Yeni Üyelik
15.
Bölüm

🂡 KADEH | 14

@buzlarkralicesi

-14-

❝Carlo❞

Bütün bir hafta nasıl geçti bilmiyorum. Gün boyunca uyuyup uyanmak, mısır gevreği yiyip televizyon karşısında hiçbir şey düşünmemeye çalışarak oturmak, Dr. Sierra'ya defalarca sesli mesaj bırakıp geceyi alkol komasına girene kadar içerek kapatmak. Tüm haftamın özeti işte buydu.

Sonraki hafta ilk fırsatta soluğu Sierra'nın yanında aldım. Geçen haftanın tamamına göre artık daha sakindim. Sierra yokken bağımlısı olduğum bir ilacın yoksunluk krizini çekiyor gibiydim ama o kadın artık karşımdaydı. Parlak sarı saçları ve siyah dikdörtgen gözlüğüyle her zamanki gibi elindeki ajandaya notlar almış beni dinliyordu.

Bense ona ne diyeceğimi tam olarak bilemiyordum. Nereden başlayacağımı. Sorunumun nasıl çözüleceğine dair de en ufak bir fikrim yoktu. Sürekli bir panik hâlindeydim. Şimdi biraz daha sakin gibi hissetsem de Ece'yle biten ilişkimiz aklıma geldiğinde yeniden delirecekmiş gibi hissediyordum, nasıl davranacağımı bilmiyordum.

Kadın uzun sessizliğinin ardından beni incelemeyi bırakıp söze girdi. "Görüşmeyeli nasılsın Carlo?"

Alaycı bir gülüşle dudaklarım kıvrıldı. "Nasıl görünüyorum?"

"Her zamanki gibi yakışıklı ve karizmatik." Gülüştük. Kadının yüz hatları biraz daha ciddileştiğinde "Defalarca mesaj bırakmışsın. Bu kadar acil görüşmenin sebebini merak ettim doğrusu." dedi.

İnsanlarla iletişim kurmak benim için hep zor olmuştur. Sierra da bunu biliyor. Ve bana gereğinden fazla zaman tanıyor. Bazen bana neden bu kadar ayrıcalık tanıdığını düşünsem de bir yanıt alamıyorum. Ancak bu benim işime geliyor, bu yüzden de sorgulamıyorum. Şimdi yine içimdekileri anlatacağım ama nasıl başlayacağımı pek bilmiyorum. Onun bakışlarındaki güven beni kendime getiriyordu. Yargılanmayacağımı hissettirmesi. "Ben... Ne yapacağımı bilmiyorum." Başımla işaret verir gibi ekledim. "Ece'yle ilgili."

"Biraz daha açar mısın?"

"Ece'yi kaybediyorum. Belki de kaybettim. Gözlerimin önünde kayıp gidiyor ellerimden."

"Ne oldu?"

"Gelgitli tavırlarım yüzünden onu çok kırdım. Benden hoşlandığının farkındayım. Ben de ondan çok hoşlanıyorum ama ona olan aşırı duygularımı hissedip benden uzaklaşmasından korktum. Bu yüzden aramıza anlamsız bir duvar ördüm." Yenilgiye uğramış gibi başımı öne eğdim. "Ama yine onu kaybettim. Artık yüzümü bile görmek istemiyor."

"Peki, onunla ilgili gerçeği anlattın mı?"

Dikkatli bakışlarıyla sorusuna cevap bekleyen kadını süzdüm. "Hayır." dedim. Sanki yetmezmiş gibi katı bir ifadeyle başımı hızla iki yana salladım. "Hayır, anlatmadım. Anlatamam da. Bu geri dönüşsüz bir şekilde onu kaybetmek olur."

"Ama hakkındaki gerçekleri saklamak da onu kandırmak olur." Bunu yapamazdım. Sierra da bunu biliyordu. Bu yüzden ikna edici bir ses tonuyla yüzüme bakarak devam etti. "Carlo, bu ayrılık belki de en doğrusu olmuştur, ne dersin? Seninle bu konuyu daha önce de konuşmuştuk, hatırlıyor musun? Bunun sağlıklı bir ilişki olmadığını."

"Ama o da benden hoşlandı." Kendimi savunma ihtiyacı hissettim. Çünkü bu doğruydu. "Onu zorlamadım ya da şart koşmadım. Herhangi bir müdahalede bulunmadım. O da bana karşı aynı duyguları hissetti. Ve tüm bunlar normal hayatın akışında oldu. Bunun hiç mi bir anlamı yok?"

Bir sanatçı olarak duygusal bir yapıya sahibimdir. Bazı duyguların ve karşılaşmaların anlamlı olduğuna inanırım. Mucize gibi görülen tesadüflerin de öyle. Birileriyle bağ kurduğumda bunu söküp atmak dışarıya gösterdiğim yanımın aksine çok zordur. Ece'yle de böyle bir durum vardı aramızda. Gerçekleri bilmese de doğal yollarla karşılaşmıştık ve birbirimizden hoşlanmıştık. Onu kaçırmamıştım, eve hapsetmemiştim, odaya kilitleyip anahtarı klozete atıp sifonu çekmemiştim. Öylece karşılaşıp birbirimizden hoşlanmıştık işte. Ne vardı bunda? Tesadüfen karşılaşıp birbirimize tutku duymamızın bir anlamı yok muydu?

Sierra, duygudan yoksun olduğunu hissettiğim realist bir ifadeyle cevap verdi. "O, senin dış görünümünden ve belki de gördüğü kadarıyla karakterinden hoşlandı. Peki, sen?" Söylediklerine sessiz kaldım. "Bence bunun cevabını ikimiz de biliyoruz, Carlo. O senin ilk etapta dışarıya yaydığın aurana, cazibene kapıldı. Senin personana. Ama sen-"

Bu kadarı fazlaydı. Hiddetle ayağa kalktım. "Bu kadar yeter. Sanırım buraya gelmem başından beri hataydı."

"Carlo-"

"Beni anlamıyorsunuz, anlamak da istemiyorsunuz." Başımı iki yana salladım onaylamaz bir biçimde. "Bunu daha fazla yapmak istemiyorum."

Benimle birlikte ayağa kalkan Sierra "Lütfen gitme, bak-" dese de onu dinlemedim.

"Size iyi çalışmalar."

Normal ses düzeyinde ona veda ettikten sonra odadan çıktım. Sierra beni anlamıyordu. Aşk diye nitelendirdiğim şeyi anlamlandıramıyordu. Belki de binde bir insan türünün yaşadığı bir tesadüf ve tutkuya rastlamamı delice hatta tehlikeli buluyordu.

Tehlikeli olabilirdi. Ben kontrol altına almazsam.

❝Ece❞

Hareketli bir haftanın ardından daha dinlenmiş hissediyordum. Bazı düşüncelerden aklım arınmış gibiydi ve bu kısa süreli de olsa huzur veriyordu. Bu haftalık alışveriş bana aitti. Bu yüzden hava ne kadar soğuk olursa olsun montumu giydim ve beremi takarak kapıdan çıktım.

Dış kapının önüne çıktığımda beklenmedik bir sürprizle karşılaştım. Birkaç adım ötede elinde çiçeklerle Carlo durmuş bana bakıyordu. Beni bekliyor olmalıydı.

Ona dair olan şeylerin üzerimde bıraktığı güçlü etkilerden henüz kurtulamamışken yeniden karşımda görmek kafa karıştırıcıydı. Ve irademi zorluyordu. "Ne işin var burada, Carlo?"

"Seni görmek için geldim."

"Bak, Carlo-"

Benim herhangi bir şey söylememe fırsat vermeden söze girdi adam. "Bugüne kadar kadınlarla hiçbir sorunum olmadı. İstediğim her kadınla iletişim kurdum. Ve yine bugüne kadar hiç ciddi bir ilişkim olmadı." Başını önüne eğip gözlerimin içine delici bir bakış attı. "Hiçbir kadına karşı bu kadar yoğun duygular hissetmedim." Dolu dolu bir ifadeyle gözlerime bakarak ekledi. "Her şeyi göze alacak kadar yoğun..." Bana doğru bir adım attı. "Ciddi bir ilişki nasıl yaşanır, bilmiyorum. Bana öğretir misin?"

Öyle karşı konulamaz bir masumluk ve samimiyetle istiyordu ki bunu benden, reddetmek benim için çok zordu. Beni ne kadar üzdüğünü ve kırdığını gözümün önüne getirdim. Kin duymuyordum ama reddedecek gücü de bulmuştum bu sayede. "Carlo, bunu denedik. Olmadı. Bak-"

"Daha önce sana ciddi bir ilişki vaat etmemiştim, Ece. Bu kez farklı, görmüyor musun? Benim için zor olan şeyleri senin uğruna yapmaya çalışıyorum, çabalıyorum. Senin için, sana ulaşmak için cep telefonu kullanmaya başladım. Alışkanlıklarımı değiştirmeye çalışıyorum. Benim için zor ama imkânsız değil. Sana değer. Ve şimdi de ilişkimize senin istediğin gibi ciddi bir isim vermeyi-"

"Carlo, bu yalnızca ben istediğim için olmaz." Başımı iki yana salladım. "Olmamalı. Benim zorumla olacaksa zaten yürümez."

"Ben de istiyorum, Ece. Seni kaybetmek istemiyorum." İç geçirdi. "Bana ben senin boşalma kabın mıyım diye sorduğunda şok oldum. Sana böyle hissettirdiğim için kendimi sorguladım, bu histen nefret ettim." Yalvarır gibi gözlerimin içine baktı. "Bu hikâyenin böyle bitmesini istemiyorum. En azından denemek istiyorum. Daha önce cesaret edemediğim bu şeyi seninle denemek istiyorum."

"Sana nasıl güvenebilirim ki Carlo, söyler misin? Daha önce de kapıma dayandın ama hiçbir şey umduğum gibi olmadı."

"Bu kez farklı." Bana doğru yaklaştı ve anlamlı bakışlarla gözlerime baktı. Sağ işaret parmağı dudaklarımda yumuşak bir edayla gezindi.

Onun dokunuşlarına karşı koyamıyordum. Bana ne yapıyordu bilmiyordum ama etkisi altına almak için bir şeyler yaptığı kesindi. Ve her ne yapıyorsa işe yarıyordu. Dudaklarımdaki parmakları içimdeki arsız kızı uyandırırken usulca gözlerimi kapadım. "Kalbimi kırdın." diye mırıldandım.

Aynı mırıltılı ses tonuyla "Ve şimdi onarmaya geldim." yanıtını verdi Carlo.

Gözlerimi açıp onun yüzüne baktım. Tapılası yüzüne. Tehlikeli yüzüne. "Her kalp kırıklığı öyle kolay onarılmaz, Carlo Morte Díaz."

"En azından denemeye değer." Biraz daha yaklaştı ve aramızdaki azıcık mesafeyi de kapattı. "Sana değer." Dudaklarıma uzandı ve diliyle ıslattığı yerleri tutkuyla sardı dudakları. Tutkuyla dudaklarımı yoğuran dudaklarının dokunuşları beni kendine çekiyor, haps ediyor ve engel olamadığım daha bir sürü şey yapıyordu.

Ayrıldığımızda bana uzun uzun baktı. Yüzüm alev alevdi. Bunu sevimli bulmuş olacak ki bir süre izledi. Sonra düşünceli bir edayla seyri bittikten sonra "Seni bir yere götürmek istiyorum. Benimle gelir misin?" diye sordu.

"Nereye?"

"Soru sormadan gelemez misin?"

Sanırım beni bir ormana götürüp kesip biçmeyeceğine emin olduğum için bunu yapabilirdim. Onaylayan bir ifadeyle başımı salladım.

Arabaya bindik ve tanıdık yollardan geçtik. Bu beni daha da düşündürdü. Ama asıl düşündürücü olan şey, Carlo'nun arabayı o yere park etmesiydi. O gece kendisini takip edip bulduğum gece kulübünün önüne.

Geçen gece pek incelemeye vaktim olmamıştı. Şimdi daha geniş bir zamanda baştan aşağı göz attım kulübe. Arago. Adı buydu. Acaba anlamı neydi? Ya da ne amaçla konulmuştu? Hepsi bir merak konusuydu ama Carlo'nun beni buraya neden getirdiği kadar değil. Arabadan indim. "Burası..." diyebildim yalnızca. Carlo da indi.

Daha fazla şey söyleyemeden "Arago." diyerek söze girdi Carlo. "Beni takip ettiğin ve bastığın yer." Basmak kelimesini oldukça imalı kullanmıştı. Gerçekten de basmış mıydım? Yani bir iş üstünde miydi? Bununla alakalı ona merakla bakarken Carlo güldü. "Hadi, gidelim."

Neden beni buraya getirdiğini anlamaya çalışarak "Carlo, emin misin?" diye sordum şüpheyle. Takıldığı kulübe beni getirmişti ve belki de yaramaz geceler yaşadığı kadınlardan biriyle karşılaşabilirdim. Sonuçta bir şeyleri düzeltmeye çalışırken tamamen berbat edebilirdi.

Carlo ise buna rağmen omuz silkerek "Evet." yanıtını verdi. Ardından açıklamaya koyuldu. "Ece, o gece sandığın gibi bir iş üzerinde yakalamadın beni."

"Neden kızdın peki o kadar?" Bir an durup düşündüm ve bu sorunun biraz mantıksız olduğuna karar verdim. Tamam, o kadar kırıcı olmasına gerek yoktu ve bu fazlaydı ama kızması anlaşılabilir bir şeydi. "Tamam, sözümü geri alıyorum. Sen de beni takip ederken yakalansaydın aynı şekilde kızardım."

Buna memnuniyetle başını sallayarak karşılık veren adam "Birbirimizi anlamaya başlamamız güzel." dedi. Elimi tuttu. "Hadi, içeri girelim."

Elimi tutan sahiplenici elinde bu kez farklı bir duygu hissettim. Sanki bu ilişkiye kararlı bir biçimde sahip çıkabilirmiş gibi. Sözlerinde ciddiymiş gibi. Bunu hissetmek huzur vermişti.

İçeri girip birkaç hafta öncesinde kavga ettiğimiz yeri aştık. Gürültülü müziği gerimizde bırakıp iki kat yukarı çıktığımızda başka bir âlemde gibiydik. Koridorun sonunda şifreli camdan bir kapı duruyordu. Carlo şifreyi girdi, kapı açıldı. Cam kapıdan geçtiğimizde ses yalıtımı harikaydı. Artık dışarıdaki gürültülü müzikten tamamıyla arınmış durumdaydık.

Merakla etrafı seyrettiğimi gören Carlo açıklamaya koyuldu. "Burası benim yakın arkadaşımın mekânı. O gece de kendisiyle buluşmaya gelmiştim." Tek kaşını kaldırarak ekledi. "Yani senin düşündüğün gibi bir aksiyon yoktu."

Koridorda ilerlerken kapılardan birinin önünde nöbet tutar gibi duran takım elbiseli bir adamla selamlaştılar. Bordo rengi bir kapıyı açıp içeri girdiğimizde hâlâ el eleydik.

Odada arkası dönük bir adam eğildiği yerden bir kasayı kilitleyip bize döndü. Uzun boylu, beyaz tenli, yumuk ve ela gözlü bir adamdı bu. Yüzü bebeksi bir yapıya sahip olsa da bakışları ve ifadesi granit gibi sertti.

Carlo kendisinden yalnızca birkaç santim kısa ve yüzünde flaşlar patlamış gibi şaşkın bakan arkadaşını işaret ederek bana döndü. "Seni yakın arkadaşım Inti'yle tanıştırayım." Benimle yüz yüze gelir gelmez elektrik çarpmış gibi olan adama döndü bu kez. "Bu da kız arkadaşım, Ece."

Adının Inti olduğunu az önce öğrendiğim adam kısa bir bocalamadan sonra "Merhaba." dedi. İspanyol'a benzer garip bir aksanı vardı.

Ondan daha arkadaş canlısı olduğuna emin olduğum bir ifadeyle tebessüm edip elimi uzattım. "Merhaba, memnun oldum."

Benimle el sıkışır sıkışmaz elektrik akımına kapılmış gibi elini geri çekti ve "Memnun oldum." diye karşılık verdi.

"Inti benim en yakın arkadaşım. Ona çok değer veririm. O da bana."

Carlo'nun kendisi hakkında söylediklerine rağmen Inti hala biraz şaşkın görünüyordu. Anlam veremedim ve üstünde de durmadım. Muhtemelen Carlo'nun bana söylediği sebepten dolayıydı bu tavrı. Daha önce ciddi ilişkisi olmadığı ve dolayısıyla tanıştıracağı bir kız arkadaşı olmamasından ötürü. Pek de geçersiz bir sebep sayılmazdı.

Benimle direkt yüz yüze temas kurmadan "Tekrar çok memnun oldum." diyen Inti yangından mal kaçırır gibi aceleci bir ifadeyle yanımdaki adama döndü. "Carlo, biraz konuşabilir miyiz?"

Carlo'nun onaylayan baş işaretiyle birlikte kapının dışına çıktılar. Sorunun ne olduğunu çözmeye çalışıyordum ama pek anlayamıyordum.

İki adım atıp kapıya yaklaştım, merak edip konuşmalarını dinlemeye çalışsam da bana pek de yardımı dokunacak şeyler duyamıyordum. Sadece belli belirsiz Inti'nin "Sen delirdin mi?" diye haykırdığını duyabilmiştim. Başka bir şey duyamadım. Zaten sonra arkamdaki diğer kapıdan başka bir takım elbiseli adam içeri girdiği için de kapıyı dinleyemedim.

Adam bir şey söylemeden belli belirsiz bir baş işaretinden sonra beni yok sayar gibi az önce Inti'nin yanında durduğu masaya yaklaştı. Masanın önünde öylece beklemeye koyuldu.

Carlo ve Inti odaya geri döndüklerinde takım elbiseli adamı gören Inti sıradan bir ifadeyle masaya yürürken "Geldin mi?" diye sordu.

"Efendim, tahsilatta sorun çıktı."

Ne yapacağını bilen adama işini öğretmekten çok uzak ve normal bir ses tonuyla cevap verdi. "Gerekeni yapın." Adamla arasında duran masanın üzerinden bir zarf aldı ve beklentiyle duran adama uzattı. "Sorunsuz ulaştır."

Carlo bu konulardan uzak ve ilgisiz bir biçimde yeniden elimi tuttu. "Gel güzelim, Inti bugün biraz meşgul." Sanki aralarında soğuk bir konuşma geçmiş gibi arkadaşına baktıktan sonra bana döndü. "Daha geniş bir zamanında geliriz, bize içki ısmarlar."

"Mekân senin adamım!" Carlo'nun aksine sıcakkanlı ve umursamaz bir biçimde karşılık vermişti arkadaşına. Sonra bana döndü. "Seninle tanışmak güzeldi, Ege."

Sempatikliğimden bir şey kaybetmeden "Aslında Ece." diye düzeltmek zorunda kaldım. "C ile."

"Ah, affedersin." Siklemiyormuş gibi devam etti öyle. "Tanıştığımıza memnun oldum tekrar."

"Ben de. Tekrar görüşmek üzere."

Arago'dan çıktığımızda kafamda yeni bir sürü soru işaretleri oluştuğunun farkındaydı Carlo. Ancak önceki soru işaretlerinin çoğunun yanıtlandığını da görebiliyordu. Nedense o an dürüstçe "Arkadaşın biraz garip biri." demekten kendimi alamadım.

"Neden?"

"Takım elbiseli adamlar, zarflar, tahsilat..."

"Ha, o konu..." Başını öne eğip güldü adam. "Arago Inti'nin mekânı ve sevgili dostum, mekânın altında pek de yasal olmayan bir kumarhane işletiyor." Bunu sıradan bir ses tonuyla söylerken onaylamadığını hissettiriyordu. Ve bunun bizimle bir alakası olmadığını da.

"Anladım." Tedirgin ve merak dolu bir ifadeyle ekledim. "Peki şuan... Mafyaya bulaşmış sayılmam değil mi?"

Carlo güldü. "Hayır, kıyısından bile geçmiyorsun."

El ele arabaya doğru yürürken dakika bir gol bir adamı darlamaya devam ediyordum. "Arkadaşın benden pek hoşlanmadı sanırım."

"Dert etme, o hoşlandıklarına da göt gibi davranır."

Gülüştük. Onun bu tabiri hoşuma gitmişti çünkü Inti tam olarak öyle birine benziyordu. Arabanın önünde durduk.

Carlo bana baktı. "Bana dair bir şeyler öğrendin. Nasıl hissediyorsun?"

Dürüst bir ifadeyle başımı sallarken yaşadığım huzuru gizlemedim. "Daha iyi."

Sanki her şey istediği şekilde ilerliyormuş gibi hisseden adam "Yarın akşam yemek yiyelim mi?" diye sordu aniden. Bundan pek emin değildim. Sanırım hissetmiş gibi ikna etmek adına üsteledi. "Senin seçtiğin bir yerde. Şehrin en kalabalık yerinde bile olabilir." Beni hep gizli saklı yerlere götürmesinden dolayı sitem edişimi hatırlatır gibiydi imalı ses tonu.

Alaycı bir ifadeyle karşılık verdim. "Kar maskesiyle mi geleceksin?" Gülüştük.

Kısa bir süre sonra ciddi bakışlarını yüzümde gezdirdi Carlo. "Ben şaka yapmıyorum."

"Bilemiyorum, Carlo. Konuşuruz."

Pek istekli görünmediğim için beni ikna etmeye çalışıyor gibiydi. Sanki bu kez güzel olacağına inandırıyor gibi. "Umarım bana vakit ayırırsın. Böylece ilişkimiz hakkında daha detaylı konuşabiliriz."

Bilemiyordum. Daha önceki yemeğimizi gözümün önüne getirdiğimde sanırım kabul edip etmeme konusunda biraz kararsızdım. Sürekli kendisiyle alakalı soruları geçiştirip bana ciddi takılmayalım dediği yemekten sonra sanıyorum ki onunla yemeğe çıkma fobisi baş göstermişti bende. Hoş geldin yeni fobim. Dürüstçe içimden geçeni söyledim o an. "Sen kaçak dövüştükten sonra bir anlamı yok."

Ne demeye çalıştığımı anlayan adam "Bu sefer kaçak dövüşmek yok." dedi net bir ifadeyle.

Onunla yemeğe çıkacaktım. Ve sanırım ona bir şans daha vermek istiyordum. Aptalca geliyor olabilirdi ama samimiyetine inanıyordum. Belki de bu kez farklı olurdu. Ancak onu uyarma isteğime de karşı çıkamadım. "Carlo, çok kalbim kırıldı. Bu kez kırılsın istemiyorum."

Ellerimi tutup gözlerimin içine bakan Carlo kararlıydı. "Söz veriyorum, kırılmayacak."

"Bu kez bebek adımlarıyla ilerleyeceğiz." Hem onun hem de benim korkularım için böylesi daha iyiydi.

"Tamam, kuralları sen koyarsın." Arabaya bindik. "Yarın konuşacağız hepsini." Yolda giderken "Seni nereye bırakayım?" diye sordu.

"Ev için market alışverişi yapabileceğim bir yere."

Meredith bu kadar süredir nerede olduğumu merak edip çıldırmış olmalıydı. 911'i arama kıvamına geldiğini düşündüğümde istemsizce alt dudağımı ısırdım.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Öncelikle bu bölümü GlerAktas , Busra_adas ve kabilinsoyu okurlarıma armağan ediyorum. 🎁 Bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Birbirinden garip şeyler olmaya başlıyor. Neler oluyor bu aşağılık yerde? 🤯 Duygu, düşünce ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Bol yorumlarınızı bekliyor ve sizlere özlemle sarılıyorum. 🤗 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%