Yeni Üyelik
18.
Bölüm

🂡 KADEH | 17

@buzlarkralicesi

-17-

İçim içime sığmıyordu. Bu, farklı bir duyguydu. Başarma duygusu. Daha önce bir yazar olmakla ilgili derin düşüncelere dalmış sayılmazdım pek. Bu hayallerimin arasındaydı ama babamı bulma hedefi hep diğer amaçlarımı gölgelemişti. Bu yüzden asıl olması gereken şeye, hayatıma bakamamıştım bir türlü. Şimdi hiç beklemediğim bir anda, Profesör Fabri sayesinde gelecekte elde etmek istediğim büyük hayallerimden birine bu kadar yakınken içimde sabırsız duygular dans ediyordu.

Ertesi gün Carlo'yla evinde buluştuğumuzda ona olan biten her şeyi anlattım. Yayınevi müjdesini verdiğimde Carlo biraz dalgındı.

Salonundaki L koltuğun köşesinde onun kollarında uzanırken usulca saçlarımı okşayan adam "Senin adına çok sevindim, bebeğim." dedi yalnızca. Ancak aklının bende olmadığını hissedebiliyordum.

Başımı hafifçe çevirip merakla yüzüne baktım. "Sen iyi misin?"

"İyiyim, sadece biraz yorgunum hepsi bu." Başımı sallayıp kabullendim ve önüme döndüm. Üzerinden iki dakika bile geçmeden hiç beklemediğim bir soru yöneltti bana Carlo. "Merak ediyorum, beni gerçekten seviyor musun?"

Garipsedim. "Nasıl yani?" diye sordum.

Bir erkekten böyle bir soru duymak garipti. Bu tür şüpheci sorular ve düşünceler genellikle biz kadınlara özgüdür sanki. Cinsiyetçi görünmek istemem ama bu böyleydi. Özellikle Carlo gibi Issız Adam tiplerinde takılan bir adam için oldukça ilginç bir soruydu doğrusu.

Bakışlarındaki ciddiyeti gördüğümde sorusunun öylesine bir şey olmadığını daha net anlamıştım. "Seni yalancıktan sevdiğimi mi düşünüyorsun?"

"Öyle değil." Olduğu yerde hafifçe doğruldu. Bu hamlesiyle bana biraz daha yaklaşmıştı. "Beni ne kadar sevdiğini merak ediyorum sadece." Gözleri gözlerimdeydi. "Her şeyi geride bırakıp benimle uzaklara gidecek kadar seviyor musun mesela?"

Donup kalmıştım. Bakışlarında birçok duyguyu aynı anda hissediyordum. Korku, gerginlik, aşka yakın duygular, şefkat... Ama sorusunun sebebi gözlerinde saklı değildi. Onu gözlerine bakıp öğrenemiyordum. "Carlo, dediklerinden hiçbir şey anlamıyorum."

"Sergiden sonra evde yemek yiyelim mi? Biraz konuşalım seninle."

"Tamam, tabii, olur." Neye uğradığımı şaşırdığım için ilk etapta neden şuan konuşmadığını soramadım. Aklım soru işaretleriyle doluydu. Carlo bana böyle bir soruyu neden sormuştu ki şimdi? Durduk yere. Belli ki durduk yere değildi.

Şaşırıp merak etsem de üstelemedim. Bugün birlikte katılmayı önceden planladığımız bir resim sergisi vardı. Buna hazır bir biçimde giyinip gelmiştim, eve gidip hazırlanmakla vakit kaybetmek istemiyordum.

Carlo tuhaf bir adamdı. Garip davranışları vardı. Kendiyle tezat oluşturan hareketleriyle çelişkiye düşüren biriydi. Ama aynı zamanda Carlo, içimde kırmızı düğmeye basıp bir alarmı aktifleştiriyordu sanki. İçimde benim bile bilmediğim, anlamadığım, belki de henüz keşfetmediğim bir şeyleri hareketlendiriyordu.

O gün Inti'yle konuşmalarına şahit olmadan önce beni kemerle bağlayıp vücudumda hâkimiyet kurarak yaptığı şeyleri bir türlü unutamıyordum. Uyurken, uyanırken, her an aklımdaydı. Etkilenmiştim. Öte yandan onda tehlikeli bir şeyler de seziyordum. Sanırım bu kırmızı alarmımın sesini daha da ciyak ciyak çıkarıyordu.

Sergiye el ele girdiğimizde Carlo'nun artık kimseden saklanmadığını görmek göğsümü kabartmıştı. Gururla ilişkimizi sahipleniyordu. Öncesinde neden beni gizleme gereği duymuştu? Şimdi neden bir anda böyle bir değişime uğramıştı? Bu soruların cevabını bilmiyordum ama sanırım bulunduğum durumdan memnundum.

Bir elimi çeneme koymuş önümdeki resmi incelerken Carlo'nun da beni izlediğini fark etmem dakikalarımı almıştı. Merakla yüzüne döndüm. "Ne yapıyorsun?"

"Herkes karşısındaki şaheseri izlemiyor muydu?" Yüzündeki çapkın gülüşle taçlanmış bakışı üzerimde tüm tehlikeli cazibesiyle geziniyordu. "Ben de kendi şaheserimi izliyorum işte."

Kalbim hızla atarken başımı onun aksi yöne çevirerek alt dudağımı ısırdım. Sanki ne yaptığımı hissetmiş gibi çenemi tutup beni kendine çevirdi yeniden. "Bunu yaparken bana arkanı dönemezsin, çok iyi biliyorsun."

"Neyi yaparken."

Bakışları hâlâ dişlemekte olduğum alt dudağımda gezinirken yeterli yanıtı ondan alabiliyordum. Hem de o konuşmadan.

O tutkulu bakışmanın ardından soluğu sergi salonunun en dipteki odasında, depoda almıştık. Beni malzemelerin olduğu odadaki duvara yaslarken dudaklarımı en acımasız şekilde sömürüyordu. Elleri üst bacaklarımda serserice gezinmeyi tamamladıktan sonra kalçamı avuçladı.

Beni beklemediği bir anda kalçalarımdan havaya kaldıran adama yukarıdan bakarken saçlarım görüş açımı öngörülemez bir biçimde engellese de bakışlarındaki yırtıcı hayvanın bedenime yapmak istediklerini hissedebiliyordum.

Çok yakındık. Tehlikeli bir yakınlık. Ama tehlike olmadan tutkunun sahici tadını içemezdik. Bunu biliyordum. Onu içmek istiyordum. Dudaklarım onu içmek istiyordu. Az önce dudaklarından ayrılan dudaklarım onun sıcaklığını arıyordu. Eğilip dudaklarını ucundan kıyısından yakalayıp ısırıkla karışık vahşi bir öpücük çaldım ondan.

Alt dudağımı avını yakalayan yırtıcı bir hayvan gibi yakalayan adam hâlâ ağzının içindeki etimi tatlı tatlı ezerken leziz bir yemeği yemenin verdiği zevkle iç geçirdi. Ayrıldığımızda "Utangaçca alt dudağını her dişlediğinde onlara yapmak istediğimi bir bilsen..." diye mırıldandı. Hâlâ kucağında bir biraz tepeden onu izlerken bana ulaşamayacağı bir şeymişim gibi büyülenmiş bir biçimde bakarak başını iki yana salladı. "Sana neler yapmak istediğimi bir bilsen..."

Nefes nefeseydim. Hem de henüz hiçbir şey yapmamışken. "Şimdi, burada, olmaz." Kesik kesik konuşabiliyordum. Heyecandan ve aklımın karışmış düşünceleri arasında kelimeler arasında es vermiştim. Şimdiyse burada bana sahip olması için her şeyi verebilecekken ona tam tersini söylüyordum. Uslu bir kız olmaya çalışıyordum.

Kucağından indiğimde hâlâ burun burunaydık. Az önceki isteğime saygı duyarak beni yere bırakan adam bakıyordum. Bakışları tamamıyla hedefe kilitlenmiş gibi üzerimde gezinirken tehlikeli bir biçimde koyulaşmıştı. "Beni istemediğine emin misin?" Meydan okurcasına bakıyordu bana.

"Seni istemediğime asla emin olamam, Carlo Morte Díaz." Yanıtımı yeterli bulmuş olacak ki adamın elleri bluzumdan içeri girip göğüslerimi avuçlarının arasına almıştı bile. Nefesimi tuttum ve sertçe yutkundum. "Çünkü seni deliler gibi istiyorum." Göğüslerimin çıplaklığını içen avuçları öylesine yakıcı ve davetkârdı ki hiçbir şey yapmasına gerek bile kalmadan uçlarım tomurcuklanmıştı bile. Bacaklarımın arasındaki sıvılaşmayı hissederken durmam gerektiğini biliyordum. Ellerimle nazikçe kendimden uzaklaştırdım onu. "Ama şimdi durmalıyız. Çünkü... Burada olmaz."

"Neden? Böyle bir kural mı var?" Az önce uzaklaştırdığım yerden bir adım daha attı bana doğru. Yeniden. Yapmacık bir biçimde duvarlara baktı kaşlarını kaldırarak. "Carlo, Ece'ye burada sahip olamaz diye bir tabela göremiyorum ben."

"Carlo."

"Evet?"

"Uslu dur."

İsteğime karşı şaşırmış görünen adam kaşlarını yeniden havalandırdı. Bu kez bana daha da yakındı. Elleri eteğimin altında iç çamaşırımın arasında gezinirken dudakları kıvrıldı. İç çamaşırıma kadar bulaşan ıslaklığın tadını çıkarıyor gibiydi. Bu onun eseriydi.

İç çamaşırımı indirebildiği kadar aşağıya indirdi. "Carlo, ne yapıyorsun?" diye sordum hayretle.

Bileklerime kadar indirdiği iç çamaşırımı tek eliyle kavrayıp beni hafifçe havaya kaldırarak çıkardı. Cebren ve hileyle ele geçirdiği iç çamaşırımı avcunun içine alıp bir tez inceler gibi incelemeye başladı. "Beni istemediğini sanıyordum."

Utangaç yüzüme düşen saçlarımı sağ elimle arkaya atarken "Ben öyle bir şey söylemedim." diye mırıldandım. Yanaklarım alev alev yanıyordu ve onun dışında her yere bakıyordum. "Sadece burada olmaz dedim."

İç çamaşırımı yüzüne yaklaştırdı ve bir çiçeği koklar gibi koklarken gözleri kapandı. "Dünyada duyduğum en güzel koku. Benim için salgıladığın tadının kokusu. Benim için."

Anahtar kelimeyi tekrarlamaktan çekinmiyordu. Benim için. Evet, onun içindi. Tamamıyla doğruydu. Ya da baştan aşağı yanlıştı. Onunla benim olması gibi. Ama kimin umurundaydı ki? Bu duyguyu belki hayatımda ilk kez ve yalnızca bir kereliğine hissedecektim. Buna değerdi. Carlo'yla ilgili öğreneceğim hiçbir gerçek bunu değiştiremezdi.

Külodumu avuçlarının arasına hapsedip "Bana her seni istemiyorum dediğinde, bu kanıtı yanımda tutmam gerekecek." derken pantolonunun cebine tıktı. "Sana yeniden sahip olabilmem için." Bir adım daha atıp gövdesini göğsüme bastırdı ve yineledi. "Yeniden. Ve istediğim zamanlarda. Yeniden." Sesi sayıklar gibi çıkarken bu beni doruklara çıkarıyordu ama kararlıydım. Pes etmeyecektim.

"Carlo..."

Bir elimi yakalayıp göbeğinden aşağıya, kasıklarına indirdi. Sertleşmiş aletinin üzerinde tuttu korkak elimi. "Beni acıtacak kadar sertleştirdiğinin farkında mısın? Ve bana istediğimi vermediğinin..."

Bu beni utandırdığı kadar zevkten dört köşe etmişti aynı zamanda. Utangaç ifademin arasından kıvrılmış dudağımla sinsi bir gülüş armağan ettim ona. "Hayatta her zaman her istediğimizi elde edemeyiz, Carlo Morte Díaz." Yanından usulca geçerken ekledim. "Bunu senin de öğrenmen gerek."

Sergi alanına döndüğümde peşimden gelen adamın nasıl kızıştığını anlamam için illa ellerimin sertliğiyle buluşmasına gerek yoktu. Sergi boyunca kaçamak bakışlarındaki sahip olma tutkusunu görmem yetiyordu.

Biz uzaktan uzağa flörtleşirken Carlo'num yanına siyah kemik gözlüklü, sarışın ve alımlı bir kadın yaklaştı. Otuzlu yaşlarının sonlarında gibi görünüyordu. Aralarında kısa bir sohbet geçtiğinde kadının Carlo'ya garip yakınlığı, gerilimli bir konuyu konuşuyorlarmış gibi hissiyat vermesi garipti. Ben bunları sorgularken Carlo elini kaldırıp nazikçe yanına gelmemi işaret etti. Gittim.

Kadının konuşmalarının arasına dalmışım gibi hissettiren bakışları tedirgin etse de Carlo'nun kollarını bana sarmasıyla güvenli bölgede olduğumu hissediyordum. "Sierra, seni kız arkadaşımla tanıştırayım. Ece."

Amerikan İngilizcesi'nin garip bir aksanla harmanlandığı kadın gözlüğünü hafifçe burnunun direğine doğru iterken beni incelediğini gizlemedi. Elini uzattı. "Sierra."

Carlo'yla kadın arasında garip bir resmiyet hissetsem de sorgulamadım. Ya da en azından kafamdaki soruları sesli bir biçimde dile getirmemeyi tercih ettim. Nereden tanıştıklarını söylememişlerdi. Yalnızca isimler tanışmış gibiydi. Konuşmanın devamı buz gibi soğuk geçerken aralarında onlara dair bir anı ya da tanıştıkları yere dair bir ipucu bile vermemişlerdi. Kendimi tamamen o ortama yabancı hissetmiştim. Carlo her ne kadar beni gururla tanıtsa da garip bir duyguyla dolmuştum. Sanki onlar ses geçirmez camdan bir kutunun içinde konuşuyorlarmış da ben dışarıda kalmışım gibiydi. Bilmiyorum, garipti işte.

Elinde şampanyayla bize doğru gelen takım elbiseli, uzun ince bir adam bize doğru geldi. Serginin başında Carlo bir arkadaş topluluğunda beni sevgilisi olarak takdim ettiğinde bu adam da topluluktaydı ama ismen tanışmamıştık. Güleryüzlü biriydi. Benden nazikçe "Sevgilinizi kısa süreliğine çalıyorum." diyerek izin istedi ve Carlo'yla bir tablosu hakkında konuşarak uzaklaştılar.

Carlo istemeden gitse de gözü arkada kalmıştı. Bense neredeyse hiç tanımadığım bir kadınla öyle kalakalmıştım. Dudaklarım ince bir çizgi hâlini aldı ve nazik, samimiyetsiz bir tebessüm bıraktım kadına. Birbirini tanımayan iki insanın konuşacak bir şeyi olamayacağından karşımdaki resmi incelemeye başladım.

Adının Sierra olduğunu daha az önce öğrendiğim kadın sanki beni tanıyormuş gibi yüzüme bakıyordu. Gözleri dik dik bana bakıyordu. Benim gözlerimi kaçırmamın aksine. "Carlo'yla nasıl gidiyor?"

Ellerim haylaz ve sıkılmış bir çocuk gibi eteğimin ceplerini bulurken "İyi." dedim ve başımı aşağı yukarı sallarken cevabımı pekiştirdim. "Gayet iyi."

"Carlo zordur." Bakışları benimkilerin aksine kaçamak değildi. Direkt olarak beni hedef alıyordu. "Onun hayatının bir parçası olmak zordur. Uzaktan veya yakından tanıman önemli değildir. Bazen yorar, bazen düşündürür. Bazen dünyanın en değerli insanı gibi hissettirir ama-"

Bu garip eski sevgili sitemleri minvalindeki konuşma beni germişti. Bu yüzden karşımdaki kadının amacını çözmek için kaçak dövüşmeden direkt sordum. "Sen Carlo'nun eski sevgilisi misin?" Gözlerim merakla kısılmıştı.

Sorduğum soruyu komik bulmuş olacak ki başını öne eğerek gülen kadın sanki gülüşünü durdurmakta zorlanmış gibi yeniden baktı gözlerime. "Hayır. Yanından bile geçemedin."

"E o zaman?"

"Carlo'yla aramızda bir bağ olduğu doğru. Ama bu sandığın gibi bir bağ değil, Ece."

Kaşlarımı çattım merakla. "Ne o zaman?"

"Carlo seni tanıtmadan önce gördüğüm ilk an senin o olduğunu anladım. Bu sergi salonuna girer girmez seni tanıdım, Ece." Bana kendimi Matrix'deki Neo gibi hissettiren kadına garip bakışlar atarak sözlerinin devamını bekledim. "Carlo bana senden çok bahsetti. Kendi hayatından bile çok."

Carlo benden çok mu bahsetmişti? Kendi hayatından bile çok. Bu çok garipti. Çünkü Carlo'yla o kadar uzun süredir tanışmıyorduk. Hayatını kapsayacağım kadar değil. "Ne demeye çalışıyorsun?"

"Carlo mükemmel bir adam, Ece. Ama her insan kadar kusurları var. Belki de biraz daha fazla." Bir adım daha attı bana doğru. Bu aramızdaki boy farkını biraz daha belirginleşmişti. Bana tepeden bakan kadının bakışları sevecendi. Belki de biraz acır gibi. "Onun mükemmelliğine katlanmak zordur. Dikkatli ol." Yanımdan geçerken "Sana söyleyebileceğim tek şey bu. Dikkatli ol." dedi son kez.

Carlo bize doğru yürürken Sierra da gitmek üzere hazırlanmıştı. Yanımıza gelen adam gergin görünüyordu. Sierra küçük bir baş işaretiyle veda ettikten sonra usulca çıkış kapısına doğru yürüdü.

Kafam karışmıştı. Çorbaya dönmüştü. Neler olduğunu bir Allah'ın kulu söyleyecek miydi? Sierra ne demeye çalışmıştı? Carlo bizi yalnız bıraktığı için neden bu kadar gerilmişti? Neden endişeleniyordu ki? Sierra bir vampirdi de beni yiyecek miydi?

Carlo "Sıkıldın mı?" diye sordu yalnızca. Asıl sormak istediğinin bu olmadığını anlayabiliyordum. Başımı iki yana salladım hayır dercesine. Sonrasını asıl sormak istediği soru takip etti. "Ne konuştunuz?"

Esasen sormak istediği şey sana ne söyledi olacaktı ama şüphe uyandırmamak için siz iki kadın ne kaynattınız bakalım der gibi sıradan ve rahat sormuştu. Her şeyin farkındaydım. Bu işin içinden kötü kokular alıyordum. Artık bok kokusu mudur nedir bilemiyordum ama garip bir biçimde işkillenmiştim. Öncesinde filizlenen şüphelerimin üstüne bir de bu.

Duygularıma ve merakıma dair hiçbir şey sezdirmedim. Aradığım cevapları karşımdaki adamın vermeyeceğine emindim çünkü. "Hiç. Havadan sudan konuştuk öyle." dedim yalnızca.

İstediği cevabı almış gibi rahatlıkla başını sallayan adam elimi tuttu ve arkadaşlarıyla tanıştırdı beni. Onlarla kısa bir sohbet ve vedalaşmadan sonra çıktık.

Sergiden sonra planladığımız gibi Carlo'nun evine gelmiştik. Aperatif bir şeyler hazırlayıp masaya oturduk.

Carlo'nun bana her zaman aklımı okuyormuş gibi bakışları hem ürkütücü hem de etkileyici geliyordu. Nasıl oluyordu da her seferinde onun hakkında düşündüklerimi nokta atışı tahmin edebiliyordu ki? Gerçekten aklımı okuyan bir dedektörü mü vardı?

O zamanlarda olduğu gibi yine yemeğin bitiminde "Ece, tanıştığımız andan itibaren hakkımda kafa karışıklıkları yaşadığının farkındayım." derken masanın üstünde birleştirdi ellerini. "Hem benden uzak duramıyorsun, bana çekiliyorsun hem de gerçek kimliğim hakkında yoğun bir merak duyuyorsun. Yanlış mı düşünüyorum?"

Sessizce başımı sallayarak yanıt vermiştim. Doğru söze ne denirdi ki? Peki ya şimdi neden bu konu durduk yere açılmıştı? Acaba bana hayatı hakkındaki karanlık sırlarını mı anlatacaktı? Üç günlük kıza. Sanmam.

Benimle aynı ifadeyle onaylayarak başını sallayan adam "Tıpkı benim de sana hissettiğim gibi." dedi ağır hareketlerle. "Başta seni uyarmamın, senden uzak durmamın, seni sürekli itmemin bir sebebi vardı. Tıpkı dengesiz davranışlarımın da bir sebebi olduğu gibi. Öncesindeki davranışlarım yüzünden bana tam olarak güvenemiyorsun."

"Tam olarak öyle değil.." Tam olarak öyleydi aslında.

Carlo ise ağzımdan çıkanı değil de zihnimden geçeni dinliyormuş gibi sözlerimi duymazdan geldi. "Bazı çekincelerin var." diyerek üsteledi. "Ama şunu bilmelisin ki ben seni üzecek bir şey yapmam, Ece. Seni seviyorum." İçimi ısıtan bu sözlerle savunmasız kalmıştım. "Biz birlikte çok iyiyiz." Hem rica eder hem de uyarır gibi ekledi. "Birbirimizin iç dünyasını kurcalamayalım. Tanışmadan önceki geçmişimiz birbirimizi ilgilendirmez. İngilendirmemeli." Duraksadı. Bunu söyleyip söylememe konusunda kararsız görünüyordu ama sonunda karar verdiğinde cesurca devam etti. "Çok temiz bir geçmişim olduğunu iddia etmiyorum ama bunu öğrenmenin kimseye faydası olmaz."

Sessiz kaldım. Hatta kendi sessizliğimde boğuldum. Bu bir itiraftı. Üstü kapalı bir itiraf. Ne olduğunu, kim olduğunu açık açık söylemese de tehlikeli biri olduğunu itiraf ediyor gibiydi. Düşünüyordum. Söyledikleriyle bağdaştırmaya çalıştığım ihtimaller arasında bir ihtimal vardı ki... O da sevişirken bana davranışlarını mantıklı bir biçimde açıklıyordu. Bir an bile düşünmeden dudaklarımdan firar etti o tekinsiz soru. "Farklı cinsel fantezilerin mi var? Sapkın şeyler..." Bakışlarım bir arayışta gibi önümdeyken halı olmadığı için fayans desenlerini inceliyordum. "Bunu öğrenmemden mi çekiniyorsun?" Sonuncusunu sorarken Carlo ile yüz yüze gelmiştim.

O ise suratıma bakmış komik bir ifadeyle gülüyordu. "Öyle olsa benden vazgeçer misin?"

Sorusuna net olmaktan çok uzak, dolambaçlı bir yanıt verdim. "Neden vazgeçeceğimi düşünüyorsun?" Onunla oyuna hazır olduğumu belli ettim. Bu, iki taraftan ilk kimin süngüsü düşecek oyunu gibi bir şeydi. Birimiz direnci kırıldığında açık konuşacaktı ve o ben olmayacaktım. Asıl sırrı olan Carlo Morte Díaz'dı ve er ya da geç o büyük sırrını bana açacaktı. Asıl düşünülmesi gereken şey, o sırrı açtıktan sonra hayatımız eskisi gibi olabilecek miydi?

"Günlerdir dalgın ve düşüncelisin. Aklından neler geçtiğini çözemiyorum." Yo, aslında gayet de çözebiliyordu. "Hakkımdaki düşüncelerini anlayamıyorum."

"Hakkında düşündüğüm tek şey, kendini bana açmayan kapalı bir kutu olduğun."

Benimle baş edemeyeceğini anlayan adam -ki bu kadar çabuk beklemiyordum- uzun sayılabilecek bir süre dalgın bakışlarla düşündü. Sonra bekleyip beklemediğime bile emin olmadığım bir itirafta bulundu.

"Evet, tahmin ettiğin gibi farklı bir seks hayatım var. Farklı zevklerim..."

Bunu bir çırpıda kolayca söyleyebildiğine göre asıl sırrı bu değildi. Bu sadece başlangıçtı. Sonun başlangıcı.

Beklentim dâhilinde olduğu için şaşırmadım. "Anlamıştım."

"Korkmadın mı?"

"Yo, neden korkayım?" Oturduğum yerde kımıldanırken yarı sitemkâr bir ifadeyle etrafıma bakındım ve gayri ihtiyari söylendim. "Zaten normali beni bulmaz."

"Ben anormal miyim?"

"Normal misin?"

Birbirimizle kısa bakışmamızdan sonra gülüşlerimizi aynı anda koyverdik. O an anlamıştım. Bu farklı bir şeydi. Tıpkı tünelin sonunu gördüğünüzü sanmak ama gördüğünüz tek şeyin tünelin bir sonu olmayışı gibi. Bitmeyen bir girdabın içinde debelenmek.

Carlo beni verdiği bu tavizden sonra ehlileştirdiğini sanıyordu. Ona göre bana bir sır vermişti ve bitmişti. Artık ardını kurcalamayacaktım. Bilmediği şey, bunun beni korkutabilecek türden bir sır olmamasıydı. Ben bunu tahmin ediyordum zaten. Bildiğimiz, tahmin ettiğimiz şeyler bizi o kadar da korkutmaz. Bense anlamıştım, bu onun en masum sırrıydı.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Bu bölümü NilgnErtrk3 , nilgun70 , KbraPolat366 , goktekiruhsuzyagmur , kutuphanedelisi , aysegulos10 , kabilinsoyu , dcek34 okurlarıma armağan ediyorum. 🎀 Bu bölümü yazan gözler kör oldu, kör! Aslında daha uzun bir bölüm planlıyordum ama sizi o kadar çok beklettim ki biraz daha beklemeye yüzüm yoktu doğrusu. Bu yüzden hafta arasında yeniden bir bölüm yayınlamaya çalışacağım. Umarım bu bölümde sıkılmazsınız çünkü yeni bölümde bizi çok farklı bir serüven bekliyor olacak. Sizce Carlo'nun garip davranışları ardında asıl sakladığı ne olabilir? Buraya yazabilirsiniz. Bunun dışında Ece'nin kariyeri hakkındaki gelişmeler sizce ona ne getirecek? Duygu ve düşüncelerinizi, teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%