Yeni Üyelik
30.
Bölüm

🂡 KADEH | 29

@buzlarkralicesi

-29-

Hayatta her şeyin aniden değişebildiğini duyardım. Ama böylesi başıma daha önce hiç gelmediği için bu gerçekliğin farkına varmam zor olmuştu. Keşke fark etmem için bu kadar korkunç şeyler yaşamasaydım.

Bir anda zengin olmak ya da bir anda fakirleşmek gibiydi başıma gelenler. Biyolojik babamı ararken aniden korkunç gerçeklerle karşılaşmıştım. Keşke aramasaydım demiştim içten içe. Ve öğrendiğim bu korkunç gerçekler sadece beni değil etrafımdaki insanlara da zarar vermişti. Meğer annem ne haklıymış, keşke onu dinleseydim de gerçeklerin peşine düşmeseydim.

Tam her şey bitti derken Carlo'nun beni ölmek üzere olduğum o ameliyat masasından kurtarması, kalbimi yeniden bana bağışlaması... Bu öyle büyüktü ki...

Hakkında öğrendiğim gerçeklerden sonra bana yaptığı iyilikler, Carlo hakkında kafamın karışmasına sebep oluyordu. Onun kötü ve tehlikeli biri olduğunu, genç bir kızı öldürmekten hüküm giyen acımasız biri olduğunu, bana yalanlar söylediğini, beni mütemadiyen kandırdığını biliyordum ama büyük tehlikelere girip beni kurtardıktan sonra onun hakkında net düşüncelere kapılmak pek mümkün olmuyordu doğrusu.

Carlo çıktıktan kısa bir süre sonra Aslı geldi yanıma. Gayet iyi görünüyordu. Onu kapıda gördüğümde heyecanlanmıştım. Yatakta doğrulmaya çalıştım ama canım acıdığı için vazgeçtim. "Aslı!"

"Dur, dur hemen hareketlenme. Dikişlisin." Usulca yanıma yakaştı ve yatağın ayakucuna oturdu. Şefkatle elime dokunurken "Nasılsın?" diye sorduğunda ona karşı kendimi mahcup hissediyordum. Benim bulaştığım belalar yüzünden Aslı ve Meredith'in de başı belaya girmişti. Onları hiç istemediğim zor bir duruma sokmuştum. O ise tüm bu yaşananlara rağmen bana kendi ailemin göstermediği şefkati gösteriyordu. "Daha iyi misin?"

"İyiyim. Ben de sizi çok merak etmiştim. Neyse ki iyisiniz." Rahatlamış bir biçimde nefesimi serbest bıraktım. "İyi ki geldin. Gözlerimle gördüm iyi olduğunu."

"İyiyiz, iyiyiz." Gurur duyar gibi "Carlo sayesinde." dediğinde yüzü gülüyordu. "Cesurca atıldı, kurtardı bizi. Hele seni kurtarmak için mücadelesi... Çok romantikti."

Gözlerimi devirdim. "Saçmalama Aslı. Bizim burada götümüzde ayı bağırıyor, sen hâlâ romantizmden bahsediyorsun." Ölümlerden dönmüştük ve Aslı'nın bu romantizm merakı bitmemişti. Pes. Gerçekten pes.

"Ne var be, kurtarmadı mı bizi cesurca? Yalan mı söylüyorum ben?"

Gözlerimi belerterek "Adam azılı bir katil diyorum." sözümle hatırlattım durumu.

"Ya, belki de o işler bizim bildiğimiz gibi değildir." Sıradan bir biçimde omuz silken kıza baktım. Hiç de bir katil tarafından kurtarılmış gibi gergin görünmüyordu. Carlo'nun gerçekliğini kabullenemiyordu belli ki. Oysa Carlo benim yüzüme karşı doğru olduğunu söylemişti. Şüpheye yer bırakmamıştı. Onunla aynı fikirde olmadığımın farkında olan kız "Olamaz mı?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

"Olamaz, Aslı." Nettim. Çünkü Carlo'dan duyduklarım da bir o kadar netti. "Sordum, inkâr etmedi. Dediğin gibi bir yanlış anlaşılma olsaydı açıklardı. Yüzleştim ve doğruladı. O kızı öldürdüğünü inkâr etmedi."

Söylediklerimle kafası karışan Aslı "Ya, bilmiyorum." dedi. Kafasını kaşıyarak düşünüyordu. "Vardır geçerli bir sebebi."

"Aynen Aslı, gizli servis için çalışan bir ajan olduğu için söyleyememiştir belki, yazık."

Benim alayla söylediğim bu söze karşın parlak bir fikir duymuş gibi tepki verdi Aslı. "Ha, bak o olabilir! Hiç bu açıdan düşünmemiştim!"

"Saçmalama Aslı." Boş verdim. "Zaten bunları konuşmanın bir anlamı yok artık. O konu kapandı."

"Hayır, zevk için cinayet işleyen azılı bir katil olsa seni, bizi neden kaçırıp kurtarsın? O kadar tehlikeye girdi adam bizim yüzümüzden."

"Off... Bilmiyorum Aslı." Kafam davul olmuştu resmen. "Henüz çözemiyorum. Ama çözeceğim." Duraksadım ve başından beri aklımda olan soruyu yönelttim. "Meredith nasıl?"

"İyi o, iyi. Arbedede bacağından vuruldu. Yaralı ama yarası ölümcül değil. Aşağıda yatıyor, o yüzden gelemedi."

"Ohh... Çok şükür."

Onun iyi olduğunu öğrendiğimde rahatlamıştım. Benim yüzümden Aslı'ya ya da ona bir şey olsaydı ömrümün sonuna kadar kendimi affetmezdim.

Ben vicdan azabımı düşünürken Aslı hiçbir şey olmamış gibi gözleri o yana bu yana oynayarak "Peki, beyaz atlı prensimiz Carlo diğer konuda ne söyledi?" diye sordu.

"Hangi konuda?"

"Canım... İşte..." Gözlerini karnıma indirmişti. Anlamamı bekledi ama dayanamadı. "Bebek konusunda."

Ben de alık alık "Haberi varmış bebekten." yanıtını verdim.

Aslı ise alayla "Hadi ya, inanmıyorum!" dedikten kısa süre sonra gerçekten merak ettiği konunun peşine düştü. "Kızm onu mu diyorum ben?" Romantikçe güldü. "Bebeğinin anesini kötü adamların elinden kurtardı." Ellerini birleştirerek tavana bakarken "Allah'ım çok romantik!" diye şakıdı.

Ben durumun ciddiyetinin farkında olmayan arkadaşımı "Saçmalayıp durma Aslı." diyerek gerçek dünyaya döndürdüm.

"Ya cidden hiçbir şey demedi mi bu konuda?"

Geçiştirir gibi yanıtladım. "Sen dinlen, sonra konuşuruz gibi bir şeyler söyledi işte."

Benim için de yeni bir durumdu bu. Şuan karnımda hiç beklemediğim bir bebek vardı. Bunun nasıl olduğuna dair hiçbir fikrim olmamasını geçtim, Carlo'nun çocuklar hakkındaki düşüncelerini bilmek de beni geriyordu. Ne diyeceğini merak ediyordum. Az çok tahmin etsem de.

Aslı'ya sorarsanız benim gibi düşünmüyordu. Her konuda olduğu gibi bu konuda da benimle zıt fikirlerdeydi. "Ayyy, kesin evlilik teklifi etmeye hazırlanıyor!" Heyecanlıydı. Sanki o evlilik teklifi alacakmış gibi. "Böyle bir durumda başka ne yapılır ki?

"İyice delirdin sen." Bulutların üstündeki arkadaşımı bir şekilde aşağıya indirmem gerekiyordu çünkü gerçeklerin böyle olmayacağını biliyordum. "İyice delirdin sen. Adam daha öncesinde gözümün içine baka baka çocuk istemediğini, ciddi ilişki adamı olmadığını söyledi. Ne evlenmesi, ne teklifi?" Ağzım bunları söylüyordu ama sanki içim başkaydı.

Evlilik olmasa da en azından Carlo tarafından sevildiğimi ve önemsendiğimi duymaya ihtiyacım vardı. Bu yüzden Aslı'nın deli saçması sözleri kalbime gereksiz umut tohumları serpmişti. Aslına bakılırsa onun söyledikleri doğru olmasaydı kendini tehlikeye atıp beni kurtarması biraz garip olmaz mıydı? Bilmiyordum. Belki de fazla anlam yüklüyordum bu olanlara. Umut etmek için fazlasıyla erkendi.

Her şeyi bilen arkadaşım Aslı kendinden emin bir ifadeyle söylediklerime muhalefet oluverdi hemen. "Canım, erkekler başta korkar öyle. İstemiyorum falan der ama olunca da ister. Sen o sözlerine ne bakıyorsun? Sevmese seni onca tehlikeye girip kurtarır mıydı?"

Aslı'yı biraz olsun haklı bulduğum yerler olsa da pozitif düşünme konusunda abarttığının da farkındaydım. Sonuçta daha önce bebek istemediğini söyleyen biri için hayır demek hayır demekti. Bunun arka planında bir değişiklik olacağını düşünmekse sadece Polyannacılık oynamak olurdu. "Neyse ne işte." diye geçiştirdim. Zaten yorgundum, başım zonkluyordu. "Daha bir şey konuşmadık, umutlanmaya gerek yok. Ortada fol yok yumurta yok sonuçta."

"Fol da olur yumurta da, sen kafanı yorma." Yerinden kalktı. "Sen biraz dinlen şimdi. Ben çıkıyorum."

"Tamam." Aslı odadan çıkmak üzereyken "Aslı!" dedim.

Bakışları açtığı kapıdan bana döndü. "He?"

"Her şey için sağ ol."

"Ne?" Hiçbir şey olmamış gibi bir tepkiyle karşılık verdi. "Bir şey yapmadım ki."

"Gerekçesi ne olursa olsun sen ve Meredith, yanımda olduğunuz için şanslıyım. İkinize de teşekkür ederim."

"Öyle olacak tabii salak. Biz dostuz. Daha da önemlisi biz bir ekibiz artık. Anca beraber kanca beraber." Omuzlarını kaldırdı ne yapalım der gibi."Hadi bakalım, dinlenmene bak."

Odada yalnız kaldığımda yine daldığım düşüncelerimle baş başa kalmıştım. Bu kez farklıydı. Aslı'nın söyledikleriyle nötr olan düşüncelerim biraz olumlu şeylere de ihtimal vermeye başlamıştı. Carlo gibi bir adamla evli mutlu çocuklu olmak fazla pembe bir hayaldi, farkındaydım. Ben de öyle bir şey düşünmüyordum zaten. Olumlu düşünüyorum dediysem de o kadar değildi. Ama belki o da bu bebeği isterdi. Belki evlenmezdik ama bana değer verdiğini, bu bebeği istediğini söylerdi ya da ne bileyim... Benim için olduğu gibi onun için de bu bebek bir anlam ifade ediyordur belki. Garip duygular içerisindeydim.

Anaç biri sayılmazdım. Hayatımda bir bebeğin varlığını istediğimden de emin değildim. Ama ölmek üzere olduğumu düşündüğüm o anlarda benimle olan tek şeydi. Saçma da olsa aramızda bir bağ olduğunu o an hissetmiştim. Benim hayatla bağlarım kesildiğinde onun da kopacağı düşüncesi... Bilemiyordum, allak bullaktım. Öte yandan Carlo'nun vereceği tepkiyi de tahmin etmeye, çözmeye çalışıyordum.

Carlo'nun bebek hakkındaki bilmediğim düşünceleri beni karmakarışık duygulara sevk ederken aklıma bir an ilk uyandığımda arabadaki hayalle gerçek arasındaki konuşmalarımız geldi.

Gözlerimi araladığımda yine o vardı yanımda. "Carlo..." Saçlarımı okşuyordu.

"Mi corazón..."

"Nereye gidiyoruz?"

"Bizi bulamayacakları bir yere. Cennetimize..."

Belki de o konuşmalar gerçekti. Ve belki de Carlo bize ait bir dünya kurmaya hazırdı. Ya da... Diğer bir seçenek, daha kötüsüydü. Hepsi aklımın bana oynadığı bir oyundu.

Çok silik ve doğruluğundan emin olmadığım küçük bir anın beni ele geçirmesine izin vermemeliydim. Ama o anda Carlo'nu aşkını tüm hücrelerime kadar hissetmiştim. Yeniden içime doğan ümidi susturmaya çalıştım. Çünkü boş yere kurulan bir ümidin insanı sonradan ne hâle getirdiğini iyi biliyordum. Hayal kırıklığı da büyük oluyordu. Tabii boş yere kurduğunuz bir hayalse.

Aradan geçen birkaç gün içinde Carlo'yla çok kısıtlı sürelerde karşılaşmıştık. Carlo iyi olup olmadığımı sormak dışında hiçbir muhabbete girmiyor, bebek hakkında konuşmuyordu bile. Sanki onu yok sayıyordu. Ya da bana öyle geliyordu, bilmiyordum. Sonuçta hâlâ tam olarak iyileşememiştim. Ağrılarım vardı. Bundan dolayı acele etmek istemiyor olabilirdi ama... Bu sessizlik ve belirsizlik beni bitiriyordu.

Sabah erken uyurken su almak için mutfağa indiğimde aradım taradım, bardak bulamadım. Eğilip baktığımda hepsi bulaşık makinasındaydı. Tepedeki dolaplarda olabileceğini düşünüp yukarı baktım. Dolaplardan birinin kapağını açtığımda büyük, cam su bardaklarını görebilyordum. Uzanıp en uçtaki bardağı almaya çalıştım ama olmadı. Masa olarak da kullanılan tezgâhın altındaki minimal sandalyelerden birini aldım ve üzerine çıktım. Mutfağa giren birinin varlığını arkamda hissetsem de arkama dönmedim. Tam bardağı alıp aşağı eğilirken başım döndü. Düşmek üzereyken kollarıyla beni sarıp yere yumuşak iniş yapmamı sağlayan adamın elleri kâğıttan bir oyuncağı tutar gibi belimde, avuçları ise karnımda birleşmişti.

Başımı arkama çevirdiğimde onunla göz göze geldim. Ela gözleri buz gibiydi ancak bana baktığında buzların endişeyle de olsa biraz çözüldüğünü hissettim. "İyi misin?"

Hayatımı kurtarmalara doyamayan adama sadece başımı sallayarak cevap verdim. "Bardak kalmamıştı. Ben de..." Üst dolabı gösterdim açıklamaya üşenerek.

"Henüz tam olarak iyileşmedin. Böyle riskli işlere girişme, bir ihtiyacın olursa bizi çağır."

Tamam dercesine salladım başımı. Onunla son karşılaşmamız buydu. Sonra tüm gün boyunca bir daha karşılaşmadık. Özel olarak karşılaşmak mı istemiyordu yoksa tesadüf müydü bilmiyordum ama mutfaktan çıkarken gözlerindeki karmaşık ifadeyle yüzleştim.

O gün yine sadece hâl hatır sormaya geldiğinde kalbim hızla atıyordu. "İyi görünüyorsun." dedi bana bakarak. Her zamanki gibi saçları arkaya doğru taranmış, lacivert gömleği ve kot pantolonuyla benim aksime son derece derli toplu görünüyordu.

Bense "İyiyim." dedim sadece. Onun tepkisini bekledim. Belki de konuyu açmasını. "Ve her şey için teşekkür ederim."

"Saçmalama."

"Saçmalamıyorum." diye itiraz ettim sakince. "Bu yaptığın şey... Gerçekten..." Doğru kelimeyi bulamıyor gibiydim. "Çok büyüktü." Omuz silktim. "Üstelik biz ayrılmıştık. Bunu yapmak zorunda değildin."

O ise yalnızca "Geçmişi kurcalamanın gereği yok." diyerek kısa kesti. Konuyu açmaya niyeti de yok gibi görünüyordu.

Anlaşılan bu iş bana düşüyordu. Tüm cesaretimi toplayıp aramızdaki o sessizliği yaran cümleyi kurdum. "Carlo, ben artık iyiyim ve konuşmak istemiyorum."

Carlo kısa bir an bana baktıktan sonra "Peki." diyerek onayladı. "Aslında ben de seninle konuşmak için sabırsızlanıyordum. Sadece iyi olmanı bekliyordum."

"Artık iyi olduğuma göre konuşabiliriz."

"Evet."

Kısa bir sessizlik yine aramıza girdiğinde kendimi acemi hissediyordum. Ne söyleyeceğimi bile bilmiyordum. Ne vardı sanki ben sormadan ya da konuşmadan duygularını söylese? Beni de kıvrandırmasa. Ancak Carlo suskunluğunu koruyordu. Gayet sakin bir ifadeyle gözlerini benim gözlerime dikmiş konuşmamı bekliyordu.

"Şey... Ben... Açıkçası nereden başlayacağımı pek bilmiyorum." diye itirafta bulunarak girdim söze. "Bu bebek konusu... Bana da sürpriz oldu. Öyle bir anda öğrendim ki..." İç geçirdim. O anları yeniden yaşamak ve düşünmek istemiyordum. "Ölümle burun burunaydım."

Bu bebeğin tam da o an gelmesi... Saçmaydı biliyordum ama ilâhi bir gücün hediyesi gibi hissettirmişti. Ve içim ısınmıştı. Elbette anne olmak, bir bebeğe sahip olmak konusunda olumlu düşüncelerim olduğu ya da bu bebeği doğurmaya hazır olduğumu kanıtlamazdı bu. Benim için de bir bebeğin sorumluluğu büyük bir şeydi ve bu konuda hâlâ kafam karmakarışıktı. Ama belki de karşımdaki adamın bebek konusundaki düşünceleri beni yönlendirecekti.

Bunları kafamda evirip çevirirken ne düşüneceğimi bilemiyordum. Sonra Carlo'nun bebekler ve baba olmak hakkındaki fikirleri aklıma gelince soldu yüzüm. Bebekler her şeyi mahveder demişti. Bunu bile bile konuşmak zordu. "Aslında daha önce seninle üstünkörü de olsa bebekler hakkında konuşmuştuk. Bu konudaki fikrini de biliyorum ama..."

Yine aramızdaki mesafeyi delip geçen bir sessizlik. Carlo suskunluk yemini etmiş gibiydi. Tedirgin olduğum kadar bu sessizlikten cesaret almıştım.

"Ama bu son olanlardan sonra senin de ne hissettiğini, ne düşündüğünü merak ediyorum." Sessizce beni dinleyen adama "Bebekler hakkında hâlâ aynı fikirde misin?" diye sordum.

Carlo kısa bir sessizlik ve duraksamanın ardından yutkundu. Gözlerimin içine baktı ve yanıt verirken hiç acele etmeden "Evet." dedi.

Donup kalmıştım o an. Sanki beklemediğim bir cevapmış gibi. Neden şaşırıyordum ki? Carlo daha önce de bunu söylemişti. Ama bilmiyordum. Bunu duyduktan sonra yutkunmak bile zor gelmişti. Boğazımda acı bir tat vardı. Dünya yavaş çekimle başıma yıkılıyor gibiydi.

Ben daha olayın şokunu atlatamadan Carlo yeniden söze girdi. "Ece ben hiçbir zaman sana âşık olduğumu söylemedim. Seni sevdiğimi söylemedim." Bunları duyarken nefesimin kesildiğini hissettim. Doğru, söylememişti. Hiçbir zaman beni sevdiğini söylememişti. "Ben senden hoşlandım, bu doğru. Ama sana âşığım demedim. Anne baba olmak için de hoşlantıdan daha fazlası olmalı. Haksız mıyım?"

Cevap vermedim. Daha doğrusu veremedim. Ne diyeceğimi bilememem bir kenara, konuşmayı unutmuştum sanki. Dilim tutulmuştu. Bu kez sessizce dinleme sırası bendeydi anlaşılan.

"Ben hâlâ Dalia'ya âşığım. Ölü bir kadını seviyorum hâlâ." Kurduğu cümledeki hâlâ kelimeleri bir tokmak gibi kafama vuruyordu sanki. Hâlâ ona âşıktı. Öldürdüğü kadına. Peki ya o zaman neden onu öldürmüştü? Daha da kötüsü, neden benimle olmuştu? Tabii ki ona benzediğim için. Delice bir saplantının seks oyuncağıydım. Acımasızcaydı ama olan buydu. Sanki düşüncelerimi okuyormuş gibi ekledi adam. "Kulağa delice hatta sapıkça geliyor biliyorum ama..."

Tam daha kötüsünü duyamam derken Carlo ağzını açtığında daha kötüsünü duyuyordum. Bunun bir sonu yokmuş gibi devam etti Carlo. "Sense ona benzediğin için zaafım oldun sadece."

Daha fazla bir şey duymaya gücüm yoktu. Detayları dinleyemeyecek kadar kötüydüm. Bu yüzden kısa kesmesi için yutkunarak "Anlıyorum." dedim yalnızca. Konuşulacak bir şey kalmamıştı. Bebeği istemediği açıktı. Böylece günlerdir belirsizlik içinde olan bebeğin akıbeti de açıklığa kavuşmuştu.

Adam dürüstçe "Ama bu bebek senin karnında." dedi. "Onunla ilgili son kararı verecek olan sensin. İstemediğin takdirde karnından zorla söküp alacak değilim. Tıpkı zorla doğurmanı isteyemeyeceğim gibi."

Başına bela olacağımı düşünmesini istemedim. Ben öyle biri değildim. Bu yüzden "Yo, hayır." dedim hızlı bir biçimde kestirip atarak. "Ben de babasının istemediği bir bebeği zorla doğurup onu da kendim gibi sevgisizliğe hapsedecek değilim zaten."

Kendi kendimi hançerlediğim sözlerim üzerine yeniden söze girmeye çalıştı adam. "Ece-" Ama izin vermek istemedim. Bundan sonraki tüm sözler gereksizdi.

Korkunç bir durumda olmama rağmen onun karşısında güçlü durmak için olağanüstü çaba sarf ettim ve "En kısa sürede bu durumu halledeceğim, aklın kalmasın." diyerek kestirip attım. Karşısında acınası durmak istemiyordum. Ya da başına dert olacak biri gibi görünmek de istediğim son şeydi. Bu yüzden içimde kırılan ve kalbime batan parçalarla bir an önce baş başa kalmak istedim.

"Bak, ben seni kırmak-"

"Carlo, şimdi yalnız kalmak istiyorum. Müsaade eder misin?" Bunu soğuk ve sakin bir ses tonuyla söylemiştim. Ruh gibi.

Kısa bir sessizliğin ardından Carlo şaşırmış bakışlarını üzerimde gezdirdi. Ne düşünüyordu ki? Bu bebeği doğurmak için onu ikna edeceğimi falan mı sanıyordu? Ya da ikna edilmeyi falan mı bekliyordu? Öyle biri değildim. Olmazdım da. Bir bebek dünyaya getirmek büyük bir sorumluluktu ve tek tarafın isteğiyle olabilecek bir şey değildi. Hem ben bile tam anlamıyla bebeğim olacağı fikrine alışmamışken, annelik için yanıp tutuşmazken neden böyle bir şey için savaşacaktım ki?

Carlo başını öne eğip sessizce odadan çıktığında yalnız kaldım ve hayal kırıklıklarımla baş başaydım. Ne bekliyordum bilmiyordum. Sadece bu dünyada biri tarafından anlam ifade ettiğimi, sevildiğimi, değer gördüğümü duymaya ihtiyacım vardı. Carlo'dan bunu beklemiştim sanırım. Hiç beklenmeyecek birinden.

Aslında Carlo'yu suçlamak da doğru olmazdı. Dünyaya gelmeme sebep olan insanlar tarafından bile kalbi sökülebilecek, çocukları için yedek parçaya ihtiyaçları olduğunda başvurabilecekleri bir meta gibi görülürken bi yabancının beni sevmesini nasıl bekleyebilirdim ki? Carlo'ya bunun için nasıl kızabilirdim? Beni bu dünyada karşılıksız sevmesi gereken insanlar tarafından bile sevilmezken Carlo'ya neyin hesabını sorabilirdim?

O beni kurtarmıştı. Hayatımı hiçe sayan ailemin elinden alıp kurtarmıştı. Sonra bana yeni bir kalp kırıklığı bırakmş olsa da. Ona kızamazdım. Kızmam gereken tek kişi kendimden başkası değildi. Güçsüzce ağlamaya başladım o an. Öfkem, nefretim kendimeydi. Hiç kimse beni sevmediğine göre sorun bendeydi. Sevilecek biri değildim belki de. Sevilmeyi hak etmiyordum. Bu can yakıcı bir gerçekti ama kabullenmem gerekiyordu.

Beni dünyaya getiren insanlar tarafından sevilmediğim gibi sevdiğim adam tarafından da sevilmemiştim. Hiç kimse tarafından sevilmemiştim. Şimdi yapmam gereken şey çok basitti. Karnımdaki bebeği de kendim gibi sevgisizliğe mahkûm etmeden onu bu dünyadan kurtarmalıydım.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Yeni bölüm biraz hüzünlü oldu. Belki de beklediğiniz bir tepkiydi. Carlo'nun söyledikleri hakkında ne düşünüyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz.

Kitap hakkında sohbet etmeden önce küçük bir hatırlatmada bulunmak istiyorum.

Sevgili okurlarım, İstanbul'da buluşuyoruz! Bu Cumartesi saat 14.00-15.00 arası Penguen Kitabevi Suadiye'de olacağım. Sizler için Halikarnas'ta Bir Gece'yi imzalayacağım. Kitapları olmayanlar üzülmesinler, sadece sohbet ederiz. Gelebilecek olan herkesi bekliyorum! 😍

Gelecek olanlar buraya yazabilirsiniz, çünkü sizler için minik sürprizlerim olacak. 💖

Şimdi gelelim KADEH hakkındaki sohbetimize... Carlo ve Ece hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu olay devamı nasıl ilerleyecek? Tahmin ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Carlo kararında haklı mı? Peki, sizce kararının altında başka sebepler olabilir mi? Ece'nin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız? Buraya yazabilirsiniz. Şimdilik benden bu kadar, haftaya Çarşamba görüşmek üzere! Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%