Yeni Üyelik
12.
Bölüm

⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 7/1

@buzlarkralicesi

-7/1-

❝Lâl❞

Yemeğe indiğimizde kafam hâlâ karışıktı. Andrea hakkında yaptığı açıklama pek tatmin etmese de daha önemli bir sorunumuz vardı. Valentino bana anı yaşa demişti. Aslında bunları söylediği için rahatlamam gerekirdi ama içimde tuhaf bir his vardı. Tarif edemiyordum. Mutlu olamıyordum. Kendimi özgür hissetmem beni mutlu etmeliydi ama... Duygularım benden bağımsız hareket ediyor gibiydiler. Valent de bana tek gecelik ilişki olarak bakıyordu. Tıpkı benim de istediğim gibi. Esasen tam olarak istediğim şey olmasına rağmen içimdeki o tuhaf his sanki rahatlamamı, işin zevkine bakmamı engelliyor gibiydi. Umarım geçici bir histir.


Bize ayrılan masaya gelen şef garson büyük bir ihtimamla karşılamıştı bizi. Menülere bakınırken "Buradakiler seni iyi tanıyor galiba." dedim meraklı olmaktan uzak, sıradan ve ilgisiz bir ifadeyle. "Bu kadar yakından ilgilendiklerine göre."


Aynı sıradan ifadeyle yanıtladı adam. "Hâliyle... Otelin sahibi olduğum içindir." Biz siparişleri verdikten sonra Valent masadan kalktı. "Siparişler gelene kadar Luigi ile konuşmamız gereken iş meseleleri var. Sen rahatına bak."


Beni masada yalnız başıma bıraktığında düşünecek çok vaktim olmuştu ama ne düşüneceğimi şaşırmış durumdayken bunun bana pek de bir faydası olduğu söylenemezdi. Elimi kolumu sallayarak çıkıp gidebileceğimi ima eden bu adama neden sırtımı dönemiyordum bilmiyordum doğrusu. Bu ilişkiye benim yön vereceğimi söylemişti. Kendi hayatına bile yön veremeyen bir kadına ilişkinin dümenini emanet etmek de ne bileyim... Büyük riskti.


Ara sıra Valentino ve kuzenlerinin oturduğu köşedeki özel masaya bakıyordum. Hararetli bir biçimde konuşuyorlardı. Zaman zaman bir şeyler tartışıyor gibiydiler. Acaba benim hakkımda da konuşuyorlar mıydı? İşle ilgili mevzular konuşacağız demişti ya, salak. Ne diye kendini ortaya atıyorsun? Sanki çok önemli biriymişsin gibi. Bunu merak etmemin sebebi aslında biraz da Valentino'nun kuzeniyle otel odasındaki karşılaşmamızdı Luigi benden pek hazzetmemişti. Varlığımdan özel olarak rahatsızlık duyuyor gibiydi. Andrea veya bir başkası... Acaba Valentino'nun hayatında ciddi bir ilişki, nişanlı gibi bir şey mi vardı? Bu yüzden mi Luigi benden rahatsızdı? Bilmiyordum. Bu da pek mantıklı ve tatmin edici gelmiyordu. Sonuçta böyle adamların çapkınlık yapması olağandışı bir şey değildi ki kuzeni böyle bir tepki versin. Anlamadığım ve sanırım asla anlayamayacağım bir şeyler vardı. Bilmediğim bir şeyler. Benim dışımda. Benden bağımsız. Ama yine de benimle ilgili gibi hissettiriyordu. Böyle şeylere alışık değildim. Kimsenin hayatına burnumu sokmayı da sevmem. Ama eğer tek gecelik de olsa bir ilişkimiz olacaksa bazı şeyleri bilmek benim de hakkımdı. Adil olan buydu.


Valentino'nun söylediklerini dinlerken bir gözü de bende olan Luigi'nin bakışları soğuk ve tehditkârdı. Ne kadar sert bakarsa baksın Valentino kadar tehlikeli görünmüyordu. Onun daha yumuşak hatları vardı. Ama ben anlıyordum. İlk karşılaştığımız andan beri yıldızlarımız barışmamıştı. Bilinmeyen bir sebepten ötürü benden hazzetmemişti.


Önümdeki su dolu kadehe uzanıp kuruyan boğazımı biraz olsun ıslatmak için yudumladım. Kısa bir an da olsa masadaki üç adamın -diğerinin adını bilmiyorum- bakışlarıyla karşılaştım. Artık emindim, kesinlikle benim de adım geçmişti. Farkında değilmişim hatta ilgilenmiyormuşum gibi davrandım. Suyumdan bir yudum daha alırken Valentino'nun gizemini çözmeye çalışıyordum. Bir mafyanın gizemi nasıl çözülebilirdi ki? Her an aksiyona hazır, tehlikeye alışıktı. Tetikte olduğu her hâlinden belliydi. Böyle bir hayata doğan, yaşamı tehlikeden ibaret olan birinden de farklı şekilde davranması beklenemezdi değil mi?


Kısa bir süre sonra masadan kalkıp bana doğru gelip karşıma oturdu Valentino. İlgili tavırları hoştu. "Sıkılmadın umarım."


Laf olsun diye "Yo, hayır." diye gevelesem de sıkıldığım her hâlinden belli oluyordu. Çünkü çok da gizleme gereksinimi duymuyordum.


"İlk akşam yemeğimizi böyle hayal etmiyordum ama..." Benim aksime daha enerjik ve istekliydi. Bense hâlâ odadaki öpüşmemizi ve söylediklerini düşünüyordum. Onun aklından ne geçtiğini ise hiç bilmiyordum. Bakışları hiç renk vermiyordu.


Yemeklerimiz servis edildiğinde hiçbir şey söylemeden öylece masaya baktım. Kuş sütü eksikti. Zaten ancak buranın sahibine bu denli özenli bir masa hazırlanırdı. Anında yemeğe yumulmuştum.


"Hep böyle obur musundur?" Benim bu hâlimi gülerek karşılayan adamın yüzünü ilk defa bu kadar yumuşak görüyordum. Genelde yüzünün sert hatları hafif tebessüm ederken bile kaybolmayan bir iz gibiydi.


"Hiç kibarlık yapamayacağım çünkü kurt gibi açım." Kaşık kaşık götürüyordum çorbayı. Ne demişler, can boğazdan gelir.


"Epey acıkmışsın anlaşılan."


"Eee o kadar aksiyona acıkmamam tuhaf olurdu." O eşsiz uçurum maceramızı hatırlattığımda gülüşü pek uzun durmadı yüzünde.


Usulca o da yemeğe başladı önündekileri. Sessiz bir yemek olacağını düşünmeye başlamıştım ki adam merakıyla beni şaşırttı. "Bana biraz Lâl'den bahset. Kimdir Lâl?"


Önceki hayatımdan, geçmişimden bahsetmek istemiyordum. Ne ona ne de bir başkasına. Kendi kendime bile konuşup düşünmek istemiyordum. Çünkü beni dehşete düşürüyordu. "Geçmişinden kaçan ve kendine yeni bir hayat kuran biri. Bu kadarını bilmen kâfi." Daha fazla soru sormaması için aralamaya çalıştığı kapıyı kapattım.


"Bu kadar berbat bir hayatın vardı yani."


Sessizliğimi korudum. Hiçbir şey söylemek istemiyordum. Sanki konuşmama hakkımı kullanabilirmişim de söyleyeceklerim ileride aleyhime delil olarak kullanılabilirmiş gibi. Anlarsınız işte. Ben de konuşmama hakkımı kullanıyordum. Eski yaşamım konu olduğunda ölü taklidi yapıyordum. Buraya, Halikarnas'a yepyeni bir hayata başlamak için gelmiştim. Dilediğim her yere gidecek, dilediğim her şeyi yapacaktım. Hiçbir yere ya da hiç kimseye bağlı olmadan, özgür bir kuş gibi uçacaktım.



Restoranda güzel bir müzik çalıyordu. Bir iki çift dans için kalktığı sırada yemeklerimizi bitirmiş bir şeyler içiyorduk. Valentino beklenmedik bir anda ayağa kalkıp elini uzattı. "Benimle dans eder misin?"


İsteksiz bir biçimde ayağa kalktığımda sıkıca belimi kavrarken beni baştan aşağı süzüyordu. Çapkın bir süzüş. Baştan çıkarıcı bakışlar. Kabul ediyorum, bu adam bakışlarıyla insana her şeyi yaptırabilirdi. İkna edici bir özelliği vardı. Emrivakilerinden bahsetmiyorum bile. Buyurgan ve emreden tavırları beni çileden çıkarsa da ondan etkilenmeme engel olamıyordu. Bakışlarımız buluştuğunda burun burunaydık. Bense ona ve bakışlarına kapılmamaya çalışıyordum. Hafifçe yutkundum ve geri çekilmeye çalıştım. "Masadaki üçüncü adam kimdi?"


"Luigi'nin kardeşi Pietro. Küçük kuzenim."


"Kuzenin benden pek hoşlanmadı galiba."


Tek kaşını kaldırarak karizmasıyla bana meydan okudu. "Ben hoşlanıyorum, yetmez mi?"


Utancımı belli etmemeye çalışarak başımı dik tuttum. Mağrur duruşumdan ödün vermeden dansa devam ettim. "Öylelerine yabani derler bizde."


"O kimseden hoşlanmaz. Herkese karşı öyledir." Gözleri başımdaki küçük bandajda geziniyordu. "Başın ağrıyor mu? Daha iyi misin?"


"Hayır, iyiyim." Güldüm. "Neler atlattığımı bilsen... Bu küçük olayın lafı bile olmaz."


İğneleyen bir ifadeyle "Anlatsaydın bilirdim." yanıtını verdi adam. Hakkımda daha fazla şey öğrenmek istediğini anlayabiliyordum. Ancak buna hiç gerek yoktu. Hem ilişkimiz o kadar uzun sürmeyecekti ki. Ne gerek vardı buna? Üstelik kaçmak istediğim şeyleri yeniden hortlatmaktan daha saçma ne olabilirdi ki?


"Niye böyle aptalca bir şey yaptın? Ölmek mi istiyorsun?"


"Ölmek için yapmadım. Bu hissi yaşamak istedim." Gözlerim dalıverdi. "Bir uçurumdan aşağı kuş gibi uçup suya atlamak. O heyecanı yaşamak istedim. Ölmek de istemiyorum, yaşamak da. Sadece özgür olmak istiyorum. Her şeyden uzak..." Bakışları beni anlıyor gibiydi. Sanki kitap gibi okuyordu beni. Sayfalarımı bir bir merakla çeviriyordu ilgili bakışlarıyla. Sadece sunduğum kadarıyla yetiniyordu.


"Bu kadar genç yaşta seni bu denli kedere ne itmiş olabilir?"


Kurnazca gülerek yanıtladım. "Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın." Uzaklara dalıp gitmiştim yine. "Her şeyi geride bıraktım ben. Artık yepyeni bir hayat beni bekliyor."


"Bilmeni isterim ki ağzından laf almama hiç ihtiyacım yok. Şuan bile istesem hakkında biyografini yazabilecek kadar detaylı bilgi edinebilirim."


"Geçmişim senin için neden bu kadar önemli?"


"Seni tanımaya çalışıyorum sadece."


"Sen geçmişteki beni tanımak istiyorsun. Oysa karşındaki ben bambaşka biri."


Uzun uzun baktıktan sonra iç geçirerek çenesini alnıma dayadı. "Sanırım seninle çok işim var. Ama bilirsin, belayı severim."


"Ceketinin altında elime baskı yapan silahın her şeyi açıklıyor. Daha net bir insan görmedim."


Sözlerime karşılık olarak gülüşlerini yakinen duyabiliyordum.


❝Valentino❞


Yemeğe indiğimizden beri Lâl'in ağzını bıçak açmıyordu. İçine düştüğü düşüncelerden kurtulamıyor gibiydi. Onu böyle görmek beni rahatsız etse de hâlâ yanımda olması ruhumu rahatlatıyordu. Ufak tefek konuşmalar dışında pek sohbet geçmemişti aramızda. Onu böyle görmeye alışık değildim. Daha konuşkan biri olduğunu analiz etmiştim. Siparişleri verdikten sonra kısa süreliğine ayrılmak üzere masadan kalktım. "Siparişler gelene kadar Luigi ile konuşmamız gereken iş meseleleri var. Sen rahatına bak."


Lâl'in yanından ayrılıp her zamanki toplantı masamıza geçtiğimde ikisinin de gözleri üzerimdeydi. Luigi'nin her zamanki onaylamak şöyle dursun, kınayan bakışlarının aksine Pietro karşı masadaki kadını beğeniyle süzüyordu. "Gerçekten anlattığın kadar güzelmiş dostum."


Baş işaretiyle onaylarken her ikisini de karşıma alarak oturdum. "Evet beyler, işimize bakalım." Luigi son zamanlarda bir türlü anlaşma sağlayamadığımız diğer İtalyan ailesi Ricci hakkında bazı problemlerden bahsederken kafamda oluşan birkaç çözümden bahsettim bile. Ben konuşurken Luigi'nin ara sıra Andrea'ya, yani Lâl'e bakışlarını yakalıyorum. Kızı göz hapsine almıştı resmen. "Luigi bu kadar dikkatli bakma, bir şeyler sezecek."


"Onun dünyadan haberi yok. Şu hâline bak." Hoşnutsuz bir ifadeyle kadına baktıktan sonra bana döndü. "Tıpkı senin gibi."


"Ne demek bu?"


"Onunla olmanın ne kadar tehlikeli olduğunu henüz anlayamayacak kadar körsün ve dünyadan haberin yok."


Pietro araya girip "Hadi ama Luigi, bu konuyu çok uzattın artık." diyerek aradaki gerilimi kesmeye çalışsa da ok yaydan çıkmıştı bir kere.


"Kendini uçurumdan atan bir deli o! Dengesizin teki!"


Pietro "Biz çok mu dengeliyiz?" diye tepkide bulundu. "Tanrı aşkına, yaptığımız işe bir bak."


Bense hâlâ Luigi'nin sözlerine öfke duyuyordum. Benimle böyle konuşmaya nasıl cesaret edebilirdi? "Benimle konuşurken sözlerine dikkat et." Öfkemi dizginlemeye çalışarak sert bakışlarımı aksi kuzenimde gezdirdim. "Her şeyi en iyi bilenin sen olduğunu sanıyorsun değil mi?"


"Hayır, gözünü açmaya çalışıyorum. O ve sen... Birbirinize hiç iyi gelmeyeceksiniz, zarar vereceksiniz. Bak Valent, bu iş fazla uzamasın yoksa..."


"Yoksa ne, Luigi?"


Meydan okuyan bakışlarıma çaresiz bir ifadeyle yanıt verdi. "Yoksa sonunda birbirinizi zehirleyeceksiniz."


"Bak ne diyorum Luigi, sen bana endişelenmek yerine kendi hayatına baksana. Hem böyle zor olmuyor mu başkalarının hayatına burnumu sokmak?" Alaycı bakışlarıma karşılık bir şey söyleyecek gibi oldu ama anında sustu. Üstüme fazla geldiğinde nasıl biri olduğumu biliyordu. Aklında neler olduğunu bilmiyordum ama üçümüzün de bakışları kızın üzerinde yoğunlaşmıştı. Ben onun duru güzelliğine takılı kalmışken Luigi'nin bakışlarındaki sırrı çözmemin mümkün olduğunu düşünmüyordum. "Söyleyeceklerin bittiyse gidiyorum. Bugün güzel bir yemek yiyeceğiz ve moralimizi hiçbir şeyin bozmasına izin vermeyeceğiz." Luigi'ye ters bir bakış attıktan sonra Pietro'u baş işaretiyle selamlayıp masadan kalktım.


Lâl'in yanına döndüğümde düşünceli bir hâli olsa da sıkıldığını görebiliyordum. Benim yanımda hiç sıkılmasın istiyordum. Yanımdan hiç ayrılmasın, bir yere gitmek istemesin. Ama işler... Elbette aşk kadar iş de önemliydi ve aradaki dengeyi kurmak zorundaydım. "Sıkılmadın umarım."


"Yo, hayır." dese de sıkıldığı her hâlinden belliydi.


"İlk akşam yemeğimizi böyle hayal etmiyordum ama..." İşlerimi hallettiğime göre onunla rahatça vakit geçirebilirdim. Bu gece güzel olsun istiyordum. Yemeklerimiz geldiğinde Lâl'in iştahlı hâli hoşuma gitmişti. Anlamadığım, her öğününü bu kadar dolu dolu yiyorsa bu yedikleri nereye gidiyordu? "Hep böyle obur musundur?" İstem dışı gülmüştüm. Onun yanındayken keyfim yerine geliyordu.


Bu durumdan hiç çekinmeyen kız tıka basa yemeye devam ediyordu. "Hiç kibarlık yapamayacağım çünkü kurt gibi açım."


"Epey acıkmışsın anlaşılan."


"Eee o kadar aksiyona acıkmamam tuhaf olurdu."


O anı hatırlamak dahi istemiyordum. Kalbime bir ağrı saplanmıştı sanki. Donup kalmıştım. Onu son görüşüm sanmıştım. İlk kez bu kadar çaresiz hissetmiştim kendimi. Bunca zamandır aradığım kadını bir çırpıda kaybettim sanmıştım. Korkunçtu. Yemeğe başladığımızda kadının ağzını bıçak açmıyordu. Sohbet etmeye pek niyeti yok gibiydi. Bu yüzden yemeğin sessiz geçmesini istemediğim için ben başladım merak ettiklerimi sormaya. "Bana biraz Lâl'den bahset. Kimdir Lâl?"


"Geçmişinden kaçan ve kendine yeni bir hayat kuran biri. Bu kadarını bilmen kâfi." Bu konuda konuşmak istemediği yeterince açıktı.


Benimse vazgeçmeye hiç niyetim yoktu. "Bu kadar berbat bir hayatın vardı yani." Neler yaşadığını merak ediyordum. Tek bir telefonla hakkında her şeyi öğrenebilirdim. Fakat o zaman bir heyecanı kalmazdı. Onu yaşayarak öğrenmek istiyordum.


Susmayı tercih ediyordu. Geçmişi deşmemin henüz başlamak üzere olan ilişkimizi zedelemesini istemiyordum. Bu yüzden ısrarımı ve merakımı dizginledim.


Ayağa kalkıp bir emrivaki yaptım ve önünde elimi uzattım. "Benimle dans eder misin?" Bu teklifime herkesin içinde hayır diyemeyeceğini biliyordum. Bu yüzden cüretkâr bir tavır takındım.


Beklediğim gibi benimle dans etmeyi kabul etti. İnce belini sağ elimle kavradığımda vücuduma yayılan elektriği beni büyülüyordu. Buna ten uyumu diyorlardı. Bu kez meraklı ve sorgulayan kişi kendisiydi. "Masadaki üçüncü adam kimdi?"


Hafif bir tebessümle yanıt verdim. "Luigi'nin kardeşi Pietro. Küçük kuzenim." Hakkımda bir şeyleri merak etmesi hoşuma gidiyordu.


"Kuzenin benden pek hoşlanmadı galiba."


Tek kaşımı kaldırdım. "Ben hoşlanıyorum, yetmez mi?" Onun onayına ihtiyacım yoktu.


"Öylelerine yabani derler bizde."


Biraz olsun içini rahatlatmak istedim. "O kimseden hoşlanmaz. Herkese karşı öyledir." Bakışlarım başındaki yaranın varlığına kaydı. "Başın ağrıyor mu? Daha iyi misin?"


"Hayır, iyiyim." Gülüyordu. Deliliklerine alışmıştım. "Neler atlattığımı bilsen... Bu küçük olayın lafı bile olmaz."


Bense bu açık sözlü yanıtını bile fırsata çevirmeye çalışarak iğneledim onu. "Anlatsaydın bilirdim." Hakkında her şeyi bilmek istiyordum. Çünkü birinden hoşlanırsanız, birini çok severseniz ya da herkes tarafından söylenildiği gibi birine âşık olduysanız hakkındaki en gereksiz ve aptalca detayları bile bilmek istersiniz. Hiç susmadan konuşsa, ben hayatında yokken neler yaşadığını baştan sona anlatsa ne iyi olurdu. Merak ve içimde hafif bir kızgınlıkla "Niye böyle aptalca bir şey yaptın? Ölmek mi istiyorsun?" diye sordum aniden. O ölseydi ne yapardım bilmiyordum. Öfkem hep bu yüzdendi.


"Ölmek için yapmadım. Bu hissi yaşamak istedim." Yine dalgın bakışları buğulanmıştı. Böyle zamanlarda ne düşündüğünü de merak ediyordum. "Bir uçurumdan aşağı kuş gibi uçup suya atlamak. O heyecanı yaşamak istedim. Ölmek de istemiyorum, yaşamak da. Sadece özgür olmak istiyorum. Her şeyden uzak..."


Ağzından laf almak için bir fırsat daha düşmüştü kucağıma. Kullandım. "Bu kadar genç yaşta seni bu denli kedere ne itmiş olabilir?" Onu inciten şeyleri tek tek yok etmek istiyordum. Kalıcı olarak bu dünyadan silmek. İçimi koca bir öfke kaplıyordu. Onu üzen her kimse bu hayatta yeri yoktu bana göre.


O çok zeki bir kadın olduğu için böyle oyunlara düşmüyordu. "Boşuna uğraşma, ağzımdan laf alamazsın." Onun gibi akıllı bir kadını hiç kimsenin üzemeyeceğini falan düşünüyorsunuz. Gözünüzde böyle büyüttüğünüz, farklı bir yere koyduğunuz insanlar varsa beni anlardınız. Onlar normal insan fonksiyonlarına sahip değillerdir sanki. Ağlamazlar, üzülmezler. Sanki canları hiç yanmazmış, kimse canlarını yakmayı başaramazmış gibi. Dik duruşu ve dalgın gözleri ise tam tersini anlatıyordu. "Her şeyi geride bıraktım ben. Artık yepyeni bir hayat beni bekliyor."


"Bilmeni isterim ki ağzından laf almama hiç ihtiyacım yok. Şuan bile istesem hakkında biyografini yazabilecek kadar detaylı bilgi edinebilirim."


"Geçmişim senin için neden bu kadar önemli?"


"Seni tanımaya çalışıyorum sadece."


"Sen geçmişteki beni tanımak istiyorsun. Oysa karşındaki ben bambaşka biri."


Çenemi kadının alnına dayadığımda ne kadar sert bir kayaya tosladığımı düşünüyordum tatlı tatlı sitem ederken. "Sanırım seninle çok işim var. Ama bilirsin, belayı severim." Şimdi tanımam gereken iki Lâl vardı; önceki Lâl ve sonraki Lâl.


"Ceketinin altında elime baskı yapan silahın her şeyi açıklıyor. Daha net bir insan görmedim." Onun dürüstlüğü ise her şeyden daha çok etkiliyordu beni. Lafını sakınmayan cesur, cüretkâr bir kadındı. Benim kadınımdı.


...

Loading...
0%