@buzlarkralicesi
|
-18- Sır konusunu geride bırakırken -ya da Carlo öyle olduğunu düşünürken- masayı birlikte toplayıp salondaki koltuğa kurulduk. Bana iyice yaklaşan adam burnunu saçlarıma bastırmış kokumu alırken "Ne yorucu gündü ama." diye mırıldandı. "Öyleydi." "Gerçekten tam anlamıyla yorgun musun, test etmeye ne dersin?" Bana daha da yaklaşan adam ağzımı aradığını gizlemeyen bir ifadeyle sağ kolunu belime sardı ve beni kendine iyice yaklaştırdı. Diğer eliyle bluzumun üstten iki düğmesini çözdü. Dudakları boynumdan aşağıya doğru kayarken bir titreşimle olduğumuz yerde kaldık. Telefonum çalıyordu. Carlo yavaşça geri çekilirken "Affedersin." dedim utangaçca. İmalı gözleriyle "Bu iki oldu." dedi adam. Sergideki oynaşmamızdan bahsediyor olmalıydı. Çarpık bir gülüşle yanıtsız bıraktım sözlerini. Telefon ekranına baktığımda arayan Profesör Fabri'ydi. "Fabri arıyor." Sorgular gibi "Fabri?" diye tekrarladı Carlo. "Profesör Fabri." "Profesör hitabını çabuk atmışsın." Hafif bir kıskançlık sezsem de gülümsedim ve cevap vermedim. Fabri'nin sesi keyifli geliyordu. "Merhaba Ece, müsait miydin?" "Evet, buyurun?" "Yayıncı arkadaşım dosyanı henüz tamamlanmamış olmasına rağmen üzerinde çalışmaya değer buldu. Bu konuda bir toplantı talep ediyor." "Bu gerçekten harika bir haber! Şuan, hemen mi?" "İki saat sonra." "Tamam, ben hazırlanıp geliyorum. Adresi atarsınız bana." "Yakınlardayım, gelip seni alırım." "Zahmet etmeseydiniz-" "Araba kullanıyorum, çok konuşamam. Gelip seni alıyorum, hoşça kal." İtiraz etmemem için lafı keyifle ağzıma tıkıp telefonu kapatan adama güldüm. Telefonu kapattığımızda ise suratıma bön bön bakan Carlo'ya olanları açıklama zamanı gelmişti. "Profesör Fabri'nin yayıncı arkadaşı dosyamı beğenmiş, bu konuda toplantı yapmak istiyor." "Hemen şimdi mi? Nasıl bir toplantıymış bu?" "Bilmiyorum. Hayatımda ilk defa bir yayıncı dosyamı beğeniyor, Carlo. Bu işlerin nasıl olduğunu soramadım, kusura bakma." "Tamam, seni bırakayım." "Fabri geliyor. Yakınlardaymış, beni alacak." Carlo'nun bakışlarındaki hoşnutsuzluk ifadesinin ötesinde bozulma hissini görsem de karşımdaki adam bir şey söylememeyi tercih etti. Ben de üstelemedim. Fabri kapıya geldiğinde öpüşüp ayrıldık. Beni kapıdan uğurladı. Ben Fabri'nin arabasına binerken evin camından hoşnut olmadığını belli eden bakışlarla bizi seyrediyordu. Gözünü kırpmadan bize bakıyordu. En çok da Fabri'ye. Arabayla Carlo'nun evinin önünden uzaklaştığımızda bir yandan yola bakan Fabri diğer yandan da "Erkek arkadaşındı sanırım." derken bana kısa, meraklı bir bakış attı. "Evet." Fabri'nin yüz ifadesi nötr dursa da Carlo'nun varlığından o da pek hoşlanmışa benzemiyordu. Belki de Carlo'nun ona olan düşman bakışlarının etkisi büyüktü, kim bilir. "Umarım benim varlığım bir sorun yaratmamıştır." "Yok canım, ne sorun yaratacak?" "Erkek arkadaşın biraz kıskanç galiba." Kaşla göz arasında yoldan ayrılan gözleriyle bir bakış daha attı. "Beni gördüğüne pek hoşlanmadı." Sonunda soru işareti olmamasına rağmen yanıt arayan sözleri beni köşeye sıkıştırmıştı. "Yok, onun morali başka bir şeye bozuktu zaten." Üstelemedi Fabri. Bu da benim işime geldi açıkçası. Sürekli bir açıklama yapmak zorunda kalmaktan hoşlanmamıştım. Buluşma yerimize vardığımızda yoldaki gerginliğimden eser yoktu. Çünkü bana teklif edilen sözleşme hayallerimde bile göremeyeceğim şartlara sahipti. Gördüğüm değere mutlu oldum. Elbette her güzel şeyin olduğu gibi bunun da bir bedeli olacağının farkındaydım, adamlar bana boş yere yatırım yapacak değildi ya. Yayınevinin bundan sonra muhatap olacağım temsilcisi bana "Açıkçası inceleyen editörlerimiz kitabınızı ve fikrinizi beğendi. Ancak bu sözleşmeyi imzaladığınız andan itibaren kitabın tanıtımları için hazırlıklar başlayacağı için dosyanızın tamamlanmış hâlini bize ulaştırmanız için az bir zamanınız var." diyerek açıklamada bulundu. "Bunu yetiştirebileceğinize inanıyor musunuz?" Delirmiş miydi bu adam? En çok istediğim şeylerden biri gerçek olmak için benim keyfimi mi bekleyecekti? Bunun için gerekirse gece gündüz çalışırdım. "Evet, elbette. Elimden geleni yaparım." Güven veren bir bakışla ekledim. "Bana güvenebilirsiniz." Fabri "Ben kendisine kefilim." diyerek atıldı. "Pekâlâ, o hâlde teslim tarihi konusunda da sorun yaşamayacağımızı taahhüt ediyorsanız sözleşmeyi imzalayabiliriz." Gayet mutlu bir ifadeyle hayal bile edemeyeceğim kadar iyi bir yayıneviyle sözleşme imzalamıştım. Bulutların üstündeydim sanki. Açıkçası birbirini takip eden günlerde de bundan daha çok düşündüğüm bir şey yoktu. Sürekli geceliyordum. Bir yandan okulu da halletmem gerekiyordu ama bu kez reklam şirketi aksıyordu. Neyse ki Fabri kendi derslerinden muaf tuttuğu için ona da bir şekilde yetişebiliyordum. Ama yetmiyordu. Günün yirmi dört saati bana yetmiyordu. O kitabı tamamlamak için daha disiplinli çalışmam gerekiyordu. Uykusuz kalmak pahasına da olsa. O hafta sonu sabahlayarak son hız kitabımı yazarken telefon çaldı. Arayan Carlo'ydu. Bekletmeden açtım. "Alo." "Nasılsın?" "İyiyim. Ve çok yorgunum." Boşta kalan elimle yüzümü kapatıp başımı masaya yaslayarak ofladım. "Kitabı bitirmeye çalışıyorum." "Ben de müsaitsen buluşalım diyecektim." Carlo'yla da o günden sonra pek görüşememiştik. Artık eskisi gibi sık görüşemiyorduk ve bu yüzden şikâyet etse de haklıydı. "İnan seni çok özledim ve ben de buluşmak isterim ama..." "Ama?" "Korkarım bu şuan mümkün değil. Dosya üzerinde çalışmak zorundayım. Bu odaya hapsoldum." Sıkıntılı bir oflama daha. Artık ne kadar yorulduğumu oflamamdan anlamıştır. "Anlıyorum." İç geçirdi. "Tamam o zaman, görüşürüz." Çat diye telefonu kapattı. Bu kadar çabuk kabulleneceğini düşünmemiştim. Ne bileyim, ısrar eder ya da bu durumdan şikâyetçi olduğunu dile getirir diye düşünmüştüm ama o direkt tamam deyip telefonu kapatmıştı. Aklından ne geçtiğini anlamıyordum ve içimden bir ses bana trip attığını söylüyordu. Bense bunu anlayabilecek kadar bile vakit bulamıyordum. Yirmi dakikadır cişimi tutuyordum yarım kalan cümlemi tamamlamak için. Ötesi var mıydı ya? Diğer yandan Carlo da haklıydı. İnsan sevgilisiyle vakit geçirmek isterdi. Sohbet etmek, bir şeyler paylaşmak. Canı sıkkınsa da haklıydı. Ama bu geçici bir süreçti. İkimiz için zor olsa da sonsuza dek sürecek değildi. Dosyayı tamamlayıp gönderdiğimde her şey bitecekti. Ben yine onun olacaktım. Şimdi ise yayınevinindim. Bugün çok istememe rağmen Carlo'nun teklifini reddettiğimde ve onun tepkisiyle karşılaştığımda anlamıştım. Bir şeylerin değişmekte olduğunun farkındaydım. Carlo'yla ne kadar uzaklaştığımızın. İstemeden de olsa buna ben sebep oluyordum ve çok üzgündüm. Yaklaşık bir saat daha dosya üzerinde uğraşlarım sürerken kapı çaldı. Meredith ve Aslı'nın gelmesine imkân yoktu çünkü Aslı okuldaydı, Meredith de reklam şirketine geçmiş olmalıydı. Bir şey mi unutmuştu acaba? Merakla odamdan çıkıp kapıyı açtım. Karşında onu gördüğümde şaşırdım. Carlo. Onun burada ne işi vardı? Elinde hazır yemek paketlerini kaldırıp bana baktı. "İmkânsız diye bir şey yoktur, küçük hanım. Benimle görüşmek istersen, görüşürsün." Başımı öne eğdim utangaç bir gülümsemeyle. Sevinçten yüzüm aydınlandı. O an öylesine mutlu olmuştum ki anlatamam. Benim düşündüğüme bak, Carlo'nun yaptığına bak. "Belki manevi olarak yanında olabilirim diye düşündüm." Kaşlarını kaldırdı adam. "Sanat dayanışması." Güldüm. Az önce düşündüklerime bir kez daha utandım. Ona iyi ki varsın anlamına gelen bir bakış attıktan sonra kenara çekildim. "Geçsene içeri." Carlo'yla içeri girdiğimizde eşyalarımın ihtiyacım olan kısmını salona taşıdım. Benim kıç kadar odama sığamazdık. Onun getirdikleriyle kısa bir atıştırmadan sonra dosyam üzerinde çalışmaya devam ettim. O ise sandviçini yerken beni izliyordu. Masadaki sözleşmeyi inceliyordu. Duvardaki resimlere bakıyordu. Pencerenin önündeki çiçeklerin yapraklarına dokunuyordu. Sıkıldığı belli olsa da işim bitene kadar vakit öldürmeye çalışıyordu. Onu o kadar beklettikten sonra "İşlerim bitince bir akşam yemeği?" dedim o kadar yorgun olmama rağmen. Mutlu oldu. Bir adım o atıyordu, bir adım ben. İlişki yürütmenin temel adımı da bu değil miydi zaten? Karşılıklı fedakârlıklar ve uğraşlar. Emek harcamak. Başını sallayarak "Harika olur." dedi Carlo. Öte yandan bugün onun işi olup olmadığını merak etsem de sormadım. Reklam şirketinden bildiğim kadarıyla bir işi yoktu ama ilgilenmesi gereken eserleri elbette olmalıydı. Yine de o benim yanımda olmayı seçmişti. Benim de seçmek istediğim gibi. Akşamüzeri işim bittiğinde odaya gidip üstümü değiştirdim. Carlo'nun koluna girip "Hadi çıkalım." dediğimde zil çaldı. Meredith'in geldiğini düşündüm çünkü tam onun eve dönme saatleriydi. Tam çıkacakken onunla karşılaştığım iyi olmuştu, salondaki dağınıklığı döndüğümde halledeceğimi söylemek istiyordum. Aksi hâlde o toparlarsa kitap dosyasıyla ilgili kâğıtlar birbirine karışacaktı ve aradığımı bulamayacaktım. Toparlamak için de Carlo'yu daha fazla beklemek istemiyordum açıkçası. Onunla bir yemek için sabırsızlanıyorduk. Kapıyı açtığımda karşımda Fabri belirdi. "Merhaba." Carlo'yla bakıştık tan sonra merakla Fabri'ye döndüm. "Merhaba." Ses tonumda soru ifadesi barınıyordu. "Seni telefonla aramışlar ama ulaşamamışlar." "Ne için?" "Yayınevi temsilcisi tanıtım ve PR için bir menajerle anlaşmış. Adamın tek boş olduğu gün de buymuş. Bana ulaştılar, ben de seni almaya geldim." Sıçtığımın zamanlaması yüzünden Carlo'yla bakışırken aramızın bozulacağını düşünüyordum. Bundan haberim olmadığını bilen Carlo, hevesi kursağında kalsa da yalvaran bakışlarıma kayıtsız kalamadı. Mecburen onaylayan bakışlarla gitmemi onayladı ama bunun sabrını taşımak üzere olduğunun da farkındaydım çünkü Fabri'ye hiç de iyi bir bakış atmıyordu. Evin önünde Carlo'yla ayrılıp Fabri'nin arabasına döndüğümde yayıneviyle sözleşme imzaladığımı güne dair bir deja vu yaşıyordum sanki. Yine onu ardımda bırakıp Fabri'yle gidiyordum ve yine onun yüzü sirke satıyordu. Bu hiç iyi olmamıştı. Arabayı çalıştırdığında "Bir şeyi bölmedim umarım." diye sordu Fabri. Bunu oldukça vakur bir ifadeyle sorduğu için ona evet diyemedim. Sonuçta mecbur olmamasına rağmen benim işlerime koşturuyordu. Ona da kızamazdım ki bunun için. Çok şeyi bölmüştü ama bölmemiş gibi yaptım. "Yo, hayır." "Erkek arkadaşın çok şanslı. Ve bunun farkında." Bilgece bir ifadeyle iç geçirdi. "Ama farkında olması gereken bir şey daha var, senin de kendine dair bir hayatın olmalı. İşin, toplantıların, yetişmen gereken sorumlulukların." "Bunun farkında zaten." Kendimi istemeden de olsa Carlo'yu savunurken buluvermiştim. Benim çıkıştığımı düşünen Fabri teslim olur gibi yapıcı bir ifadeyle devam etti. "Burnumu soktuysam üzgünüm. Ama ilişkiler karşılıklı fedakârlıklar üzerine kurulur. Şuan girmiş olduğun yol senin için çok önemli, Ece." "Biliyorum." "Bu yüzden sana en çok destek olması gereken kişi erkek arkadaşın." Yeniden savunmaya geçeceğimi hisseden adam lafı ağzıma tıktı. "Ve eminim oluyordur da. Çünkü sen çok özel bir kadınsın. Seni kaybetmek istemeyeceğini tahmin etmek zor değil." O an bu sözler üzerine ne diyeceğimi bilemediğim için bir süre sessiz kaldım. Sonra anlamsızca "Carlo da ünlü ve başarılı bir ressam zaten. Bu yüzden beni anlıyor, bana destek oluyor." dedim. Sanki bu Carlo'yu koruma içgüdüsüne dayalı bir savunma gibiydi. Eliyle direksiyonu hafif sıkarak çeviren adam buluşma yerimizin sokağına girmişti. "Evet, tanıyorum." Fabri gibi sanatla içli dışlı bir adamın Carlo'yu tanıması pek garip sayılmazdı. Ama sanki onu olumlu bir biçimde tanımıyor gibiydi ve bu da beni garip hissettirdi. Lüks bir mekândan içeri girdik. Burası elit kesimin takıldığı bistro tarzı yerlere benziyordu. Masamıza geldiğimizde bizi uzun boylu, cılız, sarışın, mor gömlekli ve bohem bir tarzı olan bir adam karşıladı. Dışarıdan bir gözle görüldüğünde adam yakışıklı ve bakımlı bir adamdı. Ve şirin birine benziyordu. Elini uzattı adam. "Merhaba, ben Tio." "Ece, memnun oldum." El sıkıştıktan sonra oturduk. İçecek bir şeyler sipariş ettikten sonra artık menajerim olacağını anladığım Tio lafı uzatmadan konuşmaya girdi. "Tanıştığıma memnun oldum, Ece. Yayınevindekiler senden çok bahsetti. Gelecek vaat eden bir sanatçı olacağını öngörüyorlar." Masanın üzerinde ellerini birleştiren adamın hitabeti çok düzgün olduğu gibi manalı bakışları da ikna ediciydi. "Öncelikle hakkında vereceğim tavsiyelerin hepsinin senin yararına olacağını belirtmek isterim. Sonuçta henüz beni tanımıyorsun. Bu yüzden çekincelerin olabilir." Onaylayarak başımı salladım. Evet, çekincelerim vardı ama bildiğim tek şey bu sektörde hiçbir şey bilmediğimdi. Bu yüzden kendimi emin ellere bırakmaktan başka çarem de yoktu. "Eserinin, yabancıların ilgisini çekecek bir takma adla basılmasını tavsiye ederim. Ne bileyim, bir harf değiştiririz, Eve yaparız. Ya da senin bulacağın, beğenebileceğin başka yabancı bir isim olabilir." İlk defa duyduğum bu şey karşısında şoke olan ben "Neden?" diye sordum ister istemez. Yayıneviyle bu konuda hiç konuşmamıştık çünkü. "Öğrendiğim kadarıyla Türk'sün. Yani buradaki kitleye göre yabancısın. Ve bu ilk kitabın olacak. Eğer profesyonel bir yazar olsaydın, basılmış onlarca eserin olsaydı bu sorun olmazdı ama piyasaya ilk sürülen kitabın bu olacağı için riske atmamanı tavsiye ederim. Burada kitabının satılmasını istiyorsan onlardan biri olmalısın. Sana kendilerini yakın hissetmek istemeliler. Ancak o zaman satış rakamların olumlu yönde etkilenir." Ayrıkotu gibi durmamamı öğütlemesi mantıklıydı aslında. Ama ne bileyim, benim kitabım, benim adım... Böyle hayal etmemiştim işte. Öte yandan kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Türkiye'de de burada da takma adıyla kitaplarını yayınlayan birçok insan vardı. Bu kadar isim egosu yapmaya gerek var mıydı? Hem de hayallerine bu kadar yaklaşmışken. Yüzümden endişelerimi anlayan adam "Bir gün ünlü bir yazar olduğunda bunu sorun etmen gerekmeyecek, o zaman kendi ismini kullanabilirsin. Ama şimdi kitaplarının geleceği için bunu bir düşün istersen. Aksi hâlde sorun yok, seni hiçbir şey için zorlamıyorum. Kendi ismini de kullanabilirsin." dedi ve üstelemedi. En zoru da buydu işte. Kararın size bırakılması. Çünkü sorumluluk tamamen size ait olduğunda sağlıklı ve mantıklı düşünmek daha da zorlaşıyordu. Kendimi köşeye sıkışmış gibi hissettiğimde yanımdaki Fabri'ye döndüm. Mentorum gibi her an öğüt almamı bekler gibiydi. "Siz ne diyorsunuz?" Kısa bir an düşündükten sonra "Bana kalırsa bu mantıklı görünüyor." diye yanıt verdi Fabri. "Tabii son karar yine senin." Tecrübeli birine danıştıktan sonra bana söz hakkı düşer miydi? Objektif iki fikir de aldıktan sonra istemeyerek de olsa "Tamam, Eve olsun." deyiverdim. Kaşlarını kaldırarak "Eve, havalı." dedi Tio. Kendi bulduğu ismi markalaştırıp parlatma niyetinde gibiydi. "Sevgilin var mı, Ece?" "Evet, bir erkek arkadaşım var." "Özel değilse, ne kadardır birliktesiniz?" "Daha yeni." Dudakları düz bir çizgi hâlini alan adam durup düşündü. Kafasında bazı şeyleri ölçüp tarttıktan sonra bana döndü. "Tabii bu da senin kararına kalmış, Ece ama ben görevimi yapıp tavsiye vermek zorundayım. Benim işim bu. İlişkiniz varsa ve bu kadar yeniyse şimdilik saklamanız senin için daha stratejik olacaktır." "Nasıl yani?" "Bu kitabın tanıtımları yapılmaya başlandığında sen sadece bir yazar olmayacaksın. Ünlü biri olacaksın. İnsanların gözü üzerinde olacak, bazıları için idol olacaksın. Geleceği henüz belli olmayan bir ilişkinin yükselmekte olan işinin önünde durması manasız olur." Yapıcı bir biçimde başını sallayan adam aceleyle ekledi. "Evliliğe giden ciddi bir ilişki olursa iş değişir tabii. O zaman bu kadar gizli olmasına gerek yok ama değişkenlik gösterebilecek hareketli bir özel hayatla anılmanı istemeyiz." Böyle tane tane anlatılınca mantıklı geliyordu gelmesine ama hayatıma müdahale ediliyormuş gibi hissediyordum. Ediliyordu da. Öte yandan Carlo'nun bu karara nasıl bir tepki vereceğini de düşünmeden edemiyordum. Gerçi onunla ciddi bir ilişkimiz olduğu da söylenemezdi. En azından Tio'nun dediği gibi evliliğe giden bir ciddi ilişki yoktu henüz. Kafam çok karışmıştı, herhangi bir cevap vermedim. Tio da bir cevap beklemedi zaten. Masada önündeki kâğıtlarla ilgilenirken yeniden söze girdi. "Yarın fotoğraf çekimi için hazırlıkları organize etmek istiyorum. Müsait misin?" "Bu kadar çabuk mu?" Çarpık bir gülüşle "Ne sandın?" dedi Tio. "Bu tanıtım için gerekli olan her şeyi organize edeceğim. Kitap basılacağı zaman da büyük bir lansman düzenleyeceğiz. Röportajlar, bazı programlara katılımın sağlanacak. Bir sürü şey." Sandığımdan daha büyük bir organizasyonun içine düşmüştüm ve bundan mutluluk ve heyecan duyduğum kadar korku da duyuyordum. Aşağı yukarı salladım başımı. "Yarın uygun." Kendimi bir rüyada gibi hissediyordum. Dalgınlığım da bu rüyanın uyku sersemliğini andırıyordu. Fabri de tıpkı benim gibi sessizce otururken işini iyi bilen Tio yapılacakları adım adım anlatıyordu bana. "Tanıtımların ve dört bir yana asılacak posterlerin için yarın fotoğraf çekimimiz bittiğinde sana fotoğrafların ham hâlini ve afiş örneklerini dijitalden yollarım." "Olur, teşekkürler." Toplantı bittiğinde hâlâ şoku atlatamamıştım. Kendimi önemli bir organizasyonun içinde önemli biri gibi hissederken bu kadar baskı ve sorumluluk altında olacağımı düşünmemiştim. Hiçbir şey göründüğü gibi değildi tabii. Ben de hayallerimin görünmeyen yüzüyle tanışıyordum. Eve dönerken Fabri'yle yeniden arabada baş başaydık. "Artık ünlü bir yazar olma yolundasın." "Evet, sanırım öyle." Buna alışmamıştım henüz. "Bunu kutlayalım mı, ne dersin?" Mahcup bir ifadeyle reddetmek zorunda kaldım. "İsterdim. Ama erkek arkadaşımı görmeye gitmem gerek. Ona yemek sözüm vardı." Saat kaç olursa olsun Carlo'yu görmem lazımdı. Biraz konuşup gazını alsam iyi olacaktı. "Peki, ben seni bırakırım." "Hiç gerek yoktu." "Bırakırım." Kesin ve otoriter ses tonuyla itirazım reddedilmişti. Ben de üstelemedim. Fabri'nin mecbur olmamasına rağmen benim için yeterince uğraşmasının altında ezilmemin yanı sıra Carlo'yla bir daha karşılaşmalarını da pek istemiyordum. Çünkü Carlo'nun ona bakışlarını beğenmiyordum. İşin kötüsü, Fabri de bunun farkındaydı. Daha ilk andan yıldızları barışmamıştı. Fabri beni evin önüne bıraktığımda Carlo evin alt katında, camın önündeydi. Bizi görebiliyordu. Ve bozulmuş yüz ifadesi metrelerce öteden okunabiliyordu. Arabadan indim ve direksiyonun başındaki adama döndüm. "Her şey için teşekkür ederim. Bugün benim için bu kadar koşturmak zorunda değildim." "Ben bir şey yapmadım. Sadece okuldan kaytarmak için seni kullandım, hepsi bu." Güldüm. "Yine de teşekkür ederim. "Ben de tebrik ederim. Sonunda hak ettiğin başarıya kavuşuyorsun." Onaylayarak başını salladı. "Bu büyük bir şey. Ve iyi bir başlangıç." "Sayenizde. Tekrar teşekkür ederim. Hoşça kal." "Hoşça kal, yarın ararım." Açıklama beklemesem de "Fotoğraf çekiminin nasıl geçtiğiyle ilgili."dedi Fabri. Başımı salladım, Fabri'yle vedalaşıp eve yürüdüm. Kapının önüne geldiğimde Carlo kapıyı açmış beni bekliyordu, hiçbir şey söylemeden beni içeri buyur etti. Ben neşe pınarı gibi eve girdiğimde tıpkı kırlarda koşturan Heidi gibi hoplayıp zıplıyordum. Her şeyi onunla paylaşmak için sabırsızlanıyordum. "Seni ekmek zorunda kaldığım için çok özür dilerim ama getirdiğim güzel gelişmelerle sana kendimi affettireceğim." Salona geçtiğimizde hâlâ tek kelime etmiyordu adam. Az önce Fabri'yle bizi izlediği camdan dışarı bakarken ben anlatmaya başladım. "Menajerle tanıştım, şeker bir adamdı. Gençti ve çok kibardı. Güvenilir bir kız arkadaş gibi güven vericiydi. Aslında verdiği tavsiyelerle biraz çekince yaşadım ama... Kariyerim için bazı konularda ödün vermem gerekiyorsa ne yapalım? Bu duruma biraz alışmaya çalışacağım." Hâlâ herhangi bir yorum belirtmemekte ve konuşmamakta ısrarcı olunca ben ortamı ısıtmak için gevezeliğime devam ettim. "Tio, yani menajerim, bir ilişkim varsa bunu henüz paylaşmamamın stratejik açıdan daha iyi olabileceğini söyledi. Biraz garipsedim ama sebebini açıklayınca da biraz mantıklı buldum. Hayran kitleleri bunu önemsiyormuş." Uzun bir sessizliğin ardından sustuğumda sert soğukluğuyla camları çatlatabilecek olan adam "Neden o adam bırakıyor seni?" diye sordu yalnızca. "Ne?" "Sürekli gideceğin her yere o götürüyor, o getiriyor. Daha düne kadar şikâyet ettiğin, sevmediğin bir adamken neden birdenbire bu kadar yakınlaştınız?" "Ya haklısın, başta biraz sürtüşme yaşadık okulda ama bu işi bana o ayarladığı için-" "Neden ayarladı?" Sorusunu düzeltti. "Neden sana ayarladı? O kadar öğrencisi varken... Neden özellikle sen? Bunu hiç düşündün mü?" Kafam allak bullak olmuştu. "Ne diyorsun Carlo, anlamıyorum." "Gayet açık konuştum oysa. Bu adam kim oluyor da sana benden bile yakın olabiliyor?" "Bir iyilik yaptı, beni bıraktı sadece." "Beni arasaydın, gelir seni alırdım." "Carlo, neden bu duruma bu kadar takıldın anlamıyorum. Sen normalde bu kadar kıskanç biri değilsin." "Kıskanmıyorum zaten." İki adım daha yaklaşan adamın yüzündeki öfkeli rahatsızlığı daha yakından görebiliyordum artık. "Sana bakışları hiç hoşuma gitmedi, Ece." "Saçmalama Carlo! O benim hocam." "Yani?" "Yani böyle bir şey mümkün değil." Sinirden güldü adam. "İmkânsız diye bir şey yoktur, Ece. Bu kadar saf olduğuna inanamıyorum." Sakinleşmeye çalışsa da aynı öfkeyle devam etti. "Ben bir erkeğim ve bir erkeğin bakışlarından niyetini anlayabiliyorum." "Carlo, abartıyorsun." Başını iki yana salladı kesin bir dille. "Yanlış." Gözlerimin içine bakan Carlo ekledi. "Sen değişiyorsun." "Ne?" "Evet, Ece. Değişiyorsun. Daha düne kadar seni sakladığımı düşünüp delirirken şimdi ilişkini saklamaktan bahsediyorsun! Kendinde misin sen?" Donup kalmıştım. O an ne diyeceğimi bilemedim. Ben de öfkeliydim Carlo'nun tavrından dolayı ama söyledikleriyle birlikte yer yer haklılıklarının da farkına vardım. "Carlo, tamamen yanlış anlıyorsun. Ben-" "Konuşmak istemiyorum, Ece. Şuan sinirliyim. Sonra konuşalım olur mu?" "Carlo-" "Git lütfen." Bana arkasını dönen adama ulaşamıyordum. Benimle iletişim yollarını tamamen kapatmış gibiydi. Gitmemi istiyordu. Ancak şimdi gidersem belki de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını, bir şeylerin en hassas yerinden kırılacağını hissediyordum. Bu yüzden onu dinlemekten vazgeçtim. "Gitmiyorum." "Ece-" Kollarımı kavuşturup yüzsüzce "Gitmiyorum işte. Burada böyle duruyorum." dedim adama. Adamın evinde. Göz ucuyla bana baktıktan sonra "O zaman ben gidiyorum." dedi ve salondan çıkıp koridorda yürüdü. Onu takip ettiğimde ve portmantodan ceketini alıp çıktığında hiçbir şey yapamamıştım. Öfkeliydi ve benden uzak durmak için kendi evini terk etmişti. Belki de bana zarar vermek istemiyordu. Ama konuşmazsak nasıl çözebilirdik bu sorunları? Gitmişti. Ben kısmen yabancı olduğum bu yerde kalakalmıştım. Carlo'ya dair sırlarla dolu bu evde yalnız kalmıştım. Bir dakika. Evet, burada yalnız kalmıştım. Bir süre öncesine kadar beklediğim fırsat ayağıma kadar gelmişti. Geriye sadece arkamı kollayarak sevdiğim adamın evini kurcalamak kalmıştı. Böyle söyleyince kulağa pek de hoş gelmiyordu. Ama içimde karıncalanan o meraka daha fazla dayanamayacaktım, hissediyordum. Her zaman sağ duyulu, sakin görünmeye çalışan Carlo son günlerde biraz garip davranıyordu. İlişkimizin başlarındaki o dengesiz tavırlarıyla bu gelgitli garip tavırlarını birleştirince ortaya tekinsiz senaryolar çıkması olasıydı. Bu durumda gerçeği öğrenmek için çabalamayıp da ne yapacaktım ki? Yatak odasına çıktım. Odayı altını üstüne getirdim ama bir şey yoktu. Zaten zamanımızın çoğunu orada geçirdiğimiz için bir şey olmasını beklemiyordum. Tablolarının olduğu odayı aradım. Şüphe uyandırıcı hiçbir şey bulamadım. Çalışma odasına girdiğimde bir şey bulacağıma dair umudumu yitirmiştim. Belki de ben kafamda kuruyordum. Carlo'nun gelgitli davranışlarının altında korkunç bir sır falan yoktu. Her zaman kurgulamaya programlanmış kafam abartarak uyduruyordu. Carlo'nunki ise basit erkek gelgitlerinden başka bir şey değildi. Bunları düşünürken Carlo'nun çekmecelerini kurcalıyordum ve en altta, köşedeki küçük çekmecenin içinde bazı ilaç şişeleri buldum. İçinde garip renkli haplar vardı. Ne için kullanıldıklarına dair hiçbir fikrim yoktu ama öğrenecektim. İlaçların bir bir fotoğraflarını çektikten sonra odadaki keşfime devam ettim. Gizli saklı olabilecek her yere baktım ama Carlo'nun bulduğumda panikleyip gerildiği o kutuya rastlayamadım. Ta ki dirseğimi yasladığım kitaplığın rafındaki o gizli bölmeye rastlayana kadar. Demek ki yeterince gizli değilmiş. Elimi uzatıp gizli bölmeye soktuğumda garip bir kol vardı. Onu çevirdiğimde altından mekanik bir kapak açıldı. Elimi içinde gezdirdiğimde ise o kutuyla karşı karşıya geldim. Carlo'yla seviştiğimiz gecenin sabahında gördüğüm, içine bakmak isterken Carlo tarafından yakalanıp neredeyse kibarca evden kovulmama sebep olan o kutuya. Usulca kutuyu olduğu yerden çıkarıp açmaya çalıştım ama faydasız. Kilitliydi. Anahtarı yoktu, bu yüzden anahtarsız açmanın bir yolunu bulmalıydım. Elimden geleni yaptım ama bana mısın demedi. Deli gibi merak ediyordum içinde ne olduğunu. Ama açılmıyordu. En sonunda sinirlendim ve o anın öfkesiyle kutuyu yere fırlattım. Onun şiddetiyle kendiliğinden açılan kutu beni bile şaşırttı. Eğilip içindekileri kurcalarken donup kaldım. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 50 Bin okunmaya ulaştığımız için çok mutluyum, çok teşekkür ederim hepinize! 💖🫶🏻 Bu bölümü LeylaKumru , NilgnErtrk3 , adenfk okurlarıma armağan ediyorum .🎁 Carlo'nun sırrı açığa çıkıyor. Daha fazla gizleyebileceğinden emin değilim. 👀 Sizce kutuda ne var? Tahminlerinizi buraya alabilirim. Bölüme bol yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |