@buzlarkralicesi
|
-8- ❝Valentino❞ Gözlerimi araladığımda en güzel rüyayı görmeye başlamıştım. Çıplak sırtı bana dönük kadın yüzünü tavana dönmüştü. Yanımda sere serpe uzanmış bir melek gibi uyuyordu. Onu izlemek en büyük zevkim olmuştu. Tamamıyla koca bir bilmeceden ibaretti Lâl. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Öğrenmek için yanıp tutuşuyordum ama ne zaman bana her şeyini anlatacak kadar güvenecekti, sabırsızlıkla bekliyordum. Dün gece bana yeryüzünde cenneti yaşatan kadının kim olduğunu bilmek istiyordum. Gün yeni yeni ağarmaya başlamıştı. Henüz saat çok erkendi. Dün gecenin yorgunluğuyla derin bir uykuda gibiydi. Onu uyandırmadan yavaşça yataktan kalkıp duşa girdim. Çıktığımda hâlâ uyuyordu. Yorgunluğu yüzünden okunan hafif bir tebessümle tıpkı bir tanrıça gibiydi. Benim tanrıçam... Komodinin üstündeki çantası takıldı gözüme. Bu yapmayı düşündüğüm şey doğru değildi biliyordum ama anlık bir merak duydum. Uçurumun kıyısından kurtulurken bile bu çanta için kıyameti koparmıştı. İçinde bu kadar önemli ne olabilir diye düşündüm. Sessizce çantasının fermuarını açıp üstünkörü içine baktım. Küçük bir defter dışında sıradan şeyler vardı. Cüzdan, telefon gibi şeyler. Defteri aldım elime. Sayfaları çevirmeye başladığımda ilk sayfanın yazısına takıldı gözüm. Ölmeden önce yapılacaklar listesi. İlgimi çekmişti. Böyle bir liste tutmuş olabileceği aklımın ucundan geçmezdi. Ama düşününce onun gibi çılgın fikirleri olan cesur bir kız için çok da şaşırtıcı olmasa gerekti. Sayfaları çevirdim. İşaretlenmiş maddelere baktım yalnızca. Madde 1 - Issız bir uçuruma git ve boşluğa bağır. ✓ Bu makul bir maddeydi. İnsan içindekileri gizledikçe hasta olabilecek kadar yükleniyordu kendine. İçine atmadığı için mutluydum. Keşke bir an olsun mutsuzluğu tatmasaydı. Keder hiç uğramasaydı ona. Ama hayat hepimize biraz sunuyordu kötü sürprizlerinden. Madde 7 - Bir şehre otostopla git. ✓ Andrea'nın... Lâl'in çılgın fikirlerinden sadece bir tanesi. Normal bir otobüse ya da uçağa binip seyahat etmenin suyu çıktı çünkü değil mi? Madde 12 - Hiç tanımadığın birini öp! ✓ Kafamda netleşen şeylerden biri. Bu kader değildi de neydi? Ben onu rüyalarımda görürken o ölmeden önce yapılacaklar listesine bu maddeyle yazmıştı beni bilmeden. Ve gelip beni öpmüştü. Herhangi birini değil de beni. Bu kaderin ta kendisiydi. Normalde kendi kaderini kendi şekillendiren ve buna inanan biriyimdir ama bu tam manasıyla kaderin çağrısıydı. Madde 66 - Bir uçurumdan aşağı atla. ✓ Ona öyle kızıyordum ki bunu kelimelerle tarif edemem. Neredeyse onu kaybediyordum. Bu duyguyu bir daha hissetmeye dayanamazdım ve Tanrı bilir daha bu yüzlerce maddenin arasında kalbimi hoplatacak neler vardı. Tanrım... Şuan bu listeyi ortadan kaldırmak istedim ama bu Lâl'in hayallerini de ortadan kaldırmak olurdu. Böyle bir bencillik yapmaya hakkım yoktu. Gözlerim listenin üzerinde gezinirken henüz tik konulmamış altı çizili bir maddeyle karşılaştım. Madde 30 - Biriyle tek gecelik ilişki yaşa. Sebebini anlamıyordum ama içime tuhaf bir his hâkim olmuştu. Karşısına ben değil bir başkası çıksaydı onunla yaşayacaktı dün geceyi. Bunun olma ihtimali bile kıskanmama yetiyordu. Her şeyin bir tesadüfen ibaret olması işleri pamuk ipliğine bağlıyordu. Az önce öpüşme maddesi sayesinde şükran duyacağım maddeye şimdi küçük de olsa bir öfke duymuştum. Maddelere kısa bir göz attıktan sonra defteri olduğu gibi çantaya geri koydum. Özel eşyalarını kurcaladığımı görmesini istemezdim. Giysi dolabımı açıp üzerime siyah tişört ve eşofmanımı giydim. Elimdeki havluyla saçlarımı kurulurken bakışlarım hâlâ uyuyan kadının üzerindeydi. Benim kadınım. Usulca yaklaşıp yatağa oturdum ve kaçıncı rüyasını gördüğünü bilmediğim kadının saçlarını okşadım. Alnı boncuk boncuk terlerken sayıklıyordu. Az önce melek gibi uyuyan kadının yüzü huzursuz bir hâl almıştı. Kaşları varılmış, korku ve endişe doluydu. "Batur..." diye sayıklıyordu. İkinci kez karşıma çıkmıştı bu isim. Kimdi bu? Neyin nesiydi? Lâl'in rüyalarında işi neydi? Saçlarını okşadığım kadının "Batur yapma, dur!" diye sıçrayışını şaşkınlıkla karşılamıştım. Alnı, yüzü kan ter içinde dehşet dolu gözleriyle bana bakıyordu. Hâlâ rüyada gibi boş ve dalgın bir hâl aldı bakışları. O da ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. Endişeyle "İyi misin?" diye sordum. Sertçe yutkunarak art arda başını sallamakla yetindi. "Su ister misin?" Başını iki yana sallasa da onu dinlemedim, komodinin üzerindeki suyu bardağa doldurup ona uzattım. "İç, biraz sakinleş. Derin derin nefes al." ❝Lâl❞ Yine o lânet sahne gelmişti gözümün önüne. Rüyalarımda bile beni rahat bırakmayan o kaza sahnesi. Dur, diyordum. Yapma! İnanılmaz bir hızla gidiyordu, neredeyse takla atacaktık o hızla. Batur ise delirmiş gibiydi. Durmuyordu. Ölmeden de durmaya niyeti yoktu. Gözlerimi araladığımda korkudan titriyordum. Sucuk gibi terlemiştim. Nerede olduğumu anlamam saniyelerimi almıştı. Oteldeydim. Valentino'yla bir otel odasındaydım. Geceyi birlikte geçirmiştik. Her şeyi yeni yeni hatırlıyordum. Valent'in "İyi misin?" sorusuna sakinleşmeye çalışıp başımı sallayarak yanıt verebildim ancak. Hâlâ bilmem kaç kez gördüğüm o kâbusun etkisindeydim. "Su ister misin?" Hayır, manasında başımı sallasam da bir bardak su tutuşturdu elime. "İç, biraz sakinleş. Derin derin nefes al." Dediğini yapmaya çalışıyordum. Beni rahat bırakmayan bu korkunç duygudan daha nasıl kurtulacağımı bilemiyordum. Arabayla kaç takla attığımızı bile bilmediğim o kazanın, kendimi tuzla buz olmuş camların arasında bulduğumda Batur'un son bağırışlarını unutamıyordum. Kendi sonunu kendi getirmişti. Giderken beni de yanında götürmeye niyetliydi. Ama olmamıştı işte. Derin derin nefesler almaya çalıştım, bana endişe ve merakla bakan adama nefes nefese "İyiyim." demeyi başarabildim. Aramızdaki sessizlik birkaç dakika sürdükten sonra vücuduma sarılı çarşafı tutarak ayağa kalktım. "Duşa giriyorum. Günaydın bu arada." Banyoya yürürken Valent'in "Batur kim?" sorusuyla yarı yolda donup kaldım. Ne diyecektim ki? Benim bile unutmaya çalıştığım bu olayı anlatmak istemiyordum. Şuan bunun için doğru bir zaman değildi. Ayrıca bu Valentino'yu da son görüşümdü. Ne gerek vardı bu kadar detaylı bir hayat hikâyesine? Arkama dönüp adamın yüzüne baktım anlamazdan gelerek. "Ne?" "Seni uçurumun dibinden çıkardığımda da o ismi sayıklıyordun. Orada birinin ismi olduğunu anlamamıştım ama şimdi anladım. Kim bu Batur?" "Hiç kimse." Tek bir soru dahi sonrasına izin vermeden çantamı da alıp banyoya girdim. Önce klozetin üzerine oturup hayatı sorgularken defterimi aldım ellerimin arasına. Dün geceden itibaren işaretlemem gereken bir madde vardı. Madde 30 - Biriyle tek gecelik ilişki yaşa. ✓ Çantamı bir kenara bırakıp duşa girdim. Kendimi ılık suyun rahatlatıcı varlığına bıraktığımda biraz daha sakinleşip ayılmıştım. O lânet olasıca adamın hayali artık hayatımdan çıkıp gitsin istiyordum. Hayatının son gününde bile beni mahvetmeyi başarmıştı. Ne faydası vardı ki bana? Zarardan başka. Biraz kendime geldiğimde dün gece doluştu aklıma. İnanılmaz bir geceydi. Kendi cesaretime bile yabancıydım. Onun dokunuşlarını aklımdan çıkaramıyordum. Üstümdeki o güçlü adamın varlığını ve bana yaptıklarını unutmam mümkün değildi. Ama mümkün olmayan bir şey daha vardı; onun yanında kalmak. Toparlanıp gitmeliydim. Evet, evet en doğrusu buydu. İkimiz için de en iyisiydi. Duştan çıkıp üzerime alelade bir biçimde geçirdiğim bornozla çıkarken kendi kendimi tembihledim. Bak kızım, sakın adamın söylediği hiçbir şeye inanma. Ne vaat ederse etsin seni etkilemesine izin verme. Onunla kalamazsın, bunu sen de biliyorsun. Sakın yapma. Duydun mu beni Lâl? Sakın bunu yapma. Kendi kendimi hiçbir şekilde o adamdan etkilenmediğime dair telkin ettikten sonra bu kararıma ne kadar sadık kalabileceğimi düşünüyordum. Bu adamda etkilendiğim tek şey karizmatik oluşu ve yataktaki hünerleriydi. Gerçekten. Gerçi saydığım maddeler biri aşmış, tek olmaktan çıkmıştı ama... Ona bağlanamazdım. Bilmem ve arkasında durmam gereken tek şey buydu. Bundan sonra beni kalbimin değil aklımın yönetmesine izin vermeliydim. Belli ki kalbim yönetme konusunda pek iyi değildi. Birine âşık olmak, bağlanmak demek kalbini o adamın avuçlarına bırakıp o kalbi kırmaması için merhamet dilenmek gibi bir şeydi. Ben bunu yapamazdım. Camdan dışarı bakan adam beni karşısında gördüğünde tebessüm etti. "Daha iyi görünüyorsun." Onun tebessümü de dağınık ve soru işaretleriyle doluydu. Belli ki cevabını aradığı soruları takmıştı kafasına ama ne kadar sorarsa sorsun yanıtlarım hiçbir şekilde tatmin etmiyordu. Onu geçiştiriyordum. "Evet, daha iyiyim. Teşekkürler." Etrafa saçılmış kıyafetimi toparladıktan sonra giysi dolabından iki parça günlük kıyafet aldım. "Şimdi giyinip çıkmam gerek. Dün gece için teşekkür ederim." "Lâl, bir dakika durur musun?" Tepkisiz bir biçimde olduğum yerde durmuştum. Elim bornozun kemerinde duraksamış, Valent'in bana söyleyeceklerini bekliyordum. "Evet?" "Böyle gitme, bir kahvaltı edelim." "Bak, Valent..." "Seninle konuşacaklarım var." Başını hafifçe yana yatırıp ikna edici bir ses tonuyla "Lütfen." diye ekledi. Tam olarak evet demesem de bazı durumlarda sessiz kalmak da bir onay biçimiydi. Dolabın kapağını açıp kapağın arkasında ona görünmeden giyinmeye başladım. Ne beyhude çaba, değil mi? Zaten vücudumun her zerresine aşinaydı dün geceden mütevellit. Ancak birinin gözleri üzerimdeyken rahatça giyinemiyordum. Huy işte. Giyinirken merakıma engel olamadım. "Benimle ne konuşacaksın?" "Sana yeni bir anlaşma teklif edeceğim." Bıkkınlıkla sordum. "Bir tane daha mı?" Bunu sorarken gözlerimi devirdiğimi itiraf etmeliyim sanırım. "Bak Valent, dün gece tek seferlik bir şeydi. Tek gece diye konuşmuştuk, unuttun mu?" Böyle sözlerimi rahatlıkla sıralarken dolabın kapağını kapatan adamın karşısında çıplak bir biçimde kalıvermiştim. Bakışları vücudumu süzdükten sonra gözlerime odaklanmıştı. Aramızda çok az bir mesafe kalana kadar yaklaşmıştı. "Endişelerini anlıyorum. Ama Lâl..." Elleri belimi kavrayıp beni kendine çektiğinde hırıltılı bir nefes aldığını duyabilecek kadar yakınındaydım. "Aramızdaki çekimin, tutkunun farkına varmamış olamazsın değil mi? Bir insan böylesine kendini tamamlayan birini çok zor buluyor. Herkesle tenimiz, ruhumuz uyuşmuyor. Senden büyük yeminler, sözler beklemiyorum ki. Sadece bu zevk dolu anlaşmayı biraz daha uzatmayı teklif ediyorum." Elleri kalçalarıma indiğinde nefes almakta güçlük çekiyordum. Her dokunuşuyla eridiğim adam vücudumun tamamına erişebilecek kadar yakındı bana. Erkeksi kokusu burnuma dolarken mantıklı cümleler kurmam pek mümkün olmuyordu. "Bu mümkün değil." Geri çekilmeye çalışsam da pek başarılı olamadım. Elleri kalçalarımı usul usul okşarken ona karşı koymam çok zordu. "Bence biraz daha vakit geçirmeliyiz. Hem birbirimizi daha yakından tanırız. Hem de..." "Hem de?" "İtiraf etmeliyim, dün gece beni öyle büyüledin ki önlemimi alamayacak kadar aklım başımdan gitti. Bir kazaya kurban gidip gitmediğini bilmem gerekiyor. Bu yüzden seni gözümün önünde tutmalıyım." Kendisine dümdüz hiçbir şey ifade etmeyen boş bir bakışla baktığımda açıklama gereksinimi duymuş olmalıydı. Tek kaşını kaldırdı. "Seni hamile bırakmış olmam ihtimalini gözden kaçırıyorsun." "Ah, yapma Valent. Elindeki her kozu da kullanmaya çalışma." Gülünç bir ifadeyle "Bunun başka yolları da var." dedim kendimden emin bir ifadeyle. "İlla seninle dip dibe kalmamız gerekmiyor. Bence daha sıkı bahaneler bul." İddialı bir biçimde göz kırptım. "Hem öyle alelade birinden çocuk yapacak göz yok sende." "Benim için alelade biri olduğunu nereden çıkardın?" Bu sözüne karşılık verebileceğim mantıklı bir yanıt yoktu ama benden çocuk yapacak kadar ileri gitmeyeceğini de biliyordum. Hadi ama, kim birkaç gündür tanıdığı bir kadından çocuk yapardı ki? Düpedüz beni yanında tutmak için palavra sıkıyordu. Belli belirsiz güldüm komik olmayan bir espriye maruz kalmışım gibi. "Utanmasan senden hamile kaldım diyeceksin, ona da biyolojik durumun el vermiyor işte." Karşımdaki adam buna kahkahalarla güldüğünde ne kadar güzel bir gülüşü olduğunu geçirdim aptal kafamdan. Aramızdaki bu şakayla karışık sohbetin arasında şunu fark etmiştim, yavaş yavaş bünyeme sızıyordu bu Valent zehri. Evet, adı buydu. Valent zehri. İnsanı yavaşça etkisi altına alıyor ve tatlı bir şekilde zehirliyordu. Onsuz yaşayamayacak duruma getirene kadar da vazgeçmiyordu. "Belki de senden çocuğum olsun istemişimdir ve hamile kalmanı sağlamışımdır, bunu bilemezsin. Beni tanımıyorsun." Beni kandırmaya çalışmasına göz yumamazdım. Üzerime iç çamaşırlarımı giydikten sonra elimi belime koydum. "Bakire olabilirim ama bu saf olduğumu göstermez, Valentino." Sesimde uyarıcı bir ses tonu hâkimdi. "Seni tanımıyorum ama kendimi tanıyorum. İşimi şansa bırakacak hâlim yok herhâlde. Git başkasıyla eğlen." Bir mafyaya göre fazla komikti. "Tamam, şakayı bırakıp ciddi konuşalım istiyorsun." "Eh, zahmet olmazsa." "Seni istiyorum Lâl. Dün geceden önce seni istiyordum. Ama dün gece seni daha çok arzulamama sebep oldu. Bir süre daha benimle olmanı istiyorum. Karşılığında seni de mutlu edebilirim." Soru dolu bakışlarımı kendisine diktiğimde ağzındaki baklayı çıkardı. "Ölmeden önce yapılacaklar listene katkım olur belki. Gerçekleştiremediğin şeyleri birlikte gerçekleştiririz, bunu istemez miydin?" Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Çantamı karıştırmıştı hain, pislik! Ona sinirlenmiştim. Nasıl yapabilirdi bunu? Özel eşyalarımı nasıl karıştırabilirdi? Mahremime nasıl el sürebilirdi? "İnanmıyorum, çantamı mı karıştırdın?" İyice köpürmüştüm. "Hayır, tabii ki. Çantan açıktı, içindeki defter yere düştü. Yerine bırakırken de gözüm kaydı, hepsi bu." Sessizliğimi korudum. Söyleyecek pek bir şey kalmamış gibiydi. Kayıtsız bir biçimde giyinmeye devam ettiğimde "Eee ne diyorsun?" sorusunu yöneltti Valentino. "Teklifimi düşünecek misin? Çok az bir zamanımız kaldı." "Düşünecek bir şey yok aslında. Ben söyleyeceğimi söyledim." Tamamen hazırdım. Çantamı da alıp kapıya yürüdüm. Çıkarken "Kendine iyi bak Valentino Riccardo, bol şans." demekle yetindim. Arkamdan elleri ceplerinde bakınan adamı böyle bırakıp gitmek benim için de çok zordu ama başarmıştım sanırım. Koridorda yürürken aklım hâlâ dün geceyi bana defalarca hatırlatmaktan çekinmiyordu. Asansörden içeri girdiğimde bu onu son görüşümdü. Yani umarım. Güzel bir geceydi ama bitmişti.Vedaları hiç sevmem. Konuların don lastiği gibi uzatılmasını ise hiç sevmem. Bazı şeylerin bittiğini kabullenmeliydik. Buna ben de dâhildim. Onun teklifini kabul edip beni kendine âşık ettikten sonra sıkılıp umursamazca beni bırakıp gitmesine ya da ölüp giderek bana bir trajedi daha yaşatmasına izin veremezdim. En mantıklı kararı vermiştim. Ancak ne yazık ki aşk ve mantık sürekli kedi köpek gibi kavga eden iki kelimeden ibaretti. Ve ben de bu iki kedi ve köpeğin arasında harap olup gitmekten korkuyordum. ... |
0% |