Yeni Üyelik
10.
Bölüm

🂡 KADEH | 9

@buzlarkralicesi

-9-

Ertesi gün yataktan kalkmak bile istemedim. Tüm gece düşünmekten uyuyamadığım için şimdi başımı bile kaldıramıyordum. Zor da olsa yataktan kalkıp duş aldım, giyinip hazırlandım.

Bugün şirkete gitmiyordum, kampüste dersim vardı. Aksi gibi Profesör Fabri'nin dersiydi ve ben çok dalgındım. Boş bakışlarla onu dinliyordum ama hiçbir şey anlamıyordum. Aklımda olan tek şey, Carlo'nun benden ne sakladığıydı. Ya da belki mesele ben bile değildim. O gece kulübüne giderek kaç kişiyi birden aldatıyordu. Ben onun hayatında basit bir detay bile olmayabilirdim. Bilemezdim. Ve bu bilinmezlik aklımı daha da şiddetli bir biçimde kurcalıyordu.

Derste birkaç defa profesörün bakışlarını sorgular bir ifadeyle üzerimde hissetsem de bunun için onu dinliyormuş gibi davranmaktan başka bir şey yapamadım. Kafam yerinde değildi. Ve beni bu şekilde etkilemesine izin vermemem gerektiğinin farkındaydım. Bu konuda hiçbir şey yapamamak daha da can sıkıcıydı benim için.

Dersim bittiğinde kampüsten çıkarken hiç beklemediğim bir görüntüyle karşılaştım ve bu beni daha da derin düşünce sevk etti. Kampüs girişindeki duvarda yaslanmış beni bekleyen Carlo'dan başkası değildi. "Carlo?" Adı dudaklarımdan soru dolu bir biçimde çıktığında merakla kaşlarım çatılmıştı. Ona doğru adımlar atıp yaklaştığımda adam yaslandığı duvardan kurtulup sırtını dikleştirdi. "Seni burada görmeyi beklemiyordum."

"Biliyorum." Yüzü neşeli ve huzurluydu ama çözemediğim bir ifadesi vardı. Gizemli bir ifade. "Belki bir öğle yemeği yeriz dedim." Emrivaki yaptığının farkında olan adam aceleyle ekledi. "Vaktin varsa tabii."

Kaşlarım bu kez hayretle havalanmıştı. Benimle öğle yemeği yemek için gelmişti. Bu durumda Meredith'le kurduğumuz düşünceler ve ev arkadaşımın Carlo hakkındaki tezi çürüyor muydu yoksa? Bu ana kadar benimle görünmek istemediğini, belki de evli ya da hayatında biri olduğu için gözlerden uzak görüşmek istediğini düşünüyorduk ancak görünüşe göre biz bunu çözümlemeye çalışmadan Carlo bu gelişiyle tek bir cümlesiyle bunu çözmeye karar vermişti. "Dışarıda mı?" Hayretimi gizlemeksizin çıkmıştı sesim.

Bir yanlışı düzeltir gibi "Resim galerisinde." yanıtını verdi sıradan ses tonuyla. Elbette, resim galerisinde. Evde ya da resim galerisinde. Çünkü dışarıda herhangi bir mekânın, restoranın ya da kafenin suyu çıkmıştı. Hep onun istediği ve gizli saklı sayılabilecek sakin yerlerde buluşmamız yeterince şüphe uyandırıcı değilmiş gibi karşımdaki adam aklımı okuyormuşcasına ekledi. "Bir sakıncası var mı?"

Dalgınlığımın bende bıraktığı sükûnetle yanıt verdim. "Yo." Durgun bir ifadeyle karşı çıkmadan peşine takıldım ve arabasına bindik. Yol boyunca pek konuşmadım. O da havadan sudan birkaç sohbet dışında herhangi bir şey söylemedi.

Aramızda tuhaf bir sır perdesi ve mesafe olduğunu hissediyordum ve bu beni çok huzursuz ediyordu. Carlo'ya dönüp baktığımda ise onun bu durumdan bir gram bile şikâyetçi olduğunu göremiyordum. Ona göre her şey yolundaydı sanki.

Galeriye geldiğimizde de yukarıda, konferans salonu gibi bir yerde masa hazırdı. Ortama bakarken tam da tahmin ettiğim gibi etrafta in cin top oynuyordu. Sessiz, sakin bir yerdi. Tam da Carlo'nun istediği gibi. Benim sessizliğimden ötürü olacak ki "Bir sorun mu var?" diye sormak zorunda hissetti Carlo. Zorunda hissetti diyorum çünkü ona kalsa her şey yolundaydı ve garip olan tek kişi bendim. Hiçbir sorun yokken sorun çıkarıyormuşum gibi hissettiriyordu.

"Nasıl yani?"

"Yemeği resim galerisinde yiyeceğiz deyince bu fikir hoşuna gitmedi sanki."

O ana kadar sessizlik yemini etmiş gibi her şeyi içime atan ben, Carlo'nun ısrarıyla patır patır döküldüm. "Sen evli misin?" Carlo'nun dudakları kıvrılmış bir biçimde gülerken kaşları öfkeli olmayan ama sorgulayan bir ifadeyle çatılmıştı. "Hayır evli falansan söyle, bileyim."

Sorgulayan gizemli bir ifadeyle "Evli olsam ne yapacaksın?" diye sorarken kelime cambazlığı modunu açmış gibiydi.

Bense küskün bir çocuk gibi kollarımı kavuşturup "Ne yapacağım bana kalır. Seni ilgilendirmez." dediğim sırada sorduğum sorunun olumlu çıkma ihtimalinin korkusunu yaşıyordum.

Güldü Carlo. "Hayır, Ece. Evli değilim." Daha açıklayıcı olması için "Hiç evlenmedim." diye de ekledi. Bu sırada elleri ceplerinde, sırtı arkaya doğru gerilmişti. "Söylemiştim, âşık olmak, evlenmek bana göre şeyler değil."

Evet, elbette. Hatırlıyordum. Kumarhanede karşılaştığımız ve sarhoş olduğum için evine götürdüğü gece buna benzer şeyler söylemişti sanki. Kafam biraz güzeldi ama hayal meyal hatırlıyordum. "Ne bileyim, sen hep buluşmalarımızı eve, galeriye falan ayarlayınca ben..." Rahat bir nefes verdim. İçim biraz rahatlasa da ciddi ilişki düşünmemesi biraz tüyler ürpertici gelmişti.

Carlo da sanki içimdeki hisleri doğrular nitelikte soğukkanlı bir biçimde "Göz önünde olmayı pek sevdiğim söylenemez." diyerek konuya açıklık getirdi.

Açıklaması gayet net olmasına rağmen beni pek ikna etmemişti. Üstelik tavrı da katıydı. Yani ben böyleyim, işine gelirse diyormuş gibi bir ifade hâkimdi. Geçen gün iş yerime kadar gelip beni ikna eden tatlı dilli adamdan farklı biri olarak karşımdaydı sanki. Buhoşuma gitmese de üstelemedim. Karşılıklı oturduğumuz masada sükunetle yemeğimizi yedik.

Sessizliğim üzerine sanki yine o tatlı dilli olmaya karar veren adam "Geçen gün de biraz keyifsizdin." diye bir soru yöneltti. Normal bir cümle olsa da sesi soru dolu çıkmıştı. Bir yanıt beklediği kesindi. Yine senin yüzünden diyemezdim. Ancak haksızlık etmemek gerekir, o gün tamamıyla onun yüzünden keyifsiz değildim. Keyifsizliğimin başlangıcı Profesör Fabri yüzünden olmuştu. Dertleşmek için Carlo'ya yazdığımda beni başından atması da buna tuz biber olmuştu.

"Dersime giren bir profesörle sorun yaşamıştık. Seninle de paylaşmak istemiştim ama..." Sesim iğnelemekten uzak çıksın diye çok uğraşmıştım ama başaramamıştım.

Açıklama gereği duyarak başını öne eğip "Müsait olamamıştım, affedersin." dedi ve kendini affettirmek ister gibi kaşlarını indirerek dudaklarından mahcup bir tebessüm yayıldı.

Başımı yana yatırıp alttan aldım. "Önemli değil." Boş vermiş gibiydim. Zaten onunla konuşurken sanki aramızdaki sorunun konuşularak çözülebileceğine inanmıyor gibiydim. Öyle olmasa bile en azından ben öyle hissediyordum. Karşımdaki adamın iletişime kapalı olduğunu görüyordum ama bunu dile getirmek rahatsız ediyordu beni. Çünkü o hâlinden memnundu ve sürekli sorun çıkaran benmişim gibi bir izlenim oluyordu.

"Başka bir şey olmadığına emin misin?"

Karşımda kendisiyle sorunum olduğunu düşünen hatta bundan neredeyse emin, aklımı okuyan ama dürüstçe dile getirmek yerine sorular soran bir adam vardı. Ben de ona aynı imayla ve soruyla yanıt verme gereği duydum. "Başka ne olabilir ki?" Sanki onu kendi silahıyla vurmak ister gibi.

"Bilmem."

Aramızda gizemli diyaloğun sanki beni hipnotize ettiğini hissediyordum. Karşımdaki bu adam beni sözleriyle yönlendiriyormuş gibi geliyordu ama sonra mantığım devreye girip saçmalama Ece, diyordu. Hangi yanım haklıydı bilemiyordum. Mantığım mı yoksa adını bile bilmediğim, yüzleşmediğim şüpheci yanım mı?

Az önceki soru dolu diyalog aramızda geçmemiş gibi Carlo'nun önündeki yemeğe dönmesi bana kendimi tuhaf hissettirdi. Deli gibi. Sanki az önce aramızda hiçbir şey geçmemişti, hepsini ben kafamda yaşamıştım da tek sorun beynimin içindeymiş gibi. Öte yandan hâlâ o gece kulübü meselesi kafamı kurcalıyordu. Daha da kötüsü, açık açık soramayacağım için kafamı kurcalamaya devam edecek gibi görünüyordu. Sonuçta adamın karşısına geçip ben seni takip ettim, sen şuraya şuraya gittin, niye gittin diye soracak hâlim yoktu. E sormayınca da aynı görüntü birbirinden korkunç farklı senaryolarla kafamın içinde dönüp duruyordu hâliyle.

O an bir karar verdim. Açık açık soramasam da içimdeki problemi dışarı yansıtmam gerektiğinin farkındaydım. Carlo bu kadar ısrarla sorduğu için de bunun tam zamanı olduğunu düşündüm. "Sana ulaşamıyorum, Carlo." Yemekten bana dönen bakışları dikkatle beni süzmeye başladığında hız kesmeden devam ettim. "Bir telefonun yok. Evin dışında hiçbir şeyini bilmiyorum. Hakkında hiçbir şey bilmiyorum. Gizemli bir yanın var. Bu benim kafamı karıştırıyor." Sırtımı sandalyeye yasladığımda iç geçirdim. "Benimle görüşmekteki amacını anlayamıyorum."

Masanın üzerinde ellerini birbirine kenetlemiş adam dikkatli bir biçimde beni dinledikten sonra olduğu yerde doğruldu. "Sanırım haklısın. Bu açıklamayı daha önce yapmam gerekiyordu."

Ne açıklaması yapacağını merakla bekliyordum açıkçası. Sırlarını mı açıklayacaktı. Sanmam. İki gündür tanıdığı biriyle bu kadar şeyi paylaşmasını beklemiyordum elbette ama en azından içimi rahatlatacak bir açıklamayı hak ediyordum.

"Bak Ece, seninle görüşmek istiyorum çünkü senden hoşlanıyorum. Ve seni tanımak istiyorum. Ama... İlişkimizi ciddi bir nitelikle isimlendirmeyelim? Kafamıza göre yaşayalım. Birbirimize hesap vermeyelim. Olmaz mı?"

Kaşlarını kaldırmış, masum bir ifadeyle kendinden emin isteklerini sıralayan adama şaşkın şaşkın baktım. Dilim tutulmuştu. Ne duyduğumdan bile emin değildim. Hem itiraz etmek istiyordum, öyle şey olmaz diye yana yakıla reddetmek istiyordum hem de başka bir yanım -benim yüzleşemediğim karanlık yanım- bu gizemli adamı tanımak istediği için mantığımı devre dışı bırakıyor, beni susturuyordu.

Benim bile zor duyduğum bir ses tonuyla "Tamam." desem de aklım karman çormandı. Söylediklerine bozulmuştum. Kafam karışmıştı. Ve o an orada kalmak istemedim. Kibarca bir şeyler uydurmak istedim. Beni oradan uzaklaştıracak bir şeyler. "Şey, benim bir işim vardı. Yeni hatırladım. Kalksam iyi olacak."

Bakışlarındaki şaşkınlık ve merak ölçülü bir biçimde yüzünde oynaşırken "Yemek yiyecektik." dedi sorar gibi.

"Belki daha sonra."

Alelacele çantamı alıp masadan kalkarken o da ayaklandı. "Aramızda bir sorun yok değil mi?"

Ağzımın içinden "Yok." gibi bir şey geveledim. "Sonra görüşürüz." Ben bile daha ne tepki vereceğimi, ne söyleyeceğimi bilemiyordum ki. Ona nasıl tavrımı koyayım?

Oradan çıkıp yolun karşı tarafına geçerken bir tartışmada hemen laf yetiştiren, bir konuda tavrını koyan hazır cevap insanlara çok özendim. Ben bir şeye karşılık verirken bazen saatlerce, bazense günlerce düşünme gereği duyuyordum. Mutfakta birikmiş bulaşıkları yıkayıp tezgâhı sildikten sonra sarı bezi sıktığımda herkese hak ettiği gibi ağzının payını veriyordum ama ne fayda! İş işten çoktan geçmiş oluyordu. Sen altı ay önceki tartışmaya şimdi laf yetiştirsen ne işe yaracak?

Apar topar Carlo'nun yanından ayrılıp Meredith'in yanına, reklam şirketine geldiğimde ne yaptığımı, ne dediğimi hatta o an kafamın içinde ne düşündüğümü bile bilmiyordum. Ambale olmuştum. Sanki beynimi yolda bir yerlerde düşürmüştüm de robot gibi hareket ediyordum.

Yüzümdeki tuhaf ifadeden olsa gerek, beni burada gördüğüne şaşıran Meredith daha ilk anda "Ece! Senin burada ne işin var?" diye sordu. "Bugün dersin vardı, şirkette işin yoktu."

Dersim olan bazı günlerde şirkette olmuyordum. Bugün de onlardan biriydi ama nereye gideceğimi bilemedim. "Carlo'nun yanından geliyorum." dedim yalnızca. Aklımı toparlamam birkaç dakikamı aldı.

Bu birkaç dakika içinde Meredith beni şirketin kafeteryasına götürmüş, bize birer kahve almıştı bile. Soran bakışlarla benden olayın detaylarını bekliyordu. Geciktirmedim.

"Beni yemeğe götürmek için kampüse gelmiş."

"Aaa ne güzel?" derken yüzü aydınlanan kız olayın devamını dinlediğinde aynı dinginlikle karşılık verebilecek miydi acaba? "Demek sonunda seni dışarı yemeğe götürmeyi akıl edebildi."

Gözlerimi devirerek "Resim galerisine." yanıtını verdim hevesini kursağına bırakacak şekilde. "Yine gizli saklı."

"Bu adam bir şeyler karıştırıyor."

Eski kuşkucu hâline geri dönen arkadaşıma aşağı yukarı salladığım baş işaretimle onay verdim. "Dahası var ." Meredith'in merakına yenilmesine fırsat vermeden devam ettim. "Adama evli misin diye sordum, hayır dedi."

Bu kez gözlerini deviren Meredith olmuştu. Ve bunu bilmiş bilmiş yapmıştı. "Evli olsa da sana evliyim diyecek değil ya!"

"Yok, bu öyle bir şey değil, Mere. Evli değilim derken muhtemelen doğruyu söylüyordu ama asıl mesele bu değil. Bana âşık olmak, evlenmek bana göre değil dedi."

Elleri tıpkı bir mahalle karısı gibi beline giden Meredith "Seninle neden görüşüyormuş o zaman?" diye hesap sordu. Sanki bu sorunun muhatabı benmişim gibi.

"Benden hoşlanıyormuş." İnanmadığım bir şeyi tekrarlıyormuş gibi hissediyordum. "Seni tanımak istiyorum ama ilişkimizi ciddi bir boyuta taşıyıp isimlendirmeyelim, kafamıza göre yaşayalım dedi."

Duyduklarıyla gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi bakan kız "Ne?" diye haykırdı etrafındaki meraklı bakışları umursamaksızın. "Kırmızı alarm!"

"Neler oluyor, anlamıyorum Meredith. Ve inan bana delirmek üzereyim."

"Bu adam seni cepte tutmaya çalışıyor. İşi düşerse cinsel ihtiyaçlarını seninle karşılayacak, sıkılınca da terk edecek."

O an saçlarımı yolmak istiyordum. Ellerimi yumruk yapıp yavaşça masaya koydum. Yumruklarımı sıkarken "Ya delir" dedim dişlerimin arasından. Olabilecek tüm ihtimalleri aklımda elemeye çalışıyordum. "Geçen akşam benimle yakınlaşmak istedi, engelledim. Tek derdi seks olsa hemen toz olmaz mıydı? Ne yapmaya çalışıyor bu adam ya?"

"Açıkçası onu ben de anlayamadım." Çenesini kaşıyarak düşünceli bir ifadeye bürünen kız "Sen iyisi mi boş ver, bu adamdan uzaklaş." diyerek son noktayı koydu.

Bense kafamın içinde dedektifçilik oynuyordum. "Benim bu olayı çözmem lazım."

"Nesini çözeceksin anlamıyorum ki."

"O gece kulübünde bir şeyler var, hissediyorum. Neler döndüğünü çözmem lazım, Mere. Bitireceksem de en azından yüzleşmem lazım."

Başını iki yana sallayan Meredith ikna olmamış gibiydi. "Bunun sana bir faydası olmaz."

"Biliyorum. Faydası olsun diye yapmıyorum zaten." Ofladım. Vazgeçmeye niyetim yoktu. Dedektifçilik oyunum bu akşam da devam edecekti. Belki de son kez. Carlo'yu takip etmeye karar verdim. "Arabanı ödünç alabilir miyim?"

Çaresizce ellerini iki yana açtı. "Ne diyebilirim ki? Hayır desem de vazgeçmeyeceksin."

Haklıydı. Vazgeçmeyecektim. Vazgeçmemiştim de. Meredith'den arabasını ödünç alıp akşamüstü resim galerisinin önüne gittim. Carlo'nun arabası yoktu. Nerede olabileceğini düşündüm. Hakkında hiçbir şeyi bilmiyordum ki. Gidip bakabileceğim tek yer eviydi. Evine gittiğimde arabası orada park hâlindeydi. Uzaktan pusuya yattım ve hislerime güvenmek zorundaydım. Bütün gece beklemem gerekse de bir yerlere gitmesini bekledim. Onu takip edecektim. Ve yüzleşecektim.

Sessizce gizlendiğim yerde hava iyice karardığında Carlo'yu kapının önüne hazırlanmış bir biçimde çıkarken gördüm. Arabasına bindi ve hareket ettiğinde takibe başladım.

Yine aynı yollardan gidiyorduk, aynı yerlerden geçiyorduk. Bir deja vu yaşıyor gibiydim. Sonunda beklenen şey oldu ve Carlo gece kulübünün önünde durdu. Arabasının anahtarını valeye bırakıp içeri girdiğinde ben de arabamı arka sokağa park edip peşinden gittim.

Bir ara onu görür gibi olsam da gözden kaybolmuştu. Kulüpten içeri girdim. Işıltılı mekân, gürültülü müzik, dans eden insanlar, DJ... Sakin ve temkinli bir biçimde içeride ilerledim. Kum gibi insanların arasında kaybettiğim Carlo'yu nasıl bulacaktım? Gözlerim merakla etrafı tararken geri geri giden adımlarım sert bir şeye çarptı. Arkama dönüp baktığımda irkildim. Kulağımda uğultu hâlinde çalan tüm müzik durmuş gibiydi. Yalnızca göz göze geldiğim Carlo'nun sesini duyuyor gibiydim. Ya da belki de dudaklarını okuyordum.

İrkilerek baktığım adam "Beni mi arıyordun?" dedi sakince. Yüzünde anlamlandıramadığım bir ifade vardı. Utanç ya da açıklama hissinden uzak. Dominant bir ifade.

Yakalanmıştım.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Açıkçası yeni bölümü yayınlayıp yayınlamama konusunda kendimle çok çatıştım. Çünkü ilgi az, yorum gelmiyor. Bu yüzden devam edip etmeme konusunda emin değilim. Eğer hikâye hoşunuza gittiyse lütfen bunu belli edin, aksi hâlde devam edebileceğimden emin değilim. 🖤 Evet, gelelim hikâyemize. Yeni bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Ece Carlo'ya yakalandı. Sizce aralarında ne gelişecek? Teori ve tahminlerinizi buraya yazabilirsiniz. Son olarak istek sahneleriniz varsa onu da buraya alabilirim. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%