@buzlarkralicesi
|
-19- Carlo Morte Díaz. Onun bir sırrı olduğunu biliyordum. Hatta neredeyse bundan emindim ancak... Böyle bir sırrı ben bile tahmin etmemiştim. Ve gördüklerime hâlâ anlam veremiyordum. Bu kutuyla ilk karşılaştığımda bana yaptığı şaka gelmişti aklıma. Öldürdüğüm kurbanlarımın küllerini saklıyorum. Çok komik. Şimdiyse elime aldığım bu kutuda çeşitli gazete kupürleri vardı. Eski gazete kupürleriydi bunlar. Birini elime alıp okumaya başladığımda kanım dondu. "DENİZDEN GELEN CESET Bu sabah saatlerinde İspanya Lanzarote kıyılarında bulunan bir bavulla alarma geçildi. Bavulun içinde parçalanmış bir kadın cesedi bulundu. Olay yeri yetkilileri cesedin şişmeden dolayı kimliğinin tespit edilmesinin zor olacağı açıklamasını yaptı." Kupürde denizden çıkarılan bir bavul ve etrafı saran yetkililer vardı. Kızın fotoğrafının olduğu kısım anlaşılamayacak şekilde küflenmişti. Ellerimin titremesini engellerken neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. Carlo bu haber kupürlerini neden saklamıştı ki? Bu cinayetle ne gibi bir ilgisi vardı? Daha ileri tarihli bir habere ilişti gözüm. Korka korka onu okumaya çalıştım. "VAHŞİ CİNAYET Yapılan araştırmalar sonucu denizde bulunan kadın parçalarının 10 gündür kayıp olan 18 yaşındaki Dalia Maria Salazar'a ait olduğu tespit edildi. Cinayet delilleri arasında bulunanlar ise şok edici. Davanın seyri gereği medyayla paylaşılmayan delillerin sonucunda İspanya Bakanı Esteban Ferreiro Sanchéz'in oğlu Sergei Adolfo Sanchéz suçlanıyor." Kupürde delici bakışlarıyla sarışın, renkli gözlü bir adamın bilmediğim bir davetten fotoğrafı konulmuştu. Gözleri çok tanıdıktı ancak yüzüyle yakından uzaktan alakam yoktu. Hiç görmemiştim. Yirmili yaşlarının başında hoş bir genç adamdı. Elinde şampanya tutarken bir asilzade gibi duruyordu ancak bir sonraki gazete kupürü o asilzadenin eline kelepçeleri takmıştı bile. "TUTUKLANDI! 43 günlük adalet mücadelesinde kaçırılmaya çalışılan ve kırmızı bültenle aranan Sergei Adolfo Sanchéz sonunda tutuklandı. Dalia Maria Salazar için adalet isteyenler, katil olduğu sabit bulunan Sanchéz'in babasının makamı gereği ayrı tutulmasından endişeli görünürken adil bir şekilde yargılanması için yürüyüşlere devam ediyor." Fotoğrafta az önceki temiz kıyafetli asil ve karizmatik hâlinden eser kalmayan genç adam saçı sakalı karışmış bir biçimde tutuklanıp götürülüyordu. Gözlerinde delici bir bakış vardı. Tehlikeli, saldırganlığa müsait ve bir o kadar sakin. Bu sakinlik farklı bir ifadeyi simgeliyordu. Denizin çarşaf çarşaf dalgaları gibi. Belki de daha çok fırtına öncesi sessizlik gibi. "BAKANIN OĞLU CİNAYETTEN SUÇLU BULUNUP TUTUKLANDI." Bu ve bunun gibi bir sürü haber kupürü vardı kutuda. Ancak son bulduğum haber kupürü diğerlerinden biraz ürkütücüydü. Ve gizemli. "CANSIZ BEDENİ HÜCRESİNDE BULUNDU." "HÜCRESİNDE İNTİHAR ETTİ." Farklı kaynaklardan gördüğüm bu başlıklar adaletin yerini bulduğunu mu gösteriyordu? Devamını okumadan önce şok olmuştum. Tüm bu bilgiler bana biraz fazla gelmişti. Asıl anlayamadığım, Carlo'nun bu haberlerle ne ilgisi olduğuydu? Cinayete kurban giden Dalia denen kızla bir ilgisi mi vardı? Belki de tutuklanan şu çocukla. Anlamak güçtü. Onunla ya da adıyla ilgili tek bir haber bile yokken bu alakayı kurmak ya da anlamlandırmak zordu. Aynı merakla gazete haberinin devamını okudum. "Bakan Esteban Ferreiro Sanchéz'in oğlu Sergei Adolfo Sanchéz geçtiğimiz aylarda Dalia Maria Salazar'ın cinayetinden suçlu bulundu. Tutuklanan Sanchéz suçunu itiraf etmezken susma hakkını kullandığı konuşuluyor. Susması bazı kaynakların yorumuna göre suçunu kabul ettiği anlamına gelirken bu polemikten daha önemli bir gelişme meydana geldi. Sabah saatlerinde Sergei Adolfo Sanchéz kendi hücresinde ölü bulundu. Cinayete kurban giden gencin ailesi de dâhil halk, bu ölüme inanmıyor. Cesedin Sanchéz'e ait olduğu tespit edilmesine rağmen halk bu ölümün planlı olduğunu, ölen kişinin Sanchéz olmadığını ve babasının hükümetteki yeri kullanılarak kaçırıldığını düşünmekte kararlı. Gelecek günlerde ne olacağı ise belirsiz." Aklımda nereye koyacağımı bilemediğim öğrendiklerimi sindirmeye çalışırken yutkundum. Nasıl yani, bu adam ölmüş müydü ölmemiş miydi? Kaçmış mıydı? Daha sıradan bir soruyla konuyu kafamda toparlamak gerekirse, bu kişilerle Carlo'nun ne gibi bir ilgisi vardı? Soramazdım. Çünkü sorarsam burayı, odasını, bu gizli bölmeyi ve kutuyu karıştırdığım ortaya çıkardı. Tüm bunları düşünürken aşağıdan kapının açılma sesi geldi. O an kısa bir saniye donup kaldım ve ne yapacağımı bilemedim. Kutuya döndüm. Kırılıp açıldığı için yeniden kapatamamaktan korktum ama kilidine bir şey olmamıştı. Yeniden kapatınca yerine yerleşmişti. Gergin bir nefes alıp kapattığım kutuyu bulduğum yere aynı şekilde geri koydum. Hızlı bir bakışla etrafı taradıktan sonra beni suçlu gösterecek bir şey olmadığına kanaat getirince usulca odadan çıktım. Merdivenlerde onunla karşılaştım. Tanıdığımı sandığım ama zerre tanımadığım o adamla. Bana şefkatle dokunan ama bir o kadar da sert dokunuşlarıyla beni kendimden geçiren adam. Şimdi o buz gibi bakışların benim üzerimde gezindiğini de görebiliyordum. Şüpheli bakışlarına bir şey sezdirmemeye gayret ederken yanından geçip gitmeye çalıştım. "Ben gideyim artık." Tam aşağı inmek üzereyken kolumdan nazikçe tutup durdurdu beni. "Ece, bekle." Gözlerime dimdik bakmaktan çekinmiyordu. Ve ben bakışlarındaki o tehlikeyi sezebiliyordum. Hâlâ onun kim olduğunu bilmiyordum. Bilmemek daha korkutucuydu. Zaten insan bildiklerinden çok bilmediklerinden korkmaz mıydı? Onunla aynı cesarete sahip olmasam da başımı kaldırıp yüzüne baktım. Keskin bakışlarıyla yüz yüze geldiğimde "Biraz zamana ihtiyacımız var." dedi adam. "İkimiz de sakinleştiğimizde yeniden konuşuruz." Aramızdaki garip gerilimi yok saymaya çalışarak ve gözlerine bakmaya devam ederek başımı aşağı yukarı salladım yalnızca. Bir şey söylemedim. Merdivenlerden inip evden çıktığımda aklım karmakarışıktı. Ne düşüneceğimi bilemiyordum ve bu beni korkutuyordu. Uber'le eve dönerken tanımlayamadığım bir huzursuzluk içimi tırmalıyordu. Eve gidene kadar Carlo'nun evinde bulduğum ilaçları araştırmaya koyuldum. İnternette Obsesif Kompulsif Bozukluk'ta kullanılan ilaçlardan olduğu yazıyordu. Carlo'nun ne denli takıntılı, saplantılı bir kişiliği olabilirdi ki? Hem böyle biri gerçek benliğini ne kadar saklayabilirdi? İşler iyice arapsaçına dönüyordu. Ve ben çözmezsem kimsenin çözeceği yoktu. Eve gittiğimde Aslı yoktu. Meredith de salonda telefonla yeni erkek arkadaşı olduğunu düşündüğüm biriyle derin bir muhabbet içindeydi. Bu kimseye hesap vermeden odama kaçma fırsatı sağladığından memnun olmuştum. Odama girer girmez ilaçları biraz daha derin araştırdım. Yüksek etkili psikolojik ilaçlar olduğunu, obsesif kompulsif bozukluk tanısı konan kişilerin mutlaka düzenli olarak kullanması gerektiğini öğrendim. Elbette bu bilgiler benim içimdeki merak açlığını doyuracak cinsten değildi. Hemen internete girip şu cinayete kurban giden kızın adını araştırdım. Neydi adı? Dalia Maria Salazar. Cinayetin detaylarına ihtiyacım vardı. Araştırma sonuçlarında ekrana açılan görseller bende soğuk duş etkisi yaratmıştı. Kızın fotoğraflarına baktığımda önce inanamadım. Kâbus falan görüyorum sandım. Bilgisayar başında uyuyakaldım ve kâbus gördüm. Yani umarım öyle olmuştur. Ancak gözlerimi kırpıştırdığımda anladım ki bu gerçekti. Hem de buz gibi bir gerçek. İlk fotoğrafa tıklayıp görseli daha da yaklaştırdım. Bu gazete kupüründe küflendiği için göremediğim fotoğrafın tamamıydı. Ve bendim. Evet, bu bendim. Bir an aynada kendime bakıyormuş gibi hissederken tüylerim ürperdi. Ona ne kadar benzediğimi düşünürken kendimi kaybetmemek için sayıklıyordum. "Hayır, hayır, hayır... Bu gerçek değil. Bu gerçek değil. Bu... Bu gerçek olamaz." Aramızdaki fark, kızın saçlarının tamamen siyah olması ve sanırım elmacık kemiklerinin benimkilerden biraz daha çıkık olmasıydı. Sanırım göz rengimiz bile benziyordu. Bu... Bu kadarı... Bu kadarı fazlaydı. Çok fazla. Haber kupürlerini Carlo'nun evinde bulduğuma göre bu benzerlikten haberinin olmaması gibi bir durum mümkün değildi. Peki, bana neden bundan bahsetmemişti? O an Carlo hakkında kabullenmek istemediğim tüm şüphe uyandırıcı şeyler aklıma doluştu. Sergide Sierra'nın söyledikleri. Carlo seni tanıtmadan önce gördüğüm ilk an senin o olduğunu anladım, demişti bana. Bu sergi salonuna girer girmez seni tanıdım, Ece. Sonra Inti'nin Carlo'ya söyledikleri... Beni kast ederek ne olursa olsun gerçeği bilmeye hakkı var, demişti Inti. Demek o da biliyordu. İçimde büyük bir kaygı yükseldi. Ölen kızla Carlo'nun nasıl bir bağlantısı... Hayır. Hayır, Ece, saçmalama. O an bir şeyler, muhtemelen gerçek dışı bir şeyler hücum etti zihnime. Bana göre iki seçenek vardı. Ya Dalia denen bu kızı Carlo'nun bir yakını öldürmüştü. Hani kardeşi, kuzeni falan belki. Ya da... Ya da Sergei Adolfo Sanchéz'in ta kendisiydi. Ki bu tahminimi doğrulayacak tek bir delilim bile yoktu. Carlo... Bu kadar canavar olabilir misin gerçekten? Aklımdaki düşüncelere öylesine dalmıştım ki Meredith'in kapıyı çaldığını çok sonra duydum. Benden ses çıkmayınca odama girdi. Meraklı bakışları bilgisayar ekranıyla buluştuğunda bunu asla beklemeyen ev arkadaşım korkuyla bir çığlık attı. "Bu da ne böyle?" Sanırım ondan gizlemek için biraz geç kalmıştım. Ama belki de iyi olmuştu. Bu konuda kime danışacağımı bilmiyordum. Meredith bilmeseydi bunu kime sorabilirdim ki? Aklımda susmak bilmeyen kırmızı bir alarm çalarken hem de. "Bilmiyorum, Mere. Ama çok korkunç şeylerin döndüğü kesin." Olanı biteni oracıkta anlattım Meredith'e. Bu fotoğraf ve cinayet haberiyle ne alakam olduğunu merak etmişti hâliyle. Kimse durduk yere hiç tanımadığı ve bilmediği birinin adını internette araştırıp kendi fotoğrafına rastlamazdı sonuçta. Delirmek üzereydim. Ancak tüm bunlara rağmen aklımı başıma toplayıp olanları anlattım. Carlo'yla tartıştığımızı, o sinirle kapıyı çarpıp çıktığında benim evi kurcalarken bulduklarımı, her şeyi. Meredith ise dehşete düşmüş bir biçimde beni dinliyordu. Tüm söylediklerimin bittiğine emin olduğunda bir an bile beklemeden "Ece, bu adamdan uzak durman gerekiyor. Artık bunun geri dönüşü yok." dedi. Ne söyleyeceğini bilemez hâlde kekelemeye başladı. "B-Bu... Bu çok psikopatça!" "Farkındayım." derken ilk şoku atlattığımdan bile emin değildim. Ellerim kucağımda birleşmişken hâlâ olanı biteni çözmeye çalışıyordum. Carlo bu yüzden mi yaklaşmıştı bana? O kadına benzediğim için mi? Yoksa beni de mi öldürecekti? Tıpkı onu öldürdüğü gibi. Parçalara ayırarak. Bu korkunç düşünceleri zihnimden uzaklaştırmaya çalışırken kana susamış yanım dile geldi sanki. Merakım hâlâ tam olarak giderilmiş sayılmazdı. Ne tepki vereceğini bildiğim hâlde Meredith'e döndüm ve "Yine de işin iç yüzünü öğrenmem lazım benim." dedim. "Ne?" Haykırırcasına sorarken bu soruyu, herhâlde aklımı kaçırdığımı falan düşünüyordu. "Ne saçmalıyorsun sen, Ece? İç yüzünü öğrensen ne olacak, öğrenmesen ne olacak? Bu adam hasta! Ruh hastası! Psikopat! Sana neden yaklaştığı da açık değil mi? Öldürdüğü kıza benziyorsun! Seninle ikinci bir şansı olduğunu düşünüyor belki ama hasta! Seni de öldürebilir! Seni de öldürmesi an meselesi, anlamıyor musun bunu?" Söylediklerinin harfi harfine doğru olduğunun farkındaydım. Hepsi mantıklıydı. Benim düşündüklerimin aksine. Ama içimde bu merakı kaşıyan bir yer vardı ve ev arkadaşım da bunun farkındaydı. Ona boş bakışlarla bakarken "Bırak bu işin peşini." diye tekrar etti sanki söz dinleyebilirmişim gibi. "Kurtul şu adamdan." Odamda yalnız kaldığımda tüm gece bunu düşündüm. Cinayeti öğrendikten sonra Carlo'yla merdivende karşılaştığımız o anı. O keskin bakışlarının gazetede cinayetten tutuklanan adama ne kadar benzediğini. Beni o merdivenlerde öldürebilirdi. Ama yapmadı. Neden yapmadı? Şimdi gidip neden beni öldürmedin kardeş diye soracak hâlim yoktu ama benden sakladıklarının hesabını da sormak için kıvranıyordum âdeta. Bu yüzleşme olmadan ruhum huzur bulmayacaktı, bunu da biliyordum. Ertesi gün Tio'nun istediği saatte fotoğraf çekimindeydim ama ruh gibiydim. Sanki bu beden bu ruha ait değil gibiydi. Düşüncelerden kendimi alamıyordum. Ne düşüneceğimi de bilmiyordum. Sanki Meredith'in tüm o mantıklı hâllerinin aksine ben, Carlo'yu beynimin içinde aklamaya çalışıyordum. Genç bir kızı canice öldüren bir katili. Kırmızı bültenle aranan bir katili. Öldü sanılan tehlikeli bir katili. Ve ben onunla yatmıştım biliyor musunuz? Çok da zevk almıştım. Bana dokunuşlarının tesiri altında kalmıştım. Hayallerimin prensi olduğunu sanmıştım. Hep biraz gizemli olduğunu düşünsem de bu kadarını hiç beklememiştim. Büyük bir şok yaşıyordum. Bunu atlatmam çok zor olacaktı. Ve onunla yüzleşmem gerekiyordu. Sonucu ne olursa olsun bu iş bugün bitmeliydi. Bugün destek olmak için yanımda olan Fabri de bende bir hâller olduğunu fark etmiş olacaktı ki fotoğraf çekimi bittiğinde üstümü değiştirdikten sonra yanıma geldi. Masanın başında oturmuş makyajımı silerken kapıdan giren adamın karşımdaki aynada yansımasına baktım. "Tebrik ederim." "Teşekkürler." İlginç bir bakışla aynadan bana baktı. "Bugün çok güzeldin." Biraz utandım ama gözlerim hâlâ dalgınlıkla etrafa bakıyordu. Başımı öne eğip "Teşekkür ederim." dedim. Teşekkür etmekten dilim yorulmuş gibiydi. "Ama biraz dalgın ve düşünceliydin." Herhangi bir karşılık vermediğim için "Neyin var?" diye sordu Fabri. "Yok bir şeyim, yorgunum sadece." diye yalan söyledim. "Dün gece uyuyamadım." Aslında tamamı yalan da sayılmazdı. Dün bütün gece düşünmekten uyuyamadığım doğruydu. Oysa bir dedektif edasıyla kaşlarını çatan Fabri pek ikna olmuşa benzemiyordu. "Nedense bana pek öyle gibi gelmedi." Birkaç adım daha yaklaştı ve omuzlarıma dokundu. Aynadan yüzüme baktı. "Oysa beni sorunlarını paylaşacak kadar yakın bulduğunu düşünmüştüm." Haklıydı. Nasıl olmuştu bilmiyordum ama bir şekilde Fabri'yi kendime yakın bulmuştum. Hatta öyle ki felaket sinir olduğum biriyken aniden babamla ilgili sırlarımı bile paylaşıp yardım istemiştim ondan. O da tıpkı aynı hassasiyetle yaklaşmıştı sırlarıma. Gerçek bir dost gibi. Ona güvenebileceğimi biliyordum. Yüzümde gezinen pamuk duraksadı. Bakışlarım Fabri'yi buldu. "Sizin için önemli birinin başka bir yüzünü gördüğünüz oldu mu hiç?" Kısa bir an düşündükten sonra gizemli bir ses tonuyla "İnsanların maskeleri vardır, Ece." dedi Fabri. Haklıydı. Ama benim bahsettiğim tam olarak böyle bir şey değildi. Evet, insanların maskeleri ve değişik kimlikleri vardı. Mesela bir kadın hem anne hem evlat hem kadın olabilirdi. İş yerinde çalışan, arkadaşlarının yanında daha farklı ve enerjik biri olabilirdi. Bunlar insanların güncel hayatta takındığı maskeleriydi. Ancak benim bahsettiğim Carlo'nun keskin bir katil maskesiydi. Tüm gerçekleri anlatamayacağım için "Ama bu öyle bir şey değil." dedim çaresizce. "Carlo'nun benden sakladığı bir hayatı var." "Evli falan mı?" Bu durum Fabri'nin ne ilgisini çekmişe benziyordu. Ama bulduğu örnek çok sıradandı. En azından gerçeğe nazaran. "Hayır. Ama evinde garip gazete haberleri gördüm. Tanıdığım Carlo'yla uzaktan yakından alakası olmayacak türden korkunç şeyler." Düşünceli bir ifadeyle dudakları büküldü adamın. "Peki, onunla bu konuda konuştun mu? Yüzleştin mi?" "Hayır, henüz değil." "Konuşmadan nasıl çözmeyi düşünüyorsun?" Başımı iki yana salladım her şeyden habersiz çözüm üretmeye çalışan adamcağıza bakarken. "Maalesef bu çözülebilecek türden bir şey değil, Fabri. Ama... Açıkçası ben de onunla yüzleşmek istiyorum. Bitecekse bile öyle bitsin." Kaşları havalanan adam "Demek bu kadar ciddi bir konu." diye mırıldandı. Evet dercesine başımı salladım. Bir süre düşünceli bir ifadeyle aynada kendime baktıktan sonra kalktım. "Ben gitsem iyi olacak." "Seni bırakmamı ister misin?" Carlo'nun onu gördüğünde ne kadar hırçınlaştığını hatırladığımda başımı iki yana salladım. "Hayır, gerek yok, teşekkürler." Bu kez çok net bir çizgi çekmiştim. Fabri de ısrar etmedi. Bu yüzleşme, hata kaldıramayacak cinsten bir yüzleşmeydi. Belki de hatanın ta kendisiydi. Ancak yine de yapılmalıydı. Adam Fawer'ın kitabında okuduğum paragraf gelmişti aklıma. Bitecektir korkusuyla aşktan kaçarsan hayattan hiçbir tat alamazsın. Çünkü Romeo ölmeli, Titanic batmalı, ama aşk her şeye rağmen yaşanmalı. Romeo'nun ölmesi, Titanic'in batması kadar gerekli bir şeydi benim Carlo'yla yüzleşmem. Hem de tüm tehlikelerine rağmen. Carlo'nun kapısına geldiğimde beni gördüğüne şaşırdığını gizlememişti ama tek kelime etmeden içeri buyur etti beni. Sessiz bir akşam yemeği yedik. Son Akşam Yemeği gibi bir atmosfer vardı masada. Her zaman cıvıl cıvıl bir şeyler anlatırken, şakalaşırken hatta hararetimizi yükseltecek şekilde bu masada cilveleşirken bugün bunu yapmıyorduk. İkimiz de tıpkı yeni tanışmış iki yabancı gibi ölüm sessizliğinde yemeklerimizi yiyorduk. Carlo televizyondaki haberleri seyrediyordu. Bense tabağıma bakıyordum. Belki de yemeğime zehir koymuştu ya da uyuşturan, uyutan bir şey. Anlamıştı arkasından iş çevirdiğimi belki. Olamaz mı? Bu sessizliğini başka ne açıklayabilirdi ki? Bir şeyler bilip bilmediğini anlamanın tek yolu ağzını aramaktı. Belki bu sayede gerçek kimliğini de açık ederdi. Artık öğrendiklerimden sonra her kelimesine karşı daha dikkatli olabilirdim. Peki, ne soracaktım? Birinin katil olup olmadığını nasıl anlardınız ki? Bir çılgınlık yapıp ııı pardon, acaba siz katil misiniz diye sormak dışında yani. Çünkü ben bunu yapamazdım da. Seri katillerle ilgili hep küçükken hayvanlara işkence eden, çocuklardan nefret eden tipler olduğu söylenirdi. En azından seri katillerin belgesellerinde hep böyle sosyopatlık derecesinde şeyler yaptıkları anlatılırdı. Acaba Carlo da öyle biri miydi? Masada tuza uzanırken öyle sıradan bir şeylerden bahseder gibi "Çocuklar hakkında ne düşünüyorsun?" sorusunu yönelttim ama sonra farkına vardım. Ağzını aradığım çok belli oluyordu. "Yani çocukları sever misin?" Oturduğu yerde kaskatı duran adam donuk bakışlarını üzerime dikti. "Hamile misin?" Bu soruyu sorarken heyecan ya da mutlulukla sormamıştı. Gözlerindeki harelerde... Orada garip bir ifade vardı. Tahammülsüz bir ifade. Sanki gerçekten hamile olsam -ki Allah korusun, öyle bir şey olamazdı- kurtulmamız gereken bir şeymiş gibi davranmıştı. Bunu hissetmek acıttı. Saçma. Elbette onunla çocuk falan düşünüyor değildim. Sonuçta karşımda olası bir katil dururken neden ondan çocuk doğurmayı düşüneyim ki? Bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek ister gibi aceleye başımı iki yana salladım. "Hayır, hayır Allah korusun. Yok öyle bir şey." Biraz rahatlamış hâlde arkasına yaslanan adam "Aynı fikirde olmamıza sevindim." dedi. Bu gece sorularıma kısa cevaplar veriyordu. Garip bir havası vardı. "Soruma cevap vermedin." Açıklamak ister gibi. "Çocuklarla ilgili olana. Çocukları sever misin diye sormuştum ya." "Pek çocuk sevgisiyle dolup taştığım söylenemez." Elindeki peçeteyle sakince dudaklarını sildikten sonra kaşlarını kaldırıp düşünceli bir edayla yanıt verdi. "Çocuklar... Her şeyi berbat eder." Bu aslında anlaşılabilir bir şeydi. Ben de çok anaç biri sayılmazdım. Bu beni katil mi yapardı? Hayır. Karıncayı bile incitemezdim ben. Sanırım bu soruyla da Carlo'nun katil olup olmadığını çözümleyemeyecektim. Yemek bittikten sonra televizyonun karşısındaki koltuklara kurulduk. Haberlerde bir cinayetten bahsediliyordu. Bir adam kafasına tek kurşun sıkılarak öldürülmüş. İnfaz olduğunu konuşuluyormuş falan filan. Fırsat bu fırsat dizi seyreden meraklı yaşlı teyzeler gibi cık cıkladım. "Yazık ya, adamcağız ölmüş." İfadesizce yüzüme bakan adama "Sonuçta kimse öldürülmeyi hak etmez." dedim. Aslında bu ona gizil yoldan yöneltilen bir soruydu. Sanki o da mesajı almış gibi kısa bir an gözlerime baktı. Sonra bakışlarını yeniden televizyona dikerken buz gibi bir sesle "Bazıları hak eder." diye karşılık verdi. İşte bu, tam anlamıyla kanımın donduğu andı. Mecaz değil, gerçek. Sanki kan, damarlarımdan akarken aniden donmuştu. Ruhum çekilmişti. Yanında oturduğum adam bazı insanların ölümü hak ettiğini düşünen biriydi. Peki, ölümü hak eden insanları nasıl ayırt ediyordu? Mesela kafasını bozanı hak etti diye öldüren türden biri miydi? Bu çok korkunçtu. O an kendimi bir aslanın kanlı dişlerinin arasında küçük ve savunmasız bir av gibi hissettim. Beni sindirebilmek için yavaş yavaş ağzında çiğniyordu sanki. Garip ve endişeli hâllerimi yok sayan adam "Başkalarını bırakıp bizi konuşalım mı?" diyerek konuyu dağıttı. Belki de Meredith haklıydı. Bu işi burada bitirmeli, Carlo'dan kurtulmalıydım. O benden kurtulmadan. "Aslında ben de seninle konuşmak için geldim, Carlo." Bunun ne kadar zor olduğunu düşünürken kıvranıyordum. Böyle adamlardan kolayca ayrılamazdınız ki. Nasıl ayrılmak istediğimi söyleyecektim? Daha da kötüsü, hâlâ ona karşı bir şeyler hissederken. Ben manyak mıydım? Bir katil adayına nasıl hâlâ âşık olabilirdim ya da ona karşı nasıl bir şeyler hissedebilirdim? Sanırım az önce Carlo'nun ölmeyi hak eden bazı insanlar kategorisinde ben de vardım. Bu aptallıkla çok yaşamazdım. Karşısında kıvranıp durduğumu izleyen adsm aniden söze girdi. "Ayrılmak mı istiyorsun?" Beklemediğim bir anda gelen bu soruyla afallamıştım. "Ben-" "Tamam, bitirelim, Ece." Ama işler hiç de beklediğim gibi gitmiyordu. Carlo'nun ruh hastası bir katil olarak sorun çıkarması gerekmiyor muydu şuan? Neler oluyordu? Sanki kafamdaki soru işaretlerini yüzümden okuyormuş gibi ekledi. "Kimseyi yanımda zorla tutamam." Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Verilmiş sadakam varmış, çok şükür, Allah kurtardı diyeceğim yerde gereksiz kompleks yapmıştım durumu. "Vay be, ne meraklıymışsın hemen de ayrılmaya." Bir anda ayrılma konusunu gündeme getirdiğine göre bu, Carlo'nun daha önce düşündüğü bir şeydi, diye düşündüm. Aniden böyle bir karar verilmezdi. Carlo ondan beklemediğim gayet akılcı bir ifadeyle "Seni hapsetmemi mi tercih ederdin?" diye sordu. Hiç de katil gibi bir tepki vermiyordu. Ya benimsin ya kara toprağın falan da demiyordu. Tekrar soruyorum, neler oluyordu? Yoksa beni manipüle mi etmeye çalışıyordu? Çünkü eğer bunu yapmaya çalışıyorsa başarıyordu. Evet, düşmüştüm onun manipülasyon tuzağına. Beni neden istemiyordu artık? Hiç beklediğim bir soru olmadığı için kem küm ettim. "Hayır ama-" "Ama ne, Ece? Sen tam olarak ne istiyorsun?" O an anladım ki aslında ben Carlo'dan ayrılmak istemiyordum. İstediğim tek şey bana karşı dürüst olmasıydı. Yalanlarla avutmasındansa gerçeklerle acıtmasını tercih ediyordum. Ayağa kalktım ve tüm cesaretimi toplayarak konuştum. "Hayatın hakkındaki gerçekleri öğrenmek istiyorum! Aramızdaki bu buzdan duvarın çözülmesini istiyorum artık! Yeter!" Benim aksime yerinden daha yavaş bir biçimde kalkan adam "Öğrendiklerin hoşuna mı gidecek sanıyorsun?" dedi sakinlikle. Onun da sabrı taşmışa benziyordu. "Ne yapacaksın öğrenince?" "Seni alakadar etmez!" İlk kez bu kadar dürüst ve kendim gibiydim. Eskisi gibi kaçak dövüşmüyordum artık. "Gerçekleri duymak istiyorum. Ne kadar acıtırsa acıtsın, umurumda değil. Masal dinlemeye gelmedim buraya." Durdum ve derin bir nefes aldım. Bunu söyleyip söylememe konusunda ikilemde kalsam da içimdeki zehri kusmak istedim artık. "Kutuda sakladıklarını buldum, Carlo." Hiç de şaşırmış gibi görünmeyen adam "Biliyorum." dedi aynı sakinlikle. Buna şaşırmak için vaktim yokmuş gibi devam ettim. "Cinayeti biliyorum. Her şeyi çözdüm." "Yani?" Onun bu umarsızlığı sinirden saçlarımı yolduracaktı neredeyse. "Bir şey söylemeyecek misin, Carlo? Her şeyi biliyorum diyorum. Dalia'yı, cinayeti, her şeyi!" Karşımda şaşırmasını ya da en azından mahcup olmasını beklediğim adam hiçbir tepki vermeden kollarını kavuşturmuş beni dinliyordu. Bu tabloya bakılırsa ben ondan daha ruh hastası görünüyordum. O tüm sessizliğiyle beni dinlerken ben bağırıp çağırıyor, kendimi paralıyordum. "Ne güzel, her şeyi çözmüşsün Ece. Bana neyi soruyorsun hâlâ? Ne öğrenmeyi umuyorsun?" "Bana söyleyecek bir şeyin yok mu?" En azından kendini müdafaa etmesini bekledim. O haberlerdeki kişi tabii ki ben değilim, kardeşim falan. Ya da ne bileyim her şey kazayla oldu gibi bir cevap. Biliyorum, çok saçma ve kabul edilemez bir gerekçeydi ama bu da alternatif bir cevaptı. En azından bir cevaptı. Suskunluk değildi. Belki de ben öldürmedim demesini bekliyordum ve bunu söylerse sorgulamadan ona inanırdım. Çünkü onu seviyordum ve ona güvenmek istiyordum. Ama Carlo bunların hiçbirini söylemiyordu. Carlo'nun bana verdiği tek cevap "En başından beri benden uzak durmanı söylemiştim." olmuştu. Kendini müdafaa etmekten çok uzak, aklımdaki şüpheleri besleyecek hatta doğrulayacak cinsten bir cevap. Seni uyarmıştım. Hepsi bu. Gözlerim dolu dolu hâldeyken kendimde kalmaya çalışıyordum. "Ne yani, inkâr etmeyecek misin?" "Neyi inkâr etmemi istiyorsun, Ece? O cinayetlerle bağlantım olduğunu mu?" Bir süre yüzüme baktıktan sonra başını iki yana salladı. "Hayır, bunu yapmayacağım." "Carlo..." "Carlo değil." Hâlâ karşımda dimdik durabilen adam yüzünde hiç utanma göstergesi barındırmıyordu. Soğukkanlı bir katil gibi bakıyordu yüzüme. "Sergei Adolfo Sanchéz." Yutkundu büyük bir lokma yutmaya çalışır gibi rahatsız bir edayla. "Gerçek adım bu." Şoka girdiğim için boğulduğum sessizliğimden fırsat bilerek tek kaşını kaldırdı adam. "Öğrenmek istediğin bu değil miydi?" Usulca üzerime yürümeye başladı. Bense gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken korkuyla yutkundum. Artık korkmanın hiçbir anlamı yok, Ece. Son pişmanlık fayda etmez. Bu adam seni burada kıtır kıtır kesecek belki de. Ama en acısı, onun tüm bunları yapmadığını düşünürken nasıl bir aptal olduğum gerçeğiydi. Üzerime doğru yürüyen adama tezatla geri geri adimladım. "Gelme." diyebildim yalnızca. Korku ve hayal kırıklığıyla karışık yaşadığım hisler birbirine girmiş durumdaydı. Geri geri yürürken beni durduran şey, yaslanmış olduğum komodindi. El yordamıyla bulduğum bir cismi kavradı ellerim. Bana zarar verirse kafasına geçirmeyi umuyordum. Ama ben onu sevmiştim. Şimdi bizi bu duruma getiren neydi? Carlo'nun bakışları arkamda sakladığım şeyi görünce kaşları havalandı. "Gerçekten mi?" Sertçe beni kollarımdan tuttuğunda elimde tuttuğum ve düştüğünde vazo olduğunu anladığım cisim yeri boylayıp kırıldı. Kollarımdan sıkı sıkı tutup beni kendine çeken adamın gözlerine korkuyla baktım. İşte o an ikinci kez gazete kupürlerindeki o vahşi cinayeti işleyen adamın keskin gözleriyle karşı karşıyaydım. Yüzleşmeyse yüzleşme, bunu ben istemiştim. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Öncelikle bu bölümü Devilgirl99psycho ve Niwaas okurlarıma armağan ediyorum. Yeni bölümümüz bomba gibi karşınızda işte! Şimdi ne hissediyorsunuz, ne düşünüyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz. Carlo hakkında neler düşünüyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz. Peki, bir sonraki bölümde bizi neler bekliyor diye sorarsam tahminleriniz ne olur? Mutlaka buraya yazmanızı bekleyeceğim. 💖 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |