@buzlarkralicesi
|
-31- ❝Ece❞ O gün canım çok yanmıştı. Hayır, ortadan kaybolduğum günden bahsetmiyorum. Carlo'nun gözünde acınası konuma düştüğümü hissetiğim andan bahsediyorum. Benim gibi bebeğimin de istenmeyen çocuk olduğu bir kez daha yüzüme vurulduğu andan. İnsan kendi söz konusu olduğunda bir şekilde başa çıkabiliyordu durumla. Ama konu küçücük bir bebek olduğunda... Daha var olduğunun bile farkında değil, kendini dahi savunamıyor. Sadece bir hatanın ortaya çıkardığı küçük bir şey. Onu koruma içgüdüsüyle dolarken, kendi canımı bile hiçe sayıp ilk onu merak ederken Carlo'nun onun hakkındaki soğukkanlı tutumu öyle kalp kırıcıydı ki. Ona kızamayacağımı biliyordum. O hiçbir zaman bana yalan söylememişti. Kendiyle ilgili, bir ilişki adamı olmadığıyla ilgili hiçbir zaman yalan söylememişti. Sadece alışmaya çalışmıştı, bir ilişki yürütmeye çalışmıştı ama olmamıştı işte. Denemişti ve olmamıştı. Ona kızabileceğim tek konu dengesizliğiydi. Bir gelmişti bir gitmişti. Beni de aptala çevirmişti. Ama bebek konusundaki kararlılığını gözlerinde görmüştüm. Dolayısıyla yapmam gereken bir şey, vermem gereken bir karar vardı. Ben de üstüme düşeni yapmaya karar verdim. Canım öyle yanıyordu ki, şuan arkadaşlarımın tesellisi bile bana kendimi iyi hissettirmeye yetmiyordu. Yanı başıma oturmuş durumu anlamaya çalışırken benimle dertleşiyorlardı. Sanki benim yüzümden hayatları darmadağın olmamış, düzenleri bozulmamış gibi. Aslı şaşkınca "Kızım ne acelen vardı? Arkandan atlı mı kovalıyordu da gittin aynı gün pişman olabileceğin bir karar verdin?" diye sordu. Verdiğim karardan pişmanım ya da değilim diyemezdim. Açıkçası kafam şuan öyle karışıktı ki doğru kararı mı vermiştim ondan da emin değildim. Ancak bildiğim tek bir şey vardı, kimsenin bana acımasını istemiyordum. "Carlo'nun gözünde acınası olmak istemedim." Bunu söylerken içim paramparça olsa da güçlü durmaya çalışmıştım. Aslı ise benim kadar rol yapma gereği duymuyordu. "Carlo'nun gözüne sıçayım." dedi hınçla. "O önce kendine acısın, salak adam! Güvendiğimiz dağlar kayak merkezi oldu anasını satayım." Meredith ise benim akılcı yanım gibiydi. Bana şefkat göstermek isteyip çekinen yanım gibi. Uzanıp elimi tuttu gözlerini kapatırken. "Sen doğru olanı yaptın, üzülme." Aslı bu fikre şiddetle karşı çıktı. "Ya nereye doğru yaptı? Kararı bile Ece vermedi ki. Bir öfkeyle gitti aldırdı bebeği. Her şey Carlo yüzünden oldu. Pislik herifin yaptığına bak." Meredith onaylayarak başını sallarken "O konuda hemfikiriz zaten." yanıtını verdi. "Ama Carlo'dan bir şey olmayacağı en başından belliydi zaten. İlk gördüğüm andan beri gözüm tutmamıştı o adamı." Bense tüm sorumluluğu üstüme aldım çünkü kararı ben vermiştim. "Boşuna kızmayın ona. Ben ne yaptıysam kendime yaptım. O hiçbir şeyi zorla yapmadı ki. Ben de istedim. Yalan mı?" Bu konuya ikisinin de itirazı yoktu. "Kimse beni sevmezken zorla kendimi sevdiremem." Aslı'nın gözleri büyüdü. "Saçmalama kızım!" Klasik kız arkadaşlar gibi "O senin gibisini bundan sonra mumla arasa bulamaz." tarzı teselliler verdi. Ben de üzülmesin diye zorla tebessüm etmeye çalıştım, ne yapabilirdim ki? Dudaklarını merakla bükmüş olan Meredith ise düşünceliydi. "O da bir garip. Hem her şeyin sorumlusu, hem her şey istediği gibi oldu hem de salonda başını ellerinin arasına almış öylece düşünüp duruyor." Eminim bebeği düşünmüyordu. Sonuçta onu istemediğini açık açık söylemişti. Anlamam için daha ne yapmalıydı, neşterle karnımı deşip bebeği çıkarması mı gerekiyordu? "Başımızda bin tane bela var. Tek dert bu değildi ki. Bu işin içinden nasıl çıkacağımızı düşünüyordur." Aslı Meredith'in akılcılığına nazaran Türk kızlarının atarlı yanını temsil ediyor gibiydi. "Aman neyse ne, gözümden öyle bir düştü ki Hadise'nin dediği gibi Superman olsa kaldıramaz." Benim şakalara gülemeyecek kadar üzgün olduğumu gören Meredith öksürerek konuyu kapatma taraftarı oldu. "Neyse biz çıkalım da sen dinlen." Bitkin ve minnettar bir tebessümle "Sağ olun kızlar." dedim. "Yanımda olduğunuz için." Bunu söylerken çok samimiydim çünkü her şeye rağmen yanımda olmaları bana güç veriyordu. O sırada aniden aklıma gelince Mere'nin bacağına baktım. "Senin bacağın nasıl oldu? Basabiliyor musun ayağının üzerine?" "İyi, iyi merak etme. Yavaş yavaş iyileşiyor. Sen kendini düşün, iyileşmeye bak." Bakışları göğsüme kaydı. "Daha dikişlerin bile iyileşmedi." Bense sadece başımı sallamakla yetindim. Daha fazlasına gücüm yoktu. Onlar çıktıktan sonra da başımı yastığa koyup uyumaya çalıştım. Çok yorgun olmama rağmen uykum gelmiyordu. Sessizce dinlenirken yarım saatten fazla zaman geçmeden kapı çaldı. Kızlardan biri merak edip gelmiştir diye düşünürken içeri Carlo girdi. Yüzünde mahcup bir ifade vardı. Bana bakarken üzüntüsünü gizlemiyordu. Ama ben onun üzüntüsünde samimi olduğuna inanmıyordum. Hani sevmediğiniz biri öldüğünde yas tutuyormuş gibi davranmak zorunda hissedersiniz,toplum tarafından dışlanmamak için yasa saygı duyup üzgün numarası yaparsınız ya, Carlo'nun öyle davranmaya çalıştığını düşünüyordum. "Merhaba." Baş işaretiyle karşılık verdim selamına. Daha fazlasına gücüm de isteğim de yoktu. Düşünceli bir ifadeyle "Ağrın var mı?" diye sordu. Konuşma daha fazla uzamasın diye ters cevap vermek ya da laf sokmaktan kaçınıp "Yok." dedim yalnızca. Onunla uğraşacak değildim. "Yiyecek bir şeyler hazırlamamı ister misin? Geldiğinden beri hiçbir şey yemedin. Operasyondan sonra da-" "Hayır, dinleneceğim." Bana acıdığı için ilgi göstermesini ya da nezaketen hâlimi hatırımı sormasını istemiyordum hatta bunu düşünmek midemi bulandırıyordu. Bir zamanlar birbirinize çok yakınken, bedeninizin her şeyini ezberlemişken iki yabancı gibi nezaketen konuşmalar dışında sessiz kalmanız öyle yorucuydu ki. Benim son sözüm üzerine yine aynı sessizlik. Çıkıp gitmesini beklerken o içini dökmek için söze girdi. "Ece, ben hiç iyi değilim." Yüzünde gerçek bir vicdan azabı görüyordum ama benim için anlamsızdı. Cevabını hiç merak etmememe rağmen "Neden? İstediğin olmadı mı? Niye iyi olmuyormuşsun?" diye sordum yılgın bir biçimde. "Bu olanlardan dolayı kendimi gerçekten kötü hissediyorum." Ona kızmak gelmedi içimden. Onunla tartışmak bile gelmedi. Bu yüzden sakince karşılık verdim. "Vicdan azabı çekmeni gerektirecek bir şey yok, Carlo. Böyle bir ortama çocuk getirmek hayalperestlikti zaten. Daha bizim ne olacağımız bile belli değil. Bu kadar insan bir eve doluşmuşuz. Bir de bebek." Omuz silktim kendimi kandırır gibi. "Onun için de kötülüktü." "Ece, ne hissettiğini tahmin ediyorum." Hemen "Edemezsin." dedim. İlk kez bu kadar sert çıkmıştım. "Ondan vazgeçmek senin için daha kolaydı. Çünkü onu içinde taşıyan, duygusal bağ kurmaya meyilli olan sen değildin. O yüzden lütfen beni anlıyormuş gibi davranma." Kısa bir şaşkınlık ve suskunluktan sonra yeniden denedi. "Evet, çok haklısın. Onunla duygusal bağ kurmaya senin kadar meyilli değilim belki ama ben de seni başka bir yerden anlayabiliyorum. Bunu düşünemez misin?" Başını iki yana salladı. "Ben sandığın gibi cani biri değilim, Ece." Genç bir kızı öldürdükten sonra bunu söylemesi bana pek inandırıcı gelmemişti. Zaten yüz ifademden de anlamış olacaktı ki bir şeyler söyleyecekken yutkundu. "Seni gerçekten anlıyorum. Sana değer vermediğimi düşünüyorsun ama asla öyle değil. Bak-" Bense bu anlamsız konuşmanın içinde olmaktan son derece rahatsızdım. Benim teselli edilmeye ihtiyacım yoktu. Hele ki Carlo tarafından. O yüzden hemen sözünü kestim. "Bunları konuşmak çok yersiz. Beni yalandan sözlerle teselli etmene ihtiyacım yok." "Ece, yalan değil." Bu kez konuşmaya çok istekliydi. Kendini açıklamaya. Aylardır ona kendisini anlatması için bir yalvarmadığım kalmıştı, o ise karşımda buz gibi durmuştu hep. Şimdi izin versem neredeyse her şeyi dökülecek gibiydi. Ama artık merak etmiyordum. "Bak, ben sana gerçekten değer veriyorum Ece. Hatta bu bebek için kendimi hazırlamaya-" Düz bir sesle "Neyseki böyle bir şeye gerek kalmadı." diyerek kestirip attım. Onun günah çıkarmalarıyla ilgilenmiyordum. Benim kendime göre dertlerim vardı zaten. Bir de onunkilerle meşgul olacak değildim. "Kimseye zorla istemediği bir sorumluluğu yükleyecek değilim, Carlo. Ne sanıyordun, yakana yapışıp bebeğine zorla babalık yaptıracağımı mı?" Başımı iki yana salladım. "O kadar küçülmem." Yüzündeki acı ifadeyi görmezden geldim. "Bu bebeği doğursaydım bile kendim bakardım. Sana ihtiyacım yok. Hiçbir şekilde." Kararlılıkla ekledim. "Teselline de ihtiyacım yok." "Ece, ben aslında... Aslında bebeği istemiyor değildim. Sadece-" Zaten bebek gittiği için rahatlayan Carlo, günah çıkarırken biraz da benim gönlümü yapmaya çalışıyordu. Ama ben ne gördüğümü, ne duyduğumu çok iyi biliyordum. Ve onun vicdanını rahatlatmasına yardımcı olmayacaktım. "Anlamıyor musun? Nedeninin ve detayların hiçbir önemi yok. Kalmadı. Bebek gitti, Carlo. Sen de rahatla artık." Yeniden konuşmak için atağa geçen adama izin bile vermedim. "İstediğin gibi bebekten kurtuldum, bitti gitti. Kapandı konu." Karşılık vermesin ya da benimle konuşmaya çalışmasın diye de hemen ekledim. "Şimdi izin verirsen dinlenmek istiyorum. Hiçbir yere varmayan konuşmalara ayıracak enerjim yok." Bir süre yüzüme bakan adam usulca başını salladı. İlk kez çaresizliği gördüm gözlerinde. Ama bu beni mutlu etmedi. Onun acı çekmesi de beni mutlu etmezdi. Artık hiçbir şey beni mutlu edemezdi. Sessizce odadan çıkıp gitti. Bense mutluluğu kaybettiğim ve asla bulamayacağım bir anahtar gibi izini göğsümde taşırken başımı yeniden yastığa koyup uyuyamayacağımı bildiğim hâlde gözlerimi kapattım. ❝Carlo❞ Ben iğrenç bir adamdım. İğrenç, korkak adamın tekiydim. Onu kaldıramayacağı bir yükün altında tek başına bırakmıştım. Hem de onu sevmeme rağmen. Üstelik bunun sebebini açıklayamıyordum bile. Odadan çıktığımda Aslı'nın elinde bir bardakla Ece'nin odasına doğru geliyordu. Merakıma engel olamayıp "O nedir?" diye sordum. Bana tavırlı olduğu her hâlinden belli olan kız gözlerini devirerek "Kör müsün? Süt. Biraz da pekmez kattım içine." Bakışları eğer elinde olsa beni paramparça edebilecek bir kinle doluydu. "Çok kan kaybetmiştir şimdi. Pekmezli süt iyi gelir ona." Kaşlarım çatıldı istemsizce. "Kan mı kaybetmiştir?" Sanki bunu sorarken benim de yüzümdeki renk çekilmiş gibiydi. Hiç bu açıdan düşünmemiştim. "Kürtajın nasıl bir şey olduğunu sanıyorsun ki?" Karşılığında bir şey söylememe fırsat kalmadan omuz atarak yanımdan geçti ve kapıyı açıp renksiz yüzüyle yatakta yatan kızın yanına doğru yürüdü. Bense Ece'yi sadece kapı aralığından görebilmiştim. O da sadece birkaç saniyeliğine. Aslı yüzüme baka baka kapıyı suratıma kapattı. Kendimi işe yaramaz, her şeyi berbat etmiş biri gibi hissediyordum. Ki öyleydim. Sevdiği kadını bile koruyamayan ahmağın tekiydim. Bir de ona duymak istemeyeceği bir sürü kırıcı şey söylemiştim benden uzaklaşması için. Hâlâ Dalia'yı sevdiğim ve bebeği istemediğim saçmalıkları. Bir sürü gerçek olmayan aptal cümleler sürüsü. Her şeyi olduğu gibi bunu da mahvetmiştim. Trabzanlara doğru yürürken odasından çıkan Inti'yle karşı karşıya gelmiştim. Merakla "Nasıl? Daha iyi mi?" diye sorduğunda başımı iki yana salladım. "Altüst olmuş durumda. Haklı olarak." Kendimi suçlamaktan hiç çekinmedim çünkü suçluydum. "Benim yüzümden." "Tamam, yeter artık. Kendini suçlama." Dudakları büküldü düşünceli bir biçimde. "Demek ki o da seninle aynı şekilde düşünüyormuş ki ertesi gün operasyon için gitmiş." Inti'nin bu düz mantığı hem sinirlerimi bozmuş hem de savunmaya geçmeme sebep olmuştu. "Anlamıyor musun Inti, o benim yüzümden yaptı bunu." Onunla konuşurken birdenbire kendimle de yüzleşmeye başlamış hissettim. "Haberi verirken, bebekten bahsederken yüzünü görmeliydin. Gizli bir heyecan ve umutla ışıldıyordu gözleri. Benim söylediklerimden sonra tüm büyü bozuldu, her şey tersine döndü." Pişmanlıkla başımı iki yana salladım. "Her şeyi ben yaptım. Bebeğimizden benim yüzümden kurtuldu." Şaşkınlıkla gözleri büyürken "Bebeğimiz mi?" dedi ve başını iki yana salladı. Buna kendimi kaptırdığımı düşündü. Kullandığım iyelik ekine takılmış gibiydi. "Bak, biraz sakin ol tamam mı? Başımızdaki dertleri bilmiyormuş gibi konuşma. O bebeğin doğmaması gerektiğini sen de çok iyi biliyorsun, sebeplerini yeniden konuşmayalım istersen." Bebekten duygusuz bir biçimde bahsetmesi beni garip bir şekilde rahatsız etmişti. Bu yüzden ona dümdüz düşman gibi baktığımın sonradan farkına vardım. Inti ise bundan etkilenmiyordu. Kararlılıkla ekledi. "O en doğru kararı verdi, Carlo. Evet, şuan üzgün ama mantıklı olanı yaptı. Zamanla düzelecektir." "Hayır, artık düzelmeyecek. Ben onun kalbinde hiç iyileşmeyecek bir yara açtım." Bilmiş bir yüz ifadeyle başını sallarken "Ve onun kalbini kurtardın." dedi. Üstüne basa basa da ekledi. "Hem de mecazen değil, gerçekten. Onun hayatını kurtardın Carlo." Şu aşamada bunun bir önemi yoktu. Evet, onu ölmekten kurtarmıştım ama daha acılı bir işkenceye mahkûm etmiştim. Bu kulağa daha korkunç geliyordu. En azından diğer şekilde bir kez ölmüş olacaktı. Ancak benim yüzümden her gün acı çekecekti. "Artık asla beni sevmeyecek, Inti. Hep nefret edecek benden. Bunu gözlerinde gördüm." "Carlo, yapma." O gözlerde gördüğüm birçok şey vardı. Belki benimle uzun uzun konuşmamıştı, bunu reddetmişti ama bakışları her şeyi anlatıyordu. Beni aşkımla ve vicdanımla baş başa bırakmıştı. "Ben onun gözünde korkağın tekiyim. Bebeğinin katiliyim. Onu hamile bırakıp sorumluluklarından kaçan duygusuz bir piç kurusuyum ve en kötüsü de ne biliyor musun? Sonuna kadar haklı. Artık onu tamamen kaybettim." "Belki de doğru olan budur. En başından beri." Bunu bilge bir yüz ifadesiyle söyleyen adama baktım. En başından beri Ece'den uzak durmamı söyleyip durmuştu. Haklı olduğunu anlamam çok acı bir şekilde gerçeğe dökülmüştü. Şimdi korktuğum bambaşka şeyler vardı. Bebek gitmişti, onun için yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı ama Ece'ye de bir şey olmasına katlanamazdım. Ya bunu kaldıramaz da kendine bir şey yaparsa diye düşünmeden duramadım. "Inti, gözünün Ece'nin üzerinde olmasını istiyorum. Onu bir an bile yalnız bırakmamalıyız." Kaşları çatıldı. "Anlamadım, neden?" "Kendine zarar vermesinden korkuyorum." Abartı bir şeyden bahsediyormuşum gibi davrandı. "Saçmalama." "Ciddiyim." Israrla ekledim. "Sen dediğimi yap." Kabullenircesine başını sallayan ve "Bıraksak seni paramparça edecek köpek balıkları gibi bekleşen kız arkadaşlarından fırsatım olursa tamam, elimden geleni yaparım." diyen adamı arkamda bırakıp salona indim. Mutfağın önünden geçerken o an aklıma geldi. Mutfakta karşılaştığımız an. Ece'yi düşmekten korurken onu kucakladığım, elimin istemsizce karnında duraksadığı an. Hiçbir şey hissedemeyecek kadar erken olmasına rağmen elimin temas ettiği yerde bize ait bir bebeğin olduğu duygusundan uzak duramamıştım. Şimdiyse o bebeği kendi ellerimle yok etmiştim. Ben yapmıştım. Bu yüzden kendimi asla affetemeyecektim. Bunları düşünürken bahçeye çıktım. Temiz hava alıp kendime gelmeye çalışırken telefonum çaldı. Arayan oydu. Sanki düşüncelerimin de gardiyanıymış gibi hissetmiştim sanırım. Hiç istemesem de aramasını yanıtlamalıydım. Kurallar basitti. "Efendim?" "Seni gönderdiğim her yerde ortalığı karıştırmayı nasıl başarıyorsun?" "Bu benim dışımda gelişen bir olaydı." "Seni ilgilendirmeyen konulara dahil olma o zaman." Sakin kalmaya çalışarak karşılık verdim. "Benim için değerli birinin meselesiydi, müdahale etmek zorundaydım. Bunun için sana hesap vermeyeceğim." "Bana her şey için hesap vermek zorundasın, bunu sakın unutma. Özgürlüğünü bana borçlusun. O küçük kızla oynadığın aşk oyunu senin zihnini bulandırmış." "Ece hakkında konuşurken kelimelerini seçerek kullan." Telefonun diğer ucunda burnundan soluduğunu duydum. "Duyduklarım doğru mu?" Dudaklarımı büktüm görmediğini bile bile. "Ne duyduğuna bağlı." "Bir bebek meselesi varmış." Sessizliğimden faydalanarak yineledi sorusunu. "Kız hamile mi?" Duraksadıktan sonra yeni bir soru yöneltti. "Bebek senden mi?" "Ne biçim konuşuyorsun? Tabii ki benden!" Sonrası uzun bir sessizlik. Benim yanıt vermediğim her saniye öfkesi ve paniği kat kat artıyordu. "Carlo, kurallar çok net. Seninle bir anlaşma yaptık. Bebek olmayacak dedik. Şimdi kuralları nasıl çiğneyebilirsin? Nasıl önlemini almazsın? Bunu nasıl yaparsın? Nasıl bu kadar düşüncesiz olabilirsin?" Onun belki de hayatında ilk defa bu kadar uzun konuşmasına şahit oluyordum. O da beni azarlamak içindi tabii. Ve sorularının başrolünde hep bir nasıl sorusu. Nasıl olabileceğini bilmiyormuş gibi. Nedense onun kendi kendine böyle paniklemesi hoşuma gitmişti. Bir kez olsun kontrolün benim elimde olduğunu görmek paha biçilemezdi. Ben yanıt vermedikçe delirirken "Cevap ver!" diye kükredi. Zerre korkmamıştım. Onu huzursuz etmek ne kadar hoşuma gitse de gerçekleri söylemeliydim. Bu yüzden dudaklarımı yakan sözü söyledim. "Öyle bir mesele yok, kalmadı." "Nasıl?" "Benim bir şey söylememe gerek kalmadan bebeği aldırdı." Bu kez keyfi yerine gelen oydu. "Akıllı kızmış. Takdir ettim doğrusu." Kinayeli bir sesle devam etti. "Senden akıllı olduğu kesin." "Söyleyecek bir şeyin yoksa kapatıyorum, azarlamalarınla uğraşamam." "Bekle." Duraksadım sözü üzerine. "Tek kullanımlık hat kullanıyorsun değil mi?" "Evet, merak etme. Her şey konuştuğumuz gibi." Bıkkınlıkla ekledim. "Kurallar açık." Kararlılıkla "Kurallar açık." diye karşılık verdi. Telefonu kapattım. Her şey onun istediği gibi ilerlediği zamanlarda içimi bir huzursuzluk kaplıyordu. Kendimi iplerin ucunda bir kukla gibi hissederken hem ona hem de kendime öfkeleniyordum. Gün boyu evden çıkmadım. Sadece güvenliğimiz için birkaç telefon görüşmesi yaptım, salonda oturdum. Ece de bir süre sonra odadan çıkıp aşağı indi. Beni görünce salonda durmayıp bahçeye geçti. Bahçedeki sallanan salıncakta sessizce oturup dışarıyı seyrederken ben de salonun camından onu izliyordum. Arkamdan gelen Inti'nin sesiyle arkama dönme gereği duymadım. "Ona neden gerçeği söylemedin?" Yüzüne bakmadan karşılık verdim. "Artık bir önemi yok." Bir önemi olmadığını biliyordum. Geri dönüşü yoktu. "Ben onun canını yakmış kötü bir adamım. Biyolojik babasından sonra en büyük hayal kırıklığıyım. Cezam da sonsuza kadar ondan uzak kalmak." Omuz silktim. "Belki benim yüzümden bir daha kimseye güvenemeyecek bile." "Güvenmese iyi olur. Babana bile güvenme deyiminin gerçek olduğu bir dünyadayız." Türkçe deyimlere olan ilgisi gözümden kaçmasa da tepki vermedim. "Bundan sonra onu üzmeye hakkım yok. Umudunu benden tamamen kesmeli." "Ne yapacaksın ki?" Sorusuna karşılık vermedim. Zaten bir şey yapmama gerek yoktu ki. Onu tamamen kaybettiğimi biliyordum. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Ay, bu yeni bölümü sizlerle paylaştığım için çok mutluyum ama açıkçası gündem bu kadar karmaşıkken yeni bölüm paylaşmak ne kadar doğru onu da bilemedim. Yine de size verilmiş bir sözüm olduğu için paylaştım. Bu konuyu uzatıp moralleri bozmak istemediğimden hemen yeni bölümümüze gelelim. Sizce Carlo'nun sakladığı sır ne ya da ne gibi bir şey olabilir? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölümü beğendiniz mi? Beklediğiniz tempoyu yakaladı mı? Buraya yazabilirsiniz. Sizce bundan sonra neler olacak? Carlo ve Ece arasındaki ilişki gerildikçe gerildi ve geri dönülmez bir noktaya girdi. Bu konuda gelecekle ilgili tahmin ve teorilerinizi merak ediyorum, buraya bekliyorum. Uzun zamandır etiket yapmayı unutmuşum, o yüzden bu bölümü elysionn1 ve Delinintekiaysee okurlarıma armağan ediyorum. 💝 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |