@buzlarkralicesi
|
-22- Banyodan çıktığımdan beri sanki çıplakmışım gibi benimle göz göze gelmeyen adam tabletinde bir şeylerle uğraşıyordu. Belki de benimle alakalı değildi, Fabri gerçekten meşguldü ve ben kendimi dünyanın merkezi sanıyordum. Ancak aramızda garip bir gerilim varmış gibi hissediyordum. Aynı odada baş başa kaldığımız için en az benim kadar gergin ve rahatsız görünüyordu. Ben banyodan çıktıktan bir süre sonra eşyalarımı katladığım sırada o da banyoya girdi, çıktığında üstünü değiştirmişti. Üzerindeki gerginliği biraz daha atmış gibiydi. "Acıktın mı?" diye sordu. Onayladım heyecanla. Gerçekten de acıkmıştım. Benimle göz teması kurmadığı için guruldayan karnımın sesini susturmaya çalışıyordum ama madem eski arkadaş canlısı hâline dönmüştü, kurt gibi acıktığımı gizleyecek değildim. "Hadi, hazırlan aşağıya inelim o hâlde." Az önce koluna taktığı saatine baktı "Akşam yemeği saati gelmiş." Hazırlanıp aşağı indiğimizde ben açık büfe bir yer beklerken restoran daha iyi bir durumdaydı. Masalardan birine geçip siparişlerimizi verdik. Fabri balık yemek istedi, ben tavuk yemeyi tercih ettim. Siparişimiz gelene kadar sohbet etmeye koyulduk. "Konu ilişkilere gelince oldukça mantıklı tavsiyeler veriyorsunuz, Profesör Fabri. Merak ediyorum doğrusu, sizin özel hayatınız ne âlemde?" Başını öne eğip çarpık bir gülüşle dudakları kıvrılan adam sessizliğini korudu. Yanıt vermesindense bu daha gizemliydi. "Ne yani, hayatınızda hiç iz bırakan biri olmadı mı?" Gayet sıradan bir ifadeyle duraksayıp düşündükten sonra "Ben daha önce evlendim." dedi yalnızca. Duyduğum şeyle şoka uğramış bir biçimde gözlerimin pörtlemesine engel olamadım. "Ne?" Bu bana garip bir his vermişti. Sanki bir arkadaşınıza kısa süre görüşmediğinizde onun hayatı hakkında çok radikal haberleri kaçırmışsınız gibi bir yabancılaşma. Ama ilk şoku atlattıktan sonra beni meraka sürükleyen başka bir soru oldu. "Neden boşandınız?" Biliyorum, çok özel bir soruydu. Sorulması ayıp karşılanacak cinstendi ama Fabri'yle artık o ayıp karşılanacak nezaket sınırını aştığımızı düşünüyordum. Bu yüzden sorduğum sorudan pişmanlık duymadım. Başta "Yürümedi." diyen Fabri'nin bu kısacık yanıtla beni geçiştireceğini düşünsem de beni yanılttı. "Onun başka beklentileri vardı. Evlilikten beklentilerimizin farklı olduğunu fark ettiğimizde yollarımızı ayırdık." Konuyla bir ilgisi olmasa da aklımı başka bir soru işgal etti. Hazır Profesör Fabri sorduğum tüm sorulara yanıt verirken kafamdaki o soruyu yönelttim. "Peki, konuyla alakası yok biliyorum ama... Siz Carlo'yla daha önceden tanışıyor muydunuz?" Böyle düşünmemin gerekçesini açıklamaya koyuldum. "Aranızda antipatik bir hava sezdim." Kısa bir sessizlikten sonra dürüstçe karşılık verdi Fabri. "Tanışıyoruz sayılır mı bilmiyorum ama... O eski eşimin danışanı." Su gibi duruydu, ne sorsam tüm dürüstlüğüyle cevap veriyordu. Bir dakika, eski eşimin danışanı mı demişti? O an aklımda bir şimşek çaktı. "Ne?" Doğru mu anlamıştım? "Siz Sierra'yla mı evliydiniz?" Aynı merakla karşılık verdi adam. "Sen Sierra'yı nereden tanıyorsun?" Sanki yaşadığımız yer küçük bir köymüş gibi hissetmiştim. Kırk yıl düşünsem Fabri'nin eskiden Sierra'yla evli olduğuna inanmazdım. Aynı Fabri'nin gösterdiği samimiyet ve dürüstlükle "Bir sergide karşılaştık ve orada tanıştık." cevabını verdim. "Carlo tanıştırdı." Neden bizi tanıştırırken gerildiğini geç olsa da anlamıştım sonradan. Carlo bana hiçbir zaman bu kadar dürüst olmamıştı ki. Hakkındaki gerçekleri hep dedektif gibi araştırıp izleri ve ipuçlarını takip ederek öğrenmek zorunda kalmıştım. Ve bana paranoyak bir manyak gibi hissettirmişti. Hâlbuki Profesör Fabri gibi açık ve net olsaydı, her şeye dürüstlükle cevap verseydi belki de şuan çok farklı bir noktada olurduk. Saçmalamayı kes, Ece. O bir katil. Katil ne demek bilir misin? İnsanları öldüren bir canavar o. Genç bir kızı öldürdü. Öldürdü ve bunu inkâr etmedi bile. Sanki aklımdan geçirdiklerimden haberdar bir biçimde "Senin Carlo'nun psikolojik destek aldığını bildiğimden haberim yoktu." dedi Fabri. "Ben de sizin bildiğinizi bilmiyordum. Bilseydiniz söylerdiniz diye düşünmüştüm." Başını iki yana sallayarak "İnsanların ilişkilerine burnumu sokma gibi bir huyum yoktur." diye karşılık verdi ve duraksadı. Gözleri kısıldı sorgularcasına. "Yine hangi ara bana siz diye hitap etmeye başladın?" Yalandan yargılar gibi bir bakışla devam etti. "Arkadaş olduğumuzu sanıyordum." Başımı öne eğdim sanki bir kabahat işlemişim gibi. "Özür dilerim." Bir süre düşündükten sonra garson gelip siparişlerimizi servis ettikten sonra yeniden baş başa kaldığımızda "Carlo'yla bu yüzden mi bitti?" diye sordu Fabri. "Pek sayılmaz." Dudak büktüm. Aslında ayrılığımızın sebebi bunun yanından bile geçmezdi. Konu sadece bu olsaydı sanırım kendi içimde halledebileceğim bir şeydi bu. Kendi kendimi tedavi edip Carlo'yu kendi içimde aklardım ve onu oduğu gibi severdim. Keşke katil olmasaydı. "Carlo, tanıdığımın dışında biri çıktı. Bana karşı hiç dürüst olmadı. Sürekli tutarsızdı. Bir gün beni kendinden uzak tutarken ertesi gün peşimden koşan yine oydu." İç geçirdim yorgun bir biçimde. "Onu hâlâ seviyorum ama bu saatten sonra olmayacağını da biliyorum." "Sen de benim gibisin desene." "Nasıl?" Omuz silkti. "Aile insanısın belki de." Bu söylediğine pek emin değildim ama yine de adamın yüzünde gurbette hemşehrisini görmüş gurbetçi tebessümü görünce yarı yarıya onayladım. "Bilmem, belki biraz." Ancak dürüst olmam gereken bir konu vardı. Ben tam anlamıyla bir aile insanı sayılmazdım. "Tamam, çocuklara çok olumlu bakamıyorum, anaç biri de değilim ama düzenli ilişki insanıyım sanırım." Masanın üzerinde birleştirdim ellerimi. "Netlik benim için çok önemli. Carlo beni bu konuda çok yordu." Sürekli ayrıldığım sevgilimden bahsetmemin verdiği iticiliğin farkına vardığımda dudaklarım düz bir çizgi hâlini aldı. "Affedersin, sürekli ondan bahsedip duruyorum değil mi?" Bundan şikâyetçi görünmeyen adam düşünceli bir bakışla karşılık verdi. "Hayır, sadece..." Söyleyip söylememe konusunda kararsız kaldığı bir şeyi söyler gibi devam etti. "Senin gibi bir kızı böyle saçma bir sebepten dolayı üzmesi garip geldi sadece." Umutlu bakışları samimiydi. "Hem kim bilir, doğru insanı bulduğunda çocuklara bakış açın da değişir." "Bilmiyorum. Sence bununla bir ilgisi var gibi mi duruyor?" "Hayır, bu yüzden söylemedim. Sadece, doğanın bir dengesi vardır. Ve canlılar dünyasında her zaman dişi, çocuklarının babası olacak erkeği hep belli kriterlere göre kendi seçer. İnsanlarda da böyle olduğunu düşünüyorum. Çoğu zaman bir kadının anne olma, çocuk sahibi olma kararı alabilmesi için karşısına çıkan doğru erkeğin ona güven vermesi gerektiğini düşünüyorum." Dudak büktü düşünceli bir biçimde. "Kadınlar bizden biraz farklı. Güvenli alana daha çok ihtiyaç duyuyorlar." Onaylar gibi başını sallayarak ekledi. "Ve huzura." Onu dinlerken sakin bir müzik dinliyormuş gibi dingin hissederken aynı zamanda çok şey öğreniyordum. Olaylara bakış açısı benden çok farklıydı ve ufuk açıyordu. Ve bana kendimi iyi hissettiriyordu. Huzurlu ve güvende. Güzel bir sohbetin ve yemeğin ardından odaya çıktık ve banyoya girip pijamalarımı değiştirdim. Çıktığımda Fabri de üzerine rahat bir şeyler giymişti. Karşılıklı yataklarımıza uzandık. Hâlâ ikimiz de birbirimize bakaren biraz geriliyorduk. Özellikle ben utanıyordum. Yorganı omzuma kadar çekerken ilk kez aramda mesafe olan biriyle mahremiyetimi, odamı paylaşmanın verdiği çekingenliği üzerimde hissediyordum. Fabri'nin de en az benim kadar rahatsız hissettiğinin farkındaydım. Başımı yastığa koymadan önce gözlerini kaçıran adama "İyi geceler." diyerek sırtüstü yatağa uzandım ve tavanı izlemeye başladım. Fabri tabletini çantasına koyup yatağına uzanırken aynı şekilde karşılık verdi. "İyi geceler." Tavana bakarak uykum gelmiyordu. Ona arkamı dönerek uyursam Fabri'nin varlığını unutup daha rahat uykuya dalarım diye düşündüm. Yan dönüp gözlerimi kapattığımda uyumak için koyunları saymaya başladım. Ertesi gün seminer olduğu için sabah erkenden kalktım. Fabri ise çoktan uyanmış, giyinip hazırlanmıştı bile. Seminer erken saatte olduğu için hayatında ilk defa bu kadar erken uyanan ben, Fabri'nin kaçta uyandığını merak ediyordum doğrusu. Benim erken kavramım sabah yedi, bilemedin sekizdir. O kaçta kalkmış olabilirdi ki? Belki de hiç uyumamıştı. Belki de Fabri bir mutanttı. Gözlerimi kırpıştırarak yataktan kalktığımda yatağın karşısındaki masada tabletiyle bir şeyler yazan adam göz ucuyla bana bakıp "Günaydın, uykucu." dedi. Uykucu mu? Sor bakalım acaba bu saatte kargalar kahvaltısını yapmış mıdır? Merakıma yenilip başka bir soru yönelttim. "Günaydın. Sen kaçta kalktın ki bu kadar?" "Dörtte." Yuh! Bu nasıl bir uyku sistemiydi böyle? Bir insanın sabah dörtte kalkması için ya operasyona katılan bir asker olması gerekiyordu ya da aklını kaçırmış bir deli. Tamam, belki de ezan okuması gereken bir müezzin olması da gerekebilirdi ama bildiğim kadarıyla Fabri bunlardan hiçbiri değildi. Hayretle kaşlarımı kaldırırken duygularımı gizlemedim. "Ben o saatte kalksaydım o son kalkışım olurdu herhâlde." "Çok uyumayı sevmem, dört saatlik uyku benim için yeterli." Olur mu öyle şey, hiç zahmet etmeseydin kral ya. Dört saatlik uyku sana yetiyorsa hiç uyumasan da olur bence. Çok garipsemiş olsam da herhangi bir şey söylemeden yataktan kalktım ve bavuldan bugün için ayırdığım kıyafetlerimi alıp banyoya girdim. Beyaz gömleğin üstüne turkuvaz mavisi bir sveter ve altına da mavi kot pantolon giydim. Saçlarımı dalgalı bırakmayı tercih ettim ve hafif parlatıcı sürmek dışında makyaj yapmadım. Çıktığımda Fabri çoktan hazırdı. Lacivert keten takım elbisesi ve buz mavisi gömleğiyle oldukça şık görünüyordu. Çok uzun olmayan kıvırcık saçlarını her zamanki gibi özgür bırakmıştı ve sanırım bu ona daha karakteristik bir hava katıyordu. İnce çerçeveli oval gözlüğü de tıpkı olduğu gibi bilge görünmesine katkı sağlıyordu. Her zamanlı özgüvenli duruşuyla odanın ortasında dik duran adam banyodan çıktığımda bana kısa bir bakış attı. "Hazırsan çıkalım." derken gözlerini kaçırsa da özgüveninden bir şey kaybetmiş sayılmazdı. Neredeyse unutmak üzere olduğum yatağın üzerindeki çantamı aldım. Orada IPad'im ve not defterim vardı. Not tutmak için gereken her türlü şeyi aldığım çantamı kavrayıp "Hazırım." derken onunla birlikte çıkışa yürüdüm. Hâlâ biraz gergindim. Herhangi bir tanıdıkla karşılaşmak ya da aynı odadan çıktığımızın görülmesi. Bir şekilde yanlış anlaşılmak beni geriyordu çünkü benimle odada kalması konusunda Fabri'ye ben ısrarda bulunmuştum, dolayısıyla bu konudaki sorumluluk benimdi. Gerçi ısrar etmeyip ne yapacaktım? Adam resepsiyonda ya da lobide mi uyuyacaktı? Saçmalık. Asansör kabininden içeri girdiğimizde odadaki hâlinden eser kalmayan Fabri her zamanki arkadaş canlısı ifadesiyle bana bakıyordu. "Bu katılacağın ilk seminer." "Evet." "Heyecanlı mısın?" Ne yalan söyleyeyim, "Eh, sayılır." derken biraz sıkıntılıydım. Sağ elim ensemde gezinirken bu gergin bekleyişin bir an önce son bulmasını bekliyordum. Profesörümle aynı odada kalmak ve çıktığımda ilk seminerime katılmak. Bu heyecan vericiydi ve ister istemez beni geriyordu. Sanırım bu duruma alışmam biraz zaman alacaktı. Gerginliğimin ve heyecanımın farkında olan adam her zamanki özgüveniyle yüzüme baktı. "Gerilmeni ya da heyecanlanmanı gerektirecek hiçbir şey yok. Bu senin için tecrübe niteliğinde." "Biliyorum, profesör. Yardımlarınız için teşekkür ederim. En azından bana tecrübe edinmek adına bu şansı verdiğiniz için." O ise bir şey söylemek yerine çarpık bir gülüşle karşılık verdi. Seminerin olduğu kata inmiştik bile. Uzun bir koridorun ardından sağ döndük ve siyah ince kadife halıyla kaplı büyük bir salona giriş yaptık. Fabri'yi gören bir sürü insan onunla selamlaşmaya geldi. Bir ara bütün takım elbiseli adamlar üzerimize çullanacakmış gibi çok sayıdalardı. Sanırım bu kadar kalabalığa pek alışık değildim. Seminer boyunca bir sürü notlar aldım. Bu basit not alma işini o kadar ciddiye almıştım ki her türlü önlemi düşünmüştüm. Ya IPad'im bozulursa diye defterler kalemler bilmem neler... Seminer sırasında da her not aldığımda kaydedip anında kendi mailime gönderiyordum. Bu kadar yolu gelip oda krizleri yaşadıktan sonra işimi fazlasıyla ciddiye almış gibiydim. Bayağı faydalı bir seminer olduğunu inkâr edemezdim. Seminer bitiminde ise biz toparlanırken kapıya doğru yürüdüğümüz sırada bir adam geldi yanımıza. Dikkat ettiğim kadarıyla seminerin başlangıcında Fabri'yle konuşma fırsatı bulamamışlardı ancak tokalaşmalarına bakılırsa samimi arkadaşlar gibi görünüyorlardı. "Hey, Fabri, nasılsın?" Rahat bir tavır takınan adama baktığımda onun da meraklı gözlerinin benim üzerimde olduğunun ayrımına vardım. Fabri'ye baktığımda bu bakıştan o da pek memnun görünmüyordu ancak bu bakışın sebebi kısa süre sonra anlaşıldı. Fabri "İyiyim, Sheldon. Görüşmeyeli nasılsın?" "İyiyim, biraz yoğunduk, görüşemedik." Arkadaşıyla sohbet ederken bana bakmayı ihmal etmeyen adam sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. Beni işaret ederek "Beni kız arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?" dediğinde Fabri ile birbirimize baktı. Benim bakışlarım şaşkınken Fabri ne rahatsız görünüyordu ne de memnun. İfadesizce bana baktı bir süre. Fabri'nin bir şey söylemesine fırsat bırakmadan bana döndü adam. "Fabri'nin yanında kolay kolay bir kadın göremezsiniz. Bu yüzden sizi gördüğüme şaşırdığımı söylemeliyim." Beğeniyle ikimizi süzdü. "Çok yakışıyorsunuz." Dilim tutulsa da bir yanlış anlaşılma olduğunu söylemeye çalıştım. "A şey, sanırım bir yanlış anlaşılma oldu. Ben öğrencisiyim. Asistanı olarak buradayım." Pot kırdığının farkına varan adam kaşlarını kaldırırken şimdi sıçtık ifadesiyle "Öyle mi?" diyebildi yalnızca. Önce bana özür diler gibi baktıktan sonra Fabri'ye döndü. "Üzgünüm dostum, sanırım yanlış alarm oldu." Fabri'nin ağır ağır başını aşağı yukarı salladığını gördükten sonra kısa bir vedalaşmayla yanımızdan ayrıldı. Yeniden baş başa kaldığımızda bana dönen Fabri "Sen ona bakma, çoğu zaman ne dediğini kendi de bilmez." dedi sakince. "Çok gevezedir." Bense sessizce onaylayarak seminer çıkışında ona eşlik ettim. Bir süre bu olanı unutup seminer hakkında konuştuk. Artık üzerimdeki yük kalktığı için gergin değildim. Hem seminerin il oturumu sona ermişti hem de yarınki ikinci oturumdan sonra Fabri'yle daha fazla aynı odada kalmam gerekmiyordu. Biraz olsun rahatlamıştım. Asansörle yukarı çıkarken "Yarın kaç gibi çıkarız yola?" diye sordum. "Benden bu kadar çabuk bıktığını bilmiyordum." "Şey, yok, öyle değil de-" Alaya alıp takıldığını gizlemeyen bir gülüşle "Şaka yapıyorum." dedi Fabri. Nadiren gülümserken çok masum görünüyordu. "Seminer biter bitmez yavaş yavaş eşyalarımızı toplarız, ben çıkış işlemleriyle ilgilenirim. Yarın öğlen gibi yola çıkarız." "Tamam o zaman." Odaya çıktığımızda Fabri ertesi günkü seminerin ikinci oturumuna hazırlanırken ben de bavulumun içini düzenliyordum. Kitaplarımdan birinin eksik olduğunu fark edince gözüm o kitabı aradı. Burada unutsaydım hiç iyi olmazdı. Pencerenin önünde olduğunu fark edince Fabri'nin yatağının kenarına uzanan yerden alıverdim. Tam arkamı dönerken ayağım yatağın köşesine çarptı ve sakarlığımı her yerde olduğu gibi orada da konuşturdum. Fabri'nin tam önünde kitap elimden düşer düşmez yere eğildim. O sırada Fabri de yardım etmek maksadıyla eğilmişti. Tam kafalarımız tokuşacak diye korkarken daha farklı bir şey oldu. İkimiz de birbirimizden habersiz ama eş zamanlı eğildiğimiz yerden kalkarken burun buruna geldik. Hiç olmadığımız kadar yakındık birbirimize. Soluklarımızın izleri bile dudaklarımıza değiyordu. Bu yakınlaşma ikimizin de kontrolün dışında, tehlikeli bir manyetik alandaymışız gibi gerçekleşirken dudaklarımız birbirine değdiği an ateşe dokunmuş gibi geri çekildi Fabri. Bense hâlâ şoktaydım ve ne düşüneceğimi bilecek durumda değildim. Ben ne olduğunu dahi anlamazken Fabri "Özür dilerim." dedi yalnızca ve tekrarlayıp durdu. "Çok özür dilerim." Oysa ben bir şey hissetmemiştim. Bu öpüşme gibi bir şey değildi ki. Dudaklarımız birbirine değdiği an geri çekilmiştik. Benim için kafalarımızın tokuşturulmasına benzer kaza gibi bir şeydi. Duygusal bir anlam yüklememiştim başta. Ben de şaşkındım ama Fabri kadar tepki vermemiştim. Sessizliğimi koruduğum sırada neden tepki verenin ben değil de o olduğunu düşündüm. Sanırım kafam karışık olduğu ve duygusal bir şey hissetmediğim için tepki vermemiştim. Ancak Fabri'yi ilk defa bu kadar heyecanlı görüyordum. Doğru kelime heyecanlı mı, utangaç mı yoksa panik olmuş hâlde mi bilmiyordum ama yüzünde bir parça yanlış anlaşılma tedirginliği ve heyecan gördüğüme emindim. Bir şey söyleyemediğim ve şaşkın olduğum için hemen tuvalete kaçtım. Sanki bir kabahat işlemişim gibi hissediyordum. Sanki Carlo'ya ihanet etmişim gibi. Ama hayır, ihanet etmemiştim. Çünkü hem Carlo'yla ayrılmıştık hem de Carlo bizim ayrıldığımız sırada başka bir kadınla olduğunu rahatlıkla söyleyebilmişti. Benim içinde bulunduğum bu durumsa aldatma sayılmazdı. Tam anlamıyla bir kazaydı, hepsi bu. Şayet Fabri'e bir şeyler hissetseydim bile aldatma sayılmazdı çünkü dediğim gibi biz ayrılmıştık. Ayrılmıştık. Ne acı bir kelime. Bir o kadar da sinir bozucu. Öte yandan kafam karakarışıktı ve o an tepki vermediğim için kendime kızmıştım. Aldatma konusu yüzünden değildi kızgınlığım. Fabri'yle artık birbirimizin yüzüne nasıl bakacağımla ilgiliydi. O benim profesörümdü ve aynı zamanda dostumdu. Şimdiyse dudaklarıma kazara dokunan adam. Nasıl eskisi gibi olabilirdik ki? Bu mümkün müydü? Arkadaşım olan ve yanında rahat hissettiğim tek kişiyi de böyle aptalca bir durum yüzünden kaybetmiştim. Her şeyi mahvetmiştim. Tuvalete kapandığım sürede uzun uzun düşündükten sonra her ne kadar hazır hissetmesem de çıkma kararı almıştım. Sonsuza dek burada kalamazdım. Tüm cesaretimi toplayıp odaya geri döndüğümde Fabri aceleyle eşyalarını topluyordu. Tam çıkmak üzereyken şaşkınlığıma yenilip "Nereye?" diye sordum. Onun bu kadar aşırı tepki vereceğini düşünmemiştim. Bilirsiniz işte, erkekler bu konuda daha rahattır. Öyle bavullarını toplayıp gitmezler. Fabri ise farklıydı. Sanki utanmış ve mahcup görünüyordu. Belki de bir öğrencisiyle böyle bir şey yaşadığı içindi bu aşırı tepkisi. "Bu odada daha fazla kalamam." derken yüzüme bile bakamıyordu adam. Yüzü utançla yerdeyken bir sonraki cümlesinde sesi daha da kısıldı. "Bir şeyler hissettiğim öğrencimle aynı odada kalmam doğru olmaz." Dumura uğramıştım. Bunun sadece bir kaza olduğunu düşünüyordum. İki dakika öncesine kadar öyleydi. Ama sanırım kızlar haklı çıkmıştı. Hangisine daha çok şaşırmıştım? Kızların haklı çıkmasına mı yoksa o buz gibi sıfırcı hocanın kalbinin heyecanla attığına şahit olmamama mı? Ve o kalbin atmasına benim sebep olmama. Bu çok garipti. O an söyledikleriyle paniğe kapılmalıydım belki. Gitmesine izin vermeliydim ama yapmadım. İkisi de olmadı. Sanırım bunun sebebi Fabri'nin bana ilk günden beri açık olmasıydı. Şuan da olduğu gibi. Duygularını gizlemek yerine dürüstçe utana sıkıla da olsa paylaşan birinden neden tedirginlik duyasınız ki? Neden rahatsız olasınız? Size bir zarar vermeyeceğini bilirsiniz. Eğer art niyeti olsaydı yüzü kızarmazdı ya da delikanlı gibi çıkıp söylemezdi bunu. Sanıyorum ki bu yüzden gitmesini istemedim. "Nerede kalacaksın?" Sakinlikle "Bu benim sorunum." derken hâlâ yüzüme bakmayan adam kaskatı kesilmiş durumdaydı. "Başımın çaresine bakarım." Yutkundu. "Tekrar çok özür dilerim." Gitmesini istemedim ama kalması için de ısrar etmedim. Çünkü yanlış anlaşılmaktan korkuyordum. Kal dersem ona duygularım olduğunu zannederse, istemeden de olsa onun duygularıyla oynarsam kendimi asla affetmezdim. O özünde saf, duru bir adamdı. Utanmasını bilen nadir insanlardandı. Böyle birinin duyguları yalan olamazdı. Bu yüzden onu kırmaktan çekindim. O çıkıp gittiğinde, odada yalnız kaldığımda karmakarışık aklımla baş başa kalmıştım. Hiç kuşkusuz ki hâlâ Carlo'ya duygularım vardı. Bu öyle kolayca söküp atılabilecek bir şey de değildi üstelik. Keşke atılabilseydi. Öte yandan Fabri'ye hissettiğim şey ise bir öğrencinin öğretmenine duyduğu masum hayranlık, onun karizmasından etkilenmek gibi bir şeydi. Bir duygu değildi tam olarak. Herkesin başına gelebilecek geçici bir şeydi. Ve ben onun dostum gibi görüyordum her şeyden önce. Bir hayranlık ya da hocasının karizmasına kapılan öğrenci sendromu yüzünden beni anlayan tek arkadaşımı kaybetmek istemezdim. Fabri iyi biriydi. Doğru adamdı. Hani erkekler kadınları eğlenilecek kadın ve evlenilecek kadın olarak iğrenç bir biçimde kategorize ederdi ya, sanırım bu durum biraz o kategorize sistemine benziyordu. Carlo öyle değildi ama Fabri doğru adamdı. Kimin için doğru adam olduğu tartışılırdı ama hayattan beklentileri, hayata bakış açısı bende hayranlık uyandırmıştı. Ondan ve onun hayata bakış açısından feyiz aldığımı söyleyebilirdim. Hayattan beklentileri, aile insanı oluşu, ciddi ilişki arayışı olması doğru insan olduğunu gösteriyordu. Tabii kimin için doğru insan olduğu tartışılırdı. Hayatına girecek başka bir kadın için doğru adamdı. Ben olmayan o kadın için demek istemiştim. Düşündüklerimin Fabri'yle bir ilişki hayali kurmamla hiçbir şekilde alakası yoktu çünkü böyle bir hayal kurmuyordum. Sadece objektif bir gözden onun doğru dürüst bir adam olduğunu değerlendiriyordum, hepsi bu. Zaten biz olamazdık da. İkimizin duyguları olsaydı dahi olamazdık. Her şeyden önce benim hocamla olmam hiç etik değildi. Dün gece hiçbir tensel temasımız olmamasına rağmen aynı otel odasında kalmamızın da etik olmadığı gibi. Etik olmayan o kadar çok şey vardı ki. Sadece bunun olamayacağının farkındaydım. Bence Fabri de içten içe farkındaydı. Duyguları olsa da benimle olmazdı bana kalırsa. İşini, mesleğini riske atmazdı. Benim de okulumu, gelecek hayallerimi riske atmayacağım gibi. O gece düşünmekten uyuyamadım. Aşağı inip Fabri'yle konuşmak istesem de yapmadım. Onu geri döndürmeye çalışmadım. Çünkü yanlış anlaşılmaktan korktum. Tabiri caizse ona yanlışlıkla yeşil ışık yakmaktan korktum. Beni yanlış anlaması isteyeceğim son şeydi. Ertesi gün seminer salonunda karşılaştığımızda dünün aksine iki yabancı gibiydik ve yan yana gelmekten bile çekindik. Seminer boyunca aklımdaki tüm düşünceleri atıp sadece tutmam gereken notlarla ilgilendim. Sürekli birbirimize bakarken yakalandık. Seminer bittiğindeyse artık konuşmamız gerektiğinin farkındaydık ikimiz de. Zamanı gelmişti. Çıkış kapısına doğru yürürke kapı eşiğinde karşılaştık. Girizgâhı atlayıp direkt "Olanları unutup eskisi gibi olamaz mıyız?" deyiverdim. Sanırım bu konuda ilk adım atmak beni küçültmezdi. Ben eski oyun arkadaşımı isteyen küçük bir çocuk gibi ricacı oldum. Gerisi karşımda yaptığından utanan adama kalmış durumdaydı. Şaşıran adam kaşlarını kaldırarak "Sen ciddi misin?" diye sorarken inanmaz görünüyordu. Omuz silktim ve "Evet." dedim. Sonra açıklar gibi devam ettim. "Yaptığından pişmanlık duyduğun için." Bunu istemsiz de olsa buruk bir ses tonuyla söylemiştim ve aceleyle ekledim. "Dostluğunu kaybetmek istemem." Karşımdaki adam ise kurduğum tek bir cümleye takılı kalmış gibi görünüyordu. "Ece, sorun da bu zaten." İlk kez tamamen gözlerimin içine bakıyordu dürüstlükle. "Pişman olmadım. Yanlış olduğunu bile bile senden etkileniyorum. Olmayacağını ve olmaması gerektiğini çok iyi biliyorum. Sen benim öğrencimsin. Ama duygular tamamıyla engel olabileceğimiz bir şey değil. Sadece kontrol altına alabilirz ve benim yapmaya çalıştığım da tam olarak bu." Başını iki yana salladı. "Ancak bunun seni rahatsız etmesini istemiyorum. Bir ilişkiden yeni çıktın, hâlâ onu seviyorsun ve kafan karışık. Bir de benim yüzümden karışmasını istemiyorum." Söyledikleri ona bir kez daha saygı duymama sebep oldu. Öyle ince düşünen hassas kalpli biriydi ki. Hiç dış dünyada göründüğü gibi değildi. O sert kabuğunun içinde soğukluktan eser yoktu. Belki de sert kabuğu içindeki yumuşak, şefkatli adamı korumaya yarıyordu. Bilemiyordum. Elimi uzattım hiçbir şey olmamışcasına. "O hâlde bunu unutuyor muyuz?" Anlaşmamı mantıklı bulan adam iki saniye düşündükten sonra benimle el sıkıştı. "Unutuyoruz." O günden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmak zor olacaktı, farkındaydım ama onun dostluğunu kaybetmemek için ikimiz de bu anlaşmaya sadık kalmanın en mantıklı yol olduğunu biliyorduk. Ancak benim için tehlikenin hâlâ geçmediği aşikârdı. Çünkü bu saatten sonra daha dikkatli olmam gerekiyordu çünkü size duyguları olduğunu bildiğiniz bir adamla arkadaş kalmak ince bir buz kütlesinde yürümek kadar tehlikeliydi. Bunu biliyordum. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Bu bölümü adenfk , kabilinsoyu , filmseverkoala , Elifay557 , Nesligiller , mabelanddipperxzs , WendyLuice , LeylaAda887 , haymanasho , Busra_adas okurlarıma armağan ediyorum. 💝 Yeni bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. İşler kızışıyor. 💥 Önümüzdeki 2 bölüm içinde hiç beklemediğiniz şeyler olabilir, sizce neler olabileceğinden bahsediyorum? Tahminlerinizi buraya yazabilirsiniz, merakla okuyacağım. Bol yorumlarınızı bekliyorum. 🐒 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |