Yeni Üyelik
2.
Bölüm

❅ Kırılmış Kum Saati | PROLOG

@buzlarkralicesi

PROLOG

 

Ve kum saati geri sayıma başladı.
Ruhsuz mezarım ruhunu aramaya koyuldu, düştü ölüm peşime.
Direndim direnmesine de kırılmış kum saati her tarafa saçtı parçalarını, yer gök çığlıklarımla dolup taştı. Kanım toprağa karıştı, çığlığım yeri göğü yırttı son defa.
Ve yere saçılan tüm kumlar cansız bedenimden özür diledi.

 


"Kusurlu topraklara hapsolan kalplerin hikâyesi..."

Saklandığı taş evin kuytu köşesinde nefes bile almıyordu, etrafta dolaşan silahlı adamların ayak sesleri tüm sessizliği korku dolu bir gürültüye boğuyordu. Genç kız titreyen dudaklarını birbirine bastırdı. Ölmek istemiyordu. Eninde sonunda öleceğini biliyordu fakat bu şekilde olamazdı, olmamalıydı.

"Şimdi değil, böyle değil..." diye yakardı iç sesi. Omzunda hissettiği elle olduğu yerde kalakaldı, arkasına dönmeye bile cesareti kalmamıştı. Tuttuğu nefesini korkuyla bıraktı.

Elin sahibine döndüğünde gözlerinden süzülen yaşlara mani olamadı. İşte şimdi hayatı tamamıyla sona ermişti. Yaşlı adama yalvarırcasına baktı. "Ağam, ne olur beni ele verme..." Gerekirse yalvarır yakarırdı, yine de kendi ayaklarıyla gitmezdi ölüme.

İfadesiz bir suratla baktıktan sonra "Benimle gel..." dedi yaşlı adam. Kızı kolundan tutup çekiştirerek götürmeye başladığında o da en az karşısında tir tir titreyen genç kız kadar belirsizliğe gittiğinin farkındaydı.

Nereye gittikleri konusunda en ufak bir fikri yoktu ve bu belirsizlik onu daha çok korkutuyordu. Şuan yaşadıklarını anlamsız bir rüya sanmakta haklıydı Asmin. Neden kendi adamlarını dört bir yana salmışken onu gizlice buralardan uzaklaştırıyordu ki bu adam? Kaçtığı kişi onu çekiştirip götüren adam değil miydi? "Beni nereye götürüyorsun ağam? Götürme beni, teslim etme onlara!"

"Teslim ettiğim falan yok, sesini kes ve bana zorluk çıkarma!"

Yaşlı adamın bakışlarındaki korkutucu ifadeyi gördükten sonra bir daha konuşmadı ama içi içini yiyordu. Nereye gittiklerini bilmiyordu. Belki de bu adam kendi elleriyle öldürmek istiyordu onu, işine kimseyi karıştırmaya niyeti yoktu. Son dualarını etmeye başladı ve bir ümit "Allah'ım, sen bana bu imkânsızlıkların içinden bir kurtuluş kapısı aç!" diye yalvardı içinden. Oldukça uzaklaşmışlardı bulundukları bölgeden.

Artık her tarafta fellik fellik kendisini arayan bir yığın adam yoktu. Nefes alış verişleri biraz olsun normale dönmüştü.
Ansızın durdu adam, çaresizlik içinde bakan kıza döndü. "Aşiret senin için ölüm hükmünü verdi." Gözleri hâlâ ifadesiz bakıyordu fakat bu karşısında duran zavallı yüreğe acımadığı anlamına gelmiyordu.

Hayatı boyunca ona sadık olan kâhyasının biricik kızıydı Asmin. Yıllardır beklenen ve istenen tek çocuktu. Allah'ın o aileye bir lütfuydu. Eğer kaçmasaydı onu oğluyla evlendirecek, ailesini rahat ettirecekti. Tabii bu kararı verirken Asmin'in ne kadar terbiyeli, uysal bir kız olduğunu düşünmüştü, öyle sanmıştı. Ailesine baş kaldırdığı an onun kaderi çizilmişti.

Annesi canından çok severdi, yıllardır çocuk hasretinden sonra doğan bu kızı gözünden sakınırdı. Buraların, bu diyarların kızıydı o. Önünde diz çöken kıza baktı bir kez daha. "Evden kaçmakla büyük suç işledin, ailenin şerefini iki paralık ettin. Hasan Efendi çöktü, annenin gözünde yaş dinmiyor."

"Ben kötü bir şey yapmadım. Ailemin başını öne eğdirecek bir günah işlemedim." Kızarmış gözlerini yaşlı adamın ifadesiz bakışlarında kilitledi. "Evlendireceklerdi beni! İstemedim." Titreyen alt dudağını sertçe dişledi. Çaresizliğin son noktasıydı bu, umudun yüzüne çarparak kapattığı son kapıydı. "Sadece okumak istedim, okumak... Bu hayatta bir şeyleri değiştirmek için yaşıyorum. Bunun için beni vuracaksanız vurun!"

O anki cesaretine kendi bile inanamadı. Ailesi yıllardır bu adama hizmette kusur etmiyordu. Üstelik babasının en yakın arkadaşıydı bu adam. Asmin'i bu hayata sürükleyen şeyse yanlış anlaşılmadan başka bir şey değildi. Ailesi bir adamla evlendirme kararı almıştı. O da dinlemeden etmeden düşmüştü yollara. Hâlbuki acele karar verip böylesine büyük bir hata etmese, karşısındaki adam babasıyla konuşup bu duruma bir son verecekti. Onları vazgeçirecekti. Fakat ne yazık ki başkalarının düşüncelerini okuyamadığı için kaybetmişti. Sabırsızlığı ve aceleciliği kaderini dönülmez bir yola sokmuştu. Son kez hayatını gözden geçirirken yaşlı adamın gür sesiyle olduğu yerde irkildi.

"Ayağa kalk!"

"Ne?"

Bu kez sözleri ağzının içinde çiğner gibiydi adam. "Ayağa kalk."

Hiçbir şey anlayamasa da ayağa kalktı. Dizleri tutmuyor gibiydi, ayakta durmaya çalıştığı her saniye düşecek gibi sendeliyordu. Titriyordu. Dizleri, dudakları, tüm bedeni...

"Bilirsin ki baban Hasan Efendi benim gençlikten beri en yakın arkadaşımdır. Kâhyalığı dışında bana her zaman sadık bir adam oldu. Ve en önemlisi de vefakâr bir dost... Ona geçmişten kalan bir can borcum da var üstelik." Ceketinin iç cebinden bir bilet çıkarıp kıza uzattı. "İstanbul'a uçak bileti, 1 saat sonra kalkıyor. Sadece gidiş! Bu biletin dönüşü yok Asmin, aklın varsa bileti al ve git. Aşirete seni kendi ellerimle öldüreceğimi söyledim, her şeyi ayarladım. Bir daha buralara dönme, herkes öldü bilecek seni."

Kulaklarına inanamadı. "Rüya mı bu?" diye mırıldandı kendine hâkim olamayarak. Utanmasa gözlerini ovuşturacaktı yaşadığı bu anın gerçekliğini sorgulamak için. Geleneklerine, göreneklerine bağlı bir ağa duruyordu karşısında. Nasıl bu cümleleri sarf edebilmişti ki? Doğru ya, az önce kendisi söylemişti babasına bir can borcu olduğunu... Arkadaşının yıllardır zar zor sahip olduğu tek evladını da kendi elleriyle öldürmek istemiyordu anlaşılan.

"Rüya kâbusa dönüşmeden git, Asmin. Bak, şuradaki araba seni bekliyor, bin ve git." Her ne kadar törelerine bağlı bir ağa gibi görünse de, tüm gençliğini bu çocukları öldüren töreyle gizliden gizliye savaşarak geçirmişti. Aşiretin verdiği bir kararda sadece öldürülen taraf kurban verilmezdi, biliyordu. Ölen kişinin ailesi, tetiği çeken cahil genç, onun ailesi hatta kararı uygulatan ağa bile... Hiç kimse böyle düşünmemiştir elbet. Kan kokan bu dünyaya getirilen evlatların kara yazısıydı bu. Bilal Ağa tüm ömrünü vermişti bu işe. Başarabilmiş miydi? Hayır. Birileri başarabilir miydi? Sadece ümit ediyordu. Çocuklarına, özellikle de oğluna hayatı boyunca adil ve cesur olmayı öğretmişti. Tek ümidi onun bir şeyler başarabilmesiydi. "O arabaya bindiğin andan itibaren sen bu topraklar için ölüm hükmü gerçekleştirilmiş biri olacaksın."

Acı acı güldü kız. "Zaten kaçtığım gün aşiretiniz için ölmedim mi?" Sevinse mi üzülse mi bilemedi. Hayalleri gerçekleşecekti! Dahası, hayatı kurtulmuştu. Fakat öte yandan, bir daha doğduğu, büyüdüğü bu topraklara gelemeyecekti. Cezaların en kötüsü de bu olmalıydı. Her güzel şeyin getirdiği bir çirkinlik vardı ve onun ödeyeceği bedel de buydu demek. Bilal ağanın elini öptükten sonra "Aileme iyi bak ağam, onları çok sevdiğimi söyle. Ben doktor olacağım, bu kararı verdiğine seni pişman etmeyeceğim." dedi.

"Biliyorum kızım. Bu memleketin kendi hayatını hiçe sayacak kadar cesareti olan doktorlara ihtiyacı var. Bir dikiş tutturana kadar sana her türlü yardımı yapacağım. Sen yeter ki namusunla, şerefinle oku."

"Sana yemin ederim, okuyacağım. Sen de ailem de benimle gurur duyacaksınız!"

Buz gibi soğuk bir ses tonuyla "Ailen seni öldü bilecek Asmin." demek zorunda kaldı yaşlı adam.

Birdenbire tokat gibi yüzüne çarpan bu gerçekle başını öne eğdi kız, acı acı yutkundu. "Olsun... Bilmeseler de olur." dedi renk vermeden. Ağır ağır arabaya doğru yürürken durdu ve son kez arkasına baktı. Minnet dolu bakışlarını elinde büyüdüğü yaşlı adamın şefkatli yüzünde gezdirdi ve arabaya bindi. İlk defa büyüdüğü yerden uzaklaşıyordu. Araba hareket ettiğinde camdan dışarı baktı son kez. Bırakıp gittiği memleketine baktı, bundan sonra taşına toprağına hasret kalacağı memleketine... "Uzaklaşıyorum." diye mırıldandı. "Yol beni nereye götürürse..."

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💖 Şimdi siz neler oluyor diye sorgulamadan durumu açıklayayım isterim. Kırılmış Kum Saati, yıllar önce yayınlamaya başladığım ve oldukça beğenilen bir hikâyemdi ancak finaline kadar yazmış olmama rağmen paylaşmak nasip olmadı. 🙃 Ben de neden bu güzel kitabı sizlerle buluşturmuyorum diye düşündüm. Kitapta bazı hatalar olabilir, geçmişte düzenlemelerden geçti ama hâlâ tam olarak hatasız olduğundan emin değilim ancak yine de paylaşmak istiyorum. Ramazan ayı süresince 2 günde bir bölüm gelecek, beklemek zorunda kalmayacaksınız ama sizden istediğim tek şey oy verip bol bol yorum yapmanız! Beklediğimden daha büyük bir ilgi olursa her gün de bölüm paylaşabilirim ama şimdilik başlangıç olarak 2 günde bir bölüm gelecek. Bakalım nasıl bulacaksınız bu hikâyemizi? Bu arada hikâye geçmiş ve günümüz arasında gidip gelecek bazen, günümüz yazan dönem 2015 yılına ait, çünkü hikâyeyi sizlerle 2015 yılında yazmıştım. 🥲 Bu da böyle küçük bir dipnot olsun. Eee tanıtım bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. ❤️ Sizce hikâyenin kırılma noktası olan bu olaydan sonra neler olacak? Buraya yazabilirsiniz. Şimdilik benden bu kadar. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%