Yeni Üyelik
13.
Bölüm

⚝ Halikarnas'ta Bir Gece | 7/2

@buzlarkralicesi

-7/2-


❝Lâl❞


Asansörden çıkıp otel odasına doğru yan yana yürürken hafif alkolün kanımı coşturması, vücudumu ve yanaklarımı alev alev yakması dışında hiçbir şeyim yoktu. Çakırkeyiftim. Başımdaki hafif yaradan ötürü alkol almam ne kadar doğruydu bilmiyordum ama kimin umurundaydı ki? Yasaklar tatlıdır. Bu sözümü unutmayın, ileride kafama vurmanız için fırsat çıkabilir.


Odanın önüne kadar gelmiştik. İçkinin verdiği hafif etkiyle başım dönerken Valentino atik bir hareketle belimden yakaladı beni. Yere kapaklanmak üzereyken onun kollarında buldum kendimi. Gözleriyle yeniden keşfediyordu sanki gözlerimin derinliklerini. Yüzü yaklaştıkça yaklaşıyordu bana. Bu eziyete daha fazla dayanmak istemedim ve dudaklarımı mühürledim dudaklarına. Tutkulu bir öpüşmeyle odaya girerken durmak için çok geçti artık. Aramızda sözsüz yapılmış bir anlaşma gibi ihtirasla hareket ediyorduk. Beni duvara yasladığında çok heyecanlıydım. Çıplak sırtımı parmaklarıyla okşuyordu. Ben onun ceketini bir çırpıda çıkarıp gömleğinin üzerindeki siyah yeleğin düğmelerini çözerken Valentino'nun elleri sırtımdaki fermuarı tek hareketle indirmişti. Gömleğini çıkardığımda dudaklarım hâlâ dudaklarında tutkunun tadını keşfe çıkmıştı ve ben buna engel olamıyordum. Aman Allah'ım, az önceki yasaklar tatlıdır sözümü bu kadar çabuk hatırlatmak zorunda mıydınız? Valentino bana yasaktı. Ona bağlanmak benim sonum olurdu. Ama bir an olsun ondan ayrılamıyordum, kurtulmaya çalıştığım her an saplandığım bir bataklık gibiydi. Her defasında daha çok yaklaşıyordum ona. Ellerim kaslı kollarında ve göğsünde gezinirken onun dudakları boynuma inmişti bile. Gür saçlarında dolandı ellerim deli gibi. Tek hamleyle kıyafetim yere süzülüverdi.


Çırılçıplaktım. Tamamen savunmasızdım onun karşısında. Tüm o cool kız havalarımın yerinde yeller esiyordu. Dudakları göğüslerime inerken ellerimi gür saçlarına daldırdım yine. Okşamaktan öte çekiştiriyor gibiydim. Yatağa uzandığımda onu reddedemeyecek kadar kendimden geçmek üzereydim. "Tek bir gece." dedim soluk soluğa. "Halikarnas'ta bir gece..."


Beni geçiştirir gibi dudakları göğüslerimi okşarken iç geçirip "Bir gece." diye mırıldandı. Bu pek inandırıcı gelmese de o an bunu sorgulayacak durumda değildim. Bacaklarımın arasına yerleşmesine izin verirken gözlerimle üzerimdeki adamı süzdüm. Bana o saçma gelen teklifle ilk geldiği gün düşüvermişti aklıma. Ben düz bir adamım, demişti. Haklıydı. Hayatımda bu kadar düz, bu kadar net bir adam tanımamıştım. Bodoslama dalmıştı konuya. Böylesine ilginç bir teklifi bile dümdüz edebilmişti işte, bir insan daha ne kadar net olabilirdi ki?


Bacaklarımı araladı ve elleri vücudumda dolanırken dudakları hâlâ göğüslerime usul usul dokunuyordu. Dil darbeleri göğüs ucuma vurup kaçar gibi hamlelerde bulunurken gerilmiştim. Dişleri ve diliyle tatlı işkencelerini sürdürüyordu. Ellerim saçlarını okşarken siyah saten çarşafların arasında yukarı doğru kıvrıldı belim. Elleriyle kalçamı yaklaştırıp muhteşem birleşmeyi aniden gerçekleştirdim ve yavaşça içime sızdığında küçük bir inleyiş koptu dudaklarımdan. Kollarına ve omuzlarına tutundum. Gitgelleri hızlandıkça sertçe tırnaklarımı sırtına geçirdiğimde dudaklarındaki gülüşü yakalamıştım. Bana dokunuşları bir alev gibi yakıp kavuruyordu tüm bedenimi. Sertti ama tatlı bir sertlikti bu. İnsanı zevkin doruklarına çıkaran, bulutların üzerinde yüzdüren tuhaf bir histi. Hem çığlık atmak istiyordunuz kalbiniz ağzınızda atarken hem de daha yükseğe tırmanmak istiyordunuz. Lunaparklardaki hızlı tren gibiydi. Adrenalin doluydu.


Daha derine.


Ve daha hızlı.


Vücuduma tatlı sert hâkimiyeti sürüyordu. İçimdeki hareketlerini daha hızlı yönetmeye çalışırken kalçalarımı indirip kaldırıyordum. Çığlıklarım onun inleyişlerine karışmıştı. O yatakta tek vücut olmuştuk.


Bacaklarımı kalçasına doladığımda ellerim sırtında dolaşıyordu. Nefes alışverişlerini kulağımda hissediyordum. Hayvanî bir ses çıkarırken derin nefesler almaya başladım. İçimde gidip gelişleri hızlandıkça hızlanıyor, hiç tatmadığım bir duygunun esiri olmuştum. Ondan ayrılmak istemiyordum. Bu birleşme hiç bitmesin istiyordum.


Üzerime yığıldığında vücudumu örten bedenine sığındım huzurla. "Seni ezmiyorumdur umarım." dediğinde iç geçirdim. Daha önce bu kadar tatlı bir uyku hâli yaşamamıştım. Onun bedeninin üzerimdeki varlığı bile oldukça rahatlatıcıydı. Gücünü tam olarak vermediğini biliyordum, eğer verseydi bir böcek gibi altında ezilirdim.


Hafif loş ışıkta göğsünde hafif bir yara izi olduğunu gördüm. Kalıcı mıydı yoksa yakın zamanda olmuş geçici bir iz miydi bilmiyordum. Parmaklarım yaranın üzerinde gezerken "Acıyor mu?" diye fısıldadım.


Nefesi biraz daha düzene girmiş bir biçimde "Hayır." dedi yalnızca. Derin bir nefes aldı. "Canı kolay yanan biri değilimdir."


Tavana boş bakışlar atarken aklımdaki düşünceleri silip atmak istiyordum. Bu geceden sonra ondan nasıl uzak duracağımı, bu konuda kendimi nasıl eğiteceğimi bilmiyordum.


Ani gelen bir "Ne düşünüyorsun?" sorusuna ne yanıt vereceğimi pek bilmiyordum doğrusu. Bir şey düşünecek durumda değildim. Birkaç dakika sessizliğin koynunda dinlenmek istiyordum.


Yalın bir "Hiç." cevabı verdim. Kafam karman çormandı. Yine yanlış olduğunu bile bile yürümek üzere olduğum bir yolun başındaydım. Yine birine bağlanıyordum ve pişman olacağımı biliyordum. Sonunda onu kaybedeceğimi biliyordum. Her şeyi biliyordum ama ondan nasıl uzak duracağımı bilmiyordum. En çok bilmem gereken şeydi oysa ki.


Beklemediğim bir dürüstlükle "Neden bakire olduğunu söylemedin?" sorusunu yöneltti. Muhtemelen seviştikten sonra konuşmayı sevmeyen erkek türü arasında olmayan nadir adamlardan biri Valent'le bu konuda yer değiştirmiş gibiydik. Ben konuşmak istemedikçe o sorular soruyordu. Beni tanımaya çalışması korkutuyordu. Çünkü birbirimizi tanımaya başladıkça daha çok bağlanacağımızı biliyordum.


"Ne fark eder?" Bedensel acıya çok da anlam yükleyen biri değilimdir. Önem vermemiştim bu yüzden. Beni daha çok kalbimdeki yaralar acıtıyordu. Kanlı geçmişin saf hatıraları... O elim kaza ve onun gibi binlerce anı. Binlerce.


"Davranışlarımı seçerdim, daha nazik davranırdım." Bu kadar ince düşünmesi beni daha çok bağlıyordu ona. Ona âşık olmak istemiyordum ama o bunun için her şeyi yapıyordu. "Senden vazgeçmek zorunda mıyım?"


Yapma Valent, yapma. İkimizin de sonunu getiriyorsun. Yalvarırım yapma.


"Ne demek bu?"


"Seni bırakmak istemiyorum."


"Konuştuklarımızı unutma, anı yaşa diyen sendin." Beni tek gecelik ilişki olarak gördüğünü öğrendiğim adamın son anda tavır değiştirmesi canımı sıkıyordu. Bana acıyor muydu o küçücük aklıyla? Sırf yattığım ilk erkek diye beni sahiplenme mecburiyeti mi hissediyordu?


Şakağıma kondurduğu öpücükle kendimde kalmaya çalıştım. Onun kokusunu aldığım her saniye ben kendim olmaktan çıkıyordum. Düşünceli bir edayla "Biliyorum." dedi. "Ama bana ne yaptın bilmiyorum. Senden vazgeçmem her saniye daha da zorlaşıyor. Bu süreci biraz olsun uzatamaz mıyız?"


Onu reddedemiyordum. Çünkü ona karşı koyamıyordum. Valentino, bunu hissetmişçesine üstelemeye devam ediyordu. Başımı göğsünden kaldırıp yatağın diğer yanına yüzüstü uzandığımda ona bakmamaya çalışıyordum. "Çok yorgunum, uykum var." Geçiştirmekten başka çarem yoktu. Gözlerinin hâlâ üzerimde olduğunu hissediyordum. Usul usul saçlarımı okşadığını da.


Ah, Valent. Öyle zorsun ki. Sana karşı kayıtsız kalmak neredeyse imkânsız.


Aptal kalbim yine iş başındaydı. Öksüz bir çocuk gibi her ilgi gösteren için canını yerlere paspas gibi seriyordu. Yorgun olduğum hâlde uykum gelmiyordu. Zaten uyumam hâlâ yasaktı muhtemelen. O da uyulmadığımı bilmenin verdiği rahatlıkla uyarıda bulunmamıştı. Aklımdaki düşünceler uğultulu bir biçimde kafamın içinde kavga etmeye meyilliydi. Valentino, bir kışın ardından kalbime girmiş ilkbahar sabahı gibiydi. Gönlümde çiçek açtıkça gelecekte içimde kopacak fırtınaların ömrünü uzatıyordu, farkında bile değildi.


❝Valentino❞


Odanın önüne geldiğimizde başı dönmüştü ve ani bir endişeyle belinden yakalayıp kendime çektim. Bakışlarındaki alevi tüm vücudumda hissediyordum. Ona bu kadar yakınken ondan uzak durmam iyice imkânsızlaşıyordu. Hiç beklemediğim bir anda dudaklarıma yapıştı. Bu adımı beni şaşırtmıştı çünkü sürekli bana karşı duvar örüyordu. Şimdi değişme sebebinin ne olduğunu merak ediyordum doğrusu. O da benim gibi karşı koyamıyor muydu?


Onu arzuluyordum. Onu deli gibi arzuluyordum. Bunu ellerim vücudunda gezinirken daha iyi anlıyordum. Bedeninin nazik kıvrımlarını keşfe çıkmıştı dokunuşlarım. Dudaklarımı dudaklarından ayırmadan kapıyı açıp içeri girdim. Onu duvara yaslayıp boynunu öpüşlerim kalp atışlarını hızlandırmıştı, bunu hissedebilecek kadar yakındım ona.


İhtişamlı vücuduyla çırılçıplak karşımdayken yutkunmamak için kendimi zor tutmuştum. Beni istediğini her hareketinden anlayabiliyordum. Aptal olmayan herkes anlardı bunu. Sadece korktuğu şeyler dudaklarını bu itirafı yapmaması için mühürlüyor gibiydi. Dudaklarım göğüslerine kaymış o eşsiz tadı alırken nefes nefese "Tek bir gece." dediğini duydum. "Halikarnas'ta bir gece..." Bunun olmayacağını ikimiz de biliyorduk, tek bir geceyle sonlanmayacaktı bu hikâye. Tek bir gece söndürmeyecekti ateşimizi. Asla tek bir gece yetmeyecekti bize. Ama ok yaydan çıkmıştı bir kez. Ateşle barut gibiydik.


İç geçirdim çaresizce. Hâlâ onu ikna etme umudu taşıyordum yüreğimde. Dudaklarımı göğüslerinden ayırmadan "Bir gece..." demekle yetindim. Hiçbir söz birbirimize dokunuşlarımız kadar gerçek değildi. Kısa bir an geri çekilip yüzünden vücuduna kadar her karesini baştan aşağı süzdüm. Karşı konulmazdı. Eşsizdi. Tehlikeliydi. Hatta tehlikenin ta kendisi. Ve nihayet benimdi.


Ona dokundukça kendimi buluyordum. Hiçbir tende bulamadığım şeyi buluyordum. Ne olduğunu bilmiyordum ama aradığım şey yalnızca onda varmış gibiydi. Benliğimi yeni yeni keşfediyordum. Birinin vücudunda hem kaybedip hem bulabilir miydiniz kendinizi? Ben yaşıyordum bu hissi. Göğüslerindeki dudaklarım hızlı kalp atışlarını en derinden hissedebiliyordu. Belki Halikarnas'ta bir gece geçirecektik ama beraberken her ülkenin her şehrinde bin bir gece geçirecektik. Onu asla bırakmayacaktım. Verdiğim sözler umurumda bile değildi, çünkü onun da beni deli gibi istediğini biliyordum. Hissediyordum.


Kadınlığına gelişigüzel bir hamleyle girdiğimde hareketleriyle bu süreci hızlandırıp desteklemesi ne kadar sabırsız olduğunu gösteriyordu. Bu hoşuma gitmişti. Muhteşem bir birleşmeydi. Bir şeyi beklenmedik biçimde delip geçmişim hissi beni şaşırtsa da kadının gözlerindeki sabırsızlıktan ötürü durmadım. Cesur tavırları beni kendimden geçiriyordu. Çığlıkları ve inleyişleri kulaklarıma bir melodi tadı bırakıyordu. O zevk aldığını hissettirdikçe ben daha da cesatetleniyor, hızlanıyor, coşturuyordu. Gözleri parlıyordu. Boynunu kavradığım gibi dudaklarına yapıştım. Sırtıma geçirdiği tırnaklarıyla daha acı, daha güzel bir zevk duyuyordum. Yatakta anlaşabildiğim kadın sayısı çok azdı. Benim kendime has zevklerim vardı. Sert bir stilim olduğu için herkesle aynı zevki yaşamam mümkün değildi. Lâl o nadir kadınlardandı.


Geri çekildiğimde ağırlığımı vermemeye çalışarak kadının üzerine yığıldım kısa süreliğine. Nefes alışverişlerini göğsümde hissediyordum. "Seni ezmiyorumdur umarım."


Keyifli bir iç çekişle yanıt verdi. Narin parmakları göğsümdeki yara izinde dolaşıyordu hafifçe ve "Acıyor mu?" diye fısıldadı. Dokunuşları yarama bile iyi geliyor desem inanır mıydınız? Muhtemelen saçmaladığımı düşünüyorsunuzdur. İnce parmaklarını avuçlarımın arasına alıp parmak uçlarını tek tek öpmek istiyordum ama yapmadım. Ona ne kadar bağlandığımı görüp benden kaçmasını, uzaklaşmasını istemiyordum.


Buraya gelmeden önce aldığım bir yaraydı, "Hayır." diye yanıtladım. Acımıyordu ama beni düşünmesi hoşuma gitmişti. "Canı kolay yanan biri değilimdir." Acı eşiği yüksek biriydim. Ne çatışmalardan, ne kazalardan sağ çıktığımı bilseydi... Hemen yanına yığıldığımda bakışları düşünceli bir biçimde tavanda asılı kalmıştı. Ne düşündüğünü merak ediyordum. "Ne düşünüyorsun?"


"Hiç."


Gözlerimi ona dikmiş öylece bakıyordum. Sessizliğe bürünmüştü. "Neden bakire olduğunu söylemedin?" Bunu hiç tahmin etmemiştim. Benden önce de bir hayatı vardı. Hayatına birileri gitmişti mutlaka. Bu yüzden şaşırmıştım.


"Ne fark eder?"


"Davranışlarımı seçerdim. Daha nazik davranırdım." Sessizliğini bozmadı. Bu durumu çok önemsemiyor gibiydi. Herkesin bir ruh eşi olduğuna inanırım. O benim ruh eşimdi. Yalnızca yatağımı süsleyen bir dişi değil, kaderimdi. Bunu en derinlerimde hissediyordum. Başını göğsüme yasladım. "Senden vazgeçmek zorunda mıyım?"


"Ne demek bu?"


"Seni bırakmak istemiyorum."


"Konuştuklarımızı unutma. Anı yaşa, diyen sendin."


Şakağına yumuşak bir öpücük kondurdum. "Biliyorum." Hırıltılı bir nefes aldım ve iç geçirdim. "Ama bana ne yaptın bilmiyorum. Senden vazgeçmem her saniye daha da zorlaşıyor. Bu süreci biraz olsun uzatamaz mıyız?"


Hafifçe geri çekilip yüzükoyun uzandı Lâl. "Çok yorgunum, uykum var." Parlayan gözlerini kapadığında ben hâlâ pespembe yanaklarını ve ay gibi parlayan yüzünü seyrediyordum saçlarını okşarken.


Kolay olmayacağını biliyordum. Ama zoru severdim. Vazgeçmek bana göre bir şey değildi. Verdiği her sözü tutan biri olarak belki de tutamadığım ilk sözüm bu olacaktı. Ondan uzak duramayacaktım. O benden uzak dursa da ben durmayacaktım.


...


Loading...
0%