Yeni Üyelik
26.
Bölüm

🂡 KADEH | 25

@buzlarkralicesi

-25-

Yılanlar, iğrenç ve korkunç görünümlerinin ardında büyük bir gizem taşır. Her şeyden önce yılan, doğanın dengesini temsil eder. Sürünerek hayatını sürdürdüğü için aşağılansa da ekosistemdeki dengenin korunmasında oynadığı rolün hakkını verir. Hem avcı hem avdır. Ama çoğu zaman da av görünümlü avcıdır. Düşmanı tarafından küçük görülmenin en büyük avantajı da budur. Yok sayılıp görünmez olurken sinsice sürünerek düşmanına sokulur.

Ben tam olarak bir yılan tarafından çepeçevre sarılmıştım. Kendimi sefil bir fare gibi hissediyordum. En kötü yanı da neydi biliyor musunuz? Etrafım sarılana kadar ruhum bile duymamıştı. İncelikle işlenmiş bir tuzağın korkunç ağında sıkışıp kalmıştım.

Gözlerimin içine bakan ihtiyar adam, görünen yaşına rağmen oldukça dinç duruyordu. "İşte karşındayım." diyerek kollarını açtı. Bunu söylerken ses tonu öyle sıradandı ki neyi kast ettiğini anlamakta güçlük çektim.

"Kimsin sen?"

Gözünü bile kırpmadan "Dr. Abraham L'ETANG." dedi ve ekledi. "Ben senin babanım." Ancak bundan rahatsız hissetmiş olacak ki hemen düzeltti. "Biyolojik baban demek daha doğru olur." Kaçmıyordu, saklanmıyordu, kendini müdafaa etmiyordu. Hattta belki de göğsünü gere gere söylüyordu bunu.

Söylediği şeyle şok oldum. Durduğum yerde donup kalmıştım. İlk şoku atlattıktan sonra baştan aşağı incelediğim adama doğru bir adım attığımda karşımdaki adam eliyle dur işareti yaptı. Yüzünde bir küçümseme ifadesi vardı. Tebaasıyla arasındaki uçurumu derin tutmak ister gibi. "Bu mesafe iyi."

Karşımda, yüzleşemeyeceğim kadar umursamaz ve yabancı biri duruyordu. "Sen benim... Babam mısın?" diye sordum inlercesine. Beni neden buraya getirip kaçırmıştı ki? Benimle tanışmak için olmadığı kesindi. Benimle ilgilenmediği. Umurunda olmadığım.

"Biyolojik babanım, evet." Aradaki farkı vurgulamak ister gibi açıkladı. "Genlerimiz dışında ortak bir yönümüz yok."

Yüzündeki yabancılık ve umarsızlık içimi soğuttu. Buz kestim. Ona sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki. Öğrenmek istediğim öyle çok şey. "Anneme beni doğurması için yardımcı olduğun ve çenesini kapalı tutmasını istediğin doğru mu?"

Önce abartılı bir gülüşle kaşları kalktı ve "Annen mi?" diye sordu hayretle. Bir şeyin farkına varmış gibiydi. Benim bilmediğim ya da farkında olmadığım bir şeyin. Ve o anın şokunu atlattıktan sonra aşağı yukarı salladı başını usulca. "Evet, bu doğru."

Kaşlarım çatıldı. "Neden alay eder gibi güldün?"

Bilmem dercesine dudakları büküldü. "Onun sana bu kadar kilit bilgileri vermesine rağmen asıl gerçeği söylememesine şaşırdım sadece."

"Ne gerçeğiymiş o?"

Duygudan uzak, beni incitecek olmaktan korkmadan "O senin annen falan değil. Sadece döllenen bir bebeği vücudunda misafir eden bir taşıyıcı anne." deyiverdi. Olduğum yere çivilendim. Bunu öyle basit, öyle sıradan bir biçimde söylemişti ki bir çocuğa masal anlatır gibi huşu içindeydi. "Demet senin biyolojik annen değil. O da bunu biliyor. Bile bile sadeceanne olabilmek için seni kabul etti." Omuz silkti ve ekledi. "Sen basit bir deneyin parçasıydın sadece."

Şaşkınlıktan hareket edemez, konuşamaz hâle gelmiştim. Tüm duygularım bir dolum noktasına gelmiş olacak ki benden bağımsız bir biçimde gözyaşlarım yanaklarımı sağanak yağmur gibi ıslatmaya başladı. "Gerçek annem kim?"

"Şuan deneysel çalışmalarımızı sürdürdüğümüz ortağım, Mari Wilson." Tüm duygusallıklardan arınmış adam "Ama onun da yaklaşımı sana karşı pek anaç olmayacaktır çünkü dediğim gibi seni dünyaya getirme amacımız anne ve baba olma duygularından çok uzaktı." diyerek karşısında duygusallığa kapılmasından korktuğu biyolojik kızına hemen hızlı bir altyazı geçti. Başlarına bela olmamam için.

Odada hiçbir şey olmamış gibi bastonunu sürüyerek rahatlıkla yürüyen adam konuşmaya devam etti. "Şimdi kafanda milyonlarca soru işareti olduğunu tahmin edebiliyorum. Madem anne baba olmak istemiyorduk, neden kendi örneklerimizi kullanarak bir bebeği dünyaya getirdik? Bunu neden başka bir kadının bedeninde denedik? Bunun gibi bir sürü soru vesaire..." Tam olarak aklımdaki sorulara parmak basan adam bir on saniye kadar yere bakarak düşündü ve aynı sıradan ifadeyle yeniden söze girdi. "O zamanlar bir avuç insandık, taşıyıcı annelikle ilgili bazı şüphelerimiz vardı, geliştirilebilirliğini deneyimliyorduk ve örneklerini verebilecek kadar cesur insanlar bulamadık. Biz de iki çılgın genç doktor, kendi örneklerimizi kullanarak seni dünyaya getirdik. Bunun için bir kurbana ihtiyacımız vardı. Demet'le de yollarımız böyle kesişti."

Yüzündeki insan olmaktan uzak o donuk ifade, ben ne yaptım ya da ne yapıyorum diye sorgulamayan hâli tam anlamıyla dehşet vericiydi. Biyolojik olarak bana katkısı olmasa da beni doğuran, büyüten ve kendi evladı gibi bakan o kadına kurban demişti öyle duygusuz ve ruhsuzca. Belki de aşağılayarak. Oysa karşımda tamamen ondan biyolojik parçalar taşıdığım adam, öz babam dururken bana karşı hiçbir duygu hissetmiyordu. Bende bir duygu uyandırmadığı gibi. Bu nasıl bir tezattı?

"Demet çocuğu olmasını çok istiyordu. Biz de ona istediğini verdik." Omuz silkti Abraham. "Dediğim gibi, ne ben ne de Madison bir çocuk özlemiyle yanıp tutuşuyor değildik. Sen bir aşkın meyvesi değildin. Hiçbir zaman da olmadın."

Yüzüme karşı onun için bir şey ifade etmediğim, bir anlamım olmadığını söyleyen adama ne diyebilirdim ki? Diyecek bir şeyim yoktu. Şok içinde olmamın yanı sıra her yanım kırık dökük bir hâl almıştı. Yerde paraçparça olduğu hâlde yapıştırılarak kullanılmaya çalışılan ancak her yanından su sızan bir vazo gibiydim. Tek fark, burada birilerinin beni yapıştırma ya da onarma gibi bir çabası yoktu. Bunu kendime yapan yine bendim. Kendimi tedavi etmeye çalışan ve ayakta durmaya gayret eden. Tüm öğrendiklerime rağmen.

"Fabri bizim için çalışan gizli bir adamımız. Yüksek rütbeli ve güvenilir biri. Senin beni aradığını söylediğinde yüzleşmek istemedim. Önemsemedim. Bunun için bir sebebim yoktu. Ya da ben öyle sanıyordum."

Bütün bu duyduklarımı sindirmek benim için inanılmaz bir şeydi. Hâlâ konuşamayacak kadar şok içinde ve yok olmuş hissediyordum ama bir yanım yine de beni neden arayıp bulduğunu merak ediyordu.

"Peki, neden?" Sorar gibi bir bakış atarken cümle kurma tenezzülünde bulunmadı bile. "Beni neden buraya getirdin? Fikrini değiştiren ne oldu?" Kinayeli bir ses tonuyla donuk suratına karşı "Beni tanımak istediğin için olmadığı kesin." dedim.

"Sana ihtiyacım vardı." Eldivenli ellerini rahatsız bir biçimde kaşırken yüzü hafifçe ekşidi. "Bu yüzden buradasın."

"Ne yüzden?"

"Bir kızım var." Yanlış anlamamam için hemen ekledi. "Senin dışında bir kızım daha var. Gerçekten çocuğum olan biri." Kalbime kızgın oklar saplanırken sağ kalmaya ve karşımdaki adamın ne söylediğini anlamaya çalışıyordum. Pekâlâ, ben gerçek çocuğu değildim. Ben yoktum. Hiç olmamıştım. Başka bir çocuğu vardı. "Adı Missy."

Sadece susmuş onu dinliyordum. Kırık kalbimi elimden alıp parçalayan o adamın daha da kırıcı olan o sözlerini. Eldivenli elleri bastonunun üzerinde birleşirken yüzüme dikkatle baktı. "Sana pek benzediği söylenemez. Şimdi daha dikkatli bakıyorum da-"

Nefesimi tuttuktan kısa süre sonra "Asıl konuya gel, iğrenç herif!" diye bağırdım. Artık dayanamamıştım. Beni karşısına alıp böyle aşağılayamazdı. Tüm iğrençliklerini üzerime saçıp kabulenmemi bekleyemezdi benden.

"Missy'nin kalbinde ciddi bir sorun var. Her yolu denedik ama olmadı. Başka bir yolunu bulamadık. Hayatta kalabilmesi için yeni bir kalbe ihtiyacı var."

Kaşlarım çatılı, acı dolu bir iniltiyle "Ne?" diye fısıldadım.

"Fabri senden ilk bahsettiği an dikkatimi çeken bir ihtimal değildi. Bu yüzden önemsemedim. Sonra ertesi gece yatağıma uzanıp düşündüğümde... O an aklımda bir şimşek çaktı. Neden olmasın dedim." Tek kaşını kaldırıp bana baktığında yüzünde gram suçluluk yoktu. "Kızımı kurtarmak için tek çare buysa."

"Ne diyorsun sen be?" Öfkeyle bağırırken geri geri adımladım. Bu kez ondan uzak durmaya çalışan bendim.

"Önce gerçekten biyolojik kızım olduğuna emin olmamız gerekiyordu. Bu pek zor olmadı çünkü Fabri senden önce de okuldaki öğrencilere çeşitli testler yapıyordu. En azından farkına varmayacakları türden testler. Deneylerimizde kullanabilir miyiz ya da Missy'ye faydası olur mu? O tür basit testler."

Detayları merak etmiyordum bile. İlgilenmediğimi gören adam bu kez konunun benimle ilgili olan kısmına döndü. "Saç telinle yaptığı DNA testinde benim biyolojik kızım olduğun doğrulandı. Geriye sadece kan testleriyle ve diğer tetkiklerle Missy'ye uygun bir verici olup olmadığını öğrenmek kalıyordu." Biraz şaşırdığını gizlemeyerek dudaklarını büktü. "Elbette seninle ilk karşılaşmamızın böyle olacağını düşünmemiştim. Kendi ayaklarınla Fabri'ye geleceğini." Tek kaşı havalandı. "Yoksa hoşlandın mı ondan?" Sıradan bir arkadaş muhabbeti gibi ilerletiyordu aramızdaki konuşmayı. Sanki benim kalbimin peşinde olan bir avcı, bir canavar değilmiş gibi. "Fabri karizmatik biri. Kadınları peşinde koşturabilecek bir albenisi var. Ondan hoşlanmakta haklısın. Ama herkesin bir kusuru vardır ya, Fabri'nin en büyük kusuru da duygusuz olması. Onun kusuru, bizim için kusursuzluğu."

"Sen..." Yutkundum. Başım dönüyordu. "Sen nasıl bir insansın?" Ne diyeceğimi bilemiyordum. Öyle şaşkındım ki kelimeleri toparlayamıyordum. O an cümle kurmak ölüm gibiydi benim için. "Her şeye rağmen ben senin kızınım!" diye haykırdım gözlerine bakarken.

Dikkatle yüzüme bakan adamdan bir merhamet kırıntısı mı bekledim bilmiyordum ama ağzından çıkacakları ölüm kalım meselesiymiş gibi önemli sayarak bekledim. O ise sadece düşünceli bir ifadeyle "Gözlerini benden almışsın." derken ilk anki duygusuzluğunu koruyordu. "Ama hepsi o kadar işte." Odayı yavaş adımlarıyla arşınlarken artık bana bakmıyordu bile. "Sana karşı bir şey hissetmiyorum. Seni tanımıyorum bile."

"Bu mu yani? Savunman bu mu pislik herif?"

Kaşları havalandı. "Sanırım yanlış anladın, kendimi sana karşı savunduğum falan yok. Gördüğün gibi buna ihtiyacım da yok." Kollarını iki yana açtı ve devam etti. "Güç bende. Sende değil."

Dudaklarımı birbirine bastırıp sakinleşmeye çalıştım. "Beni öldürecek misin?"

"Kalbin olmadan yaşayamayacağına göre."

O an kendimi öyle değersiz hissettim ki. Ben olmayan bir şeydim sanki. Bir boşluk. Ya da yedekte biri. Hani maçta yedek kulübesinde biri olur ya. Sadece ihtiyaç olduğunda hatırlanır. Ben oydum hatta ondan bile değersizdim.

Nefes alamadım. Kesik kesik iç çektikten sonra adamın yüzüme karşı "Bunu kişisel algılama. Sadece kızımın yaşaması için yapıyorum." demesine tahammül etmeye çalıştım. "Seninle duygusal bir bağım yok. Benim için bir yabancıdan farksızsın." Omuz silkti. "Gerçek bu."

"Ama ben de senin kızınım!"

"Üzgünüm. Benim gerçek kızım Missy." Meydan okurcasına karşımda dikildi. "Onu yaşatmak için seni feda etmem gerekiyorsa bunu yaparım. Gözümü bile kırpmadan."

Bu öyle kalp kırıcıydı ki. Sadece tercih edilmeye taraf olmak değil, göz göre göre feda edilen taraf olmak. Benim o kızdan bir farkım yoktu. Ben de onun kızıydım. Eğer yanında büyüseydim benimle de duygusal bir bağı olurdu ama sırf ondan uzakta büyüdüğüm, yalnızlığa terk edildiğim için şimdi karşımdaki biyolojik baba adı altındaki canavarın gözünde bir yabancıdan farksızdım. Yoldan geçen bir yabancı.

O an anlamıştım ki buradan kurtuluşum yoktu. Kurbanlık bir koyun gibi bağlanacak, kesilip biçilecek ve işleri bittiğindeyse çöpe atılacaktım. Cansız bedenimin gideceği yer burasıydı. Bir çöpün dibi.

İçinde bulunduğum durum için kime hesap soracağımı bilemiyordum. Kimi suçlayacağımı. Her şey öyle karmaşık bir hâl almıştı ki kafamda. Suçluların biyolojik annem ve babam olduğunu çok iyi biliyordum ama asıl kendime kızıyordum. Tıpış tıpış ayaklarınna kadar gelen bendim sonuçta. Ben gelmesem de yolun sonuu burası olabilirdi ancak kendim gelerek onları bir zahmetten kurtardığım kesindi.

Buz kesen vücudu kaskatı kesilmişken yapabildiğim tek şey karşımdaki adamın göğsünü yumruklamaktı. "Bunu bana yapamazsın! Yapamazsın! Beni feda edemezsin! Ben sana bir şey yapmadım!"

Yumruk hâlindeki ellerimi avuçlarının arasına hapseden adam gözlerimin içine baktı ve "Kardeşin için." dedi yalnızca. "Benim kızım için." Sonra bakışarı kapı eşiğinden gelen iki adama döndü ve onlara beni işaret etti.

Arkama kadar sokulan iki adamın ne yaptığını anlayamada boynumda bir elektriklenme hissedip yere yığıldım. Görebildiğim tek şey o tertemiz ayakkabıların dakikalar önce girdiği odadan aynı sükûnetle çıkmasıydı.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%