@buzlarkralicesi
|
-35- ❝Carlo❞ Tüm gece yatakta dönüp dururken Ece'nin sözleri kulağımda yankılanıp durdu. Söylediklerime karşı tam da tahmin ettiğim gibi artık bir önemi yok demişti. Haklıydı. Ona sitem edemezdim, hiçbir şey söyleyemezdim. Onu korumak için bile olsa söylediğim yalan kalbini yaralamıştı. Sadece bu da değil. Söylediklerim yüzünden hemen ertesi gün gidip bebeği aldırmıştı. Sanırım benim için en acı verici kısmı buydu. Dönüp kendimi sorguladım. Sen hiçbir zaman baba olma hayaliyle yaşamadın ki, şimdi neden bu kadar üzülüyorsun Carlo? Kendime sorduğum sorunun net bir cevabı yoktu. Ama o bebeği istemediğim konusunda tam anlamıyla samimi değildim. Evet, Ece'ye söylediğim gibi bebeklerin her şeyi mahvettiğini düşünüyordum. Ama bu içinde bulunduğum durumun bir yansımasıydı. Benim büyük bir amacım vardı. Uğruna ölüm kalım savaşı verdiğim bir amaç. Bu yolda adımı, ailemi, yaşamımı bir daha geri dönmeyecek şekilde geride bıraktığım bir amaçtı bu. Hayatımı bile yok saydığım bu amacı gerçekleştirmek için tek bir zaafım dahi olmamalıydı. Bense bu kuralı çiğnemiştim. Ece benim en güçlü zaafımdı. Bu da yetmezmiş gibi bir de bebek çıkmıştı aniden. Ne düşüneceğimi, ne hissedeceğimi bilememiştim. Ece'yi korumak bile benim için zor ve tehlikeliyken bir de böylesi karmaşık bir girdabın içinde benim korumama muhtaç minicik bir bebek daha olacaktı. Ben bu ihtimalden korktum. Onları koruyamama ihtimalinden. Ece'yle normal şartlar altında başında bela olmayan iki normal insan olarak karşılaşsaydık onunla aile kurmak isterdim. Hâlâ istiyordum. Ama bunun gerçek olamayacağını biliyordum. Birincisi, bu ihtimali ben yok etmiştim. Ece'ye söylediklerimle kalbini kırmış, kendi ellerimle bebeği yok etmiştim. İkincisi, hayatım buna izin vermezdi. Çünkü ne yazıktır ki iplerim başkasının elindeydi. Bu kadar kritik bir durumda onunla aile kurmak istesem de yapamazdım. İçimi en acıtan nokta da buydu. Kararımı değiştirip Ece'yi geri istemeye hakkım yoktu. İsteseydim de onu geri alamayacağımı biliyordum. Bebeğimizi yok etmesinin sebebi olarak onu sonsuza dek kaybetmiştim. Şimdiyse iplerimi elinde tutan adam arıyordu. Ekranda asla kaydetmediğim o numarayı görünce burnumdan soludum. İstemesem de aramasını yanıtladım çünkü bu da delinmez kurallarımızdan biriydi. Birbirimizden haber almak zorundaydık. Telefonu açar açmaz "Orada her şeyin yolunda olduğuna emin misin?" diye sordu Esteban. Üstü kapalı bir soru gibiydi. Şüphelendiği bir şey var gibi. Oysa her şey onun istediği gibi ilerliyordu. Şüphelenmesini gerektiren hiçbir şey yoktu. Onun yüzünden kendi çocuğumu öldürdüğüm gerçeği kadar netti onun açısından her şey. "Her şey istediğin gibi." Dişlerimin arasından nefretle tükürdüğüm bu gerçek, babama düşman olmaya bir adım daha yaklaştırmıştı beni. "Bebek de yok artık." "Üzülmüş gibisin?" Sorar gibi çıkmıştı sesi. Sanki umurundaymış gibi. Bu kadar sıradan bir ses tonu takınmasına daha da sinirlenmiştim. "Cevabını bildiğin sorular sorma. Neden aradın onu söyle." Normal şartlarda isyankâr ve karşı çıkan cevaplarımdan hoşlanmazdı Esteban Ferreiro Sanchéz. Ancak belki de verdiğim kayba ve yasıma saygı duydu. Ondan beklenmeyecek bir hassasiyet. "Peki, bebeğini yok etmesine sebep olan adamken nasıl o kızı saf, pembe bir evlilik oyunu oynamaya ikna ettin? Bu şaşırtıcı bir ikna gücü." Ece hakkında konuşması beni rahatsız ediyordu. Ona zarar vermesi ihtimali nefesimi kesiyordu. "Bu seni ilgilendirmez." yanıtını verdim net bir şekilde. "Ece'yle aramızda olanlar seni ilgilendirmez." Tıksırır gibi bir gülme sesiyle karşılık verdi. "Hâlâ aranız olması bile bir garip." "Sen, seni ilgilendiren şeylerle alakadar ol." Telefonu diğer elime geçirip konuşmaya devam ettim. "Hâlâ cinayetle ilgili gizlenen tutanakları mailimde göremiyorum?" "Yarın mailinde olur." Telefonu suratına kapattım. En nefret ettiği şeydi bu ama umurumda değildi. Belki de açık bir isyan bayrağıydı ona karşı. Bir mesajdı. Telefon yeniden çalmaya başladığında kapatıp komodinin üstüne koydum. Az önce dönüp durduğum yatağa geri döndüm uyuyamayacağımı bile bile. ❝Ece❞ Ertesi sabah erkenden kahvaltı dahi yapmadan evden çıkmaya hazırlandım. Evet, canımı yolda bulmuştum ve yok edilmek için üzerine ödül konan biri olarak fazla rahattım. Belki de artık tüm bunlardan yorulmuştum. Bir fare gibi kapana kısılıp yaşamak istemiyordum. Buna yaşamak denmezdi. Son günlerde bana en iyi gelen şeydi annemle görüşüp onunla dertleşmek. Sonucu ne olursa olsun onunla olmak istiyordum. Beni en iyi onun anlayabileceğine inanıyordum. O da bir anneydi. Tıpkı benim de olacağım gibi. Hazırlanmış, kapıdan çıkmak üzereyken evdeki sessizliğe tezat şekilde Inti'yi duydum. "Nereye gidiyorsun yine?" Arkama döndüğümde merdiven bitiminde hesap sorar gibi bana bakan adam çıkmak üzere olmamdan memnuniyetsiz görünüyordu. Umurumda mıydı? Hayır. Beni kurtardıkları için minnettardım ama bu özgürlüğümü ellerine verip onların sustalı maymunları olacağım anlamına gelmiyordu. "Anneme gidiyorum ve arkadaşına bir hesap vermek zorunda değilim." "Ece bunu yapma." Bu kez ne öfke ne de hesap sorma vardı sesinde. Samimi bir endişe hissettim. "Carlo'yla inatlaşma." Tek kaşımı kaldırdım. "Yoksa ne olur, Dalia gibi beni de mi öldürür?" Artık buna dair inancım günden güne azalsa da silah olarak kullanmaktan çekinmedim. Hem benim inanıp inanmamamın ne önemi vardı ki? Carlo kendi ağzıyla itiraf etmişti bunu. "Dünya arkadaşının etrafında dönmüyor Inti, kendisine iletmeni isterim." Hiçbir şey söylemesine fırsat vermeden evden çıkıp gittim. Sokaklarda yürürken arkama dikkatle bakmaktan vazgeçmedim. Hem peşimde tehlikeli birileri olmasından çekindiğim için hem de Carlo peşime birilerini takmış olabilir diye şüphelendim ama yoktu kimse. Yolda kokusu tüm sokağa yayılmış bir kahve dükkânının önünde durdum. Kahve olmasa da sıcak bir şeyler içmeye olan özlemim depreşti. İçeri girdiğimde fazla sıra olmadığını görünce rahatladım. Burası şirin, kave tonlarının hâkim olduğu, çok da büyük olmayan yeni nesil bir kahve dükkânıydı. Önümdeki kadının kahvesini almasını izledikten sonra baristaya döndüm. "Sıcak beyaz çikolatanız var mı?" "Evet, var." "Orta boy istiyorum, teşekkürler." Ödememi yaptım. Hızla işine koyulan adamı izledikten sonra kahvelerin verildiği kısma geçtim. Tam sıcak beyaz çikolatamı alıp çıkacakken arkamı döner dönmez biriyle çarpıştım. Uzun boylu sert bir gövde beni yolumdan ederken henüz tam olarak kapağını kapatamadığım içecek ikimizin de üstüne dökülüverdi. Biraz yanmıştım ama kısa sürede kıyafetin üstüme yapışmasını engellediğim için ciddi bir yanma değildi bu. Ve üstüm batmıştı. Adamın üzerinde ise lacivert bir gömlek olduğu için içeceğin izleri benim pudra rengi tişörtümde olduğu kadar net görünmüyordu. Hafif uzun saçlı genç adam "İyi misiniz?" diye sorduktan sonra endişeyle ekledi. "Çok özür dilerim." Hatanın kendisinde olduğu konusunda hemfikirdik ama çok üstelemedim. Zaten kızsam ne olacaktı ki? Olan olmuştu bir kere. Gergin bir "İyiyim." yanıtından sonra "Tamam, bir şey yok." dedim. Aynı panik hâliyle "Yandınız mı?" diye soran adama kızgınlığım biraz olsun hafiflemişti. Evet, biraz yanmıştım ama önemli değildi. Sadece üst kısmım biraz yanmıştı ve suya tutmak için sabırsızlanıyordum. Tabii karşımdaki panik adam bana yol verebilirse. "Hayır, gerçekten iyiyim." Geçiştirerek yanından geçmeye çalıştığım adam "Gerçekten çok mahcup oldum." dedi sözlerinde belirttiği mahcup bir itirafla. Daha da uzatacak gibiydi. "Size kendimi nasıl affettirebilirim?" "Tamam canım, o kadar da abartılacak bir şey yok. Görünmez kaza. Gerçekten çok uzadı bu konu." Konuşmaya başladığından beri yabancı aksanı olduğunu fark ettiğim adam baristaya döndü. "Hanımefendiye dökülen içeceğinin yenisini rica edebilir miyim?" Son derece kibar adamın yüzünde tanıdık bir sima görmemi bir kenara bırakırsak mahcubiyetinden sıkılmıştım ama ayıp etmek istemedim. "En azından telafi etmeme izin verin." "Nasıl yani?" "Kıyafetinizin kuru temizleme masrafı ya da yeni kıyafet-" "Gerek yok, gerçekten. Bu kadar abartılması bile saçma." "Yanmamış olmanıza sevindim. Sizin gibi hoş ve nazik bir kadını yakmış olsaydım kendimi suçlu hissederdim." Dikkatli bir biçimde yüzüme bakan adamın kaşları çatıldı. "Sizi bir yerden tanıyor olabilir miyim?" Bana da tanıdık bir sima gibi gelmesine rağmen çıkaramamıştım. Ama muhabbeti o kadar uzatmıştı ki klasik flörtöz erkeklerden olduğuna neredeyse emindim. Bu yüzden pas vermedim. "Böyle düşüyor mu ya?" Neden bahsettiğimi anlamayan adam bir şey düştü mü diye yere baktıktan sonra bana döndü. "Ne düşüyor mu?" "Kadınlar." Kaşlarım havalandı. "Bu çok eski bir taktik çünkü." Geniş bir gülümsemeyle "Siz beni yanlış anladınız." diye karşı çıktı. "Gerçekten bana çok tanıdık geldiniz. Bir yerde karşılaşmış olabileceğimizi düşündüm." "Tanışmadığımıza emin olabilirsiniz." İddialı bir ifadeyle yüzüne baktım. "Ben yüzleri unutmam çünkü." Bu konu çok uzadığı için baristaya dönüp "Sıcak beyaz çikolata kalsın lütfen, teşekkürler." dedim ve kahve dükkânından çıktım. Bunlara ayıracak vaktim yoktu. Yeni biriyle tanışacak kadar heyecansız bir hayatım da yoktu. Artık en alakasız kişilere bile düşman gözüyle bakıyordum çünkü hayat bana herkese karşı ihtiyatlı olmayı öğretmişti. En yakınlarım tarafından. Neyse ki tahmin ettiğim gibi yapışkan çıkıp da arkamdan gelmemişti adam. Ancak garip bir adam olduğunu düşünmeme engel olamamıştı bu durum. Fazla üstünde durulacak bir konu olmadığından arkamda bırakıp gittim. Annemin evinin önüne geldiğimde daha şimdiden huzuru hissetmiştim. Uzanıp zili çaldım ve bekledim. Çok geçmeden kapıyı açan kadın beni kucaklayarak karşıladı. "Yavrum benim, ne güzel sürpriz bu böyle!" Hemen içeri aldı beni. "Seni gördüğüme nasıl sevindim anlatamam." "Ben de öyle annem." Dolu dolu bir annem kelimesi dökülmüştü dudaklarımdan. Öyle hasret kalmıştım ki küs olduğumuz dönemlerde. Belki bir parça haklı olsam da büyük şımarıklıktı yaptıklarım, yeni yeni fark ediyordum. "Gel bak, en sevdiğin yemekleri yaptım." Kaşlarım çatıldı merakla. "İyi de ben sana geleceğimi haber vermemiştim." Omuz silkti kadın. "Olsun. Ben her gün yapıyorum ki. Artık buradasın ya, bir ümit gelirsin diye." Bu söylediklerine karşı gözlerim dolsa da kendimi dizginlemeye çalıştım. Arka odadaki açık kapıdan Tayfun amcayı ancak konuştuğunda fark edebilmiştim. "Hiç sorma, sayende midemiz bayram ediyor vallahi kızım." Cansız mankene giydirdiği bir elbisenin üzerine iğneler batırırken gözlüğünü burnunun ucuna getiren adam şefkatle bana baktı. "Hoş geldin yavrum." "Hoş buldum Tayfun amca." Af diler gibi anneme baktım. "Sağ ol anneciğim ama iştahım yok. Sadece seni görmeye ihtiyacım vardı." "Aaa iştahım yok olur mu? Bebeğin var senin. Otur da bir iki lokma bir şey ye. Görürüz birbirimizi nasılsa." Usulca odasından çıkan adam kısa süre sonra bize eşlik etti. "Nasılsın kızım?" diye sorduğunda baba şefkatini samimi bir şekilde hissettim. Sanırım kimseye güvenmeme kuralım bu eve girdiğimde kırılıyordu. Aslında belki de güvendiğim kişi tam olarak annemdi. Hem o şeytanların inini, bize nasıl yaklaşabileceğini bilecek kadar onları tanıyordu hem de beni tehlikeye atmayacak kadar çok sevdiğini biliyordum. Bu yüzden Tayfun amcaya bu kadar çabuk ısınmıştım. "İyiyim Tayfun amca, teşekkür ederim. Sen nasılsın?" "Hamdolsun, çok şükür." Boş zamanlarında kıyafet diken bir terzi olarak sessiz sedasız, mazbut bir hayat yaşadığı belliydi. Heyecanla "Gel bak, oğlumla tanış." diyene kadar evde başka biri daha olduğunu bilmiyordum. Az önceki kadar rahat hissedemedim kendimi. O önde, ben mecburen arkasında, mutfakta atıştıran genç adamın yanına gittik. Kısa siyah saçlı, resmi bir özenden uzak ama temiz kıyafetiyle masada çay içip börek yiyen adamın önünde durdu Tayfun amca. "Bak bu oğlum Kerim, tanışın kaynaşın. Artık kardeş sayılırsınız." Kerim beni görünce yerinden kalktı, soğuk ve mesafeli bir tavırla elini uzattı başını sallayarak. "Memnun oldum." Aynı şekilde selamlaştıktan sonra "Ece ben, memnun oldum." dedim yalnızca. Artık bu evde kalma hayalim suya düşmüş gibi hissediyordum. Tayfun amca neyse de, benim yaşlarımda yabancı bir adamla aynı evde kalmak rahat hissettiren bir durum değildi. Hem de yedi yabancı. Üstelik bir de soğuk nevalenin tekiydi belli ki. Daha ilk andan Kerim'in benden pek de hazzetmediğini anlamıştım ama sessizliğimi korudum. Annemin yanına döndüm. Beni arka odaya götürdü rahat rahat konuşabilmemiz için. Çay koydu, bir sürü kekler, börekler. Masadaki yemekleri yemeyince poğaçalarla falan karnımı doyurmaya çalıştı. Benim de yemek yiyecek hâlim yoktu pek. "Eee, anlat bakalım, rahatın yerinde mi kızım?" Bense "İyiyim, idare ediyorum." dedim sessizce. Beklediğim o muhabbeti annemin açtığına çok memnundum. O "Carlo'yla konuştun mu? Ne zaman tamamen yerleşiyorsun buraya?" deyince bana söz hakkı doğmuştu. Esasında burada kalmaya eskisi kadar hevesli sayılmazdım ama başka çarem olmadığının da farkındaydım. "Carlo'ya bahsettim. Yakında gelirim." dedim isteksizliğimi gizlemeden. Hayır, Kerim denen çocuğa gıcık olup buraya gelmeyecektim de ne yapacaktım? Carlo'nun yanında da kalamazdım ki. "Karnım büyümeden bağımızı kesmek daha doğru olacak." dedim Carlo'yu kast ederek. "O ne dedi?" "Onun bir cevap hakkı yok." Annemin yüzüne bakmadan devam ettim. "Gitmeme sıcak bakmadı, tehlikede olduğumu ve orada kalmam gerektiğini düşünüyor ama durum böyleyken kalamam. Bebeği aldırdım sanıyor." İçi parçalanan kadın kesik kesik nefesler verdi ve bana sarıldı. "Yavrum benim, nedir bu başına gelenler?" Ona sarılıp teselli verdikten sonra ayrıldık ve gözlerimi gözlerine diktim. "Olması gerekiyormuş demek, ne bileyim anne." Bunu söylerken kendim de pek inanmadım. Sonuçta herkes kendi kaderini kendisi belirler. Ben de verdiğim kararların ceremesini çekiyordum. Bu durumda kadere suç atmak doğru olmazdı. Kendim ettim kendim buldum. O an endişelerimden bahsetmek için doğru zaman mıydı bilmiyordum ama "Gerçi burada kalmak da ne kadar doğru bilmiyorum ama..." diyerek kulağına kar suyu kaçırdım annemin. Aniden şaşıran kadın gözleri büyümüş bir biçimde yüzüme baktı. "O ne demek kızım? Nereden çıktı şimdi bu?" Sesimi iyice alçalttım yanıt verirken. "Hiç tanımadığım insanlar anne, ne demek nereden çıktı? Baksana, beni görünce cin çarpmışa döndü adam." "Ne alakası var kızım? Sen Kerim'i tanımıyorsun. Altın kalpli bir çocuktur o. Mahallede herkesin yardımına koşar. Sadece sert bir mizacı var o kadar." Başını yana yatırdı yapıcı bir yüz ifadesiyle. "Daha yeni tanıştınız. Elbette kardeş olarak birbirinize ısınmanız zaman alacak." Pek ikna olmasam da annemi üzmemek için başımı salladım. "Sen öyle diyorsan..." Usulca kalktım yerimden. "Ben bir tuvalete gideyim." "Git git, çok sıklaşır bu dönemlerde." Bilmiş bir bakışla tebessüm etti kadın. İçi kan ağlıyor olmasına rağmen beni neşelendirmeye çalıştığı o kadar belliydi ki. Onu hiçbir konuda kırmak istemiyordum. O benim için fedakârlığın tanımı gibiydi. Benim için, bana sahip olmak için nelere katlanmıştı. Demek annelik böyle bir şeydi. Tuvalete doğru giderken mutfakta birbiriyle konuşan iki adamın muhabbetine kulak verdim. Tam tahmin ettiğim gibi bir sahneydi aslında. Kerim "Sevmek zorunda mıyım baba? Hazzetmedim kızdan." diyordu kısık sesle benden bahsederek. "Sevmek zorunda değilsin oğlum ama saygı duymak zorundasın. Bak, bu sözler sana hiç yakışmıyor." "Ya yalan mı söylüyorum baba?" Omuz silkti. "Benim yaşam tarzıma uymuyor hayat mantalitesi. Gitmiş yurt dışında okumuş, ecnebilere benzemiş gelmiş. Bir de yabancı adamdan çocuk yapmış evlenmeden, adam da buna sepet havası çalmış, olan bu. Sen de kalkmış şöyle böyle diyorsun. Kardeş olun diyorsun. Benim böyle kardeşim olsa var ya, elimden bir kaza çıkar Allah korusun. Allah'tan kardeşim değil." "Ne kadar ayıp, insanları yaşadıklarını bilmeden yargılamak ne de kolay? Sen biliyor musun ki kızcağızın neler yaşadığını?" "Bilmiyorum, bilmek de istemiyorum." "İnsanları ancak Allah yargılayabilir. Bu söylediklerin çok kırıcı Kerim. Ve tam olarak böyle düşünmediğini de biliyorum. Senin kabuğun serttir ama merhametlisindir, bilirim. Bak, öyle veya böyle biz bir aile olduk." "Demet teyzeye sözüm yok baba, biliyorsun. Kendisi haza hanımefendi, annem yerine koydum bile. Ama kızını-" "Aile olmak öyle bir şey değil Kerim. Onu al, öbürünü bırak olmaz. Öz ailelerde bile fikir çatışması, anlaşmazlıklar olur. Herkes sana uymak zorunda değil. Biz bir aileyiz ve bu saatten sonra üzerimize düşen o kızımıza da destek olmak." "Ha diyorsun ki babasının bile kabul etmediği bebeğe-" "Tamam, uzatma. Senden yorum yapmanı istemedim." "Bana ters baba, sen ne dersen de." "Sana ters, bana düz. Uzatma konuyu. Bak kız duyacak şimdi kalbi kırılacak. Sonra konuşuruz bu konuları." "İyi ya, tamam." Bıkkınca arkasına yaslanan çocuğa hak verdim. Tanımadığım insanların hakkımda düşündükleri neden bu kadar kırıcı gelmişti ki bana? Sonuçta buraya gelirken bir gül bahçesi vaat etmemiştim kendime. Üstelik ben de o çocuk hakkında iyi şeyler düşünmemiştim ki. Elbet onun da benim hakkımda yargıları olacaktı. Tuvaletten döndükten sonra çantamı aldım. "Ben kalkayım artık anne." Benim ani kalkışımla şaşıp kaldı kadın. "Aaa nereye kızım? Daha yeni geldin!" Duyduklarımı belli etmeden tebessüm ettim yorgunca. "Ben yine gelirim, merak etme. Şimdi benim oradan giriş çıkışlarım sorun oluyor." Yok edilmem üzerine ödül konduğunu elbette anneme söylememiştim. Bu onu daha fazla üzmekten başka işe yaramazdı. "Tamam kızım." Yeni aklına gelmiş gibi ekledi. "Bak Kerim yüzünden erken çıkıyorsan o taksiye çıkacak birazdan. Kal." "Yok anne, ondan değil valla." Onu ikna edip zar zor kapının önüne geldiğimde kadın uzanıp saçlarımdan bir tutamı avuçlayıp burnuna götürdü. Hasretle kokladı. "Yavrum benim... Kendine çok dikkat et tamam mı?" "Tamam, merak etme sen. Yine gelirim." "Bekleyeceğim." Onaylayarak başımı sallayıp annemle vedalaştıktan sonra çıkıp gittim. Kendimi aniden hakkında duyduğum gerçeklerden kaçarken bulmuştum. Sanki kendimi yeniden kırılmaktan koruyordum. Bunu yapabilirmiş gibi. Biraz yürüyüp hava almak iyi gelmişti. İki sokak ötede durağa yürürken siyah bir araba durdu önümde. Normal olamayacak kadar lüks ve... Tehlikeliydi. O an tehdit altında olduğumu hissetsem de geri adım atmadım. Beni bekleyen belayı cesaretle karşıladım. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Nasılsınız bakalım? Yeni bölüm her Çarşamba olduğu gibi yine karşınızda! Nasıl hissediyorsunuz? 🌿 Sizce Ece'nin yolunu kesen araba kim? Buraya yazabilirsiniz. Yeni karakterimiz Kerim hakkındaki düşüncelerinizi de buraya yazabilirsiniz. Carlo ve Ece arasındaki ilişkinin gelişmesi ne yönden ilerleyecek, negatif bir gelişme mi pozitif bir gelişme mi bekliyor bizi? Tahmin ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. İstek sahnelerinizi buraya yazarak ve bol yorumlarınızla bana destek olabileceğinizi unutmayın. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |