@buzlarkralicesi
|
-17- İSTANBUL Hastaneye vardığında aklı halâ karmakarışıktı. Yarın öğle tatilinde Halim'le görüşecek, o açgözlüye parasını verecekti. Kurtulmayı ummaktan başka çaresi yoktu. O katil değildi, göz göre göre bir cana kıyamazdı. İnsanları iyileştiren, onları sağlıklarına kavuşturan bir insan olarak cana kıyma eylemini aklından geçiremezdi bile. Korkunç düşüncelerinin arasında çalan telefonunun sesiyle irkildi. Arayan Bilal Ağa'nın adamlarından Mesut'tu. Önemli bir şey olabileceğini düşündüğünden ikinci çalışta açtı. "Alo..." "Asmin Hanımım..." "Hayırdır Mesut, siz daha gitmediniz mi Mardin'e?" "Gidemedik. Çok kötü bir şey oldu, acilen hastaneye gelin." Adamın endişeli sesiyle iyice korkmuştu. "Ne demek gidemedik?" İçini, kötü bir şeyler olduğuna dair hisler kemiriyordu. Telaşla öfkeyi aynı anda hissederken "Ne oldu Mesut, söylesene!" diye bağırdı. "Bilal Ağam, kalp spazmı mıdır nedir, ondan geçirdi. Acilen gelin Asmin Hanımım." Eli ayağı birbirine dolanmış, vücudu buz tutmuştu. Yine de paniklememeye gayret gösterdi. "Tamam, sakin ol. Ben hastanedeyim zaten, geliyorum şimdi." Telefonu kapatır kapatmaz hızlı adımlarla doktor arkadaşı Bora'nın odasına daldı. Korku ve heyecandan kapıyı çalmayı bile unutmuştu. Selamsız sabahsız "Bilal Babam nasıl Bora?" diye sordu. Bilmek istediği tek şey, onun iyi olup olmadığıydı. Bir an düşündü, ona bir şey olursa ne yapardı? Geçmişine ait kaybolmayan tek kişiydi o, hayatını koruyan tılsımıydı. Her şeye rağmen yanında olan tek insandı. Onsuz ayakta kalamazdı, eski gücünü bulamazdı. Sakin bir biçimde ayağa kalktı genç adam. Asmin de bir doktordu, böyle durumlarda sakin kalabilmeyi öğrenmiş olması gerekiyordu. Ama kalp spazmı geçiren yaşlı adamı daha önce defalarca Asmin'in yanında gördüğü için tepkisine şaşırmadı. "Sakin ol Asmin, Bilal Bey şuan için iyi. İlk müdahaleyi yaptık." "Ameliyat gerekecek mi?" "İlerisi için endişeliyim. O nedenle ameliyatı ertelememeliyiz." Gözlerini kapayarak rahat bir nefes aldı. "Oh, çok şükür..." Bilal babasının iyi olduğunu duymuştu ya, artık hiçbir şey yıkamazdı onu. Aniden arkadaşına dönerek uyarı dolu ses tonuyla "Bak Bora, beni sakinleştirmek için söylemiyorsun değil mi?" diye sordu. "Hayır tabi ki. Sen de doktorsun Asmin, nasıl kandırabilirim seni? Bilal Bey gayet iyi, geceyi burada geçirmesi gerek. Yarın çıkabilir. Yalnız kendisi bu durumdan pek memnun olmayacaktır, burada kalmak istemediğini söyleyip duruyor." Gülümseyerek "Uyandı yani." dedi. Kendinde olduğuna göre durum sandığı kadar ciddi değildi. Buna bir kez daha sevindi genç kadın. "Allah'ım binlerce kez şükürler olsun... Çok teşekkür ederim Bora, gerçekten bunun benim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsin." "Önemli değil Asminciğim, her zamanki görevim." Teşekkür faslı bittikten sonra soluğu Bilal Bey'in odasında aldı Asmin. İçeri girdiğinde onu beklediğinden daha iyi görmek gerçekten güzeldi. Hemen boynuna sarıldı. "Babacığım..." Ona sarıldığında her şeyi unuttu. Tüm bu kâbusların gerçekleşmediğini varsaydı. Bilal babası iyiydi ya, hiçbir şeyin önemi yoktu artık. Yaşlı adam içinse bu küçük kız çocuğunun ona minnetle değil de gerçek evlat sevgisiyle boynuna sarılması paha biçilemezdi. "Dur deli kız, kalbim öldürmedi ama sen boğarak öldüreceksin maazallah." "Nasılsın, iyi misin şimdi?" "Ben iyiyim de sen iyi değilsin herhalde, şu yüzünün haline bak. Hayalet gibi bembeyaz olmuşsun." "O Mesut Efendiye soracağım ben! Öyle endişeli bir sesle anlattı ki durumu, olduğum yerde ruhumu teslim edebilirdim." "Bak şu akılsızın yaptığına! Her neyse, ben iyiyim. Artık yatmak istemiyorum kızım, götür beni buradan." "Olmaz. Bu gece burada kalman gerekiyor, ancak yarın çıkabilirsin." Aksi ve huysuz bir ifadeyle "Şart mı yahu beni burada tutmanız? Eski toprağım ben, öyle iki seksen yatmalara gelemem! Daralırım." Gülerek "Bütün gece yanında olacağım ben, sıkılmazsın." diye cevap verdi kadın. O anki güçlü duruşunun ardında bile korkularla yüzleşmeye çekinen küçük bir kız çocuğu gizliydi. Halim'in durmayacağını, tekrar ayağına bağ olacağını düşünüp durdu. Zaten bu işten öyle tereyağından kıl çeker gibi kurtulabileceğini düşünmesi hataydı. Bir suç işlemişti ve bedelini son kuruşuna kadar ödeyecekti. Bütün geceyi Bilal Ağa'nın odasında iki büklüm yatarak geçirdikten sonra sabahın ilk ışıklarıyla gözlerini aralamıştı kadın. Mesut ısrarla eve gitmesini söylediyse de dinlememişti. Bilal babasını bu halde bırakacak değildi ya! Neyse ki tüm gece problemsiz bir halde son bulmuştu. Hastaneden çıktığında Mesut'u ve diğer adamları, Bilal Ağaya iyi bakmaları ve o gelene kadar bir yere gitmesine izin vermemeleri konusunda iyice tembihlemişti. Eve gidip üzerini değiştirdikten sonra Halim'le konuştukları buluşma yerine doğru yola çıktı. Öyle gergindi ki, direksiyonu iki eliyle sıkıp duruyordu. Bu işin böyle kolayca kapanıp gideceğini sanmıyordu ama umut etmek zorundaydı. Halim'e güvenmek bir köpek balığıyla aynı denizde yaşamak gibi tehlikeliydi. Arabayı yeşilliklerle dolu tepenin ortasında durdurduğu an derin bir nefes aldı. Ön koltuktaki para çantasını alıp arabadan indi ve karşıdaki ağacın altında duran adama doğru yürümeye başladı. Bu sırada dikkatlice etrafına bakınmayı da ihmal etmiyordu, etrafta tanıdık insanları görmemesi onu memnun etmişti. Bu adama güven olmadı, her an başkalarına da anlatabilirdi bildiklerini. Bu yüzden temkinli ve güvensiz yaklaşıyordu. Güneş gözlüğünü çıkardığında kuzeninin yılışık bir ses tonuyla "Ooo Asmin Hanım!" diye seslenmesine tahammül etmek zorunda kaldı. Onun sesini duymaya dahi katlanamadığından "Kapa çeneni" diyerek alelacele susturdu adamı. Etrafta birilerinin onları görme ihtimali de genç kadının içinde farklı bir korkunun oluşmasına sebep oluyordu. "Eee nasılsın bakalım, görüşmeyeli neler yaptın?" "Ne yapacağım, senin aç gözünü doyurmak için para toparladım pislik herif." "Kabalaşma istersen." Sinirle para çantasını Halim'e uzattı kız. "Al şu parayı, bundan sonra da seni görmeyeceğim." İşaret parmağını sallayarak etkili bir ses tonuyla "Çeneni sıkı tutacaksın." diyerek uyardı. Tek bir hataya daha tahammülü yoktu. Geçmişiyle ilgili tek bir pürüzle daha uğraşmak istemiyordu. Halim'se şimdilik "Tamam patron." demekle yetindi. Sonrasında tekrar sıkıştığı takdirde kuzeni ne güne duruyordu! Artık sırtını sağlam yere dayamıştı. Keyifle para çantasını aldı ve "Helal et." dedi. "Burnundan gelir inşallah." Keyifli bir kahkaha attı Halim. "Ayıp ediyorsun ama. Bunca yıllık akrabalığımız var." dedi alayla. Akrabalık kimin umurundaydı ki, o aldığı paraya ve kazandığı menfaatlere bakardı. Bu devirde kuru kuru akrabalık bir işe yaramıyordu. Yüzünde iğrenir gibi bir ifadeyle kuzenine baktı. "Ya, ya ne demezsin... Hadi kaybol şimdi, bir daha da beni arama." Onun gibi paragöz bir adamla nasıl aynı kanı taşıdığına her saniye daha fazla şaşırıyordu. Pişkin gülümsemesiyle "Sık sık görüşelim, ben amca kızlarıma düşkünümdür." dedi ve alaycı bir ses tonuyla "Özellikle de ölü olanlara!" diye ekledi. Kendini tutamayıp bir kahkaha patlattığında Asmin'in yüz ifadesi yeterince eğlendiriyordu onu. Kadının ifadesiz suratı ekşimeye yüz tuttu. "Kes sesini." Öfkesini daha fazla dizginleyemedi ve adamın boğazına sarıldı. "Bana bak, eğer ağzını açarsan var ya, o dilini keser boğazına sokarım." Gülüşü yarım kalmış adam hafiften korksa da belli etmemeye çalışarak "Tamam, konuşmayız merak etme." cevabını verdi. "Unutma, sırra başka ortaklar çıkarsa kendini ölmüş bil." Yavrusu gibi sardığı para çantasına bakarak "Paralarımı kimseyle paylaşmaya niyetim yok." cevabını verdi. Hiçbir şey söylemeden uzaklaşan kuzeninin arkasından gülerek baktı. "Bittin kızım sen, bittin. Bundan sonra beni göreceksin Asmin Hanım. Yeter bu sefalet artık değil mi ama?" Aracıyla geri geri gidip tepenin çıkışına doğru ilerlerken son kez Halim'e baktı. Yüzündeki o "Seni bitireceğim!" anlamına gelen zafer ifadesi en etkileyici korku filmlerinden bile daha korkunçtu. Adeta midesi bulanmıştı. Belki de Bilal Babayı dinlemeliydi, ancak ona da genç kadının vicdanı razı gelmezdi işte. Onu öldüren de bu iyi kalbi, vicdanı olacaktı muhtemelen. "Allah'ım sen beni düşmanlarımın eline bırakma, ecelimle öldür ne olursun." ●●● Hastaneden içeri girdiğinde şaşkın ve meraklıydı. Babasıyla en son konuştuğunda gayet iyi görünüyordu. Bir sorun olup olmadığı hususunda endişelenmişti. İstanbul'da bu kadar uzun kalmasının başka bir açıklaması olamayacağı içindi endişesi. Hemşirelerden birine "Bilal Balkan'ın odası ne tarafta?" diye sorduğunda onu en büyük şaşkınlığa sürükleyecek cevabı alacağını elbette ki bilmiyordu. Hemşire bir süre önündeki kâğıdı inceledikten sonra genç adama döndü ve "Bilal Beyin çıkış işlemlerini az önce tamamladık, şuan Doktor Asmin Hanımın odasında." dedi. Tüyleri ürperdi adamın. "Asmin Hanım mı?" diye fısıldadı. Şaşkın ve heyecanlı fısıltısını yalnızca kendisi duyabilmişti. Asmin'in ismi yüzlerce kez kulağında çınladı. Bunun bir tesadüf olduğunu bilse de içinde yeşillenen duyguların onu şaşırtmasına engel olamamıştı. Kendini biraz olsun toparlamaya çalıştı. "Odası ne tarafta peki?" "3. Katta, koridorun sonunda solda." "Teşekkürler..." Adımlarını hızlandırdı ve merdivenlerden yukarı ışık hızıyla çıktı. Bir şeyler bekler gibiydi bakışları, bir mucize bekler gibi... Belki de yanlış duymuştu. Asmin'i sürekli hayalinde yaşattığı için hemşirenin zikrettiği ismi yanlış anlamıştı. Bu da bir olasılıktı. Tüm odaların ismine bakarak yürüdü ve koridorun sonunda "Dr. Asmin Aldinç" yazan kapının önünde durdu. Soyadı aynı değildi bir kere. Bu heyecanını biraz olsun dindirmişti. Onun adını her duyduğunda bir aptal gibi heyecanlandığına da kızmıştı üstelik. Tamam, içindeki aşka saygı duyuyordu ama dünyada tek Asmin o olmamıştı, bunu kabullenmeliydi artık. Yine de içinde isimsiz bir kuşku "İçeri gir!" diye bağırıyordu. Derin bir nefes aldı, nedenini bilmiyordu ama bu kapıdan içeri girdiğinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını hissedebiliyordu. Bu isim benzerliğinin onu bu kadar etkileyeceğini düşünmemişti. Belki de bu sadece bir isim benzerliği değildi. Ne diyordu böyle, ne saçmalıyordu? Aklındaki paranoyalar onu yiyip bitirmişti sonunda. Aydın biraz olsun haklı sanırım, diye geçirdi içinden. Asmin diye neredeyse aklını kaybedecekti. Yıllar önce sevgilisinin cansız bedenine sarılmak istediğinde babası müsaade etmemişti. Bundan şüphelenecek hali yoktu o an, öyle üzgün ve bitmiş bir durumdaydı ki... Şimdiyse Asmin'in adını duymak şüphelerini körüklemişti. Kapıyı araladığında masada oturan kadının gülen gözlerinde kilitlendi gözleri. Neşeyle gülüyor, karşısında espriler yapan babasının sözleriyle gülücükleri daha da neşeli bir hal alıyordu. Kıvrılan dolgun dudakları, griye çalan parıltılı yeşil gözleri, çikolata kahvesi saçları... Her şeyiyle Asmin'di. O an boş bulunan bakışları Azad'ın hayal kırıklıklarıyla kanayan gözlerine sabitlenince neye uğradığını şaşırdı kadın. Rüya gördüğünü sandı ancak bu bir rüya değildi, rüya olamayacak kadar acı ve gerçekti. Şaşkınlıkla fısıldayarak "A-Azad..." diye kekeledi. Hızlanan kalbi ağzında atıyor gibiydi. Ağzını açıp bir şeyler söylemek istedi ama yapamadı. Olduğu yere çivilenmiş gibiydi, hareket edemedi. Yıllar önce bakışlarında aşktan başka bir şey göremediği adamın gözlerinde şimdi yalnızca şaşkınlık ve hayal kırıklığı görüyordu. Yere düştü ve gürültüyle kırıldı kum saati. Ebediyen durdu zaman; ne geçmişe dönebildi, ne geleceğe bakabildi. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! ✨ Hepinize hayırlı bayramlar diliyorum, umarım ilk bayram gününüz çok güzel geçmiştir. 🍬Bu bölümü Gyunel_ , simgekkn , rabiaolgun1 , Bernazehra1988 , zcordduk , sungu37 okurlarıma armağan ediyorum. 💝 Geldik zurnanın zırt dediği yere. Asmin ve Azad karşılaştılar. Sizce şimdi neler olacak? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölümümüz hakkında yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz. ❤️ Bol yorumlarınızı bekliyorum. 🌸 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |