Yeni Üyelik
5.
Bölüm

🂡 KADEH | 4

@buzlarkralicesi

-4-

Eve geldiğimde kapıdan içeri girmeden önce derin bir nefes aldım. Kafam karmakarışıktı ve ne düşüneceğimi bilemez hâldeyken Meredith'le nasıl başa çıkacağım muammaydı. Mutlaka içeri girer girmez hâl hatır sorma faslından sonra ilk sorusu Carlo'yla görüşmeniz nasıl geçti olacaktı. Carlo'nun bana söylediklerini ona nasıl anlatabilirdim ki? Kesinlikle çılgına döner, bana yeni birilerini ayarlamaya çalışır, adamın tekinsiz olduğunu düşünür ve ondan uzak durmamı söylerdi. Ki haklıydı da. Adamın kendisi bile benden uzak durmalısın derken ne yapabilirdim ki? Aksine kendimi nasıl ikna edebilirdim?

İçeri girdiğimde Meredith ortalarda görünmüyordu. Bu fırsattan istifade ederek odama kaçıp saklanmayı düşündüm ama bunun için geç kalmıştım, kurnaz ev arkadaşım daha ne olduğunu anlamadan arka odadan çıkmıştı. "Ece, sen mi geldin?"

Hay aksi, diye düşünürken usulca arkama döndüm ve "Evet, merhaba." dedim yakalanmış olmanın verdiği köşeye sıkışmış ifadeyle.

"Eee nasıl geçti görüşmeniz?"

Ceketimi soyarken onu bir şekilde konudan uzaklaştırmaya çalışıyordum. "Dur bir soluklanayım önce. Yemek yok mu ya? Kurt gibi açım."

Bir tuhaflık sezen kız üstüme gelmeye devam etti. "Kötü bir şey mi oldu yoksa?" Gözlerini kısarak bana baktı ve üsteledi. "Ece?"

Ondan uzağa kaçar gibi kendimi salona atsam da beni takip etmeyi bırakmıyordu."Ay yok bir şey Meredith. Daha önce de söylediğim gibi, tek gecelik bir şeydi, bitti gitti."

Kuşkuyla "Profesyonellik çerçevesinde konuştunuz yani." diye sorguladı inanmazcasına.

Ondan bir şey saklamak gerçekten çok zordu. Onun gözlerine bakarak yalan söylemek ise imkânsız. Sızlanırcasına koltuğa oturdum. "Benden uzak dursan iyi edersin falan dedi. Ne dedi ben de anlamadım. Offf, iyice kafam karıştı."

Sağ eliyle dislike işareti yaptıktan sonra başını iki yana sallayarak "Klasik bad boy, uzak dur derim." dedi yalnızca.

"Ya iyi de, bunları söylerken burnumun dibine kadar girmesi gerekmiyordu. Hem bu kadar yakınlaşıp hem de benden uzak dur demesi nasıl bir saçmalık?" Koltukta ayaklarımla bağdaş kurarak ofladım. "Bu erkekleri anlayamayacağım sanırım. Pes ediyorum ben."

Ellerini iki yana açarak "Sanatçı dengesizliği işte." diye yanıtladı bilmiş bir ifadeyle. "Sen onu boş ver. Ben sana daha uygun birini bulacağım."

Başıma geleceği öncesinden tahmin etmiş biri olarak ellerimle dur işareti yaptım. "Aman, yok, hayır. Hayatımda birini istemiyorum artık. Bu kadarı yeter. Okulumla ve işlerimle ilgilenmek istiyorum, başımda yeterince sorun var."

Yüzünden pek de ikna olmadığını gösteren emareler gördüğüm ev arkadaşım hiçbir şey söylemeden mutfağa doğru yürüdü. Ben de üzerimi değiştirip yemeği hazırlamasına yardım ettim.

Gece odama çekildiğimde yatakta dönüp durmuştum ve bir türlü uyuyamamıştım. Carlo hakkında ne düşünmem gerektiğini bilemiyordum. Bana dokunuşları öyle uyarıcı, canlandırıcı ve tehlikeliydi ki bunun karşılığında adamın da bundan etkilendiğini görmek... Fakat buna rağmen benden uzak dur demesi. Tüm bunlar ne demek oluyordu? Anlamak güçtü doğrusu. Sanırım yol yakınken unutmak ve yola devam etmek daha kolay olacaktı. Doğru olan da buydu galiba. Gözlerimi yumup bugünkü yaşananları unutmaya çalıştım.

Sabah uyandığımda kendimi yenilenmiş değil de daha çok bütün gece üzerimden kamyon geçmiş ya da birkaç kişi tarafından dövülmüş gibi yorgun hissediyordum. Kendimi hiç dinlenmiş hissetmiyordum. Yataktan kalkıp şipşak bir duş aldım ve kıyafet dolabımı açtım. Buz mavisi bir Jean, beyaz bir crop ve beyaz bir ceket giydim. Ayakkabılarımın arasında aradığımı bulamayınca dış dolaba baktım. İşte buradaydı. Midok süet bej kısa topuklu botumu geçirdim. Saçlarımı hafif dalgalandırdım. Meredith henüz uyanmamıştı. Saate baktığımda erken uyananın aslında ben olduğumu anladım. Bu yüzden kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Kızarmış ekmekler makinadayken kendime bir filtre kahve yaptım ve biraz olsun ayılmaya çalıştım. Bütün gece uyumamıştım. Aynaya baktığımda gözaltlarımın çöktüğünü görebiliyordum. Of, bu erkekler safi zarardı zaten. Bir faydalarını göremezdiniz. Sıkı bir orgazmı saymazsak tabii. Kahvaltı hazır olduğunda Meredith'i kaldırdım ve o yüzünü yıkarken ben de gözaltı kapatıcıma abandım. Sade bir makyajın ardından kahvaltı masasında hazırlanmak bilmeyen ev arkadaşımı beklemeye başladım. Ağzıma bir zeytin atıp telefonumu elime aldım, her sabah olduğu gibi günlük maillerimi kontrol ediyordum. Agnes'ın işle ilgili bir maili dışında önemli bir şey görünmüyor derken ikinci sırada yeni bir mail gözüme çarptı. Mail Carlo'dandı. Sakinliğimi korumaya çalışarak maili açtım.

__________________________________________

Gönderen: Carlo Morte Díaz

Alan: Sofi E. Stern

Benimle ilgili bir karar verip vermediğinizi merak ettim, Sofi Stern. Yanıtınızı bilirsem teklifinizi gözden geçirip geçirmeme konusunda kesin bir fikrim olur. Sizden haber bekliyorum.

Carlo M. Díaz

__________________________________________

Ekranın başında kilitli kalmıştım. Benden nasıl bir yanıt bekliyordu anlamıyordum. Dün beni kapıyla arasında sıkıştırıp, vücudumu elleyip okşadıktan sonra söyledikleri yeterince açık ve net görünüyordu, üzerine başka söz söylenebilir miydi emin değilim. Bu adamın dengesiz tavırları iyiden iyiye canımı sıkmıştı. Kafamı karıştırıp bütün gece uykusuz kalmama sebep olduktan sonra kararı verebilecek merci benmişim gibi davranıyordu. Öfkeyle mailine yanıt yazmaya başladım. Ancak tam küfürlü, aşağılayıcı bir şeyler yazacakken kendimi durdurdum. Bu adamla bir iş yapma potansiyelim vardı ve eğer bu işi bağlarsam ya da yazacağım kötü şeyler üzerine bir inat uğruna bizimle çalışmaya başlarsa hayatı burnumdan getirebilme olasılığı da vardı. Western Group'un anlaşma sağladığı kişilere karşı ne kadar esnek ve anlayışlı olduğunu iyi biliyordum. Onun gönlünü hoş tutmak uğruna beni işten çıkarabilirlerdi bile. Ya da belki daha inatlaşmaya yönelik şeyler yaşanabilirdi. O yüzden daha sakin ve akılcı bir yanıt vermeye çalışmalıydım.

__________________________________________

Gönderen: Sofi E. Stern

Alan: Carlo Morte Díaz

Dün söylediklerinizden sonra benden nasıl bir yanıt bekliyorsunuz anlamıyorum. Kafamı karıştırmaktan vazgeçin Mr. Díaz.

Sofi Stern

__________________________________________

Telefonu masaya bırakıp çatalımla biraz peynir kesip ağzıma attım. Kısa süre içinde maillerimden yeni bir bildirim gelmişti. Elim ayağım titriyordu. Ondan gelmiş olabilir miydi? Bu kadar kısa sürede.

__________________________________________

Gönderen: Carlo Morte Díaz

Alan: Sofi E. Stern

İşle özel hayatı birbirinden ayıracağınıza inanıyorsanız teklifinizi gözden geçirmeyi düşünebilirim.

Carlo M. Díaz

__________________________________________

Kahvemden bir yudum alıp sakin kalmaya çalıştım. Ne demek istiyordu şimdi bu bana, bir gece onunla yatmak istedim diye her karşılaştığımızda üstüne atlayacağımı falan mı sanıyor bu herif? Serseri manyak.

__________________________________________

Gönderen: Sofi E. Stern

Alan: Carlo Morte Díaz

İş hayatımda her zaman profesyonel olmuşumdur. Benim için sorun yok. Size iyi çalışmalar dilerim Mr. Díaz.

Sofi Stern

__________________________________________

Bu kez son noktayı koymuş gibi telefonu ters çevirip yemeğimi yemeye devam ettim. Meredith de hazırlanmış, masaya teşrif etmişti. Merakla kol saatine bakarak "Sen bu saatte uyanmazdın." dedi soru dolu bir sesle.

"Uyku tutmadı."

Sorgulayıcı bir bakış attıktan sonra masaya bir göz attı. "Her şey çok güzel görünüyor." Kahvaltılıklara iştahla yumulmaya başladı.

Bense kahvemi yudumladıktan sonra masanın üzerindeki elimi çeneme yaslayıp düşünceli bir ifadeyle bu adamın ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyordum. Her şey bana bağlı da ne demek oluyordu? Teklifi kabul etmesiyle beni neden bağdaştırıyordu ki? İş başka aşk başkaydı sonuçta. Benden nasıl bir yanıt beklediğini anlamak güçtü.

Kahvaltıdan sonra şirkete geçtik. Bugün hafta içindeki son çalışma günümüzdü. Yarından itibaren kampüsteki derslerimize gitmemiz gerekiyordu. Haftada 2 gün şirkette stajyer gibi bir pozisyonda çalışırken kalan günlerde üniversitedeki derslerimiz ve ödevlerimizle alakadar oluyorduk. Buna biraz memnundum çünkü derslerin yoğunluğu onu daha az düşünmeme yardımcı olabilirdi. Böylece o kendini beğenmiş serseri herifi kısa sürede aklımdan çıkarabilirdim.

Agnes'ın düzenlemem için verdiği dosyaları teslim etmek üzere hazırladıktan sonra şirket telefonu çaldı. Arayan Meredith'in anlaşma sağladığı markalardan biriydi, telefonu kendisine uzattım. İçeri Agnes girdiğinde "Ah, ben de tam size düzenlenmiş dosyaları bırakmaya geliyordum." dedim.

Dosyalara kısa bir bakış attıktan sonra "Önemli değil, odama bırakabilirsin." yanıtını verdi. Yüzündeki kuşkucu ifade silinmiş değildi. Beklenmedik sorusu gecikmedi. "Carlo Morte Díaz'la aranızda ne geçti?"

Şaşkın bir biçimde yutkundum. Nereden çıkmıştı bu soru şimdi? Agnes'ın bunu anlaması mümkün değildi. Carlo mu söylemişti yoksa? İyi de neden? Anlamıyordum. Ambale olmuştum. Şaşkınlığımı dizginlemeye çalışıyordum. "Ne?"

"Mr. Díaz bugün beni aradı ve teklifimize olumlu baktığını ancak senin onunla çalışmayı isteyip istemediğinden emin olmadığını söyledi." İfadesiz bir yüzle kaşlarını çatarak sordu. "Dünkü görüşmede aranızda bir şey mi yaşandı?"

Başımı hızla iki yana salladım kekelerken. "H-Hayır, hiçbir şey olmadı." Rahatlamış bir biçimde nefesimi bıraktım. Ne diyecektim, kusura bakmayın Mr. Díaz'la anlaşma öncesi öngörülemez tek gecelik bir ilişkimiz oldu falan mı? Saçmalık. Neyse ki bahsettiği bundan daha farklı bir şeymiş. Aramızda bir sürtüşme, tatsız bir olay geçip geçmediğini merak etmişti. Bunu anladığımda rahat bir nefes aldım

Kaşları çatık kalan kadın bir şeyleri anlamaya çalışır gibiydi. "Tuhaf. Aranızda bir şey geçmiş gibi konuşmasına rağmen yine de anlaşmayı kabul ettiği takdirde yalnızca seninle muhatap olacağına dair bir şart öne sürdü."

"Siz ne dediniz?"

Omuz silkti Agnes. "Elbette bizim için bir sakıncası olmadığını söyledim. Eğer teklifi kabul ederse danışmanı ve temsilcisi sen olacaksın."

Yarım yamalak başımı sallayarak onayladım ve Agnes'ı ikna edip yolladım. Ah, Carlo. Galiba ciddi anlamda senden uzak durmalıydım ancak bunun için geç kalmış olabilir miydim? Kendisiyle iş yapmak üzereydim.

Sakin bir iş gününün ardından şirket çıkışı eve gidip dinleneceğimi sanıyordum, ta ki Meredith liseden iki arkadaşıyla buluşup kafaları dağıtacağını ve bunu yalnız yapmak istemediğini söyleyene dek. Hayır, ben gelmesem olmuyor muydu? Belki de ayaklarımı uzatıp dinlenmek istiyorumdur, ha Meredith? Onu tanısaydınız ona hayır demenin en denli imkânsız olduğunu bilirdiniz. Mekâna geldiğimizde iki adam içki söylemiş bizi bekliyordu. Tanıştık. Adamlardan biri koyu kumral, kahverengi gözlü ve uzun boylu bir adamdı ve adı Blaine idi. Liam ondan biraz daha kısa, sarışın ve yeşil gözlüydü. Bana yakın tavırlarına bakılırsa masada bir şey döneceği kesindi. O an duruma uyandım. Meredith unutmam gereken tek gecelik ilişkimde Liam'ı yara bandı olarak kullanmam için getirmişti beni buraya. Gerçekten mi? Gerek var mıydı buna? Evde romantik dram filmleri izleyip dondurma kaşıklayarak da atlatamıyor muyduk bunu? Ya da iş yerinde birkaç fazla mesai? Ah, gerçekten Meredith ve onun alternatif çözümleriyle uğraşmaktan yorulmuştum.

Işıltılı bir gece kulübü ortamıydı işte. Meredith Blaine ile dansa kalktığında Liam ile baş başa kalmıştık. Yerli yersiz kolunu omzuma atma girişimleri canımı sıkmıştı. Vişneli votkamı yudumladıktan sonra "İzninle, tuvalete gitmeliyim." diyerek yanından kaçarcasına ayrıldım. Kendimi tuvalete kapatıp gece bitene kadar çıkmamayı düşünsem de bunun çok mantıklı bir fikir olmadığını fark edip vazgeçtim. Nasıl olsa Meredith gelir beni bulur ve saklandığım delikten çıkarırdı. Hande Ataizi gibi tuvalet camından mı kaçsaydım acaba? Bence dâhiyane bir fikir. Gereksiz bir şekilde dalga geçildiğini düşünüyorum. Muhtemelen alay edenler bizim kadar çaresiz kalmamışlardır.

Tuvalet koridorunda yürürken içkinin etkisiyle hafif sendeleyerek kadınlar tuvaleti kapısını bulmaya çalıştım. Bulanık görüş açımla bulduğum ilk kapıdan içeri girdim ve lavaboya yönelip ellerimi yıkadım. Boynumda serin, nemli elimi gezdirirken aynanın yansımasından arkamdaki pisuarları gördüm. Pisuarlardan birinde de arkası dönük uzun boylu, kumral bir adam.

Dönüp göz ucuyla bana bakarak "Yanlış yere gelmiş gibisin." dediğinde onun Carlo olduğunu gördüm. Şaşkındım. Onun burada ne işi vardı?

İrkilerek geri geri giderken "Senin ne işin var burada?" diye sordum telaşla.

Fermuarını çekip bana dönen Carlo "Ben de sana aynı soruyu sormak üzereydim. Erkekler tuvaletindesin." diye açıkladı hazırcevap ve muzip bir tavırla.

Geri adımlarla erkekler tuvaletinden çıkarken Carlo da arkamdan geliyordu. "Ben erkekler tuvaletine yanlışlıkla girdim, ya sen? Sen burada ne arıyorsun?"

"7 numaralı masada bir iş toplantım var." Alaycı bir ifadeyle beni süzdü. "Sapık gibi seni takip etmiyorum yani."

Daha önce sergideki karşılaşmamızda buna benzer bir imada bulunduğum için -hatta direkt olarak yargılamış da olabilirim, işime gelmediği için tam hatırlamıyorum şuan- sözleriyle beni iğneliyordu. Soğuk ve tavırlı bir ifadeyle itiraz ettim. "Ben öyle bir şey söylemedim." Tam dönüp gidecekken adamın kolumdan tutup beni durdurması ve koridor duvarına yaslamasıyla nefesimi tuttum. "Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

"Yanındaki adam kim?"

Beklemediğim bu sorunun gelmesine son derece memnundum, ağız dolusu bir "Sana ne?" dememe zemin hazırladığı için adama teşekkür bile edebilirdim doğrusu.

Üstelemeden yutkundu ve gözlerime baktı. Burun burunaydık, bana iyice yaklaşmıştı. "Benim hakkımdaki kararı sana bıraktım. Sen de profesyonelce davranacağını söyledin."

"Evet, bunun neresinde sorun var tam olarak?"

"Şuan bir sorun yok." Sağ eli belimi kavrayıp pantolonumun üzerinden belimle kalçam arasındaki ince çizgide tahrik edici bir hafiflikte durdu. "Ama ilerleyen zamanlarda bu kararı verdiğine pişman olabilirsin."

Onun dokunuşlarıyla mantığımı toparlamam mümkün değildi. Kaşlarımı çattım. "Benden ne istiyorsun, Carlo?" Sinirle yutkundum. "Beni istemediğini söyledin ve ben de konuyu kapattım ama görüyorum ki hâlâ kafamı karıştırmaya çalışıyorsun." Samimiyetle sordum. "Derdin ne senin?"

Sakinliğini koruyarak kaşlarını çattı ve gizemli bir ifadeyle soruma "Seni istemediğimi de nereden çıkardın?" sorusuyla yanıt verdi. "Öyle bir şey söylediğimi hiç hatırlamıyorum."

"Senden uzak durmamı istedin, şimdi de kalçamı mıncıklıyorsun. Sen ne yapmaya çalışıyorsun?" Öfkem had safhaya tırmanmışken ondan bir yanıt bekliyordum.

O ise iç geçirerek boşta kalan sol eliyle yanağımı okşadı. "Ah, küçük tatlı şey." Gözlerindeki delici tutku beni harekete geçiriyordu. "Şuan, burada bile üzerindekileri çıkarmadan sana sahip olmak için yanıp tutuşuyorum. Seni istemediğimi nasıl düşünürsün?" Kontrollü bir biçimde yutkunduktan sonra devam etti. Gözleri kararmıştı. "Benden kendin için uzak durmalısın. Ben sana göre biri değilim."

"Buna da mı sen karar veriyorsun, Carlo Morte Díaz?"

Başını iki yana salladıktan sonra burnunu burnuma sürttü. İlk kez gözlerindeki karanlıkla o an karşı karşıya geldim. Yine tahrik edici bir biçimde iç geçirdi. "Nasıl bir belaya bulaştığının farkında bile değilsin." diye mırıldanırken neyi kast ettiğini anlamaya çalışıyordum. Cani bir seri katil miydi? Issei Sagawa gibi kadın yamyamı mıydı, neydi yani? Olayın ne senin kardeşim, dememek için kendimi zor tuttum.

Nefes alışverişlerimi kontrol altında tutarak serinkanlılığımı korudum. "Ya nasıl bir bela olduğuna dair beni aydınlat ya da sürekli karşıma çıkıp kafamı karıştırma. Bunu bana yapmaya hakkın yok." Ellerinden kurtulup koridorda yürümeye başladım. Arkamdaki adamın sesiyle duraksamam uzun sürmedi.

"O adamın yanına mı dönüyorsun?"

Dengesiz hareketleriyle sinirimi bozduğu için onu cezalandırmak istedim. "Evet. Güzel bir date geçirmek istiyorum, izninle." Arkama dahi bakmadan yürüdüm ve masaya ulaştığımda birkaç dakika daha oturup bir şeyleri bahane ederek eve dönme planları kurmaya başladım. Saate bakıp çok geç olmuş gibi abartıyla gözlerimi pörtlettim. "Saat geç olmuş, benim kalkmam gerekiyor."

Meredith'e haber vermek için ayağa kalkmak istediğimde Liam kibarca itiraz etti. "Hadi ama. Saat henüz çok erken." İmalı bir bakışla ekledi. "Hem dilersen bana gidip çok eğleniriz."

İleri gittiğini ima ederek "Wow, bu biraz hızlı olmadı mı sence de?" diye sordum pasif agresif bir ifadeyle. "Daha yeni tanıştık." Karşılığında bir şey söylemesine fırsat bırakmadan yeniden ayağa kalktım ve kibarca veda ettim. "Seninle tanışmak güzeldi, artık gitmem gerekiyor. Hoşça kal."

"Seni eve bırakayım."

"Gerek yok, alkollüsün zaten. Bu şekilde araç kullanmasan iyi edersin."

Beni dinlemeyip kulübün dışına kadar takip etmesi tedirgin edici olsa da sesimi çıkarmadım. Meredith'in keyfi yerinde olduğu için ufak bir el işaretiyle gideceğimi ima edip vedalaşmıştım. Gece kulübünün önünde Liam'ın peşimi bırakmasını umarak elimi kaldırdım ve "Hoşça kal. İyi eğlenceler." diyerek gitmeye yeltendim fakat adam beni kolumdan tutup kendine çekti ve öpmeye çalıştı. Anlık bir tavırla geri çekildim. "Liam, lütfen."

"Hadi ama. Biraz kendini bana bırak, anı yaşa."

Sakız gibi yapışan adama ciddi ve ters bakışlar atarak "İstemiyorum." desem de alkolü fazla kaçırmış olacaktı ki hayır kelimesinden anlamıyordu. Naz yapıyorum falan sanıyordu o küçük beyniyle. Sırnaşmaya çalışırken arkamızdan gelen bir erkek sesiyle Liam iki adım geri çekildi.

"Hanımefendiyi duymadın galiba. İstemediğini söyledi." Carlo. Ah.

Liam agresif bir edayla kafa tuttu. "Hey, dostum sen de kim oluyorsun?" Hâlâ bileğim bu ayyaş ve laftan anlamayan adamın elinde rehindi.

Laftan anlamayan adama karşılık tutsak olan bileğime baktı ve Liam'a sıkı bir yumruk yapıştırdı Carlo. Adam yerde acıyla kıvranırken beni kolumdan tutup arabasına doğru giden yolda yürümeye başladı. "Teşekkür etmeni beklemiyorum ama en azından daha düzgün insanlarla görüşebilirsin değil mi? Ben de böylece birilerinin çenesini kırmak zorunda kalmam."

"Sana araya girmeni kim söyledi ki?"

"Haklısın, bıraksaydım da seni arabasına atıp evine götürseydi. Eminim sarhoş bir adam tarafından becerilmekten hoşlanırdın." Alaycı ses tonu canımı sıkmıştı.

Kolumu elinden kurtardım ve "Sen benimle böyle konuşamazsın." dedim ancak aniden dönüp bana baktığında yüzüne bakarken mest oluşuma da engel olamadım.

"Kusura bakmayın, Bayan Stern. Ancak siz de bana inat olsun diye küçük şımarık bir kız çocuğu gibi davranmayı kesin lütfen."

"Bu konuşma fazla uzadı." Taksi çağırmak için el etsem de duran olmadı. Ben de kuyruğu dik tutacağım ya, yüzüne bile bakmadan "Yaptıkların için teşekkürler, gerisini ben hallederim." diyerek onu başımdan atmaya çalıştım.

Kısa bir duraksamadan sonra "Bu saatte yalnız kalmamalısın. Seni evine ben bırakırım." derken bakışları oldukça ikna ediciydi. Centilmen tavrından ödün vermeksizin "Lütfen." diye ekledi.

Aslında beni arabasına attığı gibi kendi evine götürseydi ne güzel olurdu. Tabii ki böyle bir şey söylemeyecektim. O hata bir kere olur. Bir şey söylemeden arabasına doğru yürüdüm. Arkada havalı, gri bir Jaguar park hâlinde bizi bekliyordu. Kumandasıyla kilidi açtığında onun olduğunu anladım ve şaşırmadım. Kendisi gibi havalı bir arabası vardı. Açtığı kapıdan içeri başımı sokup ön koltuğa oturdum. Eve kadar onunla yan yana gitme fikri şimdiden germeye başlamıştı beni. Ah, onun bende bıraktığı etkiyi bedenimden nasıl silebilirdim ki?

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 5K okunmaya özel yeni bölümümüze hoş geldiniz! Yoğun istek üzerine yeni bölümü yayınlamak şart oldu artık, o kadar beğendiniz ki, o kadar istediniz ki. 💖 Umarım bu bölümü de beğenirsiniz. 🌟 Bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Sizce bundan sonra ne olacak? ✨ Tahminlerinizi buraya bekliyorum. ❤️ Beni sosyal medya hesaplarımdan takip etmek isterseniz aşağıdaki hesaplardan bana ulaşabilirsiniz. Sosyal medyadan her takibiniz, bölüme her vote ve yorumunuz benim için çok önemli bir destek. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%