Yeni Üyelik
1.
Bölüm

۝ B: Btbp || Prolog

@buzlarkralicesi

PROLOG


Hızlı adımlarla koşmaya çalışırken topuklu ayakkabılarının etkisiyle sendeledi Nilüfer. Endişe içinde büyük kuzeni Mete'nin yanına koştu. Ona kardeşinin kaçtığını nasıl söyleyecekti bilmiyordu doğrusu. Davetlilere yalandan bir gülümseme saçtıktan sonra adamın kulağına "Alara yok, kaçmış!" diye fısıldarken buldu kendini.


Bugün kız kardeşi Alara'nın düğünüydü ve o ortalarda yoktu! Bundan daha yüz kızartıcı bir skandal olabilir miydi? Şaşkın bakışlar takınarak "Ne diyorsun sen?" sorusunu yöneltse de aslında göründüğü kadar şaşırmış sayılmazdı. Nilüfer onaylar gibi başını salladı, "Çok ciddiyim. Odasına baktım, her yeri aradım ama yok! Zaten aynanın önünde de bıraktığı bu notu buldum." dedi ve elindeki kâğıt parçasını Mete'ye uzattı.


"Baba beni affet, yapamadım. Tanımadığım, sevmediğim bir adamla evlenemezdim. Özür dilerim. Beni merak etmeyin, ben iyi olacağım."


Elindeki kâğıdı buruşturdu sinirle. "Zorla güzellik olmaz, demiştim size! Başımıza gelen bu oldu işte." Burnundan soluyordu. Daha önce böyle bir şeyi yapmanın doğru olmadığını, yapmamaları gerektiğini defalarca kez söylemişti babasına. Ne yazık ki dinletememişti sözünü. Hayatındaki en değerli varlığı, üzerine titrediği kardeşini böyle zorlarlarken yapılabilecek başka bir şey yoktu. Kardeşini kurtarmak için planladığı bu plana şaşırmış gibi davranmakta bir sakınca görmedi. Bunu onlar istemişti, herkes Alara'yı aramaya başlarken o arkasına yaslanıp her şeyi en ince ayrıntısına kadar gülerek seyredecekti. Kız kardeşini sevmediği bir adama sunacak kadar omurgasız bir adam olabileceğini düşünen ailesine o an gülmemek için kendini çok zor tuttu. Alara onun her şeyiydi ve onu bu karmaşadan çekip çıkarmıştı işte. Sırf şirket borçlarının ödenmesi için değerlisini kullanmalarına izin verecek değildi ya. Az önce de dediği gibi, zorla güzellik olmazdı.


"Ara şu adamı Burak! Kazık kadar adam nereye gider ki?"


"Tamam, Orhan Amca!" Sıkıntıyla oflayarak yakın arkadaşını tekrar aradı fakat bunun bir fayda sağlamayacağını çok iyi biliyordu. Kendi kendine "Adam gitti gider, arkasından el salla. Master yapmış playboyu siz zorla evlendirmeye kalkarsanız işte böyle olur." dedi. Koridorda yürümeye başladığından beri gözleriyle etrafı adeta tarıyordu fakat Burç'a ulaşamıyordu. Düğünden kaçmıştı işte! Şimdi ne yapacaklardı, gelinin ailesine bunu nasıl açıklayacaklardı? Hiçbirini bilmiyordu Burak. Biraz sakinleşmeye çalıştı ve davetlilerle keyifli bir biçimde sohbet eden Mete'nin yanına vardı. Gelinin ağabeyi olan bu adama durumu pat diye söylemek ne kadar doğruydu bilmiyordu fakat şu saatten sonra Burç ortaya çıkmayacaktı, genç adam bunu çok iyi biliyordu. "Mete, merhaba."


"Merhaba Burak, sana bir şey söylemem gerekiyor." Yalandan suratını asmak zorunda kaldıysa da içinden bir sevinçten göbek atmadığı kalmıştı.


"Ne tesadüf, ben de sana bir şey söylemeye gelmiştim." Bu durumu nasıl söyleyeceği konusunda en ufak bir fikri yoktu ve bir b planı olmadığı için dosdoğru söyleyiverdi. "Burç yok, düğüne katılamayacak. Bu sizin için sorun olur mu?" Ne diyordu böyle, damatsız düğün mü olurdu? Sıradan bir davetliden bahseder gibi bahsetmeye devam edemezdi. Hafif bir öksürükten sonra sözlerine devam etti. "Açıkçası damatsız düğün de bir şeye benzemeyeceğine göre bu daveti sıradan bir kokteyle çevirmeye ne dersiniz?"


Karizmatik bir biçimde çenesini kaşırken karşıda damadın kız kardeşi Taçmin'nin kendisini süzdüğünü görüp keyifle gülümsememek için gayret etti. "Aslına bakarsan... Alara da ortalarda yok. Anlaşılan o ki gelin de damat ta düğüne katılamayacak." İçinde bulunduğu bu gülünç duruma kahkaha atmadan duramadı Mete. Çenesini hafifçe kaşırken "Gelin yok, damat yok. Bu ne biçim düğündür arkadaş..." diye söylendi. Damadın da düğünden kaçması isabet olmuştu doğrusu! Burak'ın kendisine tuhaf bir biçimde baktığını görünce toparlandı. "Sanırım bu düğün olmayacak."


"Sanırım mı?" Karşısındaki adamın rahatlığını bir türkü çözememişti ama kendisi gibi umursamaz biriyle muhatap olduğu için memnundu. Bu yüzden konuyu daha fazla irdelemedi, susmayı tercih etti.


"Evet, sanırım kelimesi biraz saçma durdu. Bu düğün olmayacak."


Ellerini iki yana açtı ve "Sorun değil, ben de bedava pasta yemeye gelmiştim zaten(!)" dedi Burak. Acaba şuan Burç nerelerdeydi ya da doğru soru, şuan hangi kadının koynundaydı? Uzun bir süre dönmeyeceği kesindi, bu olaylar unutulana kadar yurt dışında kalacaktı muhtemelen.


♚ ♔ ♚


Derin bir nefes aldı ve üzerindeki gelinliği çekiştirirken buldu kendini. Kafasında muazzam büyüklükte abartılı bir topuz varken nasıl sakin olabilirdi ki? Düğünden kaçmıştı! Üstüne üstlük bir de deli gibi koşuyordu yalınayak. Kafasındaki küçük tokaları hınçla çıkartırken sinirlerine hâkim olamıyordu. "Bu topuz ne ya, mahalle düğünü mü bu!" Bulduğu ilk mağazaya girdi ve üzerine sıradan bir şeyler almak için raflara göz gezdirdi. Mağazadan üzerinde narçiçeği bir tişört ve yırtık bir kot pantolonla çıktığında artık daha rahattı, telefonundaki saate baktı. Ağabeyinin ayarladığı şoför aşağıda onu bekliyor olmalıydı. Nihayet kurtuluyordu buradan. Neredeyse babasını mutlu etmek için kendi hayatını feda edecekti! Şimdi ne kadar saçma bir olayın içinde olduğuna şaşırıyordu. İyi ki Mete onu sıkıştırıp ağzından gerçekleri almıştı da işlerin içinden çıkılmayacak bir hal almasını engellemişti. Biricik ağabeyine o kadar çok şey borçluydu ki... Adımlarını sıklaştırıp plazadan çıktı ve önünde durup arka kapıyı açan arabaya bindi. "Havaalanına gidiyoruz değil mi?"


"Evet, Alara Hanım. Bavullarınız bagajda, size sadece arkanıza yaslanıp bilet saatinize icabet etmek kalıyor. Emniyet kemerinizi bağlayın lütfen."


Emniyet kemerini bağlayıp keyifle arkasına yaslandı genç kız. "Ohhh... Dünya varmış!" Her şeyi geride bırakmış gidiyordu işte. Hiçbir şeyi düşünmeksizin, hiçbir şeye üzülmeksizin gidiyordu.


...


Loading...
0%