@buzlarkralicesi
|
-6/2- ❝Lâl❞ Otel odasının önüne geldiğimizde önden içeri buyur etti beni. Hâlâ buraya geldiğime inanamıyordum. Ondan uzak durmaya çalıştıkça ona daha çok çekiliyordum sanki. Nasıl oluyordu bilmiyordum ama kopamıyorduk. Bu tehlikeliydi. İkimiz için de. Ama karşı koyamıyordum. İçeri girdiğimde gözlerimle odayı taradığımı anlamış gibi "Rahatına bak." dedi Valentino. Tek bir yatak vardı. Oldukça büyük bir odaydı. Fakat hâlâ burada olmam doğru gelmiyordu. Kendimi yırtıcı bir kurdun dişleri arasında gibi hissediyordum. Onun merhametine bağlı gibi. Usulca adımladım odayı. Koltuğa oturup bağdaş kurdum. "Eee?" Ne dediğimi anlamayan bir ifadeyle "Ne eee?" diye sordu. "Beni buraya getirdin. Böyle dümdüz duracak mıyız?" "Biraz dinlen istersen ama uyumak yok, biliyorsun." "Yorgun değilim." Dolabı açıp birkaç parça kıyafet çıkardı. "Bunları senin için aldırdım." Vücudumu çapkın sayılabilecek bir ifadeyle süzdükten sonra "Tahminlerim doğrultusunda. Umarım bedenine uyar." diye ekledi. İç geçirdim sıkkınca. Burada böyle vakit geçer miydi? "İyi bari duş alıyorum ben." Bakışlarını gözlemlediğimde bana eşlik etmek ister gibiydi. Aramızdaki çekimi hissedebiliyordum ama görmezden gelmek çok daha kolaydı. Ben de onu arzuluyordum. Listemdeki maddelerden biri geldi aklıma. Hayır, Lâl. Hayır, ne düşündüğünü biliyorum. Hemen çıkar onu aklından. Hem de hemen. Onunla bir gece geçirebilirdim. Bunu yapabilirdim. Ama sonrası... Birine bağlanma hissi beni dehşete düşürüyordu. Belki o da tek gecelik bir şeyler arıyordu, bilmiyordum. Ancak ona bu kadar yakınken kendime hâkim olmam, kararlı kalmam mümkün görünmüyordu. Duştan çıktığımda etrafıma bakındım, Valentino ortalarda görünmüyordu. Kapı çalındığında onun geldiğini düşünüp kapıyı açtım fakat başka bir adamdı gelen. Yüzü tanıdık geliyordu. Valentino'ya benzetmiştim sanırım. Onaylamadığı çok bariz olan bir bakışla süzdü beni. Kim olduğumu merak eden bir yanı da yoktu. Kendisini tanıyor olsaydım benden hazzetmeyen bir tanıdık olduğunu düşünebilirdim ama resmen tanıştığım biri değildi. Karşısına bornozla çıkmamı çok da kafama takmadım ama bakışları rahatsız ediciydi. Bilmiyorum absürt mü olur ama fesat bir kaynananın gelinine bakışı gibiydi. "Valentino nerede?" "Ah, Valentino..." Tam ne diyeceğimi bilemeyen bir biçimde etrafıma bakınırkan söz konusu adam odayı ikiye bölen kapıdan geçip yanımıza geldi. Onun gelişiyle geri çekildim. "Luigi." "Valent, neredesin Tanrı aşkına? Neden telefonuna bakmıyorsun?" "Duymadım." Beni işaret ederek "Sizi tanıştırayım." dedi hevesle. "Lâl, bak bu benim kuzenim Luigi." Luigi dediği adam ise imalı bir baş işaretiyle bana bakarken "Andrea." dediğinde hiçbir şey anlamamıştım. Andrea kimdi? Valentino'nun ona bakışlarından öfkelendiğini anlamıştım. Sanki bir pot kırmış gibiydi. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekiyordu. Asıl mesele, Andrea kimdi ve Valentino bu adama neden sinirlenmişti? Belki de Andrea Valent'in sevgilisiydi ve kuzeni de bizim bu uygunsuz durumunuzda onu hatırlatmayı bir borç bilmişti. Bilemiyordum. Bu fikir beni neden rahatsız etmişti bir anlasam... "Anladığım kadarıyla acil bir şey yok. Şuan müsait değilim Luigi, bir saat sonra akşam yemeği için lobiye indiğimizde görüşürüz." Kuzeninin belli belirsiz onaylayan baş işareti üzerine kapıyı kapattı. Sinirleri bozulmuş gibiydi. "İstersen bir an önce giyin, üşütme. Akşam yemeğine gecikmeyelim." Tamam dercesine başımı sallarken merakla adama dönüp "Andrea kim?" diye sormaktan kendimi alamadım. Bunu nasıl yaptığımı bilmiyordum. Sanki kendi isteğim dışında gelişmişti her şey. Bir anda çıkıvermişti dudaklarımdan o soru. Aptal, sana ne? Niye soruyorsun? Seni ne ilgilendiriyor adamın sevgilisi bilmem nesi? Biraz tedirgin, biraz da gergin bir ifadeyle "Aramızda bir espri." diyerek konuyu uzatmadı. Bense pek ikna olmamıştım. Umursamaz bir biçimde "Bana yalan söylemek zorunda değilsin canım, sevgilinse sevgilim de." dedim omuz silkerek. "Onu da nereden çıkardın?" "Baksana, kuzenin nasıl rahatsız olmuş bir şekilde baktı. Sanırım aramızda bir şeyler olduğunu falan sandı." Şeytani bir gülümsemeyle aydınlanmış gibi gözlerime baktı. "Ne o, kıskandın mı?" "Ne kıskanacakmışım? Yani ne alakası var?" Yüzüm düştü. Kıskanacak bir konumda değildim sonuçta. "Her neyse, giyineceğim izninle." Ona arkamı döndüm ve odayı ikiye bölen sürgülü kapının kapanma sesini duyduğumda rahatça bornozumu çıkarıp giyinmeye başladım. Kıyafetler hemen hemen benim bedenimdi. Giyinme işlemim sona erdiğinde arkamı döndüm ve onu kapıya yaslanmış bir hâlde gördüm. "Beni mi dikizliyorsun sen?" Anlamını bilmediği belli bir ifadeyle "Dikizlemek?" diye tekrarladı kelimeyi. "Beni mi izliyorsun diyorum!" Sakinleşmeye çalışan bir ifadeyle "Yeni mi geldin?" diye sordum. "Hayır, seni seyrediyordum." "Utanmadan da söyleyebiliyorsun yani bunu, pes!" Usulca bana doğru yaklaştı. Bense içgüdüsel olarak iki adım geri çekildim. Yaklaştıkça yaklaştı. Önüme düşen saçlarımla oynayıp kulağımın arkasına aldı. "Ne yapıyorsun?" "Saçını düzeltiyorum." Elleri yüzümü avuçladığında hiçbir şey yapamıyordum. Donup kalmıştım sanki. Neredeydi o cesur, çılgın kız? "Ve şimdi de seni öpüyorum." Dudaklarıma değdirdi dudaklarını. Beni duvara yaslayıp boynumu kavradı tek eliyle. Ona karşı koyamıyordum. Bir şey vardı. Beni ona çeken bir şey. ❝Valentino❞ Kapıyı hışımla kapattığımda Luigi'ye çok kızgındım. Lâl'in önünde bile isteye Andrea konusunu açması sinirlerimi bozmuştu. Sırf beni zor duruma sokmak ve sinirlerimle oynamak için yapmıştı bunu. Kendince iyiliğimi düşünüyordu ama pek de iyiliğim için hareket ettiği söylenemezdi. "İstersen bir an önce giyin, üşütme. Akşam yemeğine gecikmeyelim." Kafası karışmış bir biçimde "Andrea kim?" diye sorduğunda ne diyeceğimi, nasıl toparlayacağımı bilemedim. Ne diyecektim? Ben seni periyodik olarak rüyamda görüyorum ve her yerde seni aradım. Andrea da sen hayal gücümün bir ürünüyken sana verdiğim isimdi. Bunu söylersem Lâl'in gözünde tam manasıyla takıntılı bir psikopattan farksız olurdum. Hiç şansım kalmazdı. Buna izin veremezdim. "Aramızda bir espri." Konuyu kapatmak istiyordum ve uzatmaması için dua ediyordum ama karşımdaki kadın pek ikna olmuş gibi görünmüyordu. "Bana yalan söylemek zorunda değilsin canım, sevgilinse sevgilim de." Tavırları rahat olmaya çalışır gibi görünse de bundan rahatsız olduğunu düşünüyordum. Nereden çıkmıştı bu? Ne yani, Lâl Andrea isminde hiç olmayan bir kadını benim sevgilim mi sanmıştı? Mantıken beni şuan kendinden kıskanıyordu. Güldüm. "Onu da nereden çıkardın?" Kadının söylediklerini komik bulmuştum. "Baksana, kuzenin nasıl rahatsız olmuş bir şekilde baktı. Sanırım aramızda bir şeyler olduğunu falan sandı." Bu tavrından hoşlanmıştım. Beni önemsediğini gösteriyordu. "Ne o, kıskandın mı?" Kıskandığı çok açıktı. "Ne kıskanacakmışım? Yani ne alakası var?" Geçiştirmeye çalışır gibiydi keyifsizce. Elbette seni kıskandım demesini beklemiyordum. Hem de onun gibi bir kadından. "Her neyse, giyineceğim izninle." Kapıyı açıp yan odaya geçecekken vazgeçyim ve kapıyı kapattım. Usulca soyunmaya başladı. Vücudunun kıvrımları en çıplak şekilde gözler önüne serilmişti. Çok seksi ve baştan çıkarıcıydı. İnce beli, dolgun ve biçimli kalçası... Ne kadar ateşli olduğunun farkında mıydı acaba? Gözlerimi ondan alamıyordum. Vücudumu ateş basmasına şaşmamalı. Giyindikten sonra bana döndüğünde kapıya yaslanmış kendisini seyrettiğimi görünce şaşırmış görünüyordu. "Beni mi dikizliyorsun sen?" Bu kelimenin anlamını bildiğimden emin değildim. "Dikizlemek?" "Beni mi izliyorsun diyorum!" Kontrollü kalmaya çalıştığı belliydi. "Yeni mi geldin?" Benimse inkâr etmeye hiç niyetim yoktu. "Hayır, seni seyrediyordum." Neden gizleyecektim ki? Ne istediğimi ona açıkça söyledikten sonra hem de. "Utanmadan da söyleyebiliyorsun yani bunu, pes!" Ona doğru yaklaşmaya başladığımda geri çekildi. Bu beni durdurmamıştı. Yavaşça yaklaşmaya devam ettim. Nemli saçları kendi gibi başına buyruk dalgalanıyordu. Alnına düşen saçlarıyla oynamak zevkli gelmişti. Kadife gibi yumuşak bir dokusu vardı ve sanki özünde okyanus kokusuyla harmanlanmış gibiydi. Saç tutamını kulağının arkasına attığımda gözlerime bakıp sessizce "Ne yapıyorsun?" diye sordu. O deli kızdan eser yoktu şimdi. Kalbi hızla atan, ürkekçe bakan heyecanlı biri vardı karşımda. Daha durgun, daha uslu. "Saçını düzeltiyorum." Yüzünü ellerimin arasına alıp dudaklarına uzanarak fısıldadım. "Ve şimdi de seni öpüyorum." Onu istiyordum. Hem de delicesine. Onun için çıldırıyordum ama önüme koyduğu duvarları yüzünden ona ulaşamıyor gibiydim. Daha fazla uğraşmam gerekiyordu. Ona sevgimin iyi geleceğini göstermem, buna kendisini ikna etmem gerekecekti. Kendine has kokusu burnuma dolarken dudaklarını öpmeye başladım. Öptükçe öpesim geliyor, derinlerimde bir sızı daha da ileri gitmek istiyordu. Karşı konulmaz bir çekiciliği vardı ve bunun farkında olduğunu sanmıyordum. Elimi beline sarıp iyice kendime çektiğimde duvarla aramda kalmış kadının dudaklarıyla bana karşılık verdiğini hissedebiliyordum. Sonra aniden başını çevirip bu öpüşmeye bir son verdi. Soru dolu bakışlarımla ona bakarken bir yanıt bekliyordum. "Yapma." "Neden?" "Çünkü..." Bir bahane arar gibi etrafına bakınsa da ikna edici bir şey bulamamış gibiydi. "Çünkü istemiyorum." "İstemediğin için mi karşılık verdin?" "Bak, Valent. Ben... Birine karşı bağlılık duymak istemiyorum. Aklında ne var bilmiyorum ama birine bağlanmak bana göre şeyler değil, anlıyorsun değil mi?" Anlıyordum sanırım. Anladığıma da pek memnun sayılmazdım. Güven ve bağlılık duygusu onu zamanında çok hırpalamış olmalıydı. Bu yüzden yeniden bir erkeğe güvenmek zor geliyordu. Onu anlayabilirdim, bu sorun değildi. Bağlanmaya zorlayamazdım. Ben de taktik değiştirdim. "Anlıyorum. Lâl, dinle... Bu ilişkiye sen yön vereceksin. Yani sen istediğin kadarı olacak, daha fazlası değil. Hem... Ne sanıyorsun? Sana yapışıp ömür boyu yakandan düşmeyeceğimi falan mı? Senin gözünde mafya deyince böyle bir şey mi canlanıyor?" Omuz silkti kız. "Anın tadını çıkar. Gevşe biraz, hadi..." Onu biraz sakinleştirmiştim sanırım. "Gel hadi, yemeğe inelim." Odadan çıkarken sessizliğini korusa da onun hâlâ karışmış kafasında soru işaretlerinin döndüğüne yemin edebilirdim. ... |
0% |