kadına el kaldırmaz asla. Yani şiddet eğilimli değildir, kadına şiddet kırmızıçizgisidir yani."

Bu zamana kadar sabırlı duruşunu korumuş hâkim bile dayanamamıştı artık, "Evladım siz deli misiniz yoksa benimle dalga mı geçiyorsunuz?" diye patladı aniden.

Genç kadın "Neden hâkim bey?" diye sordu saf saf. "Biz anlaşamıyoruz işte görüyorsunuz, boşayın bizi."

"Pardon hanımefendi, size mi soracağım ne karar vereceğimi?"

"Yok, estağfurullah. Yani öyle gibi değil de..."

Bu işin böyle gitmeyeceğini anlayan Burç olaya el koymaya karar verdi. Ne diyeceğini bilmediğinden, aklına gelen ilk bahaneyle girdi lafa. "Hâkim bey bence siz bizi boşayın çünkü olmuyor böyle yani. Bir kere burçlarımız uyumlu değil."

Kocasının saçma da olsa öne sürdüğü gerekçeye can simidi gibi sarılan Alara "Evet!" diyerek onayladı. "Kesinlikle öyle! Yani ben Akrep burcuyum, o Boğa burcu. Hiç anlaşamıyoruz biz!"

Hâkimin sabrı taşmışa benziyordu. "Sabah programında mıyız kızım, burç uyumunuza göre mi vereceğim ben kararımı?"

"Öyle demeyin hâkim bey, burç çok önemli. Özellikle yükselen..." Her ne kadar şansını zorlamaya çalışsa da bu kapıdan da ekmek çıkmayacağını anlamak zorunda kaldı kadın. Son çareleri de suya düşmüştü.

Hâkim duyacağı saçma gerekçelerden ötürü korksa da, "Başka?" sorusunu yöneltti. İçten içe daha ne saçmalayacaklarını merak ediyordu.

"Gittiğimiz her mekândan beyefendinin eski sevgilileri fırlıyor hâkim bey. Sorarım size, bu nasıl evlilik?"

Burç kendini "Sen de eski sevgilinle yemeğe çıktın!" sözüyle savunmaya aldı tekrar. Bu böyle kişilik savaşı hâline gelmişti ve belli ki uzayıp gidecekti. Tıpkı diğer kavgaları gibi...

"Benimki arkadaşça bir yemekti, üstelik sana yalan söylemedim! Hatırlarsan biz senin eski sevgililerinden biriyle en son karşılaştığımızda hiç de hoş şeyler olmamıştı."

"Abartıyorsun!"

"Abartıyorum öyle mi? Peki, sana o kadın kim diye sorduğumda ne cevap vermiştin hatırlıyor musun? 'Ya, şey... Tanımıyorum, tuvaleti sormuştu.'" Alkışlayarak alaycı bir ifadeyle "Bravo!" dedi Alara.

Hazır bu konu açılmışken Burak da çenesini tutamadı. Arkadaşının göz göre göre ezildiğini görüyor ve buna daha fazla seyirci kalmak istemiyordu. Söz istedi ve ayağa kalktı. "Hâkim beycim, aslında şimdi sırası değil biliyorum ama Burç'un da haklı olduğu taraflar var yani. Açıkçası ona da çok yüklenildiğini düşünüyorum." Öne eğilerek "Saygılar." dedikten sonra yerine oturdu.

Bu defa söz isteme hakkını kullanan Nilüfer'di ve oldukça hışımlı bir ifadeyle ayağa kalktı. "Pardon da Burak Bey, sevgili arkadaşınızın haklı olduğu taraflar ne mesela? Eski sevgilisini tanımıyor numarası yapıp kuzenimi kandırması mı?"

Taçmin dayanamayıp "Hiç!" diye onaylarken başını öne eğdi. "Pardon hâkim bey, bir an boş bulundum ama bunlar da birbirimizi koruyacağız diye..."

Gayet kararlı bir ifadeyle "Kuzenim diye demiyorum ama bence Alara sonuna kadar haklı hâkim bey. Hangi kadın olsa bu tepkiyi verirdi yani." dedi Nilüfer.

Hâkim bu ateşli tartışmaya müdahale etmesi gerektiğinin farkındaydı ama gidişatın nasıl ilerleyeceğini ister istemez merak etmişti. Tam da o sırada söz hakkı almayı unutmuş bir biçimde ayağa kalkan Burak'a döndü merakla. Dava boyunca kurtlu gibi kıvranan bu çocuk yine ne diyecekti acaba?

"Hayır, haklı olan burç hâkim bey! Evli barklı kadının eski sevgilisiyle yemekte ne işi var, sorarım size! Ayrıca iyi ki boşandım partisinden bahsetmiyorum bile."

Burak'ın itirazlarını çaresiz bir çırpınış gibi gören Nilüfer "Peki, arkadaşının yalanları çok mu haklı bir çaba?" sorusunu yöneltti. "Alara haklı işte!"

"Burç haklı hâkim bey!"

Sonunda dayanamayıp özüne dönen hâkim sert ve otoriter bakışlarla "Kesin şunu yoksa hepinizi dışarı atarım!" diyerek duruma müdahale etti. "Ben sordum ki size kim haklı diye?"

Hâkimin azarlayıcı ifadesini hiç üstüne alınmayan Burak kendinden emin duruşuyla tekrar söz hakkı isteyip ayağa kalktı. "Hâkim bey ben sizi çok iyi anlıyorum, siz de bir yerde yargı dağıtıyorsunuz ama yani bilirsiniz işte. Siz de bir erkeksiniz neticede, anlarsınız. Şimdi Burç bu kadın benim eski sevgilim deseydi konu uzadıkça uzayacaktı. Kadınlar pireyi deve yapmaya bayılır, bilirsiniz."

Taçmin bu defa söz hakkı almayı ihmal etmedi ve "Siz de istediğiniz gibi at koşturmaya pek meraklıymışsınız Burak Bey, ne güzel kılıf uyduruyorsunuz öyle!" diyerek araya girdi bir avukat edasıyla.

"Ya sen bir sus kızım be, bacak kadar boyunla!"

"Benimle kızımlı konuşma!"

İyice öfkelenen hâkim "Son kez uyarıyorum, üçüncüye dışarı atacağım!" diye ikazda bulundu son kez.

Mete, önünü ilikleyerek yerine oturan Burak'ın kulağına eğildi. "Hâkim bey sizi kovsun ya da içeri attırsın diye uğraşıyorsun herhâlde. Koskoca hâkimin önünde hiç öyle konuşulur mu? Siz de ahıra çevirdiniz olayı."

"Ya rahat ol abicim, anladık çok jantisin ama fazla ciddisin. Biraz rahat bırak kendini, kasma." Kendine güvenen bir edayla ekledi Burak. "Hem bir yerde hâkim bey de bizden. O da eve giderken Bim'den yarım yağlı yoğurt alıyor, onun da telefonuna karısından 'Eve gelirken iki ekmek al.' mesajı geliyor. O da senin benim gibi insan sonuçta."

Güldü Mete. Bu çocuğun rahatlığının yarısı kendinde olsaydı asla yaşlanmazdı. "Evet, ama tek bir farkla. Kafasını bozarsanız sizi nezarethaneye attırabilir. Ayrıca mahkemedeyiz, biraz saygı."

Hâkim "İki tarafın da ekleyeceği bir şey yoksa..." diyerek çifte baktı. Artık tüm çareler tükenmiş gibiydi. Salonda sessizlik hâkimdi. "Karar! Her iki tarafın da düşünmesi için davanın 7 Mart 2019 tarihine ertelenmesine karar verilmiştir." Mahkemede oluşan uğultuyu susturduktan sonra genç çifte döndü. "Bu tarihe kadar düşünün, taşının. Aklınızı başınıza toplayın. Bir yuva kolay kurulmuyor, kolay kolay da yıkılmamalı."

Alara "Ama hâkim bey düşünülecek bir şey yok ki, boşasaydınız bizi." diyerek itiraz etse de sesi isteksiz ve kısık çıkmıştı.

Hâkim kendinden emin bir ifadeyle söze girdi. "Kızım sizin boşanmaya falan niyetiniz yok, belli ki adamı da bir şekilde ikna edip getirmişsin buraya ama o da istemiyor. Bunca yıllık tecrübeme hakaret etmeyin artık." Ilımlı bir ifadeyle ve babacan bir tavırla ikna edici konuşmaya çalıştı. "Bak ne güzel kendin söyledin, kocanın dayağı yok, kumarı yok. Pırlanta gibi adam, e sen de öyle. Şiddetli geçimsizlik var dediniz, doğru düzgün bir sebep sayamadınız! Boşanmaya niyetiniz de sebebiniz de yok, mahkemeyi boşuna meşgul etmeyin. Bir inat uğruna saçma bir karar almayın. Size son bir şans. Ben bunca tecrübeyle birbirini seven çiftleri nerede olsa tanırım. Sizde boşanacak göz yok. Sonra çok pişman olursunuz. Ertelediğim tarihe kadar iyice düşünün taşının."

Mahkeme salonu boşaltılırken Burak kızlara ve Mete'ye dönüp "Hâkim nasıl tarihi ayar verdi bizimkilere." derken oldukça keyifli görünüyordu. Genç çiftin boşanamamış olmasına en çok bu ekip seviniyor gibiydi. Mete de bu mahkemede görmüştü ki, esasında kız kardeşi Burç'u çok seviyordu. Burç da deli divaneydi zaten. Sadece birbirilerine çok kırılmış, kızmışlardı ve işi inada bindirmişlerdi hepsi bu. Son kez kardeşiyle konuşmasının bir fayda sağlayabileceğini düşündü adam.

Çift mahkemeden somurtuk yüzlerle çıkarken iki rakip gibi öfkeyle birbirilerine baktılar ve Burç sağa, Alara sola dönüp hışımla gittiğinde ortada kalan ekibin içinde Burak kafasını kaşıyarak "Eee, bizim velayetimiz hangisinde kaldı şimdi?" diye söylenirken kızlar da Mete de neşeyle gülüşüyordu.

...

Loading...
0%