Yeni Üyelik
21.
Bölüm

❅ Kırılmış Kum Saati | 19

@buzlarkralicesi

-19-

Otel odasında deli gibi dönüp dururken hırsla "Nasıl yaptınız... Nasıl yaptınız..." diye söyleniyordu. Dudaklarında hep bir "Bunu bana nasıl yaptınız?" sorusu dönüp duruyordu. Odanın telefonu çaldığında halâ kendine gelebilmiş değildi. "Efendim?"

"Azad Bey, babanız geldi. Kendisini lobide mi ağırlamak istersiniz, odanıza mı yönlendirelim?"

Gergin bir ses tonuyla "Bekliyorum, gelsin." dedi ve telefonu kapattı. Burnundan soluyordu, hırstan ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Bir yanı sevinçten havalara uçacak gibiydi, bunu engelleyemiyordu. Asmin'i yaşıyordu. Öfkesini bir kenara bırakıp büyük aşkına koşmayı, sarılmayı öyle çok istiyordu ki... Bunun için bahane ararken buldu kendini. Hatta kızdı, onursuzlukla suçladı benliğini. Fakat diğer yanı... Diğer yanı, sevdiği bu iki insana nefret kusmaktan başka şey yapamıyordu. İçeri babası girdiğinde öfkeli bakışlarını bir süre onun üzerinde gezdirdi. Sonra birkaç adım atıp pencereye yöneldi ve dışarıyı izledi. "Asmin'in öldüğünü öğrendiğim gün... O an bir daha asla nefes alamam sanmıştım. Çünkü kimseyi onun kadar sevmeyeceğimi çok iyi biliyordum. Ben, dünyada bir kez sevme hakkı olanlardandım. Ve ölmek istedim biliyor musun? O gün, ölmek istedim. ÖLMEYİ DENEDİM! Eğer Asmin'in babası Hasan Kâhya engellemeseydi, şimdi oğlun karşında sana hesap soramıyordu Bilal Ağa."

Duyduklarına inanamadı ihtiyar adam. Hızla çarpan kalbini tuttu. Eve gitmediğini bilseydi çok kızardı Asmin. Lakin oğlunun zavallı kız hakkında böyle düşünmesine, onu hırpalayıp durmasına izin veremezdi. Öfkesiyle sevdiği kadını acıtıp kanatıyordu. Bir yanı haklıydı belki ama tüm bunlar Asmin'in suçu değildi. Ne yapıp edip onunla konuşmalıydı. Şimdi duyduklarıysa ciddi anlamda şaşırtmıştı onu. Hayretle "Oğlum sen, sen ne diyorsun?" diyebildi sadece. "Bana daha önce böyle bir şeyi ne o, ne de sen söylemediniz!"

"Hasan Efendiden ben rica ettim." Elleri ceplerinde babasına döndü. "Seni anlıyorum da, Asmin'i bir türlü anlayamıyorum. Bana bunu nasıl yaptı? Göz göre göre nasıl... Nasıl beni diri diri toprağa gömdü? Nasıl razı geldi böyle bir şeye?" Bunlar gibi bir sürü "Nasıl" dolu cümle beynini tırmalıyordu.

"Oğlum bak, beni suçla. Bana ağzına geleni söyle, kessen kanım akmaz. Ama Asmin'e tek bir söz etme. Sen yıllardır nasıl nefessiz kaldıysan, nasıl ki bir ölü gibi yaşadıysan o kızcağız da aynı şeyleri yaşadı. Seninle birlikte çekmedi belki ama uzaklarda bir yerlerde hep üzüldü, ağladı, kendini suçladı. Seni sevmekten hiç vazgeçmedi. Seninkiler gibi emsalsiz acıları oldu onun da. Hatta daha kötüleri... Yaşadığı halde sana söyleyemedi, onu asla affetmeyeceğini bildiği halde eli kolu bağlı kaldı. Ben engel olmasaydım öldürecekti kendini. Onun önünde duvar olmasaydım yüz bin kere sana söylemişti yaşadığını. Ama sizin artık mümkün olamayacağınızı söyledim, onu hep durdurdum, dizginledim. O da sensizliğe alışmak zorunda kaldı, başını önüne eğip seni uzaktan sevmeye razı geldi. Bir hiç gibi yaşamaya alıştı Azad, alışmak zorunda bırakıldı. Evlendiğini, çocuklarının olduğunu, bir daha asla kavuşamayacağınızı bile bile başkasını almadı hayatına. Hep yalnız yaşadı, kalbinde yalnızca seni yaşattı. Şimdi sen onu suçluyorsun ya, suçlama. Onu bir kez de sen öldürme. Sen onu suçladığın müddetçe o kendine gelemeyecek."

Duyduklarıyla kalbine sayısız oklar saplanıyor, yaşadığı şeylerin aynısını sevdiği kadının da yaşaması onu deliye çeviriyordu. Ona ne kadar kızarsa kızsın deli gibi âşıktı ve acı çekmesini istemiyordu. Az önce aradığı o bahane önüne kadar gelmişti, ona sıkı sıkı sarıldı. "Peki, bunu neden yaptın baba? Bizi neden ayırdın?"

"Eğer sen onun yaşadığını bilseydin her dakika, her saniye bir ayağın burada olacaktı. Yanlış mıyım?"

Azad "Doğrusun." cevabını verdi açık yüreklilikle. Yalan söyleyecek hali yoktu, onu bu dünyada en iyi tanıyan insan babasıydı.

"Böylece aşiretin burada bir şeyler döndüğünü öğrenmesi an meselesiydi. İtiraf et Azad, onu sen bile koruyamazdın. Ona olan aşırı sevgin, Asmin'in sonunu getirirdi. Kendi ellerinle öldürürdün onu. Ben hep bundan korktum. Er ya da geç korktuğum başıma geldi ya, neyse."

"Ben... Hiç bu yönden düşünmemiştim." derken babasını haklı buluyordu. Asmin'siz bir saniye bile geçiremezken her dakika burada olmayacağının garantisini veremezdi. İnkâr edemeyeceği bir gerçekti bu. Yine de ha deyince affedemiyordu. Deli gibi koşmak, sıkı sıkı sarılmak istiyordu ona. Sımsıkı. Hiç bırakmadan. Sonsuza dek. Ama yapamazdı, hiçbir şey olmamış gibi onun kollarına koşamazdı. "Ne olursa olsun, hiçbir şey onun bana yalan söylediği gerçeğini değiştiremez. Bunu bana yapmayacaktı. Asmin'i halâ çok seviyorum ama affetmem zaman alacak baba. Seni saymıyorum bile."

"Kuru inadına tükürdüğümün çocuğu!"

Başını çevirip babasını duymuyormuş gibi davranmayı tercih etti. Bu bir ihanetti. Belki fiziksel bir ihanet değildi ama 14 yıldır kalbinde büyüttüğü büyük aşka ihanetti bu. Özellikle babasını affedemiyordu. Asmin'in çaresiz olduğunu bir bakıma anlayabiliyordu, en azından anlamaya çalışıyordu fakat babasını anlayamıyordu. Asmin diye diye nasıl ölüp bittiğini gördüğü, buna her dakika şahit olduğu halde susmuştu. Kara bir kutu gibi sessiz kalmıştı olanlara. Kendisine göre geçerli sebepleri olabilirdi lakin en azından bu durumu öz oğlundan saklamamalıydı. Her şeye çare olan zaman, bu derde de deva olacak mıydı? Bunu da zamanla görecekti Azad. Şimdi elinden kırık kalbine merhem olmaya çalışan kadını itmekten başka şey gelmiyordu.

●●●

Hastane ziyareti sırasında Bilal Ağayı gördüğünden beri araştırıyordu adam. Şaşkınlıkla "Asmin'in kaçıp kurtulmasına o yardım etmiş demek..." diye mırıldandı. Zaten başka bir seçenek olabilir miydi? İçeriden birileri yardım etmeseydi o yaşta bir kız böyle bir şeye cesaret edemezdi. Bunu ve öğreneceği diğer bilgileri Abdülhan'la paylaşmalı mıydı, bilemiyordu. Acele karar vermek istemedi. Eskiden bu kadar ikileme düşmüyordu, ona bir can borcu olduğu için üzerinde fazla düşünmeden söyleneni yapıyordu. Nasılsa bu olay bitip gittikten sonra o da Galip Tekinoğlu olarak hayatına devam edecekti. Sahi, edebilecek miydi? Borcunu ödemiş olmanın verdiği sevinç, ellerindeki kanı silmeye yetecek miydi? Diz üstü bilgisayarında genç kadını takip ettirirken elde ettiği fotoğraflardan birini açtı. Töreden kaçıp kurtulmuş, tırnaklarıyla kazıyarak başarıyı elde etmiş, ikinci bir hayata sahip olmuş genç bir kadını ölüme yollayabilecek miydi? Üstelik... "Hayatımda gördüğüm en güçlü, en cesur kadın... Kendinden emin, sözünü esirgemeyen, dürüst..." Mırıltıları iç sesini tamamlıyordu. Kadının gizemli bakan gözlerinde cesaretin en saf, en doğal halini görebiliyordu. "Bu kadar çaresizken, böylesine güçlü durabilmeyi nasıl öğrendin?" diye sordu fotoğrafa. İmrenmişti onun güçlü duruşuna. Kendinden ödün vermeyen, etrafındaki erkeklere kalın duvarlar ören, koyduğu mesafelerle özünü koruyan bir kadındı o. Ve onun gibi olmak istediğini itiraf etmeliydi doğrusu. Dışarıdan her ne kadar güçlü ve yenilmez görünse de Asmin kadar değildi. Dürüstçe "Onun kadar değil..." diye fısıldadı. Onun cesaretine hayrandı. Ve şimdi, bir karar vermek zorundaydı. Abdülhan Balkan'a can borcunu ödeyecek miydi? Bu durumda Asmin'in gözlerinin önünde yok olup gitmesine izin vermiş olacaktı. Onun gücünün, cesaretinin ve azminin katili olacaktı. "Sonun ablam gibi olsun istemiyorum." derken buldu kendini. Evet, bir bu eksikti. Şimdi de Asmin'i ölen ablasıyla özdeşleştirerek bu görevi daha da zorlaştırıyordu. Ablası ölüm hükmüyle ölmemişti belki ama bu törelere, kurallara dayanamayıp canına kıymıştı. İkisi de aynı şey değil miydi zaten? Her iki durumda da katil aşiret olmuyor muydu? Tetiği çekenin kim olduğunun ne önemi vardı? Nasılsa psikolojik baskıyla istediklerine istediklerini yaptırabiliyorlardı. Çalan telefonuyla karmaşık düşüncelerinden sıyrıldı. "Alo..."

"Galip Bey, takip ettirdiğiniz kadınla ilgili önemli bir gelişme oldu."

"Nedir?" Pür dikkat telefonun diğer ucundaki adama odaklanmıştı.

"Azad Balkan... Asmin Hanımın yaşadığını öğrendi."

Bunun eninde sonunda olacağını biliyordu, adamlarını da bu konuda uyarmıştı. "Kahretsin! İşler iyice karıştı..." İşte bu hiç iyi olmamıştı. Bunu ve Asmin'e yardım eden kişinin Bilal Balkan olduğu gerçeğini Abdülhan'a söyleyip söylememe konusunda iyice ikilemde kalmıştı. Söylemeseydi de eninde sonunda öğrenecekti zaten. Diğer yandan Asmin'e beklemediği bir yerden darbe vurmak istemiyordu. Hayatında hiç bu kadar çaresiz kaldığını hatırlamıyordu. Ablasının vefatından sonra yeğeniyle yapayalnız kaldığında bile bu kadar çaresiz hissetmemişti. Bir şekilde ayakta kalırım, diye düşünmüştü. Ama bu tamamıyla farklı bir durumdu ve Galip'i çıkmaza sürüklüyordu.

"Seni öldürürsem, borcumu ödemiş olacağım."

...

*

YAZAR NOTU: Hi guys! ✨ Nasılsınız? Kırılmış Kum Saati'ni özlediniz mi? 🩷 Bu bölümü Rubrumdomina , fvizmir , Zeyno0011 , doctornursing , black_icon , Eslemmm90 , aysekaracaa okurlarıma armağan ediyorum. 💝 Bölüm hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi buraya yazabilirsiniz. ❤️ Yeni bölüm hakkındaki tahmin ve yorumlarınızı da buraya alabilirim. Sizleri çok seviyorum. 😍 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%