@buzlarkralicesi
|
-7- İSTANBUL "İstediğiniz kadar 'Bu benim hayatım!' deyin. Bir yerde kendi hayatınıza bile hükmedemez oluyorsunuz. Tıpkı yıllar önce benim yaşayan bir ölüye dönüşmem gibiydi hayat; evdeki hesap çarşıya uymaz, tüm planların bozulur. Yıllar önce 'Bu benim hayatım!' dedim ve kaçtım. Sonra bu hayat, benim hayatım olmaktan çıktı. Başkalarının hükmettiği esaret dolu bir hayata mahkûm oldum. Şimdi hayatım, katillerimin iki dudağı arasında. Ya bir ölü gibi yaşayacağım, ya da yıllar önce kazılmış mezarıma gireceğim." -Asmin 
"Gelemiyorum Asmin Hanım." Kıkırdarken kahvesinden bir yudum almayı ihmal etmedi. "Aldığım duyumlara göre bugün senin ayarların bozulmuş, sesini kısmışlar." "Kim kısmış?" "Çok sessizsin diyorum. Aklın havalarda, neyin var?" "Yok bir şeyim ya..." Ufka baktı düşünceli bakışlarla. Acaba şimdi, tam da şuan ne yapıyordu Azad'ı? Karısını kollarına almış huzurla uyuyordu belki de. Bunun için ona kızamazdı, çünkü tüm suç kendisindeydi. Her şeyi berbat ettiği gibi sevdiği adamı da kaybetmişti. "Yine şu ağayı mı düşünüyorsun?" Ağa kelimesini arkadaşının alaycı dudaklarından duyunca güldü kız, ister istemez kulağa tuhaf geliyordu. "Deme şöyle." Arkadaşının bu durumla dalga geçmesi daha da komikti. İnsanın bilmediği bir konuyla, tanımadığı bir düzenle dalga geçmesi ne kadar da kolaydı değil mi? "Ne diyeyim, ağa değil miydi? Yanlış mı hatırlıyorum yoksa?" Yorgun ve sakin bir ses tonuyla "Bu konuyu konuşmasak..." dediyse de nafile. Arkadaşının bu konuyu konuşmaya yeminli olduğu açıktı. "Bence konuşalım. Zaten kırk yılda bir konusu açılınca iki kelime alabiliyoruz ağzından, o da genellikle 'Azad'ı seviyorum.' oluyor." Arkadaşına dirsek attı enerjik bir biçimde. "Şimdi burada olsa, karşına çıksa-" Sağ elinin tırnaklarıyla sol dirseğini kaşımaktan kızarttığının farkında bile değildi. Ne zaman bu konu açılsa rahatsızlık duyuyor, kontrolünü kaybediyordu. "Hiçbir şey olmaz Merve." Sesi buz tutmuştu. İstese de artık karşı karşıya gelemezlerdi ki. Aksini düşünmek ruhuna işkence olurdu. "Sevdiğim adama göre bir ölüyüm. Melek oldum, uçtum. En güzeli de ne biliyor musun? Sevilerek öldüm." Başını önüne eğdi kadın. "Ama bu çok acımasızca değil mi? Ekonomik özgürlüğe sahip olmak tüm insanların hakkı. Bu hakkı kazanabilmek için sevdiğin adamdan vazgeçmeye mecbur bırakan törelere lânet ediyorum. Çünkü arkadaşımın karşımda eriyip bitmesini izliyorum ve bu benim canımı yakıyor." "Sen ne gördün de neye lânet ediyorsun?" diye sorarken acı acı gülüyordu Asmin. "Orada yaşananlara şahit olsaydın hayatta kalmak, nefes almak bile ağır gelirdi sana. Ölmek için yalvarırdın." "Azad'ı aramadın mı hiç? Bunca yıldır onun bir başkasıyla aynı yatağı paylaştığını bilmek... Buna nasıl dayanıyorsun?" "Dayandığımı kim söyledi?" "Yıllardır seninle arkadaşız Asmin, ama koluna bir erkeği takıp gezdiğini görmedim. Seni unutup evlenen adamın yasını tutuyorsun yıllardır. Bence sen de artık hayatına bakmalısın." "İkisi aynı şey değil Merve." "Aynı şey! Sen onu seviyorsun ve onunla olamayacağını bile bile başkasını hayatına almıyorsun. Ama o maşallah, evlenip çoluğa çocuğa karışmış bile!" "O bir ağa, buna mecbur. İstese de istemese de evlenmek, aşirete bir erkek evlat vermek zorunda. Bu onun seçimi değil. Anlamanı beklemiyorum, çünkü orada yaşamadın. Ama en azından şunu bil ki, biz Azad'la birbirimize en sıkı bağlarla bağlandık. Ömür boyu karşılaşmayacağız, ama hep birbirimizin yüreğinde hayat bulacağız." "Peki karşılaşırsanız?" "O beni yok etmek zorunda. Yoksa bu aşk ikimizi de yok eder." "Nasıl yani, seni öldürecek mi?" "Yapmak zorunda. Ya o ya da ailem..." "Bu... Bu nasıl... Nasıl bir şey bu ya? Seni canından çok sevecek, ama bulduğu yerde öldürecek öyle mi?" "Öldüremez Merve, parmağı o tetiğe dokunamaz. Ben de bu yüzden ondan uzak duruyorum ya! Başını belaya sokmamak için... Ben ona beladan başka bir şey getiremem, şu saatten sonra iflah olmayız biz." Hırıltılı bir nefes aldı. "Azad bir ağa. Töre kanunları koymaz, konulmuş kuralları uygular. O ölüm emrini uygulamazsa sistem Azad'ı yok eder ve yeni Azadlar getirir." Gözlerini sinirle kıstı. "Bu... Bu ne biçim sistem?" Nefret kusuyordu, böyle olayların yaşandığı dünyada nefes alıp vermek sinir bozucuydu. Hele medeniyetten uzak o mahrumiyet bölgesinde yaşananları bilmeden, hiçbir şey olmuyormuş gibi yaşamak... Bu kanına dokunmuştu. "Aslında sana bir şey söyleyeyim mi? Herkes seni suçlayabilir. Ama ben sana hak veriyorum Asmin. Sen çocukluk hatan yüzünden gereken tüm bedelleri ödedin, ödemeye de devam ediyorsun. Sevdiğin adam için fedakârlık bu yaptığın..." Başını iki yana salladı. "Fedakârlık değil bu, yaptığım eşekliğin bedelini ödüyorum." Kahvesini yudumladı. Kaçarken böyle hayal etmemişti. Bu hayatı kastetmemişti. Kendi ayakları üzerinde durmaktı amacı, başarmıştı. Fakat bunun için eski mutlu hayatını, ailesini, sevdiği adamı... Her şeyi kaybetmişti. Her şeyi. "Pişman mısın peki?" "Bazı şeyler için çok... Çok pişmanım." "Mesela?" Saatine baktı. "Ooo, çok geç kalmışım. Benim gitmem lazım. Sonra konuşuruz bunları." "Çıkmaz ayın son Çarşambasında(!)" Güldü Asmin. Terastaki kapıya yürürken uzaktan birinin fotoğraflarını çektiğinin farkında bile değildi. Genç kız için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Oysa tüm bunlardan habersiz arkadaşına gülümsüyordu. Akşamın karanlığında salon koltuğundaki yerini alıp dinlenebilmek onun için paha biçilmez bir nimetti. Yorgun gözlerini araladığında tam karşısındaki komodinin üzerinde duran fotoğraf çekti dikkatini. Uzanıp eline aldı. O buz tutmuş gözlere baktı. Sert, âşık, mazide kalmış gözlere... Dudaklarına götürdü resmi. Gerçeğini öpemiyordu, o hakkı yıllar önce kaybetmişti. Şimdiyse fotoğrafıyla avunmak zorunda kalmıştı. Yine geçmiş alevlendi acı dolu gözlerinde. Onunla yaşadığı her an aklına mıhlanmış gibiydi, istese de silip atamıyordu. 
Kutudaki tüm ilaçları avucunda topladı. Tam ağzına atacakken kapıda beliren yaşlı adam sert bir hamleyle avucunu açıp ilaçları yere saçtı. "Ne yapıyorsun sen, delirdin mi?" Sesi arşa yükselmiş gibi çıkıyordu. "Aklını mı oynattın kızım!" "Yapamıyorum! Yaparım sanmıştım ama yapamıyorum ben, onsuz yapamıyorum!" Kızı kolundan tutup yerden kaldırdı ve sarstı. "Yapmak zorundasın artık, kendine gel! Bunu kaç defa konuşacağız? Madem eninde sonunda ölecektin, niye kurtardım ben seni?" "Bilmiyordum tamam mı? İşlerin bu kadar karışacağını bilmiyordum!" Sağ kolunun tersiyle gözündeki yaşları sildi. "Yanıyorum ben anlıyor musun? Yanıyorum! Kavruluyorum... Her dakika dibe batıyorum. Anlayabiliyor musun bunu? Ölüyorum ben Bilal Ağa, ölüyorum!" "Bana bak, yeter artık. Bugün gitmek zorundayım, gözüm arkada kalsın istemiyorum. Bu intihar düşüncelerini at kafandan! Hatırlıyor musun, senin buraya gelirken bir amacın vardı 'Doktor olacağım ağam,' demiştin bana. Şimdi ne oldu, hemen pes mi ettin? Ben seni böyle bilmezdim Asmin, sen bu değilsin. Hemen o güçlü Asmin ol yoksa hiç iyi şeyler olmayacak. Hem ikinci yaşam hakkını hem de hayallerini kaybedeceksin." Bir baba şefkatiyle yumuşadı yüzü. "Zaten her şey sarpa sardı. Herkesin gözü şuan bizim üzerimizde, daha kırkın bile çıkmadı. Yapma bunu bana, şuan yapma. Biz bir anlaşma yaptık, lütfen o anlaşmaya uy." Genç kızı biraz sakinleştirdikten yarım saat sonra elindeki bavulla kapıya yürüdü. Güçsüzce kapıyı açan kıza baktı. "Kendine iyi bak. Bir ihtiyacın olursa da kapıda bekleyen adamlardan iste. O adamların yüzünü iyi tut aklında, onun dışında başkaları yaklaşmaya kalkarsa sakın gitme! Gözünü kulağını dört aç, bizim adamlar dışında kimseye güveneyim deme. Ben yine iş seyahati bahanesiyle seni ziyarete geleceğim merak etme. Sen derslerine çalış, zorlu bir üniversite dönemi seni bekliyor." Kızın yüzünü avuçlarının arasına aldı ve "Bir daha da canına kıymaya kalkışma tamam mı? Sen bana Azad'ımın emanetisin." dedi. Sesi ister istemez yumuşak çıkmıştı, bu kıza istese de kızamıyordu ki. Küçük, cahil, masum bir melekti. Bu yaşında hayalleri için her türlü tehlikeyi göze almıştı, hayata karşı tozpembe umutları vardı. Kapıdan çıkıp giderken son kez el salladı Asmin'e. Merdivenlerden aşağı hızla indi, saatine baktığında kalkmak üzere olan uçağına geç kalmaması gerektiğini hatırladı. Kapının dışında duran adamlara döndü. "Kızı yalnız bırakmayın, arada bir içeriye girip yoklayın. Bir delilik yapıp canına kıymasın. Ona bir şey olursa sizi mesul tutarım." "Emredersin ağam." Gözlerini kararlı bir biçimde açarak "Burada olanları da birilerine söylerseniz ne olacağını biliyorsunuz. Bu işe gönüllü girdiniz, canınızı yaktırmayın bana." diye uyardı. "Ailelerinize gerekli yardım yapılıyor fakat onlardan birine dahi gerçeği söylerseniz gözümü kırpmam, vururum hepinizi." "Sen merak etme ağam, biz ne zaman senin sözünden çıktık?" Baş işaretiyle selam verdikten sonra arabaya bindi. Bu adamların hepsine canını emanet edecek kadar güveniyordu. Hepsi köşesinden kıyısından bu töre belası yüzünden sevdiklerini kaybeden zavallı, vefakâr insanlardı. Dahası, ona ağa olduğu için korkuyla değil, sevgiyle bağlanmışlardı. Korkmuyorlar, saygı duyuyorlardı. Bu yüzden gözü arkada kalmayacaktı. Koltuğuna yaslanıp birkaç dakikalığına gözlerini kapadı. Çok yorulmuştu; Mardin'de ölmekten beter olan biricik oğlu Azad, burada Azad'sızlıktan kavrulan Asmin... Her şey birbirine girmişti ve bu durum yormuştu onu. Derin bir nefes alıp "Her şey rayına girecek." dedi. Buna inanmaktan başka çaresi yoktu. Ardında bıraktığı Asmin'se kapattığı kapıya dayanarak yere oturdu. "Allah'ım yardım et..." diye fısıldadı acı içinde. Bu acıya nasıl dayanacaktı? Nasıl intihar gibi bir şeye kalkıştığını halâ anlayamıyordu. Ona güvenip yardım eden Bilal Ağayı yüzüstü bırakıp zor duruma sokacağını hiç hesaba katmadan yapmıştı bu saçmalığı. Sertçe yutkunup başını dik tuttu ve derin bir nefes aldı. O an kendine bir söz verdi. "Bundan sonra güçlü olacağım, kimse yıkamayacak beni. Kimseye ezdirmeyeceğim kendimi! Bilal Ağaya layık bir kız olacağım. Onun emeklerini boşa çıkarmayacağım." Artık yepyeni bir Asmin vardı; ikinci yaşamının kıymetini çok iyi bilen bir Asmin... 
Yorgun bir biçimde anahtarla açtığı kapıdan içeri girdi. Elindeki alışveriş paketlerini ve çantasını koltuğa bırakıp derin bir nefes aldı. Topuklu ayakkabılarını çıkarıp boş kalan koltuğa kendini attığında karşısındaki manzarayı izledi. Bakışları şehrin asaletini izlerken uykuya daldı. Ne kadar süredir orada uyuduğunu bilmiyordu fakat zil sesiyle irkildi. Ayağa kalkıp merak ve heyecanla kapıya doğru yürüdü. Merve gelecek olsaydı haber verirdi, onun dışında da kimse gelmezdi buraya. Korkmuştu, kapı dürbününden bakınca neye uğradığını şaşırdı. Bu adamın ne işi vardı evinde? Nereden biliyordu adresini? Önce açıp açmama konusunda tereddüde düşse de bunun faydasız olduğunu anladı. Buraya kadar gelebildiğine göre kapının ardında Asmin Aldinç'i bulacağına emindi. Fazla bekletmeden kapıyı açtı ve şaşkınlıkla ona baktı. Uyku mahmuru olduğu her halinden belliydi, bu haliyle bile oldukça güzel görünüyordu. Gözlerinin etrafı uyumaktan kırışmış, her daim gergin duran çehresi yumuşamıştı. "Merhaba." dedi Galip. "Merhaba." dedi şaşkınlığını gizleme gereksinimi bile duymadan. Burada ne işi olduğunu sorar gibi bakıyordu. Evini nereden öğrendiğini deli gibi merak etmekten kendini alamıyordu. Hastanede bile herkes bilmiyordu, adresini gizli tutturuyordu. İster istemez korkmuştu. "Burada ne işim olduğunu merak ediyorsun." "Ev adresimi nereden bulduğunu daha çok merak ediyorum açıkçası." Onu içeri buyur ederken bakışları son derece temkinliydi. "Ben istediğim her şeyi bulurum." Elindeki paketi kıza uzattığında bakışları cesur ve kendinden emindi. "Tatlı getirdim. Umarım sufle seviyorsundur." Titreyen elleriyle paketi aldı ve "Teşekkür ederim." dedi. Gerçekten etkilenmiş ve korkmuştu. Yıllardır ev adresini herkesten saklarken dün tanıştığı birinin eliyle koymuş gibi bulması onu tehlike altında hissettirmişti. Eline dokunan elle irkildi. Paketi bırakırken kızın eliyle buluştu elleri. Asmin'in korktuğunu fark edince ateşe değmiş gibi çekti. "Buraya gelmem seni korkuttu sanırım, ellerin titriyor." "Şaşırdım diyelim." "Merak etme, iç organlarını sökmeye gelmedim." dedi gülerek. "Sadece, evimde sana karşı yaptığım kabalığı affettirmeye ve oğlumun durumuyla ilgili konuşmaya geldim." "Sen geç otur, ben tatlıları servis tabaklarına koyup geliyorum." Mutfağa doğru yürürken halâ titriyordu elleri. "Allah'ım..." diye mırıldandı. Kısa süreli yaşadığı bu korku filminden sıyrılıp tatlıları hazırlamaya koyuldu. Ceketini soyup koltuğa bıraktı adam. Gömleğinin kollarını kıvırdı. İki koltuğun arasındaki komodinin üzerinde duran kurşuni renkli Zvi Kevin tipi silahı görünce ayağa kalkıp ona doğru yürüdü. Eline alıp incelemeye başladığında Asmin içeri girmişti. Elindeki silahı göstererek "Sanırım hareketli bir hayatın var. Doktorluğun yanında polislik de mi yapıyorsun yoksa?" diye sordu alayla. Elindeki iki tabağı sehpaya koyduktan sonra iki adımda Galip'in yanına geldi ve silahı çekip aldı elinden. "Komik değil. Yalnız yaşayan bir kadın olarak kendimi koruyorum, hepsi bu." "Tamam canım, kızma. Sadece ortamı yumuşatmak için söylemiştim." Az önce kalkmış olduğu koltuğa çöküp oturdu. "Buraya gelerek seni strese sokmak değildi amacım. Ben hastanede konuşamayınca buraya gelmek istedim. Ama belli ki senin birtakım endişelerin var. Bu yüzden evini bulup gelmemden korktun." Elindeki silahı komodin çekmecesine koydu ve adamın karşısına oturdu. "Bak seninle daha yeni tanıştık. Ben senin hakkında adın ve zenginliğin dışında hiçbir şeyi bilmezken senin evimin adresini bile bulman tabi ki endişelendirdi. Yalnız yaşayan bir kadınım. Ayrıca başım belada falan değil. Sadece korktum." "Senin gibi bir kadın da korkabiliyormuş demek." "Özür dilemek için geldiğini sanıyordum, meğer dalga geçmeye gelmişsin." Galip'se gayet ciddi olduğunu gösterircesine kararlı ses tonuyla "Tabi ki dalga geçmiyorum. Yüzümde tek bir kas oynuyor mu? Bak, gülmüyorum." dedi. İster istemez güldü Asmin. Sinirden mi yoksa gerçekten komik bulduğu için mi, anlamamıştı doğrusu. Ciddileşerek konuya girdi. "Berk çok içine kapanık bir çocuk. Hastaneye yatmalı, bir süre bizimle kalmalı. Emar çektirmeliyiz. Her şeyden önce tedaviye istekli olmalı. Yine de tamamıyla iyileşme gibi bir söz veremiyorum. Hasarın ne kadar ciddi olduğuna bakmalıyız." "Ne gerekiyorsa yaparız tabi." Kendinden emin bir tavırla "Onlara verdiğin gibi bana da bir şans ver, oğlun için elimden geleni yapayım." dedi. Biraz düşündü Galip. Bunun kimseye bir zararı olmayacaktı. "Peki, nasıl istersen..." Başını salladı ve "Pişmanlık duymayacağına emin olabilirsin." diyerek ne kadar kararlı olduğunu karşısındaki adama gösterdi. Bu çocuğu iyileştirmek artık kendisi için bile bir onur meselesi olmuştu. ... * YAZAR NOTU: Hi guys! ✨ Bu bölümü lovelydaisylovely , ilaydakhrmn43 , XatinAgali , zeynoxx21 , akogulh Elfnism , kubs03 , rabiaolgun1 , Busra_adas okurlarıma armağan ediyorum. 🎁 Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Sizce yeni bölümde neler olacak? Tahminlerinizi buraya yazabilirsiniz. Dilerseniz sosyal medya hesaplarımdan beni takip edebilirsiniz. Yorumlarınızı bekliyor olacağım. ❤️ Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |