@buzlarkralicesi
|
-8- PART 2 "Simay..." Dudaklarının arasından çıkan ismin şuan yanında olduğuna halâ inanamıyor gibiydi Burç. Birdenbire nereden çıkmıştı bu kız şimdi? Birlikte olduğu en sorunlu kızlardandı Simay. Ya da en çok onu kızdırmıştı Burç, bilemiyordu. Şuan bunun muhasebesini yapamayacak kadar karışıktı aklı. "S-Sen... Nereden..." "Dünya ne küçük değil mi?" Yüzünde memnuniyet dolu bir gülümseme vardı ve intikam almaya meyilli gibiydi kadın. "Allah'ın sopası yok işte Burç Bey, böyle birdenbire ahını aldığın kişiyi çıkarıyor karşına." "Simay, istersen bu konuyu-" Havalı ve rahat bir edayla adamın sözünü keserek "Bir Tekila Shot." deyiverdi Simay. Bakışlarında kibirli, aşağılayıcı bir renk vardı. Uzun zamandır sahip olmak istediği fırsatı bulmuş gibiydi. Havadan kendisine düşen bu fırsatı ise sonuna kadar kullanmaya niyetliydi. Burç kadının içkisini hazırlamaya koyulurken Simay denen bu kasıntıyı memnuniyetsiz bakışlarla baştan aşağı süzdü. Burç'u ezme isteğinin altında haklı bir neden yatıyor olabilirdi, ancak bu gece adamın değişmeye yönelik gayretlerini görmüştü ve şevkinin kırılmasını, yeniden o öküz kişiliğe bürünmesini istemiyordu. Bu yüzden Burç'a yeni hayatının ilk günlerinde yardım etmesi gerektiğini düşünüyordu Alara. Saçlarını arkaya attı ve kadınsı bir ifadeyle Simay'a elini uzattı. "Merhaba, ben Alara. Burç'un sevgilisiyim." Genç kadın ağzı beş karış açılmış bir biçimde Alara denen kıza bakıyordu. Şimdi baştan aşağı inceleme sırası ona gelmişti ve gördüğünden de hiç memnun kalmamıştı. Kendisini Burç'un sevgilisi olarak tanıtan bu kız oldukça güzel ve alımlıydı. Bu adil değildi! Kendisiyle birlikte tüm kadınları mutsuz ettikten sonra Burç mutlu olamazdı. Buna hakkı yoktu. İşte tam olarak yediremediğiyse buydu. Daha fazla bu mutlu görüntüye tahammül edemeyecekti. Adama döndü ve "İçki kalsın." diyerek yanlarından uzaklaştı. Adam, bir süre kendisini siper eden Alara'ya baktı ve yalnızca gülümsedi. Daha önce yüzünde görünmemiş saf, masum bir gülümsemeydi bu. İçinde hiçbir ima barındırmayan, herhangi bir anlama gelmeyen öylesine bir gülümseme. Gerçek bir gülümseme... Bunu fark eden genç kız ise "Ne?" diye sordu sadece. Burç'un bakışlarındaki sıcaklığı, teşekkürü hissedebiliyordu. "Bunu yapmak zorunda değildin." "Evet, ama o an yapmak istedim ve yaptım." "Yani..." "Yani, hayat çok kısa ve biz istediğimiz neyse onu yapmalıyız." Gülümsedi ve "Daha sonra 'keşke' diyerek pişman olmamak için." diye ekledi. "Bunu gerçekten istedin mi, yoksa beni kurtarmak için kendini zorladın mı?" Omuz silkerek "Hayır, gerçekten istedim." cevabını verdi. "Aslına bakarsan rezil olup olmaman umurumda bile değil biliyor musun? Tek düşündüğüm..." Heyecanla Alara'nın samimi itirafını bekliyordu. "Evet?" Sanki kalbinden geçenleri dile getirse rahatlayacaktı adam. Derin bir nefes aldı ve beklemeye devam etti. Bir şeyler söylemesi gerektiğinin farkındaydı, ancak şuan kalbinin sesini dinleyemezdi. Şimdi olmaz, dedi kendi kendine. Karşısındaki bu kötü şöhretli adamın samimiyetine tam anlamıyla inanmadan herhangi bir itirafta bulunması doğru değildi. "Aşk mı? Gurur mu?" sorusuna hep "Gurur!" cevabını vermiş ve bu zamana kadar hep verdiği bu cevap yüzünden yalnız kalmış bir kız olarak tek yapması gereken şey, kimseye güvenmemekti. "Tek düşündüğüm... Biraz daha içki." Havası sönmüş bir balon gibi nefes verdi adam. Ne bekliyordun ki, dedi iç sesi. Alara gibi bir kız kendisi gibi güvenilmez, serseri, çapkın ve kötü şöhreti dağları aşmış bir adama âşık olamazdı ki. O tamamıyla diğer kadınlardan farklı, kime inanması gerektiğini iyi bilen, insan karakterini iyi tahlil edebilen bir kızdı. Kendisi gibileri daha ilk bakışta anlar, notunu verirdi. Onun kendisine yaptığı sadece küçük bir yardımcı, aksini düşünmesi bile aptallıktı. Alara'ya içkisini uzatırken bakışlarındaki burukluğun farkında değildi adam. Fakat içinde ufak bir hayal kırıklığı belirmişti. Az önce karşısındaki kızın güzel bir itirafta bulunmasını ne de çok isterdi, değil mi? Ama olmamıştı işte, olmayacaktı da. Önünde koca bir sınav vardı ve o sınavı geçerse belki... Belki bazı şeyler çok daha güzel olacaktı. Bu sınav başarılı bir biçimde bittiğinde belki de kendisi Alara'ya duygularını açardı. Tabi o zamana kadar aynı hislerinde direnecek olursa... Hem böyle kendisi gibi ayran gönüllü bir adam yüzünden Alara gibi iyi kalpli bir kız da kırılmamış olurdu. Alara'nın "Bir arkadaşımı gördüm, konuşup geleceğim." deyip yanından ayrılmasının ardından ise aklının karışıklığı duygularına da yansımıştı. Bazı şeyleri kesinlikle kafasında netleştirmeliydi. Alara'yı üzemezdi, üzmemeliydi. O diğer kadınlar gibi değildi, yalnızca karizmasına ve çapkın bakışlarına kanan basit bir kadın değildi. Temkinli yaklaşmalı ve onu kırmamalıydı. Eğer onu üzerse ömür boyu kendini affetmezdi. Öte yandan onu aklından çıkaramıyordu, gün içinde ne görse, başına ne gelse onu hatırlıyordu. Bu hisse bir türlü karşı koyamıyordu. Şuan bunları düşünürken bile gözleri mekândaki kalabalığın arasında Alara'yı arıyordu. Bir kızın yanına yaklaşmış kulaktan kulağa bir şeyler konuşuyorlardı. Bir adam çaprazındaki bar taburesine oturup içki isteyene kadar uzun uzun Alara'yı süzdü. Onun bakışlarını, konuşmasını, el kol hareketlerini ve gülümseyişini... Her şeyini bıkmadan, usanmadan izlemişti. Adama içkisini hazırlayıp uzattıktan sonra Alara'yı kaybetmişti. Bir kalabalığa ilişti gözleri, Alara kendisine yaklaşmaya çalışan bir adamı itiyor gibiydi. Hemen tüm duyuları canlandı. Önce kendini sakinleşmeye çalıştı ve "Belki tanıdığı biridir hatta eski sevgilisidir." falan dedi. Ama merakına ve öfkesine engel olamadı. Bir de adam ileri gitmeye başlayınca... Alara'yla zorla dans etmeye çalışır gibi bir hali vardı. Onların yanına nasıl ışınlandığını hatırlamıyordu ama kendine geldiğinde adamın Alara'ya uzanan kolunu kavramıştı. "Alara, bu adamı tanıyor musun?" Genç kız başını iki yana salladığında Burç'ta film kopmuşa benziyordu. "Sen de kimsin kardeşim? Ne karışıyorsun?" Kendisine efelenen adama "Karışırım ulan!" diyerek kafa atarken işten atılmak umurunda bile değildi. Alara'ya kimse dokunamaz, kaba davranamazdı. Birkaç güçlü yumruktan sonra mekândaki insanlar müdahalede bulunup ayırdılar. Adamın gözünün altındaki morluğa buz koyarken sonu kötü biten bu geceye iyimser bir gülümseme bıraktı Alara. Burç'un eski sevgilisinin gelişiyle ortam kasvete boğulmuş, kendisine asılan adamla gerilim iyice tırmanmıştı ama bu gecede hoşuna giden bir şey vardı, yalnızca ne olduğunu çözemiyordu. Sadist veya mazoşist değildi. Fakat bugün karşısında bambaşka bir Burç görmüştü. İlk günkü şımarık züppeyle hiçbir alakası olmayan bir adam... Ve gördüğünden tarifsiz bir memnuniyet duymuştu kız. Hâlbuki ona neydi ki? Burç'un hiçbir şeyi olmazken onun düzelip düzelmemesi niçin umurunda oluyordu? Tüm bu soruların cevabını kendine vermesi gerektiğinin farkındaydı ama hep erteliyordu. "Ufff!" Adamın inlemesiyle elindeki buz torbasını gevşetti. "Az sabret süt çocuğu." "Seni korumaya çalışırken dayak yiyeyim, ama yine de bu tarz hakaretlere maruz kalayım. Oh valla, ne güzel dünya!" "Ben kendimi koruyabilirdim." Alaycı bir ses tonuyla "Ya, çok güzel koruyordun gerçekten." cevabını verdi Burç. "Bakışların 'Burç beni kurtar! Burç yetiş!' diye bağırıyordu resmen." Elindeki buz torbasını adamın yarasına bastırdı ve onun inleyişini üzerine "Uydurma! Benim ağzım dilim var canım, öyle gözlerimle konuşmuyorum." diye söylendi. "Bir daha da sana iyilik yapan ne olsun." Memnuniyetle güldü Alara. Durumdan zevk alan bir yanı vardı. Ne sebebini çözebiliyordu ne de içindeki bu durumdan keyif alan tarafı durdurabiliyordu. Kendisine tuhaf bir yüz ifadesiyle bakan adam büyük ihtimal onu delirmiş sanıyordu. "Ne gülüyorsun sen?" "Hiç..." "Bir hiç için gülünmez yalnız." "Ben gülerim. Deliyim, ne yapsam yeridir." Koltuğa keyifle yayılırken "Deli olduğunu kabul ediyorsan benim için sorun yok." yanıtını verdi Burç. "Bir yumruk da benden yeme istersen." O an üzerine eğilmiş yarasına bakan kızın gözlerine dalıp gitti ve kontrol edemediği sözcükler süzüldü dudaklarından. "Senin yumruk attığın yerde gül bitmez, gül bahçesi kurulur." Adamın etkileyici bakışlarına kapılmamak için alaycı bir gülümseme takındı dudaklarına ve "Burç Aksoy, klişeden sıyrılayım derken banalliğin zirvesine oynuyordu." dedi. Burç cesur bir ifadeyle "Hayır." diyerek kızın boşta kalan elini kendi kalbinin üzerine koydu. Kalbi deli gibi hızlı atıyordu. "Burç Aksoy, bir güzel yüzünden kalp krizi geçirmek üzereydi." Dalga geçen ifadesinin yerini ciddiyet ve endişe almıştı. Alara, Burç'un hızlı atan kalbinin üzerinden hızla çekti elini. Uzun uzun baktı adama. Bir süre dili tutuldu, hiçbir şey söyleyemedi. Sonra kendini daha iyi hissettiği bir sırada "Sakın..." diye mırıldandı. Tüm cesaretini toplayıp cümlesinin sonunu getirmeye karar verdi. "Sakın benim kalbimle oynama Burç. Sakın... Çünkü benim kalbim, bir erkeğin elinde oyuncak olamayacak kadar narin. Sakın..." Ayakları geri geri giderken adama arkasını döndü ve otel odasından çıkıp gitti. Burç ve Alara... Onlar kalbinin sesinden korkan, ne yapacağını bilemeyen iki âşıktı şimdi. Ve korkularının haklı mı, haksız mı olduğuna zaman karar verecekti. ... |
0% |