Yeni Üyelik
22.
Bölüm

❅ Kırılmış Kum Saati | 20

@buzlarkralicesi

-20-

"Bazen, acı en derinlerine akarken en derin aşkı da yaşarsın aynı zamanda. Bu yüzden susarsın, ebediyete kadar gitmeyeceğini bilsen de susarsın."

-Asmin

Suyun üzerinde bir süre sırt üstü yattı ve o sessizliğin, dinginliğin tadını çıkarmaya çalıştı. Ama ne mümkündü, gözlerini kapadığı her saniye Azad'ın suçlayıcı bakışları üzerindeydi sanki. Onun hırslı yeşil gözleri şimşek gibi çakıyordu. Ve haklı olarak ondan hesap soruyordu Azad. Pozisyon alıp hırsla kulaç atmaya başladı. Her saniye o sözler çınlıyordu kulaklarında, engel olamıyordu.

"Sana gelince..."

"Kalbimde büyüttüğüm kadar değilmişsin, onu anladım."

O anı hatırladıkça daha hırslı yüzmeye başladı. Kolları yerinden kopana kadar debelendi. Derin bir nefes alıp suya daldığında nabzı kulaklarının dibinde atıyor gibiydi.

"İşte şimdi... Şimdi seni kalbimde öldürdüm Asmin. ŞİMDİ ÖLDÜN SEN BENDE."

Boğuluyormuş gibi hissederken hızla başını kaldırıp yavaş yavaş yüzmeye başladı. Sadece ayakları suda kalmış bir biçimde havuz kenarına oturduğunda kanlanmış gözlerinden yaşlar süzülüyor, havuz suyuyla karışıp gidiyordu. Derin nefesler almaya çalışırken hıçkırıklarına mani olamadı. Bağıra bağıra ağlamaya başladı. İçindeki birikmiş tüm öfke, sinir, üzüntü ve çaresizliği akıtırcasına bağırdı ağlarken. Kendine kızgındı, bunu Azad'a yapmaması gerektiğini iyi biliyordu. Tüm bunlara rağmen yapmıştı işte. Üzgündü, içinde bulunduğu durum için üzgün kelimesi yeterli olmuyordu. Sevdiği adamın gözünde bir hiçten farksızdı artık. Çaresizdi, çünkü geçmişe dönse yine yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Ve tüm bunları Azad'a anlatamamak, anlatmaya çalıştığında dilinin lâl olması... İtiraf etmeliydi ki, ne kadar güçlü bir insan olursa olsun bunlar ona bile çok ağır geliyordu.

Uğur'dan aldığı bilgiyle kendini yüzme havuzunun önünde bulmuştu. Tam duvara yaslanıp genç kıza "İşte yine buldum seni. Sanırım artık sana verici yerleştirdiğimi falan düşüneceksin ama yerleştirmedim, gerçekten." demişti ki, kızın inanılmaz üzgün olduğunu fark etti. İlk defa onu ağlarken görüyordu. "Asmin! Ne oldu, iyi misin?"

Onun varlığını fark ettiğinde kızgın bir ifadeyle "Senin ne işin var burada? Niye geldin yine?" diye söylendi. Aslında kızdığı kişi Caner değil, kendisiydi. Tek başına olduğunu düşünerek içini dökercesine ağlamıştı. İnsanlara bu yönünü göstermeyi, zayıf karakterli biri gibi görünmeyi hiçbir zaman istememişti.

"Ben... Sadece-"

"Git başımdan Caner, seni hiç çekemeyeceğim."

"Ya, tamam." Asmin'i öyle görmenin şaşkınlığını üzerinden atamamış bir biçimde olduğu yerde kalakaldı. Şezlonglardan birinin üzerinden havlu alıp genç kadının vücuduna sardı. "Üşütüp hasta olabilirsin." Karşısına diz çöküp oturdu. "Neler oluyor Asmin? Tamam, bak belki uzun zamandır tanışmıyoruz ama ben seni daha önce hiç bu kadar kötü görmemiştim. Her zaman dimdik, güçlü bir kadın modeli gibisin sen. Şimdi ne oldu, niye dağıldın böyle?"

"Ben de insanım Caner." Gözlerindeki yaşları silmeye çalışmadı bile. Yakalanmışlık hissiyle tekrar koy verdi yaşlarını. "Üzülebilirim, kalbim kırılabilir. Ağlayabilirim."

Caner'se "Ben senin gözyaşların hiç akmıyor sanıyordum." dedi safça başını kaşıyarak.

Onun bu sözüyle ister istemez acı acı güldü kadın. Karşısındaki adam onu güldürdüğü için mutluyken o hayatın acımasızlığının bir ucu bucağı olup olmadığını düşünüp duruyordu. "Sen çok güçlü sanırsın kendini, hiçbir şey seni yıkamaz sanırsın. Ayaklarının üzerinde, dik durmaya çalışırsın. Ama hayat ilk fırsatta bir tekme atar, yerle bir olursun. Öyle beklemediğin bir yerden vurur ki savrulup düşmekle kalmazsın, bir daha ayağa kalkacak gücü bile kendinde bulamazsın. Nefes bile alamazsın."

Kadının omzuna dokundu ve "Seni bu hale getiren şeyin ne olduğunu anlatmayacak mısın?" diye sordu. Aslında hiç umudu yoktu. Asmin'in ona yeterince güvenmediğini düşünüyordu. Yine de şansını denedi.

"Anlatsam anlar mısın sanki?"

"Bilmem... Denerim en azından."

Genç kadın akan burnunu çektikten sonra karşısındaki adamın ani bir atakla kendisine uzattığı mendili aldı. Burnunu sildikten sonra üzüntüsünün sebebini anlatmaya karar verdi. Normalde kimseye bu tarz özelini anlatmazdı, en yakın arkadaşı Merve'ye bile nadiren bahsederdi. Fakat Caner hem diğer insanlardan farklıydı, hem de ondan bir zarar gelmeyeceğini biliyordu. "Ben... Aslında hiç de göründüğüm gibi biri değilim Caner."

Ciddiyetini bozmayan bir ifadeyle "Ne yani, geceleri kan içen bir vampir falan mısın?" diye sordu. Karşısındaki kadının tebessüm ederek "Öyle değil." cevabını vermesiyle gülmeye başladı. Gülümsemesi uzun sürmemişti Asmin'in, yüzü hemen eski ciddi ve üzgün halini almıştı. Böyle güçlü bir kadını yaşadığı ne gibi bir şey yıkmış olabilirdi ki? Onun gözlerindeki hüznü, çaresizliği ve yetersizliği görebiliyordu. Delici bir pişmanlık yakıp kavuruyordu kadının gözbebeklerini. Yanaklarına süzülen her damla, kadının geçmişinden bir acı silip götürüyordu.

"Ben, doğma büyüme Mardinliyim. Ve 14 yıldır ailemi görmüyorum."

"Mardinli mi?" Gözleri istemsizce irileşmişti. "Ben doğma büyüme buralısın sanmıştım. Ya da belki İzmirli... Hani oranın kızları güzel oluyor ya, o bakımdan." Konuyu dağıttığını fark ederek öksürdü ve "O kadar alakasız bir havan var ki..." diye açıkladı. Havuzun kenarında duran su şişesini alıp içmek için kapağını açtı. Boğazı kurumuştu. "Peki, neden 14 yıldır aileni görmüyorsun? Küs müsünüz?"

Asmin'se "Hayır, beni öldü biliyorlar." cevabını verirken sıradan ama ciddi bir ses tonu takınmıştı ve gözlerini ayırmadan yere bakıyordu.

İçtiği yudumun bir kısmını geri püskürttü, diğer kısmı da boğazında kalınca öksürmeye başladı. "Ne? Öldü mü biliyorlar? Yani... Ben yanlış anlamadım değil mi? Ailen seni bayağı bayağı öldü biliyor. Yani böyle küsüp evlatlıktan reddetmek gibi değil de, gerçekten öldü biliyorlar."

Yalnızca evet anlamında başını sallamakla yetindi. Böyle bir durumda ne denebilirdi ki? "Ben, 16 yaşında çok büyük bir hata yaptım. İstemediğim biriyle evlendirileceğimi duyunca okumak için kaçtım. Amacım hayatıma bir yön verebilmekti." Omuz silkerek "O zamanlar kaderimi değiştirebilirim sanıyordum. Çocukluk işte." dedi. Bu kadar basit anlatırken bile içinde ne denli fırtınalar koptuğunu bir kendisi bilirdi. Hayatının en büyük aptallığını ve sevdiği adama karşı en büyük acımasızlığını yaptığının farkındaydı. Fakat geri dönüşü yoktu.

"Eee, sonra ne oldu?"

"Hakkımda ölüm emri çıkarıldı."

"Ne emri? Ölüm mü?" Şaşkınlığını gizleme gereksinimi bile duymadan "Şaka yapıyorsun." dedi. Bunun bir şaka olmasını umdu, ama Asmin'in bakışlarına göre bu bir şaka değildi. "Sen daha 16 yaşındasın! Bu nasıl bir saçmalık?"

"Senin saçmalık dediğin şeye onlar töre diyorlar." Omuz silkti umursamazca. Ne kadar anlatırsa anlatsın karşısındaki adamın bu duyguyu anlayamayacağını iyi biliyordu.

"Sen de kaçtın tabi, geldin buraya."

"Hayır, yakalandım."

"Nasıl yani? Yakalandıysan nasıl..."

Kadın olan biten her şeyi tek solukta anlatınca rahatlamış hissetti. Yıllardır sakladığı, kimseye anlatamadığı her şeyi birilerine anlatmaya ne çok ihtiyacı varmış meğer. Omzundan ağır bir yükün kalktığını hissediyordu. "Bugün, 14 yıldan sonra ilk defa karşılaştık Caner. Hayatımda sevdiğim ilk ve tek adam, beni ölü sanıyordu ve bugün ilk defa karşı karşıya geldik. Ona söylediğim büyük yalanı öğrendi." Titreyen sesiyle "Ve o an, onun gözlerinde gerçekten öldüğümü gördüm. Benden nefret ediyor." diye mırıldandı.

Başını iki yana salladı adam. Böyle bir durumun çözümü yoktu herhalde. "Bu yaşadıkların... Çok fazla, gerçekten haddinden fazla... Ama onu da anlamalısın. 14 yıldır seni ölü sanmış, şimdi kanlı canlı karşısına çıkıyorsun. Elbette köpürecek, öfkelenecek, nefret edecek. Ama sonsuza dek sürmeyecek. Düşün, deniz dalgasız olur mu?"

Bir an bu yalana inanmak istedi kadın. "Gerçekten mi Caner?" Çaresiz gözlerini adama dikti. "Bir gün beni affedecek mi? Affeder mi?"

"Gerçekten seven adam affeder, güven bana." Başını omzuna yaslayan kadına baktı bir süre. İçinden "Ben seni dayıma yapacaktım ama... Neyse artık, kısmet değilmiş." derken buldu kendini, tebessüm etti gizliden gizliye. Kızın ıslak saçlarına dokundu. "Üzülme, her şey bir şekilde yoluna girer..." O an aklına takılan soruya cevap bulmak istedi. "Peki, o ne yapmış sen yokken? Evlenmiş mi?"

Genç kadın "Evet, evli." diyerek iç geçirdi. Şuan iç geçirerek anlattığı hayatı kendi yaşayabilirdi ama olmamıştı. Hak etmemişti o yaşamı, elinin tersiyle itmişti çocuk aklı. "İki çocuğu var."

"Nasıl evlenebilmiş, söylesene?"

"Evlenmek zorundaydı Caner, ben bu yüzden ona gönül koyamam. Hem buna hakkım yok, hem de oralarda yaşayan biri olarak onu anlayabiliyorum. O bir ağa oğlu olarak sorumluluklarını yerine getirmek zorunda. Yalnızca kendi için yaşamıyor o, aşireti için yaşıyor."

Şaşkın bakışları dalıp giderken "Ben hiç sorumluluk almadım." dedi. Doğru söylüyordu, daha önce hiç sorumluluk almamıştı. Üstelik alması gerekse bile dayısı onun yerine tüm sorumlulukları almaya hazırdı her zaman.

Başını Caner'in omzundan kaldırıp gözlerini devirdi ve "Belli." dedi. Caner'in çapkın, hovarda, sıkıntıya gelemeyen o zengin züppelerinden tek bir farkı vardı, o da gerektiği zaman olaylara duygusal yaklaşabildiğiydi. Bunun dışında o da serseri ruhlu, nerede akşam orada sabah tarzında yaşayan bir çocuktu. Evet, evet halâ çocuktu. Hayatın sert tokadını yemediği için halâ oyun sanıyordu yaşamı. "Normal şartlar altında Azad evlenip aşirete bir erkek çocuk vermek zorunda. Evlenmeme, bekâr kalma gibi bir lüksü yok. Er ya da geç olacaktı bu. Sadece mevcut şartlara göre biraz daha erken olmak zorunda kaldı, hepsi bu. Başka bir aileyle olan kan davalarını durdurabilmek için o aileden kız aldı."

Hayretler içinde kaşlarını kaldırdı. "Ne hayatlar var be, dizi gibi. Al çekirdeğini, geç karşısına izle." Kendini ciddi bir olayın içinde bulunca ne tepki vereceğini şaşırmıştı. O böyle şeylerin adamı değildi. Hayatı barlarda, pavyonlarda, gece kulüplerinde, partilerde geçerken, sorumluluk ve fedakârlıktan bihaberken böyle hayatlar ona ancak dizilerde göz kırpabilirdi. "İlk duyduğunda ne hissettin Asmin?"

Bir süre düşündükten sonra "İçimde koca bir boşluk." dedi kısaca. Koca bir boşluk... Yıllarca uğraşsa da kapatamayacağı, yamalayamayacağı bir boşluktan ötesi yoktu. "Kendi hayatının içine etmiş biri ne hissederse, öyle işte..." diyerek omuz silkti bir kez daha. Çalan telefonuyla uzak ve derin düşüncelerinden kurtuldu. İrkilerek ayağa kalktı ve çantasına uzanıp telefona baktı. Kısa bir görüşmeden sonra telefonu kapattı. "Hazırlanmalıyım, hastaneye gideceğim. Galip Bey önerdiğim fizyoterapistle görüşmüş."

"Dayıma bey demesen?"

Asmin ters ters baktı ve "Hanım mı diyeyim Caner?" diye sordu. Adamın gülen suratını süzüyordu. "Bazen o kadar saçma şeyler söylüyorsun ki, beni de aptal aptal muhabbetlere sokuyorsun."

"Ya, hayır sonuçta bir muhabbetiniz var, ondan dedim yani."

"Muhabbetim olan herkesle yakınlaşamam, kusura bakma. Ayrıca senin o dayına da hiç güvenmiyorum. Psikopat gibi bir ifadesi var."

"Kim, dayım mı? Yok artık!"

"Ben üzerimi değiştiriyorum." Soyunma odasına doğru yürürken Galip'i düşündü. Sahiden ona güvenmiyor muydu? Halâ kâbuslarından fırlamış bir adam gözüyle mi bakıyordu ona? Bunu hiçbir zaman bilemeyecekti belki de. Aslında düşününce ona haksızlık ettiğini bile düşünmeye başlamıştı. Fakat yaşadığı hayat gereği kimseye güvenmemesi gerektiğini öğretmişti hayat. Oysa kimselere güvenmezken Caner'e her şeyini dökmüştü. Dayısına güvenmediği halde Caner'e neden bu kadar güveniyordu? Zıpçıktı bir karaktere sahip olmasına rağmen daha güven vericiydi, neden? Cevabını veremeyeceği sorular soruyordu kendine. Eskiden beri yapardı bunu, şimdilerde yormaya başlamıştı. Bir duş alıp üzerini değiştirdikten sonra Caner'le hastaneye doğru yola çıktılar.

Yolda Caner'i arkadaşının evine bırakıp hastaneye gitmişti. Her şeyi son kez kontrol edip odasına geçtiğinde adam karşısındaki koltukta oturmuş kendisini bekliyordu. Masasına yerleştikten sonra kelimeleri toparlamaya çalıştı. Kafası öyle karışıktı ki, iki kelimeyi bir araya getiremeyecekmiş gibi hissediyordu. "Her şey yolunda."

Merakla "Yani?" diye sorarken güzel şeyler duymaya öyle çok ihtiyacı vardı ki... Oğlunun bu durumdan kurtulmasını hangi baba istemezdi? En az diğer babalar kadar Galip de istiyordu ama korkuyordu işte. Hayatında ilk kez korkuyordu. Karşısında duran bu ufak tefek kadından korkuyordu. Ona borçlanmaktan, ona hıyanet etmekten... Bunun gibi birçok şeyden korkuyordu.

"Yani, söylediğim gibi Berk'in durumunda tamamıyla bir iyileşme söz konusu olamaz. Ama bunu fizik tedaviyle hasarı en aza indirgeyebiliriz. Tabi bunu Berk'in de istemesi gerekiyor. Ve bu süreçte sizin de özverili davranmanızı bekliyorum." Dosyasına gömülüp bir şeyler inceledikten sonra "Şimdilik bu kadar, ben size tekrar gereken bilgilendirmeleri yaparım Galip Bey." dedi. Aklı öylesine dalgındı ki, kelimeleri bir araya getirip sağlıklı cümleler kurabildiğine şaşırıyordu.

Gülümseyerek "Yine Galip Bey olduk desene." derken ayağa kalktı. Karşısındaki kadının ulaşılmaz duruşu ve kendinden emin tavrı onu hayran bırakmaya yetiyordu. El sıkışırken "Tekrar görüşmek üzere..." dedi ve oradan ayrıldı.

Odada yalnız kaldığında başını koltuğuna yaslayıp kendi iç sesini dinlemeye karar verdi. "Şimdi ne olacak Asmin?" diye sordu. Çaresizdi, kendisine karşı acımasızdı. En ufak bir hatayı dahi affetmiyordu. Saatlerce kendini yargılayıp durdu. Bir aptal gibi davrandığının farkındaydı. "Keşke geçmişe dönebilsem..." diye mırıldandı pişmanlıkla. "Seni hiç üzmezdim, Azad'ım..."

Akşam olduğunda çantasını toparlayıp arabasına bindi. Bir süre aracı çalıştırmadı, başını direksiyona yaslayıp dakikalarca düşündü. Eve gidecek hali bile yoktu. Öyle enerjiden yoksun hissediyordu ki kendini... Burada böyle yıllarca kalabilirdi. Bu, diri bir insanın üzerine toprak atıp onu öldürmekle eşdeğer bir duyguydu. Sanki bir tabuta konup üzerine toprak atılıyordu ve o eli kolu bağlı bir biçimde yalnızca izliyordu.

...

*

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%