Yeni Üyelik
34.
Bölüm

🂡 KADEH | 33

@buzlarkralicesi

-33-

 

❝Ece❞

 

O günkü konuşmadan sonra yeniden konuşmamıştık. Ben mümkün olduğunca onun yüzünü görmemeye çalışıyordum. Başımda yeterince bela yokmuş gibi bir de Carlo'nun bana karşı davranışlarını çözmeye çalışıyordum. Beni neden kurtarmıştı? Madem beni sevmiyordu, aklı da kalbi de hâlâ ölen kız Dalia'daydı, neden benimle bir aradaydı? Neden beni koruyordu ve gitmeme izin vermiyordu? Neden beni burada tutmaya çalışıyordu? Kurtardığı kalbime ve ruhuma eziyet mi etmeye çalışıyordu? Anlam vermek güçtü.

 

Akşam onunla karşılaşmamak için bahçedeki salıncakta şalıma sarınıp oturdum. Sessizce etrafı seyrederken gözlerim gitmeye başlamıştı. Kendime engel olmadım ve başımı arkama yaslayıp biraz gözlerimi kapadım. Dalmışım. Yarı uyur yarı uyanık vaziyetteyken hayal meyal Carlo'nun geldiğini ve üstümü örttüğünü gördüm. Yorgun olmama rağmen bunun gerçek olup olmadığını anlamak için yerimden doğrulup gözlerimi aralamak istedim. Arabada beni kaçırdığını sandığımda tatlı sözler söylediği anların bir hayal ürünü olduğuna neredeyse inanmıştım artık. Ardından bana söylediği tüm acı sözlerden sonra cennetimize gelmediğimiz kesindi.

 

Kendime geldiğimde Carlo karşımdaki koltukta oturuyordu. Usulca yerinden kalkıp hiçbir şey söylemeden bana doğru yürüdü. Yanıma oturdu ve yarama dokunmaya çalıştı. Geri çekildim. "Yarana bakmamız lazım. Belli aralıklarla-"

 

"İstemiyorum."

 

"Ece, lütfen." Yüzü ciddi bir hâl almıştı. Ne kadar ciddi olduğu umurumda değildi. Onun otoritesini reddediyordum. Ona ve söylediklerine itaat etmeyi reddediyordum. Sonunda tehlike olmasına rağmen. O da bunun farkındaydı. Beni otoritesiyle yola getiremeyeceğinin farkında olduğundan konuşmayı tercih etti. "Bu, aramızdaki şeyden farklı bir durum. Bana kızgın olabilirsin. Haklısın da." Samimi bir üzüntü barındırıyordu gözleri. Umurumda olsaydı eğer. "Sonuna kadar haklısın. Ama ikisini birbirinden ayırmamız gerek."

 

"Sevmediğin birine karşı biraz fazla şefkatli değil misin, Carlo?" Kinayeli tonumu gizleme gereği dahi duymadım. "Ya da adın her ne idiyse."

 

Herhangi bir yanıt vermeden bahçenin ışığını açtı ve yarama bakmak için çekingen de olsa yeni bir hamlede bulundu. Bu kez karşı çıkmadım. Bandajı kaldırdı. Yüzünde garip bir ifade olsa da yumuşadı bakışları. "İyileşiyor."

 

Bense karşılık verdim. "Ama izi kalacak." Aynı şeyden bahsettiğimize emin değildim. O bedensel bir acıdan ve yaradan bahsediyordu. Benim bahsettiğimse kalbimin derinlerinde kabuk dahi bağlayamayan, hep kanayan bir yaraydı.

 

Sessizlikle başını öne eğdi adam. Bir şey söylemesini beklerdim. Hiçbir anlamı olmasa da üzgünüm falan demesini. Ama susması... Bu bambaşka bir umutsuzluğa kapı açıyordu kalbimde.

 

İşaret parmağımı az önce bandajını kapattığı yere götürdüm. "Bu yara izine her baktığımda beni dünyaya getiren insanların ihanetini hatırlayacağım. Ve hiç unutmayacağım." Gözlerine bakmaktan imtina etmedim. Islanmak üzere olan kirpiklerimle gözlerim dolu dolu olmuştu. Artık sesim kulağıma ulaştığında bir fısıltıya dönüşmüştü. "Daha derine indiğimdeyse senin bıraktığın yara var. Onu ölsem de unutmam."

 

Yüzünde sahte mi yoksa sahici mi olduğuna karar veremediğim bir acı ifadesiyle bana bakıyordu. "Ece, özür dilerim. Bunun hiçbir anlamı yok biliyorum ama sana yemin ederim hepsinin bir sebebi var."

 

Haklıydı. Hiçbir anlamı yoktu. Üzgünüm demesini isterken bile üzgün olmasının bir anlamı olmadığını biliyordum. Sadece duymak içimi rahatlatır sanmıştım ama öyle olmadı. Karnımda onun bile bilmediği bir parçamızı taşırken, onu yok ettiğimi düşünürken üzgün olmasının bir anlamı kalmamış gibiydi. Çünkü sanki hepsi sözde kalıyordu. "Eminim vardır." dedim yarımağız.

 

"Ve hepsi senin için."

 

"İşte bu en sevdiğim." Alayla söylediğim bu söz üzerine parmağımı şıklattım. "Bilmediğin şeyler var, bir sebebi var ve en iyisini sona bırakmışsın... Hepsi senin iyiliğin için." Acı acı güldüm. "Hayatımı mahveden herkesin kullandığı fix cümleler bunlar biliyor musun? Sende de pek farklı olmadı."

 

"Senin için bir anlamı olmadığını biliyorum Ece ama benim için bir anlamı var. Gerçekten." Kararlı bakışlarını üzerime diken adam "Tüm bunlar seni korumak için." diye de ekledi.

 

Son sözü nedense beni, içimdeki azgın öfkeyi harekete geçirmek için yeterli gelmişti. "Beni korumak için mi ben evdeyken yan odamda Sierra'yı düzdün?"

 

Bundan haberimin olduğuna dahir bilgisi var mıydı yok muydu yüzünden anlamak güçtü. Sadece olduğu yerde donup kalmıştı.

 

"Bu da mı iyiliğim içindi?" Sahte bir mahcubiyet ifadesiyle dudaklarım düz çizgi hâlini alana kadar tebessüm ettim. "Özür dilerim."

 

Donup kalan ve cevap veremeyen adam, inkâr etme yoluna bile gitmedi. Başını öne eğdi öylece. Zaten neyi inkâr edecekti ki? Tüm bunlar gözümün önünde, yan odada olurken neyi inkâr edebilirdi?

 

"Sanırım seninle iyilik anlayışımız epey farklı." Kalkmadan önce son olarak belirtme gereği duydum. "Umarım burada kalmayacağımın farkındasındır. İlk fırsatta buradan gideceğime emin olabilirsin. Ve bu kez sahte evlilik oyunun bile buna engel olamayacak." İğrenen bir bakışla ekledim. "Senin yüzünü bile görmek istemiyorum."

 

Gitmek üzereyken onun "O zaman gidemeyeceğini de bilmelisin." sözüyle duraksadım. Utanmazca cevap verebiliyordu. Hâlâ. Tüm bu rezilliklere rağmen.

 

Alayla kaşlarım havalandı yeniden ona dönerken. "Hadi ya, nasıl engel olacaksın merak ettim doğrusu." Hınçla devam ettim. "Zamanı gelince görürsün nasıl elimi kolumu sallaya sallaya gidiyorum."

 

"Gidersen ne yapacağız Ece? O meraklı komşuya, herkese nasıl açıklayacağız yokluğunu?"

 

"Boşanıyoruz dersin."

 

"Kim boşanacağı karısıyla yeni bir eve taşınır söyler misin?"

 

"Bunu bana sormadan ikimiz adına evlilik yalanı uydururken düşünecektin."

 

"Ece, gözlerinle gördün ne kadar meraklı bir kadın olduğunu." Ciddi bir ifadeyle beni bu saçma sebeple ikna edebileceğini düşünüyordu. Bu kadar saf mı görünüyordum gerçekten? "Burası şuan bizim için en güvenli yer. Dikkatleri üzerimize çekmezsek uzun bir süre burada saklanabiliriz. Herkes bizi evli sanıyor. Gerçek bir evlilik-"

 

Kaşlarım havalanırken "Gerçek bir evlilik mi?" dedim ve hayretle gülerken başımı iki yana salladım. "Şöyle söyleyeyim Carlo, rüyanda görsen hayra yorma."

 

Yeni bir adım attığımda beni kolumdan tutan adama baktım yeniden. Kendinde bu hakkı nasıl bulabiliyordu acaba? Beni bu ucuz numaralar dışında nasıl yanında tutabileceğini sanıyordu?

 

Bu kez kendisinde olmayan dürüstlüğü kullanma niyetindeydi sanırım. Bunu "Sana söylemek isteyip de söyleyemediğim öyle çok şey var ki Ece. Öğrendiğinde seni tehlikeye atacak şeyler. Hepsi açığa çıkmak için dudaklarımı zorluyor. Ama senin için-" dediğinde anlamıştım.

 

"Lütfen zahmet etme. Nasılsa hiçbir sebebin önemi kalmadı gözümde. Kendini zorlama."

 

Aslı ve Inti ayrı ayrı ama eş zamanlı bahçeye geldiklerinde bizim hararetli konuşmalarımızdan tartıştığımızı düşünmüş gibiydiler. Bakışları tedirgindi. Inti anlamaya çalışırken Aslı benim adıma savunmaya geçmeye hazırdı.

 

Bir elini mahalle kadınları gibi beline atmadığı kalan Aslı, ışın kılıcı gibi bakışlarını Carlo'ya salladıktan sonra bana döndü. "Ece, ne arıyor gene bu adam senin yanında?"

 

Bense tartışmayı burada bitirmeye niyetliydim. Bu yüzden arkadaşımı kolundan tutup içeri yönlendirmek istedim. "Tamam Aslı, hadi biz içeri geçelim."

 

Carlo ise kendisine yöneltilen öfke oklarından zerre etkilenmeyen bir yüzsüzlükle benimle konuşmaya çalıştı. "Ece... Senden bana kızmamanı istemeye hakkım yok. Ama özür dilerim. Gerçekten. Sana yaşattıklarım için..." Gözlerini kapatırken yutkundu. "O bebeğin doğmasını ben de isterdim. Şartlar farklı olsaydı-"

 

Tüm bunları laf olsun diye söylediğinin farkında olduğum için sözlerinin bir anlamı yoktu. Anlamı olmadığı gibi beni öfkelendiriyordu da. Bu yüzden "Carlo, yeter." diyerek sözünü kestim. "Duygu mastürbasyonunu başka yerde yap. Senin günah çıkarmalarınla ilgilenmiyorum."

 

Elbette benim olayıma benden çok öfkelenen Aslı da tepki göstermeden duramadı. "Utanmadan bir de konuşuyor ya..."

 

O ana kadar düşüncelerini paylaşmadan sessizce dinlemeyi seçen Inti ise arkadaşını bu cephede yalnız bırakmama kararı almış olmalıydı. "İki kişi arasındaki konuya neden dâhil olduğunu sorabilir miyim?"

 

"Soramazsın. Başka aklına takılan olursa ağlayarak günlüğüne yazabilirsin."

 

"Ne kadar egoist bir kızmışsın sen? Karşındaki insanın neler yaşadığıyla ve açıklamalarıyla bile ilgilenmiyorsun. Belki çok sağlam gerekçeleri var."

 

Artık Carlo'yla biz susmuştuk, avukatlarımız konuşuyordu sanki. Aslı "Ya şaka mısın sen? Benim arkadaşım beş para etmez bir adam yüzünden kürtaj masasına yattı." diye atıldı. "Egoist birini görmek istiyorsan arkadaşına bakman yeterli. Kendi zevkleri için arkadaşımı kullandığı yetmiyormuş gibi bir de onun hayatını mahvetti."

 

Koluna dokunarak "Aslı, tamam." diyerek durdurmaya çalışsam da nafileydi. Ok yaydan çıkmıştı bir kere.

 

"Konu seks yapmaksa Carlo arkadaşını hiçbir şeye zorlamadı." Hassasiyet gösteren bakışları bana döndü. "Ece, seni kırmak için söylemiyorum. Ama arkadaşın Carlo sana tecavüz etmiş gibi davranıyor ve bu hiç hoş değil." Inti sakinliğini koruyarak donuk bir yüz ifadesiyle karşılık verdi. "Bilmediğin konularda yorum yapma. Bak, ben aralarındaki konuya karışıyor muyum?"

 

Ben bana söylenen hiçbir şeye cevap veremeyecek kadar kırgındım. Olayların bu kadar çirkinleşmesini görmeye de katlanamıyordum ama kendime ait bu konuya çaresizce seyirci kalmıştım.

 

Aslı'yı susturmak beni susturmak kadar kolay değildi. "Bunda bilmeyecek bir şey yok, Inti. Her şey ortada." Öfkeli bakışları Carlo'ya döndü. "Arkadaşın ne baba olmayı ne de adam olmayı beceremedi. Madem bu kadar baba olmak istemiyordu, önlemini alsaydı."

 

Carlo ise arkadaşına nazaran daha yapıcı davranıyordu. Tüm kirli çamaşırlar, mahremimiz ortaya dökülmemiş gibi saygıyla cevap verdi. "Aslı, söylediklerini anlıyorum, hak da veriyorum ama gerçekten bilmediğin şeyler var, inan bana."

 

"Senin neyine inanayım söyler misin? Yaptıklarının sorumluluğunu bile alamayan bir korkaksın sen. Ece seni sevmekten başka ne hata yaptı? Seni aldattı mı? Yaptığın onca şeyi ihbar mı etti? Ki bence yapmalıydı." Inti'nin düşman bakışlarını umursamadan bunu söyleyebilmişti. Ben bile şaşırdım. "Belli ki sen kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencil herifin tekisin. O senin yüzünden bebeğinden vazgeçti. Bu bebek senin şeyinden fırladı. Ama sen bunun tek sorumlusu Ece'ymiş gibi davrandın. Ona kendini iğrenç hissettirdin. Sessiz sessiz onu suçlayıp üstünde baskı kurdun. Kız da dayanamayıp içi yana yana o bebeği aldırdı. O masum canın ne suçu vardı?"

 

Inti yeniden Carlo yerine araya girdi. "Her şeyi çok biliyorsun değil mi Aslı?" Belli ki Carlo'nun o söyleyemediği çok özel sırlara kendisi de vakıftı. Hâl ve hareketlerinden bunu anlamak mümkündü.

 

Diklenmekten asla geri durmayan arkadaşım ise ona "Evet, çok biliyorum, var mı?" diyerek karşılık vermekten çekinmedi.

 

Inti bu kez Aslı'yla dalaşmak yerine Carlo'ya döndü. "Ne zaman gerçekleri anlatacaksın? Buna daha ne kadar katlanacağız?"

 

Carlo ise kesin bir dille reddetti. "Inti, kapa çeneni."

 

Ben de aynı fikirdeydim. Bu tartışmanın sürmesini istemiyordum artık. Dayanamıyordum çünkü. "Aslı, lütfen sen de kapat konuyu. Gerçekten gücüm yok."

 

Aslı bu, beni dinler mi? Öyle bilenmişti ki durmaya niyeti yoktu. Inti'ye bakarak Carlo'ya laf çakmaya devam ediyordu. "Ay ne oldu, arkadaşının onurunu mu zedeledim söylediklerimle?"

 

"Sen çok olmaya başladın ama."

 

Inti ve Aslı köprüde karşılaşan iki inatçı keçi gibi dururken aralarına girdim. "Aslı, yeter diyorum sana." Göz ucuyla tek yaptığı sessiz kalmak olan Carlo'ya baktım. "Boşa bir çaba bu. Değmez. Kimseye faydası olmaz."

 

Ona değer vermediğim gerçeğiyle bir kez daha yüzleştiğinde "Ece, lütfen." diyen Carlo'nun benden ne istediğini anlamıyordum. Tüm bu kararları verirken sonucunun ne olacağını sanıyordu ki? O istediğiyle her istediğini yaparken ben eski sevgilisi, yeni ev arkadaşı gibi olanları mı seyredecektim? Nasıl bir fanteziydi bu?

 

"Ne lütfen ya, neye lütfen Carlo? Benden daha ne istiyorsun?"

 

"Buradan gitmen demek, seni koruyamayacağım anlamına geliyor. Açık hedef olursun. Buna izin veremem. Böyle olsun istemiyorum."

 

"Senden izin istemiyorum. Senin ne istediğin benim umurumda değil. Ve Carlo, aynı evin içinde gözümün önünde başka kadınlarla olmanı izleyip bana saygısızlık yapmana izin verecek değilim." Onun koruma adı altında beni kontrol altına almasına izin vereceğimi sanıyorsa çok yanılıyordu. İşaret parmağımı sallayarak ekledim. "Beni koruma!"

 

Aslı şaşkınlıkla "Bir dakika, ne?" diye haykırdı.

 

Bana ne kadar acı verse de çaresizce omuz silkerek "Duydun işte." dedim.

 

Inti ilk defa duymuş gibi şaşkınlıkla arkadaşına döndü. "Bunu da mı söylemedin Carlo?"

 

Sanki Inti ağzından bir şey kaçırmış gibi kaşlarını kaldırarak sus işareti verdi adam. Ama Inti de tıpkı benim gibi dolup taşmışa benziyordu. Aralarında neden bahsettiklerine dair en ufak fikrim yoktu ama ilk defa Inti'yle aynı fikirdeydim. Bu kadar karmaşaya doymuştum.

 

Dostunun onu durdurma işaretine rağmen "Carlo yeter artık." diyerek patladı Inti. "Bu kaosa katlanmak zorunda değiliz. Yeter. Başımızda yeterince dert varken bir de bunlarla uğraşmak ne kadar saçma farkında mısın?"

 

Carlo benim duymadığımı düşündüğü bir sesle "Öyle bilmesi onun için daha iyi." dese de fil kulaklarım sağ olsun, duymuştu.

 

Dikkat kesildim "Neyi?" diye sorarken. İki arkadaş birbirine bakarak sessizliğini korurken öfkelendim. "Benim için neyin iyi olacağına Carlo mu karar veriyor?"

 

Öfkeli ısrarımın ardından zaten çözülmeye hazır olan Inti "Sierra'yla o odada olan Carlo değil, bendim." dedi aniden. "Carlo sadece Sierra'yı odaya taşıdı, bu." Kaşlarım çatılı bir biçimde bir devamı olduğunu düşünerek bekledim. "Sen ondan nefret et diye Sierra'yla birlikte olanın kendisi olduğuna inanmana izin vermiş. Olan bu."

 

Duyduklarım şaşıp kalmama sebep olmuştu. Bir yanım Carlo'nun bana saygısızlık yapmadığını anladığı için rahatlasa da içime su serpilmesi durumu uzun sürmedi. O sırada diğer yanım da boş durmamış, farklı bir öfkeyle dolup taşmıştı çünkü. Bu adam beni ne sanıyordu? Yapışkan bir böcek falan mı?

 

Tüm öfkeme rağmen soğuk bir sakinlikle karşısına dikilip gözlerine baktım. "Bunu yapmana gerek yoktu, Carlo. Yakana yapışıp başına bela olacak değildim zaten."

 

Şiddetle karşı çıkan adam başını iki yana salladı. "Hayır, Ece o yüzden değil. Yemin ederim o yüzden değil."

 

Elimle durdurdum onu. "Yeter. Bu soytarılık bitsin artık." Hiçbir şey dinlemeden ve söylemeden hızlı adımlarla içeri girdim. Meredith ortalıkta görünmüyordu. Muhtemelen bacağı yüzünden odasında dinleniyordu. Zaten az önce bahçede yaşanan rezilliklere şahit olmadığı iyi olmuştu.

 

Çok geçmeden zil çaldı. Tam odama çıkacakken beni durduran sesin peşinden gittim. Bu saatte kim gelebilirdi ki? Davetsizce gelebilecek kadar samimi kimseyi tanımıyorduk buralarda.

 

Kapıyı açtığımda elinde üzeri örtülü tepsiyle Gülgün Hanım, yanında ise kocası olduğunu tahmin ettiğim bir adam ve koltuğunun altında renkli bir kutuyla oğlu Çağhan duruyordu.

 

Gülgün Hanım gereksiz bir neşeyle "İyi akşamlar komşum! Misafir kabul ediyor musunuz?" dedi. Manasız coşkusuna nazik bir tebessüm bıraktım. "Taşınırken hiç yardıma gelemedik, içime oturdu biliyor musun?" Elindeki tepsiyi kazandığı bir kupaymış gibi tutuyordu. "Ispanaklı börek yaptım. Yeni komşularımızla çayla yeriz dedim. Müsait miydiniz?"

 

Buraya kadar gelmiş insanlara müsait değiliz kardeşim, hadi iyi akşamlar deyip kapıyı suratlarına kapatacak hâlim yoktu. Az önce buz gibi bir kavganın içinden çıkmamışız gibi tebessüm edip kenara geçtim ve içeri davet ettim. "Tabii, buyurun. Hoş geldiniz."

 

Arkamda olduğunu yeni fark ettiğim Carlo ise adama elini uzattı. "Hoş geldiniz."

 

"Hoş bulduk, ben Cevdet." Biraz mahcup bir tebessümle dudak büktü. "Ben dedim hanıma habersiz gelmeyelim diye ama... Bizimki biraz tezcanlıdır."

 

Carlo misafirperver komşu rolünü çok iyi oynayarak "Ne demek, buyurun." cevabını verdi.

 

Carlo'dan cesaret alan Gülgün ise elindeki börek tepsisini Aslı'ya teslim ederken "Aaa komşu komşunun külüne muhtaçtır. Hem bugün ben gelirim, yarın siz gelirsiniz değil mi?" demeyi ihmal etmedi.

 

Asla gitme gibi bir düşüncem olmamasına rağmen "Tabii, elbette." dedim kibarlığımdan ödün vermeden. Herkes salondaki koltuklara otururken hiç derdim yokmuş gibi "Ne içersiniz?" diye sordum misafirlerimize. Carlo'nun başımıza bela ettiği komşularımıza.

 

Gülgün Hanım "Çay olur." dediğinde kocası Cevdet Bey de ona katıldı.

 

"Evet, çay."

 

Geldiğinden beri koltuğunun altındaki kutuya sarılırken şapşal gözlerini benden ayırmayan çocuğa döndüğümde ise bu dünyada değil gibiydi. "Sen Çağhan?" Sanki dalıp gitmişti.

 

Ondan cevap gelmeyince Gülgün girdi araya "Oğlum, cevap versene Ece ablana. Dikilmiş orada senin cevabını bekliyor."

 

Bozulmuş bir edayla "Ne ablası anne ya? Taş çatlasın beş, altı yaş var aramızda." diyen Çağhan ise hâlâ bana bakıyordu. Çaprazımdan Carlo'yla göz göze geldiğimde onun çocuğa dudaklarını büzmüş sinirli bir bakış attığını görebiliyordum.

 

Gülgün'ün omuz atması bile Çağhan'ı kendine getirmişe benzemiyordu. Yeniden şansımı denedim ve "Ne alırsın?" diye sordum.

 

"Ha?"

 

"Çay, kahve?"

 

Başını sallayan çocuk "Çay. Çay iyidir ya. Milli içeceğimiz." yanıtını verdi. Aramızda esprili, sıcak bir diyalog oluşturma gayesinde tebessüm etti.

 

Az önce zor durumdayken icat ettiğim nazik ev sahibi gülümsememi takınıp mutfağa doğru ilerledim. Çok geçmeden içeri Carlo da geldi. Ben çaydanlığa suyu doldururken tezgâha yaslanmış kendi kendini yiyordu. Bilerek neyi olduğunu sormadım çünkü umursadığımı düşünsün istemiyordum. Umursamıyordum. Gerçekten.

 

O ise benim sormama ihtiyaç duymadan söylenmeye başladı. "Bu çocuk bir gün elimde kalacak diye korkuyorum."

 

"Hangi çocuk?"

 

"İçeride kaç tane çocuk var Ece?" Benim boş bakışlarıma karşılık dişlerinin arasından konuştu. "Sana bakışlarını görmedin mi?"

 

Çaydanlığı tüpe koydum ve tezgâha yaslandım. "Gördüysem de ne olmuş?"

 

"Ece, sen benim karımsın." Pot kırdığını fark ederek hızla ekledi. "Bu yabancıların gözünde benim karımsın. Bu çocuk nasıl cesaret edebilir evli bir kadına bakmaya?"

 

"Sadece misafirler değil, sen de gerçekten evli olduğumuzu sanıyorsun galiba." Ellerimi tezgâha yaslarken ekledim. "Hem o çocuk daha."

 

"Çocuk da olsa bir erkek."

 

"Carlo, sen kendini bu evlilik oyununa fazla kaptırmış gibi görünüyorsun." Göz kontağını kesmeden önce "Seni ilgilendiren bir durum yok, tasalanma." dedim. Bakışlarım kapıyı gösterirken istemese de kapıya doğru yürüdü. Burnundan soluyarak mutfaktan çıktığında gözlerimi devirdim. Aptal herif. Ona neydi acaba benimle ilgili herhangi bir şeyi düşünmek?

 

Beni gerçekten karısı sanıyordu galiba. Tüm bu saçmalıklara rağmen, yaptıklarını görmezden gelerek beni kıskanacak yüzü nereden buluyordu? Sinirlerime hâkim olmaya çalışarak börekler için tabak çıkardım.

 

...

 

*

 

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Ay, 1 hafta buralarda yoktum ama sizi nasıl özlemişim belli değil. 😍 Öncelikle 1 haftalık gecikmemizden dolayı üzgünüm, şehir dışında olmam gerekiyordu ama döndüm. Aynı düzenimizle devam edeceğiz. Hatta KADEH'e bu hafta içinde ekstra bölüm de yayınlayabilirim, belli olmaz yani ilginize bağlı. ❤️ Ve yeri gelmişken KUTU'yu bekleyenler, ona da haftalık düzenli bölüm yayınlamayı düşünüyorum. Onu da her Pazartesi yayınlarım diye düşündüm. Yoğun ilgi olursa ona da ekstra bölüm gelebilir haberiniz olsun, size bağlı yine. 🌿

 

Bölümümüzü nasıl buldunuz? Carlo ve Ece arasındaki durumlar ne olacak sizce? Gelecekte bizi neler bekliyor? Bu ilişki nerelere evrilecek gibi duruyor? Tahminlerinizi, duygu ve düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz.

 

Şimdilik sizlere sıkı sıkı

sıkı sarıldığımı belirtmek isterim. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

 

•••

 

SOSYAL MEDYA

Wattpad: -BuzlarKralicesi

Instagram: buzlarkralicesioffical

Ek Instagram: iambuzlarkralicesi

YouTube: Gülay Sena Dündar

 

Loading...
0%