@buzlarkralicesi
|
-2-
Herkes bu uzatmalı nişanlılığın ardından dillere destan bir evlilik bekliyordu bizden. Bense evlilik için doğru zaman olduğundan emin değildim. Mito'yu seviyordum. O benim çocukluğumdu, geçmişimdi. Eninde sonunda evleneceğim kişinin o olacağını da biliyordum ama bunun için doğru zaman şu an değildi. Ben sektör için en verimli yaşlarımdayken hem de. Bir tek evlilikle bitse iyiydi. Bitmeyecekti, biliyordum. Bu evliliğin devamında beklenen şey de belliydi. Bir bebek. Biz bebek düşünmüyoruz dedikçe medyanın dili susmayacaktı. Acaba çocukları mı olmuyor diye baskı altında bırakacaklardı. Sorun kimden kaynaklanıyor diye diye gündemi bizimle meşgul edeceklerdi. Ta ki ikimizi de tüketene kadar. Bunlara hiç gerek yoktu. Gerçi şu an da medyanın pek sustuğu söylenemezdi. Bu kez de senelerdir birlikte olmamıza rağmen sevgililik ve nişanlılık süremizin uzunluğundan dolayı medya bize uzatmalı nişanlılar deyip duruyordu. Umurumda mıydı? Tabii ki hayır. İnsanları asla memnun edemezdiniz. Bunu çok iyi biliyordum. Onu holden buraya dönüp yürürken görür görmez öfkeyle çatmaya hazırlanıyordum ama ona sarılıp kokusunu içime çekme ihtiyacım galip geldi. Bu ihtiyacımı giderdikten sonra yüzüne döndüm hesap sorarak. "Hangi cehennemdesin sen Mito ya? Beni burada kesseler haberim olmayacak!" "Allah korusun Lidya, ne diyorsun?" derken beni kollarına almış saçlarımı okşuyordu. Geri çekilip yüzüne baktım. Herkesten çok güvendiğim biricik nişanlım Mito, yine herkesten sonra geliyordu beni görmeye. Ne tatlı bir romantik. Nişanlısını sapığı esir almış olsa, boğazıma bıçak dayanmış olsa beni kurtarabilecek son kişi bile değildi maalesef. Öyle bir umarsızlık. Her mükemmel ilişkinin altında yatan bazı cesetler vardır. Aşk, güven, sevgi, saygı gibi. Bunların tamamının yok olduğunu söyleyemezdim ama böylesi uzun bir ilişkide hiçbir şeyin yıpranmamasının sözünü de kimse veremezdi kimseye. Bizim sorunumuz sevgi değildi. Birbirimizi seviyorduk. Ama Mito bir gecede bu kadar umursamaz olmamıştı. Onun da derinlerinde kendi dünyasına gömdüğü cesetleri vardı. Spor kariyeri gibi. Bana sorarsanız onun bir şeyi en son umursadığı zaman, ayağının sakatlandığı yıldı. Fırtına gibi esen Mito'nun hayatı bir kazayla toprağa gömüldü. Eski hayatına dair gerçek adıyla ünlü futbolcu Metin Sekiz, ayağı sakatlandıktan sonra bir daha futbola dönememişti. Ne yazıktır ki futbol kariyeri erken sonlanmak zorunda kalmıştı. Bu onu çok derinden yaralamıştı çünkü futbol onun her şeyiydi. Artık futbol hayatının zorunlu olarak sonuna geldiği düşünülürse bir şekilde hayatını idame ettirmesi gerekiyordu. O da menajerinin -yani ortak menajerimiz Taço'nun- akıllıca kariyer planlaması gereği herkes tarafından unutulmadan ününü ve benimle olan ilişkisinden dolayı ünümüzü kullanarak mankenlik ve oyunculuğa soyunmuştu. Tek başına ya da çift olarak yer aldığımız reklamlardan dudak uçuklatıcı ödemeler alarak hayatını devam ettiriyordu. Futbolcu olarak çıktığı bu yolda ne kadar dirense de maddi kaygıları yüzünden hiç bilmediği bir sektöre, televizyon sektörüne girmişti. Elbette yalnız değildi, ben vardım. Çocukluktan gelen televizyon tecrübemle elim her zaman onun üzerindeydi. Şu anki yüz ifadesine bakılırsa sakatlandığı yıl yaşadığı üzüntü kadar bana üzüldüğünü ya da hayatım için endişe ettiğini düşünmüyordum. Belki de dün gece yaşadıklarımdan dolayı öyle sarsılmıştım ki her şeye alınganlık gösteriyordum. Sabahtan beri herkese şarlamam bunun en büyük göstergesiydi. Yeniden boynuna atladığım adam yumuşak ama gayet sakin bir ifadeyle sarılıp sırtımı okşadı. "Tatlım kusura bakma, reklam çekimi için şehir dışındaydım biliyorsun." Buna bir bahane bulamadığım için sadece dudak bükerek cevap verdim ama içimde bir yerler gerçekten değer veren bir erkeğin kanat takıp uçabileceğine dair inancını koruyordu. Belki de ben medyanın da dediği gibi fazla şımarık ve azıyla yetinmeyen biriydim de o yüzden memnun olamıyordum. Burnunu saçlarıma gömen adam "Çok korktun mu?" diye sordu. Gözlerimi devirerek ona baktım. "Yo, iki el batak attık sapığımla. Sonuçta korkacak ne var ki?" Potansiyel yakın korumam Ayaz'ın gözleri büyük salonu tararken kafasının içinde matematik problemi çözüyor gibiydi. Sonra bakışları benimle Taço arasında gidip geldi. "Sapığın attığı taşa sarılı bir kâğıt var denmişti. Notta ne yazıyordu?" Bir an onun sadece bir yakın koruma olduğunu, dedektifliğe soyunmasına gerek olmadığını söylemek istesem de bozmak içimden gelmedi. Sonuçta iyi veya kötü, işine tam anlamıyla sahip olması bir yana, Mito'dan daha ilgili davrandığı kesindi. Belki de bu iş için benden yüklü bir maaş alacağı içindi ama bu küçük bir detay. Gerçekten. O sırada hızlı adımlarla yanımıza gelen Pırpır elindeki telefonu Ayaz'a uzattı. "Polisler almadan önce fotoğrafını çekmiştim." Yeniden o notla yüzleşmek benim için çok zordu. O yüzden Ayaz telefondaki fotoğraftan notu okurken bakışlarım camdan dışarıya kaydı. O incecik, korunmaya muhtaç, zayıf vücudunun korkuyla titremesi beni çok tahrik ediyor. Yakın zamanda görüşeceğiz.
Her bir kelimesi zihnime mıhlanmış gibiydi. Unutamıyordum. Oldukça ürkütücü ve... Sapıkçaydı. Onun eline düşseydim kurtuluşum olmayacağını hissettirecek kadar korkunçtu. Ama anlamıyordum. Neden? Bana bu kadar yaklaşmışken, daha da yaklaşabilecekken neden bunu kullanmamıştı? Anlamak güçtü.
Ayaz'ın bu notu okurkenki yüz ifadesi en az not kadar ürkütücüydü. Dudaklarını büzmüş ve kaşlarını çatmıştı. Normalde de kaşları çatık ve suratsız birine benziyordu ama notu okurken girdiği hâller garip bir biçimde sert olduğunu hissettiriyordu. Bu hisse kapılmamla kalmıyordu, asla öyle olmamasına rağmen onu kaslı vücuduyla kamuflaj kıyafetlerinin içinde bir operasyona korkusuzca dalan bir askerken hayal ediyordum. Ya da asker üniformasının içinde. Belki de böyle düşünmek beni daha güvendeymişim gibi hissettiriyordu. Tamam, güzel. Beni güvende hissettiriyorsa iç dünyamdaki bu saçma ve komik düşüncelerin fantezisini kurmamda hiçbir sakınca yoktu.
Adam notu okurken Mito merakla kafasını telefona doğru yöneltti. Bu hâliyle otobüste yanında oturanın telefonunu inceleyen meraklı teyzelere benzediğinin farkında bile değildi.
Ayaz not hakkında bir yorum yapmadı. Gayet soğukkanlı bir biçimde bana dönüp "Artık endişe etmenize gerek yok. Sizin bulunduğunuz herhangi bir yerde kuş bile uçmayacak. Ben her daim yanınızda olacağım." dedi ve bunu söylerken kendinden pek bir emindi. Sanırım güven duymama sebep olan tavırlarından biri de buydu. Çok konuşmayan bu adamın söylediği her kelime anlamlı geliyordu. Boş konuşan biri değilmiş gibi.
Mito bakışlarını dikkatle ikimiz arasında gezdirdikten sonra Ayaz'a döndü ve "Biz tanıştırılmadık henüz." diyerek elini uzattı. "Metin Sekiz ben." Biraz böbürlenerek ekledi. "Gerçi kesin tanırsın, futbol camiasından."
"Ayaz Karatay." Kendisine uzatılan eli ifadesizce sıktı Ayaz. "Futbolla ilgilenmiyorum."
Bu cevaba biraz bozulan Mito hemen toparlanıp ekledi. "Lidya'nın nişanlısıyım." Bunu söylerken elimi sahiplenircesine tutmuştu.
Adam ağırbaşlı bir biçimde ikimize de bakarken "Evet, biliyorum." yanıtını verdi. Nişanlı olmamızla ya da Mito'nun tanınmadığı için zedelenen egosuyla ilgilenmiyor gibiydi.
Zedelenen egosunu bir kenara bırakırsak, kendisinden beklenmeyen bir biçimde Mito'nun beni kıskandığını söyleyebilirdik. Daha iki dakika önce tanıştığım, bu durum dışında hiçbir alakamız ve ortak yanımız olmayacak suratsız bir adamdan kıskanmasının komikliği bir yana, normalde kıskanç biri olmadığı için bu davranışını garip bir şekilde gereksiz bulmuştum. Bir yandan da kıskançlığını beni sevdiği gibi bir nedene oturturken bu durum hoşuma bile gitmişti.
Ayaz ya da diğerleri tarafından duyulmasından imtina etmeyen ama kendi aramızda konuşuyormuşuz gibi bir tonla "Keşke yakın koruma tutmak için bu kadar acele etmeseydin. Ben yolda bir güvenlik şirketiyle görüşmüştüm, birkaç aday bulmuştuk." dedi. Bunu söylerken Ayaz'ın varlığından ince bir rahatsızlık duyduğunu da gizlemiyordu tabii.
Ayaz ise söylenenlerin hepsini duymuş gibi göz ucuyla baktı ama ne gözleriyle ne de sözleriyle bir yorumda bulunmadı. Heykel gibi hareketsiz duruyordu yanımızda.
Kendisinden uzun olan adama biraz başını kaldırıp baktıktan sonra "Bu adamı her gittiğin yere çanta gibi taşıyacak mısın?" diye sordu Mito.
Bu gereksiz sorusuna da tıpkı kıskançlığı gibi anlam veremediğim için sinirden güldüm. "Yok canım, evdeki büfeye koyacağım süs diye. Gelen giden heykel inceler gibi incelesin." Hâlâ geceki dehşetin izlerini silememişken Mito'nun gereksiz kıskançlıkları ve saçma soruları iyiden iyiye sinirlerimi bozmuştu. Gözlerimi belerttim ona. "Saçma sapan sorular sorup beni delirtme Mito! Hayatım tehlikede, sen kalkmış ne diyorsun bana ya... Durumun farkında değilsin galiba."
Benim iyiden iyiye şalterlerimin attığını gören adam çok da üstelemedi. "Haklısın. Ooo minik kelebeğim nasıl da korkmuş, tir tir titriyor..." diye sevgiyle mırıldanarak beni kollarına aldı. "Bundan sonra Mito yanında, merak etme sen. Bir süre şehir dışındaki işleri erteleyeceğim."
Bunu söylemesinin üzerinden asırlar değil de birkaç dakika geçmişti ki telefonu çaldı ve kollarımdan ayrılıp "Buna bakmam gerek." diyerek yanıtladı.
O bizden biraz uzaklaşıp telefonla konuşurken etrafta benim için koşturanlar haricinde Ayaz'la baş başa kalmış sayılırdık. Taço'nun ve Pırpır'ın sürekli yoğun telefon görüşmeleri vardı ve çoğu benimle, benim işlerimle ilgiliydi. Esra da birkaç adım uzağımızda Ayaz'ı beğeniyle süzüyordu. Ve sanırım bu kargaşada bile benim tarafından tanıştırılmayı bekliyordu. Üzgünüm Esra, şu an birazcık daha ciddi bir gündemimiz var sanırım.
Hazır baş başa konuşma fırsatı bulmuşken tedirginliklerimden bahsettim. "O adam bir daha buraya girebilir mi?"
"Hayır. Zaten bugün itirabıyla güvenlik tedbirlerini en üst seviyeye çıkarıyorum. Ve her saniye yanınızda olacağım. Bunun dışında başka önlemlerim de olacak ama öncesinde sizden tam yetki almam gerek."
"Tam yetki derken?"
Meraklı bakışlarım onu süzerken "Yaptığım hiçbir şeyi sorgulamayacaksınız. Ben ne istersem onu yapacaksınız." yanıtıyla yüzüme baktı ve reddetme fırsatı bırakmadan ekledi. "Güvenliğiniz için."
İki dakika önce tanıdığım birine tüm hayatımı emanet etme düşüncesi biraz garip geliyordu doğrusu. Bu yüzden ister istemez onun yetkinliğini sorguladım. "Sen bu işin altından kalkabilecek misin peki? Söylediklerine dayanarak yorumluyorum, askeriye çıkışlısın ama komando değilsin sonuçta. Pilot gibi bir şeysin. Özel korumalık falan..." Dudağımı büktüm. "Yapabilecek misin?" Hafif yan baktım sorgular gibi. "Bu devlet adamlarını korumaya pek benzemiyor. Ben onlardan daha medyatik biriyim. Üstelik onlar gibi dokunulmazlığım da yok."
Kesin ve net bir biçimde "Sizin dokunulmazlığınız benim." dedi bir komutan edasıyla. Kendine bu kadar güvenmesi, cevaplarının keskinliği etkileyiciydi. İkna olmuştum. Ama buna karşılık devam etti. "Yetkinliğime gelirsek... Asker olarak devam etmemem endişe duymanızı gerektiren bir durum değil. Çok iyi silah kullanırım. Sizi koruyabilecek en iyi seçeneğim."
Evet, şu an için öyle görünüyordu. En azından etrafta bu kadar kısa süre için başka seçenek yokken. Komando değildi ve olmasına da gerek yoktu. Taço'nun da dediği gibi sınır ötesi operasyonlara katılacak değildik sonuçta. Bir köşede yine kendi işleri için telefon görüşmesi yapan Mito'nun kaşla göz arasında bulup değerlendirmeye bile almadığı ikinci sınıf güvenlikçilerdense Ayaz iyi bir seçenek gibiydi.
"Sizin yanımda güvende hissetmeniz çok önemli. Ben size bunun garantisini veriyorum." Tek kaşını kaldıran adam sordu. "Siz bana tam yetki veriyor musunuz?"
Birine güvenmem gerekseydi bu daha birkaç dakika önce tanıştığım biri olmazdı herhâlde. Olmamalıydı da. Ama bu sabah bir anda hayatıma giren bu yabancıda garip bir güven vardı. Hem kendine olan güveni hem de bana verdiği türden çift yönlü bir güven. İkna kabiliyetini de yok sayamazdık tabii ki. Aslına bakılırsa ben sanırım çoktan ikna olmuştum. Zaten şuan bakıldığında da daha iyi bir seçeneğim yoktu. Bir çocuk gibi sızlanacak vaktim bile yoktu.
Biz tam sessizce bakışırken telefon görüşmesi biten Taço yanımıza geldi. "Eee son kararın nedir benim tatlı starım? Ayaz'da okey miyiz?"
Ayaz'a geri adım atması ya da vazgeçmesi için son bir olta attım "Sürekli göz önünde olan biriyim ve çok yoğun bir hayatım var. Ayak uydurabilecek misin?" diye sorarken. Sesim uyarıcı çıkmıştı.
Karşımdaki adamsa bundan hiç etkilenmemiş gibi "Her zaman." yanıtını verdi tekdüze ama net ifadesiyle.
Elimi uzatıp saniyeler içinde sıkan adama "Anlaştık o zaman." dedim yarımağız. "Bir deneme süremiz olacak tabii ki." diye de ekledim hemen.
Cazibeli bakışları üzerimde gezinirken "Pişman olmayacağınıza eminim." dedi ve bu bakışlarıyla aramıza Mito'nun silueti girdi.
Aramıza girip bakışlarını bana çeviren adam bu kez kıskançlık değil de telaş barındırıyordu yüzünde. Bir yere yetişme telaşı gibi. "Ne yaptınız, anlaştınız mı?" diye sordu laf olsun diye.
Başımla onayladım. "Evet. Taço'nun seçimlerine güveniyorum, biliyorsun."
"Tamam, güzel." Özür diler gibi bir bakışla yüzüme baktı. "Minik kelebeğim, kızacağını biliyorum ama gitmek zorundayım. Bir reklam görüşmesi için çok önceden ayarlanmış bir toplantı. Ertelemeye çalıştım ama hiç mümkün görünmüyor."
Bundan her ne kadar memnun olmasam da sürekli sorun çıkaran insan olmak istemiyordum. Üstelik bundan da yorulmuştum. Uzun bir süredir yaşadığı sakatlık yüzünden spor hayatı biten muhteşem Mito'nun anlayışlı nişanlısı olmak zorunda kalmıştım ve medyanın asıl şımarığı olarak ilân edilmeyi umursamayacak kadar bu role uyum sağlamıştım. Bu sebepten olsa gerek belli belirsiz salladım başımı. "Tamam, nasıl geçtiğini haber verirsin."
"Anlayışlı sevgilim benim." Eğilip dudaklarımdan kısa bir öpücük çaldı.
Taço "Menajeri olarak benim de katılmam gerek." sözüyle ve zorunluluk bildiren bakışıyla yanımızdan ayrılmadan önce Ayaz'a baktı. "Gözüm arkada kalmayacağı için şanslıyım." Sanki yıllardır dostuymuş gibi ayaklarının üstünde yükselmeye çalışıp omzuna dokunmak istedi ama Ayaz'a yetişemedi. Son anda bundan vazgeçip koluna vurdu dostça "Halledersin ortak. Sen bunun için yaratılmışsın."
Mito ortak menajerimizi de alıp gittikten sonra yalnız kalmıştık. Hemen hemen yalnız. Hâlâ Ayaz'la muhabbet kurmak için sırasını bekleyen Esra'yı ve bitmek bilmeyen telefon görüşmeleri yapan Pırpır'ı saymazsak ikimizdik.
Esra hemen atılıp elini uzattı Ayaz'a. "Bizi kimse tanıştırmayacak galiba. Ben Esra. Lidya'nın en yakın arkadaşıyım." Bunu öyle flörtöz bir ifadeyle söylemişti ki yatak odası sesiyle adamı ayaküstü soyduğunu hissettim. Ve biraz utandım.
Ağırbaşlı bir ifadeyle elini sıkmakla yetindi adam. "Memnun oldum Esra Hanım."
"Aaa, hanım da neymiş?" Erotik ses tonundan ödün vermeyen kız dudaklarını büzerek "Bozuluyorum ama. Bana Esra de." yanıtını verdi.
Dudak çizgisi yana doğru sıkkınca bükülen adamsa evet veya hayır demedi. Ben arkadaşımın asılganlığından rahatsızlık duyduğunu hissettiğim için araya girme ihtiyacı hissettim. "Esracığım Ayaz'ı rahat mı bıraksak biraz? Daha bismillah yeni geldi." O sırada uyarır gibi gözlerimi belertip kaş göz yapmaya devam ediyordum tabii ama kime? Esra dinler miydi?
Bana doğru iyice yaklaşıp kulağıma "Büyük." diye fısıldadı bir tespitten bahseder gibi.
"Kim? Ne büyük?" Ne dediğini saniyeler içinde anladığımda gözlerimi iyice büyüterek baktım. "Kapa çeneni. Adam anlayacak, rezil olacağız." Maalesef tam da tahmin edilebilecek bir şeyden bahsediyordu.
Benim arkadaşlarımın çok garip yetenekleri vardı. Örneğin Esra'nın üstünde kıyafetleri olmasına rağmen bir erkeğin malûm yerinin boyutunu tahmin etme yeteneği olması gibi. Bu yetenekle ülke kurtaramazdınız, yeni bir buluş geliştiremezdiniz, uzaya çıkamazdınız. Bilimsel ve teknolojik hiçbir reform gerçekleştiremezdiniz. O hâlde bu yetenek neden vardı? Anlamak güçtü ama Esra'ya sorarsanız sırf bu yeteneğinden dolayı dünyanın en şanslı insanı olduğunu düşünüyordu. Hayatına aldığı erkeklerde hiçbir zaman hayal kırıklığına uğramıyordu. En azından bu sebepten.
Daha fazla cozutmasına izin vermemek adına Ayaz'a döndüm. "Gel Ayaz, ben sana odanı göstereyim."
Önünden ilerlerken beni takip eden adamın "Size en yakın oda olursa sevinirim." sözü üzerine başımı salladım.
Açık konuşmak gerekirse Taço'nun seçimlerine ne kadar güvenirsem güveneyim onun getireceği yakın korumanın AVM güvenliklerinden daha fazla etki edeceğini düşünmemiştim. Ayaz'ı tanıdığımda ise bu yargı hızlı bir biçimde değişmişti.
Yalnız olmadığımı ve her daim takip edildiğimi hissettiğim paranoyak bir dönemimde Ayaz gibi bir yakın korumanın hayatıma girmesi ilginç bir biçimde sakinleştirmişti. Korkularım yüzünden beni esir alan hırçınlığımdan eser kalmamıştı. Belki de bu hayatta her zamankinden biraz daha önemsenmek bana iyi gelmişti.
...
SOSYAL MEDYA |
0% |