@buzlarkralicesi
|
-21- Biraz acı biraz tatlı anılarla günler geçiyordu. Dostlarımın desteği olmasaydı bugünleri zor atlatırdım. Hoş, tam olarak atlatabildiğim de söylenemezdi ama başta Fabri olmak üzere Meredith, Aslı ellerinden geldiğince bana destek olmaya çalışıyor, kötü düşünceleri kafamdan atmama yardımcı oluyorlardı. Üzerinden asırlar geçmediği için hâlâ Carlo'yu özlüyordum. Ama sanırım ilk günkü değil. Çünkü artık hayatıma devam etmeyi öğrenmiştim. Kimse için gereğinden fazla üzülmemeyi. Carlo'nun içime zerk ettiği tehlikeli zehirden günbegün arınıp kurtuluyor gibiydim. Buna yardımcı olan insanlar arasında beni en çok şaşırtan hiç kuşkusuz Fabri'ydi. Onunla pek iyi bir başlangıç yapmamıştık. Hatta ona çok fena kurulmuştum. Benim için sıfırcı bir hocadan çok daha fazlası olmuştu. Hem de bu kaar kısa sürede. Bu garipti. Çünkü insanların tek bir yüzü olmadığının farkında olsam da bu kadar kontrast oluşturan iki karakterle bir bedende tanışmak garipti. Üniversitede hoca olan Fabri sertti, çelikten bir zırhı vardı sanki onu insanlardan ayıran. Meymenetsizdi, ciddiydi, insanların üzerine giderdi, onların potansiyellerini ortaya çıkarmak için tuhaf yöntemleri vardı. Bana yaptığı gibi. Ama özel hayattaki Fabri bambaşkaydı. Benim arkadaşım olan Fabri. Anlayışlı, sevecen, yol gösterici, insanları eyin mutlu ettiğini gayet iyi bilen. Özellikle de kadınların. Kim bilir ikili ilişkilerde nasıl biriydi? Bir an bunu düşündüğüm için kendimi kınadım. İnsan hocasınınözel hayatı hakkında bu kadar meraklı olmamalıydı bence. Ayrıca beni ilgilendiren bir durum da sayılmazdı. Fabri'nin tavsiyesi üzerine derslere aksatmaksızın giriyordum. İşe yaramıştı da. Derslerden özel hayatı ya da dertleri düşünmeye vakit kalmıyordu. Bugün de Fabri'nin dersine katılmıştım. Her şeyi tamamen eksiksiz dinleyip anlamasam da kafam meşgul oluyordu, oyalanıyordum. Ders bittiğinde amfideki herkes yavaş yavaş dağılırken ben masadaki kitaplarımı toplayıp çantama koyuyordum. Bu okula da Feriha'nın bavulu gibi kocaman çantayla gelen de bir bendim herhâlde. Gören de profesör olacağım sanırdı. Henüz amfiyi terk etmemiş olan Fabri kürsüden bana sesledi. "Ece, çıkmadan yanıma uğrar mısın?" Kısa bir an merak etsem de başımı salladım. Burada, okul sınırlarındayken pek özel hayatımızdaki arkadaşlığımızla ilgili renk vermiyordu. Bu yüzden ciddi bir yüz ifadesiyle beni çağırmasına biraz şaşırmıştım. Amfi tamamen boşalmak üzereyken çantamı alıp kürsüye doğru geldim. Merakımı gizlemeyen bir yüz ifadesiyle "Önemli bir şey mi oldu, profesör?" "Hayır." Kalemini küçük çantasına koyan Fabri kıvırcık saçları hafif dalgalanırken burnunun ucuna kadar gelen ince çerçeveli gözlüğünü ittirdi. "Sadece bu hafta sonu katılmam gereken bir seminere asistanım olarak katılmak ister misin diye sormak istedim." Kendinden emin bakışları beni süzerken bu teklife şaşırmıştım. Onca öğrencisi varken bu teklifi bana yapmasına elbette. "Nasıl yani?" "Orada seminerle ilgili benim adıma not tutup dijital ortamda bana teslim edebilecek birine ihtiyacım var. Yapabilir misin?" Başta kararsız kalsam da bu fikir aklıma yatmış gibiydi aslında. Bir de Fabri "Hem senin için de değişiklik olur." deyince ikna oldum. Profesör Fabri haklıydı. Benim için de hava değişimi olurdu. Kafamı dağıtacak bir şeylerle meşgul olmak iyi bir fikre benziyordu. Kısa bir an düşündükten sonra "Peki, olur." diyerek kabul ettim. "Sabah seni alırım." "Tamam, anlaştık." Akşam eve geldiğimde Mere ve Aslı dışarıdan söyledikleri yemeklerle kız gecesi yapmaya karar vermişlerdi. O neşeli atmosfer eğlenceli gelmişti. Noodle ve pizza söylemişlerdi. Meredith pizza seviyordu ama biz Aslı'yla son günlerde Noodle'a sarmıştık. Hızlı bir şekilde gelen yemeklerimizi salonda soğutmadan yemeye koyulurken kızlara Profesör Fabri'nin seminer teklifinden bahsettim. Meredith pek bir olumlu baktı. "İyi yapmışsın seminer teklifini kabul etmekle." Açıkçası Carlo'ya ve yabancılara tutumunu bilirken Meredith'in Fabri'ye bu kadar olumlu bakması beni biraz şaşırtmıştı. "Hayret, sen kimseye kolay kolay güvenme derdin." "Profesör Fabr güvenilir biri sonuçta." "Niye, Profesör Fabri bizim babamızın oğlu mu?" Meredith anlamasa da Aslı kıkır kıkır gülmee başladı sözüme. Öte yandan Aslı'nın da bu duruma olumlu baktığını "Hem kafan dağılır." sözlerinden anlamıştım. İkisinin de benimle aynı fikirde olması güzeldi. Başımı yana yatırıp "Ben de öyle düşündüm." dedim. Aslı Meredith'in pizzasından da bir ısırık aldıktan sonra anlamadığım bir imayla "Hem belki kim bilir, güzel vakit geçirirsiniz." dediğinde inanmazca arkadaşımın sözlerini sorguladım. "Kimle, Profesör Fabri'yle mi?" "Yok, Johnny Bravo'yla." "Johhny Bravo ne alaka şuan?" Aslı'nın bu sözü, sanırım takılmam gereken son şeydi. İki saniye içinde anlayıp duraksadım. "Profesör Fabri'yle sadece seminere gidiyoruz kızlar. Bir yanlış anlaşılmayı düzeltmek isterim." Fabri'nin bana gösterdiği arkadaşlığı ve desteği bizimkiler biraz yanlış yorumlamıştı anlaşılan. Aslı da sanki çocuk eğler gibi karşılık verdi. "Tamam, biz de bir şey demedik. Siz yine gidin seminerinize hobi olarak. Hem öğrenir hem eğlenirsiniz, ne var yani?" Omuz silkti. "Carlo'yla olmadı diye dünyanın sonu değil sonuçta." "O konunun bu konuyla, Profesör Fabri'yle ne alakası var?" Sorgulayıcı bakışlarım iki arkadaşım arasında mekik dokudu. Meredith sanki az önceki imalarından sonra bayrağı Aslı'dan devralmış gibi söze girdi. "Sana olan ilgisini fark etmiş olamazsın, Ece." Ona katılan Aslı hemen ekledi. "Ayrıca hangi hoca öğrencisiyle bu kadar yakından ilgilenir ki? Bisiklet sürmeye götürmeler falan. Şarkılarını Aydilge'yle Buray'ın yaptığı yaz dizilerindeki şapşal romantik komedi çiftleri misiniz siz?" Göz kırptı flörtöz bir ifadeyle. İması yüzünden okunuyordu. Meredith'in bakışları da ondan geri kalmıyordu. Sanki benim göremediğim bir şeyi görüyorlarmış gibi kendilerinden eminlerdi. "Hayır." dedim basit bir ses tonuyla. Başta abartılı bir tepki vermemek için kendimi zor tutsam da ikisinin birden böyle düşünmesi beni tedirgin etmişti. "A, siz iyice saçmaladınız. Biz sadece arkadaşız ya, hepsi bu." Aslı da bu anı bekliyormuş gibi yapıştırdı lafı. "Böyle de paparazzilere yakalanan ünlüler gibi oldu." Ne söylesem bir cevabı olan arkadaşlarıma karşı elim kolum bağlı kalmıştı. İstemsiz kekekleyerek karşılık verdim. "A-Allah Allah! Sadece ortak bir sırrımız var onunla. Arkadaş gibiyiz, hepsi bu. Yani bunu anlamak bu kadar mı zor?" Hazırcevap bir edayla "Aşk da arkadaşlıkla başlar zaten." yanıtını verdi Aslı. Beni köşeye sıkıştırmaya bayılıyordu. Meredith olaya daha duygusal bir yanından bakıyordu. "Baksana, seni önemsiyor. Sen kötüsün, derse gitmedin diye, üzgünsün diyekapıya kadar geldi." Onu onayladı Aslı. "Yayıneviyle anlaşmanı sağladı. İşlerini, hayallerini destekliyor." Mütemadiyen Fabri'yi Carlo'yla kıyaslayan Meredith ise boş durmadı tabii. "Peki Carlo ne yaptı? Kıskançlık, huzursuzluk." Aslında ona biraz haksızlık yapıldığını düşünüyordum. Sonuçta Carlo'nun da işlerimi, hayallerimi desteklediği zamanlar olduğunu hatırlıyordum. En azından öyle hissettirmişti. Direnmeye çalışmıştı ama olmadı. Bizim sorunumuz başkaydı, daha komplikeydi. Sadece hayallerimi destekleyip desteklememesi olsaydı belki iletişim kurarak çözebilirdik sorunu. Ama bizim aramızda iletişimsizlik değil de daha ciddi konular vardı. Cesetler ve sırlar gibi. Benim anlayamadığım, iki arkadaşımın da bir anda Fabri'ye beslediği bu sempatiydi. Meredith'le Fabri'nin suratsız ve uyuz bir sıfırcı hoca olduğu konusunda aynı fikirde olduğumuzu sanıyordum. "Kızlar, ne oldu da birden ikiniz de Team Fabri'ci oldunuz? Hayırdır?" Konunun diğer bir boyutundaki fikrimi de belirtmek istedim. "Hem ayrıca Carlo'yla olmadık diye illa Fabri'yle ya da başka biriyle mi olmam gerekiyor? Böyle bir kural mı var? Kadınlar hayatlarına yalnız devam edemiyor mu yani nedir?" Savunmaya geçer gibi "Elbette gerekmiyor." yanıtını verdi Meredith. "Ama senin de mutlu olmaya hakkın var. Eğer Fabri o kişiyse neden bu fırsatı kaçırasın ki? Hem belki Fabri yaralarını sarar, sana hak ettiğin huzuru verir." Daha yeni hayal kırıklıklaıyla dolu bir ilişkiden çıktığım için elbette bu sözler daha bir kulağımdan girmeden çıkıyordu. "Kızlar, saçmalıyorsunuz. Ve bunları ciddiye almıyorum. İçeride biraz işim var, odama geçiyorum. Size afiyet olsun." Onların bombardımanından kurtulmak için odama çekildim ama bu söylediklerini düşünmeme engel olamıyordu. İster istemez kafamı karıştırmışlardı işte. Birdenbire iki yakın arkadaşımın da böyle düşünmesi beni biraz şaşırtsa da Fabri'nin nazik ve düşünceli biri olduğu konusunda haklı olduklarının farkındaydım. Tabii bu kendisiyle ilişki yaşamam gerektiği anlamına gelmiyordu. Sadece ne kadar iyi bir arkadaş, duyarlı bir insan olduğunu düşünmüştüm ve takdir etmiştim. Ve bir de sanırım en başta onun hakkında düşündüğüm olumsz duygulardan dolayı biraz kendimden utanmıştım. Hafta sonu sabahın erken saatlerinde Fabri evin önüne geldi ve küçük bavulumla beni aldı. İki günlük bir seminer için fazla bile eşya almıştım ama temkinli olmak en iyisiydi. Şehir dışında bir otele gelmiştik. Fabri'nin dediğine göre bu otelin konferans salonunda olacaktı seminer. Öngördüğümüz saatten biraz erken geldiğimizden, dinlenmek için vaktimiz kalmıştı. Resepsiyona gidip tuttuğumuz odaların anahtarlarını almaya gittiğimizde kötü bir sürprizle karşılaşmayı ikimiz de beklemiyorduk. Kumral, güzel gözlü resepsiyonist kız bir kabahat işlemiş gibi yüzümüze bakarken "Efendim, maalesef ayırttığınız iki odayla ilgili küçük bir karışıklık olmuş." dedi. Böyle şeyler de hep beni bulur diye içimden geçirirken Fabri benden daha sinirlenmiş görünüyordu. "Ne demek bu? Ben günler öncesinden iki ayrı oda ayırttım. Lütfen kontrol eder misiniz?" "Efendim, evet, sistemde iki ayı oda ayırttığınız görünüyor fakat arkadaşlarımızdan biri ne yazık ki ayırttığınız odalardan birini başka bir müşterimize vermişler." Çok mahcup görünen kız bu hatanın pahalıya mâl olacağının farkında olduğu için korkulu gözlerle Fabri'ye baktı. Fabri ise hiç yatışacak gibi durmuyordu. "Pekâlâ, bize onun yerine başka bir oda verin." Sakinleşmeye çalışır gibi yutkundu. O derslerde kök söktüren ciddi hoca yüz ifadesi devreye girmişti. Ben o ifadeye şimdi sıçtım çarkınıza bakışı demeyi tercih ediyordum çünkü hepimizde böyle bir his uyandırdığı gerçekti. Ellerini özgüvensiz bir biçimde birbirine kavuşturan kız "Üzgünüm efendim, size ayırdığımız odalar son odalardı." diye yanıt verirken bakışları hâlâ mahcup ve korkaktı. "Şuan için önümüzdeki haftaya kadar boş odamız olacağını sanmıyorum." Fabri ateş saçan gözleriyle kıza bakıyordu. Bense bu sorunun nasıl çözüleceğini düşünüyordum. Adam "Bu sorumsuzluğunuzla ilgili gerekli yerlere şikâyetimi bildireceğimden emin olabilirsiniz." diyerek resepsiyoniste haddini bildirdikten sonra kalan sn odanın anahtarını elinden hışımla çekip aldı ve bana uzattı. "Odada sen kalırsın. Ben civardaki diğer otelde bir oda ayırtırım." "Ama nasıl olur?" dedim. Bahsi geçen otel buradan kilometrelerce uzaktaydı. Gidip gelmesi sorun olacağa benziyordu. "Seminer sabah erken saatte. Otel uzakta. Nasıl olacak?" "Ben hallederim." Uçakla geldiğimiz için Fabri arabasını almamıştı ama taksiyle falan gidip gelmeyi düşünüyordu herhâlde. Ya da belki araba kiralardı. Bir sürü iş çıkmıştı başımıza. Biz tam iyi kötü bir çözüm bulduk diye yarı sevinir durumdayken resepsiyonist kız yine yüzündeki o şapşal korkak ifadeyle dile getirmeye çekindiği şeyi söylemek zorunda kaldı. "Yarınki seminer dolayısıyla diğer otelde de oda bulmanız imkânsız. Ama dilerseniz yine de ben sizin için arar bir yer-" "Gerek yok!" diye çıkıştı Fabri. Öfkeli görünüyordu hâliyle. "Ben kendi işimi halledebilirim." Resepsiyondan birkaç adım uzağa doğru geçtiğimizde "İşini düzgün yapmayan insanlardan nefret ediyorum." diye söylendikten sonra bana döndü. "Lütfen, kusura bakma Ece. Sen odana çık ve yerleşmene bak. Ben bu konuyla ilgileneceğim." "Olur mu öyle şey? Bu sorun çözülene kadar bir yere çıkmıyorum." "Lütfen, bu sorumsuz otel çalışanları yüzünden yeterince mahcubum zaten sana karşı." "Tamam, sakin olun. Olabiliyor böyle aksilikler." O numarayı tuşlarken Fabri'yi sakinleştirmeye çalışıyordum ama sanırım pek de başarılı olabildiğim söylenemezdi. "Belki öteki otelde boş oda vardır." Burnundan soluyan adam diğer otelle iletişime geçtiğinde ne yazık ki resepsiyonist kız haklı çıkmıştı. Daha uyguna geldiği için haftalar hatta aylar önce tatil için rezervasyon yapan insanların yanı sıra burada seminer için oda ayırtamayan çoğu kişi orada oda tuttuğundan dolayı hiç boş odaları kalmamıştı. Üzüldüm. Çünkü az sonra yapacağım tekliften başka çare yok gibi görünüyordu. "Tamam, o zaman şöyle yapalım mı? Odayı paylaşalım." Önce hayret eder bir biçimde kaşları kalkan adamın gözleri umutla parıldarken saniyeler içinde başını iki yana salladı. "Yo, hayır. Olmaz. Lütfen, sen git ve odana yerleş. Ben bir çaresine bakacağım." "Nasıl çaresine bakacaksın ki? Bak, en yakın otelde yer yok." Barda sabahlamayı falan mı düşünüyordu acaba? Çok saçma. Kolundan tuttum. "Hadi, gel yukarı çıkalım. Odayı paylaşırız, ne olacak? Koskocaman oda." Bu fikre sıcak bakmayan adam emin olmak ister gibi "Sen bu durumdan rahatsız olmaz mısın?" diye sorduğunda omuz silktim. "Gece yarısı üstüme çullanıp benden yararlanma gibi bir uyurgezerlik sorunun var mı?" Güldü adam. "Tabii ki yok." "O zaman rahatsız olacak bir durum da yok. Hem otel çalışanlarından öğrenelim bakalım, hani bazı odalarda yataklar ikiye ayrılabiliyor ya. Belki bizim odamızda da öyle bir özellik vardır." Biraz rahatlamış görünen adamı ikna ettikten sonra eşyalarımızın taşındığı odaya çıktık asansörle. Gerçekten de şanslıydık, odamızdaki ikiye ayrılan yataklardandı. Görevli, yatakları iki kişilik ayrı yatak olacak şekilde bizim için hazırladıktan sonra odada yalnız kalmıştık. Açıkçası benim için de biraz garip bir durumdu. Nasıl olduysa bir anda aynı odada kalmaya mecbur hâle gelmiştik. Sonuç olarak adamı dışarıda odasız bırakacak hâlim yoktu. Üstelik teklifi yapan da bendim ama ne bileyim, yabancı bir adamla hele ki hocam olan adamla aynı odada kalmak biraz gergin bir durumdu benim için. Ben arkadaşlarımla bile tatile gitmeyi gergin karşılardım. Sonuçta en yakın arkadaşın bile olsa arkadaşını seyahatte tanı diye bir laf vardır. Hele ki aynı odayı paylaşmak zorunda kaldığında onun mahremine de ortak oluyordun. Bu beni biraz gerse de belli etmemeye özen gösterdim. İkimiz de odada utangaç bir biçimde dururken sessizliği bozan ben olmuştum. Bavulumdan çıkardığım eşyaları elime aldıktan sonra banyoya yöneldim. "Şey, ben bir üstümü değiştireyim." Yüzümü ona döndüm. "Senin tuvalette bir işin var mı?" "Yo, hayır keyfine bak." Usulca yatağının köşesindeki çantasından tabletini çıkardı ve bana bakmaksızın "Benim de maillerimi kontrol etmem gerekiyordu." yanıtını verdi. Gördüğünden emin olmadığım bir biçimde başımı sallayıp içeri girdim. Önce bir duş alıp yol yorgunluğunu üstümden attım. Saçımı kuruttum. Bej rengi sweatshirtümü ve kiremit rengi taytımı giydikten sonra otelin beyaz terliklerini giyerek banyodan çıkmaya hazırlandım. Bu seminerle birlikte aynı odada kalma serüvenimizin ardından bizi nelerin beklediğini düşünüyordum. İçinde bulunduğumuz durumun başkaları tarafından yanlış anlaşılmaya açık olduğunun da farkındaydım. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Bu bölümü mabelanddipperxzs , Nesligiller , Busra_adas filmseverkoala , kabilinsoyu , Hlygndgd okurlarıma armağan ediyorum. 🌼 Yeni bölümü nasıl buldunuz? Sizce Fabri ve Ece'nin başına seminer sürecinde neler gelecek? Tahmin ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Yorumlarınız benim için çok önemli bu yüzünden bol yorumlarınızı bekliyorum. 💖 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |