Yeni Üyelik
28.
Bölüm

❅ Kırılmış Kum Saati | 26

@buzlarkralicesi

-26-

"Kum taneleri kadar bile değeri yok yaşamımın."

-Asmin

İçinde kor alevler yanıyordu. Bu acıyı ve suçluluk duygusunu tarif etmek Galip için öyle zordu ki... Kendisine dönüp bakmadan nasıl söyleyebilmişti bu cümleyi, nasıl anlamıştı art niyetini? Bilmiyordu. "Korkak bir katilsin." diye tekrarladıktan birkaç saniye sonra dönüp adama doğru yaklaştı Asmin. Kalbi durmak üzereydi. Galip'in gözünde pişmanlık için çok geçti, tıpkı vazgeçmek için geç olduğu gibi...

Genç kadın namluyu sertçe tutup başına dayadı. "Beni buradan vurursan, her şey bir anda bitip gidecek." Namluyu hışımla kalbine yerleştirdiğinde ise adamın soluk alıp vermeyi kestiğinin farkındaydı. "Ama buradan vurursan, yaptığın hainliği düşünecek ve senden nefret edecek birkaç saniyem olur. Karar senin." Umursamaz boş bakışları adamın şok olmuş yüzünde dolaşıyordu. "Bir an önce karar versen iyi olur, bu yaptığın hiç profesyonelce değil çünkü."

"Asmin..." Kadının ismi, sessiz bir fısıltı olarak çıktı dudaklarından. Daha önce kendini hiç bu kadar korkak ve güçsüz hissettiğini hatırlamıyordu. Korkusunun sebebiyse açıktı. O silahın kazara patlama ihtimali bile kalbinin hızla atmasına sebebiyet veriyordu. "Ben bu değilim." Gözlerini kapayıp yeltendiği şeye lanet etti.

"Ne oldu?" diye sordu kadın. Öfkeliydi, hayal kırıklıklarıyla doluydu. Tamam, hiç kimseye güvenmiyordu ama bu kadarını da beklememişti. "Oğlunun hayatını kurtarmak için çabalayan birini öldürmek ağrına mı gitti?" Alaycı bir tebessümle utanç içindeki adamın ifadesiz yüzünü seyretti. "Elindeki oyuncak değil, Galip Tekinoğlu. Eğer o silahı çıkardıysan, patlamadan yerine koyamazsın." Sıradan bir sohbetmiş gibi devam etti. "Charles Manson'u tanıyor musun? Kendisi Amerikalı bir seri katil. Ve biliyor musun, seri katillerin zeki insanlar olmasına hep şaşırmışımdır. Adamın tarihe geçmiş bir sözü var. Bana yukarıdan bakarsanız, aptalın tekini görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız, tanrıyı görürsünüz. Bana tam karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz. Şuan bana tam karşıdan bakıyorsun Galip, ne görüyorsun?"

"Asmin, yapma lütfen. Bu sözlerinle..."

"Ne o, gördüğünden pek de memnun değil gibisin."

"Açıklamama izin ver. Bak, ben seni-"

"Kes sesini! Caner, dayısının böyle biri olduğunu görseydi eğer büyük hayal kırıklığına uğrardı. Seni gözünde öyle ilahlaştırmış ki, yanlış bir şey yapmayacağına o kadar emin ki... O çocuğun hayallerini yıkmaya ne hakkın var senin, söylesene! Annesini kaybetmiş, hayatında yalnızca dayısı kalmış kimsesiz bir insana bunu yapmaya ne hakkın var?" Başını iki yana salladı kadın. "Korkağın tekisin sen. Korkaksın!"

Sözlerin ağırlığının altında kalan adam, daha fazla dayanamadı ve silahını beline sokup hızla odadan çıkıp gitti. En kötüsü de şuydu, Galip bu sözlerin tamamını hatta daha fazlasını hak etmişti. Öldürmeye çalıştığı kadın nasıl da bildirmişti ona haddini. Bir daha onu görmeye nasıl yüzü olacaktı? Cevap basitti aslında, asla yüzü olmayacaktı. Şimdiyse bu olanların Caner'in kulağına gitmemesi için dua etmekten başka çaresi yoktu. Aksi takdirde bu durumu açıklayabilecek herhangi bir sözü yoktu.

●●●

Adımları koridorda sürünürcesine yürürken az önce olanları unutmaya çalışıyordu. O an hiç yaşanmamış gibi davranmayı tercih etti ama başaramayacağının farkındaydı. Çünkü o an yaşanmıştı ve Asmin bunu yok sayamazdı. Ameliyathanenin önünde sabırsızca volta atan adamın yanına temkinli bir biçimde yaklaştı. Buraya etrafına bakınarak gelmişti, kendi çalıştığı hastanede gizleniyordu resmen. Hemşireden Haşim ve diğerlerinin gittiğini öğrenince biraz olsun rahatlamıştı ama yine de tedbiri elden bırakmadı. Kendi odasında kafasına silah çekildiğine göre yeterince güvende değildi anlaşılan. Sahi, bu adam ne yapıyordu? Kimdi Galip Tekinoğlu? Ne hesabı vardı onunla, niçin silah çekmişti ona? Tüm bunların kirli geçmişine ait olduğunu düşünmek delirtiyordu Asmin'i. Sırrı bilen gizemli şantajcıyla bir bağlantısı olabilirdi. Hatta belki kimliği belirsiz şantajcı Galip'ti. Bu yorucu düşünceleri bir süreliğine rafa kaldırdı. Sağ eliyle ensesini ovalayan adamın yanında durdu. Bilal Bey'i ameliyata gönderirken sarılmışlardı, Azad ona bir anlığına bile olsa eski aşkı gibi davranmıştı, şefkat göstermişti. Temkinli bakışları ve hareketleriyle her an Azad tarafından terslenmeye hazırdı.

Azad'sa savaşmayı bırakalı çok olmuştu. Gururunun esiri olmanın bir faydasını görmemişti çünkü. "Kimse çıkmadı henüz." Ses tonu tedirgindi.

Sevdiği adamın endişeli ve sabırsız yüzünü ellerinin arasına aldı Asmin. "Daha yeni başladı ameliyat. Bu tarz ameliyatlar hemen olup bitmez, çok fazla zaman alır."

Onun narin ellerini yanaklarında hissettiğinde gözlerini kapadı bir an. Kendini yıllar öncesine ışınlayıp yine o tepede olduklarını hayal etti. Tek dertlerinin bir an önce büyüyüp evlenmek olduğu o günlere döndü. Kendi icat ettiği zaman makinasının içinde huzuru tattı. "Ona bir şey olmayacak değil mi?" Asmin'in söyleyeceği en ufak bir söze inanacak durumdaydı o an.

"Tabi ki olmayacak." İçindeki tedirginlikleri ve tereddütleri söküp attı genç kadın. Büyük aşkının ellerini tuttu ve "Şimdi ameliyathaneye girip durumunu öğreneceğim. Sen sakın kötü şeyler geçirme aklından." dedi.

Öyle güven vericiydi ki sesi, itiraz etmek imkânsız gibiydi. Tamam dercesine başını sallayıp onayladı ve Asmin'in ameliyathaneden içeri girişini izledi. O andan sonra sabırsız bekleyişler başlamıştı. Genç kadın yaklaşık yarım saat içeride kalmıştı ve bu zaman dilimi Azad'a 30 dakika değil de 30 yıl gibi gelmişti. Volta atışları daha da hızlanmış ve sabırdan yoksun hale gelmişti. En sonunda ameliyathane kapısında Asmin'i görünce rahatladı. "Ne oldu? Babam nasıl, iyi mi?"

Adama yaklaşıp omzuna dokundu. "Her şey yolunda, korkulacak bir şey yok." Verdiği cevapla rahatlayan adamın yüz hatlarına bakıp gülümsedi. Aklına, kızının adını Asmin koymuş olması geldi. Fark etmeden derin derin bakmaya başlamıştı âşık olduğu adamın suretine.

Kendisine dalgınca bakan kadına soru dolu bakışlar yolladı. "Neden bana öyle bakıyorsun, bir şey mi oldu?"

"Ne düşünüyorum biliyor musun?" Bir kar fırtınasının ortasında kalmış gibi üşüyordu. Kollarını kavuşturdu ve elleriyle soğuktan ürperen kollarını sıvazladı. "Beni sevmekten hiç vazgeçmemişsin. Öyle ki, kızının adını bile Asmin koymuşsun. Ben böylesi bir sevgiyi hak ediyor muydum Azad?"

"Sen nereden biliyorsun bunu?"

"Haşim kızını buraya getirmişti ya bugün, onun yanında gördüm." İmrendiğini saklama gereksinimi bile duymayan bir ses tonuyla "Gerçekten çok güzel bir kız çocuğu, çok şanslısın." dedi. Ezilmiş ses tonu her şeyi anlatıyordu aslında. "Seni seven bir karın ve birbirinden tatlı iki çocuğun-"

Gözlerini kapadı ve "Sakın Asmin, yapma." diyerek onun sözünü kesti. Canı yanıyor gibiydi. Bir an Asmin'e ihanet etmiş gibi hissetti. Aslında alakası yoktu, bunu çok iyi biliyordu ama elinde değildi işte. Asmin'in öldüğünü sandığı anlarda bile ona ihanet etmiş gibi hissetmişti hep. Hâlbuki Zühre'yle geçirdiği her gece gözlerini sıkı sıkı kapadığını kimse bilmiyordu, bilmesine gerek de yoktu. Bu duyguyu yalnızca Azad biliyordu, çünkü bunu hissetmeye mahkûm bırakılmıştı.

"Eğer her şeyi mahvetmeseydim o çocuklar bizim olabilirdi." derken sesi titriyordu Asmin'in. Burnu ve gözlerinin etrafı kızarmış, acınası bir haldeydi. Kazandıkları, kaybettiklerinin yanında bir hiçti. Özgürlük, kutsal bir meslek ve saygınlık kazanmıştı doğru, ama asla kaybettiklerinin yerini tutamıyordu. Pişmanlıklarını ona unutturamıyordu mesela.

Çok cahil ve tecrübesiz bir yaştayken yaptığı hata yüzünden pişmanlıktan kavrulan, acımasızca kendini cezalandıran büyük aşkının kendisine karşı merhametten yoksun davranışını görüyordu ve çok üzülüyordu Azad. Herkesin, özellikle de ikisinin hayatını tamamen değiştiren ve çıkmaza sürükleyen bir hata yaptığı doğruydu. Ama olup bitmiş, geri dönüşü olmayan bir hata yüzünden kendini bu kadar hırpalamasına katlanamıyordu. Sıkı sıkı sarıldı kadına. "Bunu kendine de bana da yapma Asmin. Dayanamıyorum artık. Yapma..."

Titrek bir sesle "Sen affetsen de ben affedemem ki kendimi." diye mırıldandı burnunu çekerek. Zamanı geri çeviremeyeceğini görebiliyordu çünkü. Her şeyi mahvetmişti ve bir telafisi yoktu bu işin. Onu en çok yoran şey de buydu, olup biteni tekrar düşünüp kendini kahretmek. Ama elinde değildi işte.

Sevdiğinin yüzünü ellerinin arasına aldı ve başparmaklarıyla onun gözyaşlarını sildi adam. "Senin akıttığın bir damla yaş için ben dünyayı yakarım, sakın ağlama... Sakın... Tüm pişmanlıklarını unut, artık her şey bitti."

"Bitmedi Azad, asıl her şey şimdi başlıyor. Senin bir ailen var, eninde sonunda oraya dönmek zorundasın. Ki ben de bunu isterim, yanlış anlama. Ama ben... Benim ne kadar hayatta kalacağım bile belli değil." Mahvolan gözlerle kendisine bakan adamın yanaklarını okşadı. "Üzül diye söylemiyorum, sadece gerçekleri dillendiriyorum. Bana o notları gönderen kimse, eninde sonunda konuşacak ve beni öldürecekler."

"Bunun olmasına izin vermeyeceğimi biliyorsun." Başını iki yana sallayarak "Asla senin kılına bile dokunamazlar, yalvarırım böyle şeyler söyleme." dedi Azad. "Evet, bir ailem olduğu doğru... Ben bundan sonra da çocuklarımın babası olacağım, sen bu duruma engel olmayacaksın ki. Karıma gelince... Biz, Zühre'yle hiçbir zaman normal evli çiftler gibi olamadık. Olamazdık da zaten. Zühre de bunu bildi hep. Evlendiğimiz gün bile sana âşık olduğumu biliyordu, yıllarca da bilmeye devam etti."

Çaresizce "Bunun bir sonu yok Azad," diye mırıldandı. Bu rüyanın gerçek olmasını çok istiyordu ama mümkün değildi işte. Aşılamayan öyle büyük engeller vardı ki... Tüm güçleriyle savaşsalar bile aşamayacaklarını bildiği engellerdi bunlar. Töre gibi, ölüm emri gibi, başlayan bir evliliğin bitmeme kuralı gibi... Kısacası baştan aşağı imkânsız bir aşk hikâyesiydi bu. Azad tüm bunları bilse de bilmezden geliyordu. Gerçekçi düşünmekse ne yazık ki Asmin'e kalıyordu. "Ben seni seven bir kadın olarak öleceğim Azad, ama ötesi yok. Olamaz da... Çok iyi biliyorsun bunu."

Kadının bakışlarındaki buğuyu yok saydı adam. Kollarıyla sardı sevdiği kadını. Kulağına "Benim bildiğim tek bir şey var Asmin, sen benim cennetimsin. İşte o kadar." diye fısıldadı.

O an biri çekip silahıyla vurabilirdi kadını, kılı bile kıpırdamazdı. Gönlü rahat ölebilirdi. Çünkü yıllardır duymayı hayal ettiği şeyi duymuştu. Hayatının aşkı, tek erkeği halâ onu seviyordu. Duyabileceği hiçbir şey kadına bu kadar huzur veremezdi. Başını onun omzuna yaslayıp sarıldı güçlü kollarına. "Sen benim cennetim, cehennemim, arafımsın Azad. Gelmişim geçmişim, geleceğim... Her şeyimsin."

Bundan sonra ne olur, bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı ki, bu da Azad'la kalplerinin bir daha asla ayrılmayacağıydı.

...

*

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%