@buzlarkralicesi
|
-10- Neden mi hayal kırıklığı hissediyordum? Çünkü kendime yeniliyordum. Çünkü belki de Kral haklıydı. Ben başka bir kadının ya da kadınların varlığıyla bu kadar çıldırmıştım. Bu çok sağlıksızdı, farkındaydım ama burada aktif olarak iletişim kurduğum tek kişi Kral'dı. Onunla konuşuyor, onunla kavga ediyordum. Beni buraya hapseden adam dışında kimseyi görmüyor, duymuyordum. Gerçi onu da görmüyordum ama sürekli konuştuğumuz için aklımda onun tahmini bir silueti canlanıyordu. Adam olduğunu bile kendisinden öğrenmiştim, onun söylediği şeylerdi benim doğrularım. Yani sağlıksız da olsa bir iletişimimiz vardı Kral'la. Bunu tam olarak nasıl tanımlayacağımı bilemiyordum ama biraz şeye benziyordu... Hani yakın bir arkadaşını başka yakın arkadaşıyla paylaşamazsınız ya, onun sizinle olduğu gibi bir başkasıyla yakın olmasını istemezsiniz. İşte belki de tam olarak bunu hissediyordum ben. Kral'ı paylaşamıyordum. Belki Kral benim arkadaşım değildi ancak mecburen de olsa tek iletişim kurabildiğim kişi oydu. Belki de durum arkadaşlıktan öte, farklı bir şeydi de ben kendimi kandırıyordum. İkisi de ihtimaller dâhilindeydi. Beni buraya kaçıran adamın öldürücü de olsa bana karşı bir tutkusu olduğunu sanırken bunun bana has bir davranış olmadığını görünce kelimenin tam anlamıyla delirmiştim. Bu bana olan tutkusundan değil de kadınları kaçırmaya olan tutkusundandı. Tabii eğer numaralı odalardaki kadınlar gerçekse. Delirmiştim biliyordum ama onun bana merhametli davranışı, benimle konuşması, beni kaçırması bile bana özel sanmıştım. Şimdiyse kaçırdığı kadın değildim artık. Kaçırdığı kadınlardan sadece biriydim. Bir numaradan ibarettim. Bir sayıydım onun için. Bu farkındalık beni öyle öfkelendirmişti ki iş zincirlerimi kırıp kendimi öldürmeye kadar gitmişti. Çaresizce "Çişim geldi." diye sızlandım. Beni duyduğuna bile emin olmadan. "Bugün seni çözeceğim." Beklemediğim anda gelen cevabıyla gözlerim ışıldadı. "Sen burada mıydın?" "Ben sadece buradayım, Melisa. Uzun zamandır sadece buradayım. Gerekmedikçe buradan ayrılmıyorum. Sadece seni izliyorum." Bu cevabın beni dehşete düşürmesi gerekirken ben sadece buradayım, Melisa demesi. İçimde garip, hisseder hissetmez de nefret edeceğim bir umut ve rahatlama getirmişti. Sadece buradayım. Güven vermişti. Vermemesi gerekirdi çünkü o beni kaçıran manyak adamdı. İsmi olmayan, kendini bile göstermeyecek kadar korkak biriydi. Ben onun bana verdiği güvene neden bu kadar muhtaçtım ki? "Yalnız kaldığın sırada yazacağın kitabı düşündün mü?" Ne kitabıydı Allah aşkına, ben burada kaçırılıp derdest edilmiştim. Kitap düşünmenin sırası mıydı şimdi? Belki de tam sırasıydı. O an kafama dank etmişti. Hani görüştüğüm son yayınevindeki adam bana demişti ya, gerçek bir şeyler yazmalısın diye. Yani bunun gibi bir şey demişti sonuçta. Okurlar okudukları kitabın içine girmek ister, sizin kitabınızın gerçek olmadığı çok belli demişti. Belki de olağanüstü başarılı yazarların sırrı budur, kim bilir? Gerçek karakterlerden ve gerçek olaylardan oluşan gerçek bir kitap. Belki de anahtar kelime gerçeklikti. Hem gerçek hem de çarpıcı bir kitap olması gerekiyorsa neden burada yaşadıklarımı kaleme almayayım ki? Kendisine cevap vermediğim hâlde sorularına bir yenisini ekledi zalim Kral. Bundan sonra onun adını değiştirmiştim, benim için o Zalim Kral'dı. "Merak ediyorum, yazacağın kitapta ben var mıyım?" Olduğuna inandığım yere bakmadan, onun yüzüne bakmadığımı gösterir gibi "Yoksun." diye yalan söyledim kitabın baş karakteri olacağı hâlde. "Ve olmayacaksın da." "Peki." Hiç de gücenmiş gibi çıkmıyordu sesi. "Bir karakter olsaydım beni nasıl tasvir ederdin?" Dudak büktüm alaycı bir biçimde. Hâlbuki o sırada gerçekten düşünüyordum. Onu nasıl mı tasvir ederdim? Yedi kollu, sekiz bacaklı bir ejderha ya da korkunç bir yaratık gibi tasvir ederdim herhâlde. Uydurma, Melisa. Hayallerindeki Kral çok daha karizmatik biri ve bunu biliyorsun. Sonuçta kötüye kullanıyor olsa da takdir edilmesi gereken bir zekâsı var. Seni burada tutacak gücü var. "Muhtemelen insan olarak tasvir etmezdim seni." Sesim sıradandı. "Çünkü birine bunları yapan insan olamaz derdim." "Histeri duygularından sıyrıl, Melisa. Biliyorum, zor bir durumun içindesin ama belki de bu zor durum senin yaratıcılığını tetikleyecek. Buradan çıktığında muhteşem bir kitap fikriyle hatta daha iyisi, bitmiş mükemmel bir kitapla yayınevlerinin kapısını çalmak istemez misin?" Beni buraya hapsetmesinin hiçbir haklı gerekçesi olmaması ve ona olan nefretim baki olsa da söyledikleri içimdeki yaratıcı, manyak yazar Melisa'yı harekete geçirmişti sanki. "Düşün. Buranın sana hissettirdikleri duyguları düşün. Öfkeyi, nefreti, içinden dolup taşan kini. Beni eline verseler paramparça etmeni sağlayacak o hisleri düşün." Bunu neden yapıyordu ki? Ona düşmanlık besleyen duyguları hissetmemi neden istiyordu? Onu sevmemi istediğini sanıyordum. Az sonra sorumun cevabını onun dudaklarının arasından duydum. "Yoğun duygulardır insanın yaratıcılığını tetikleyen. Yaşadığın büyük bir aşk, ayrılık acısı, öfke, nefret, kin gibi duygular. Sen de hakkımda hissettiklerini kullan. Bana olan nefretini, öfkeni..." Ona olan düşmanlığıma kısa bir ara verip söylediklerini düşünmeye yoğunlaştım. Ona bir nefret duymaya çalıştım. Öfke duymaya. Ama içimde ona karşı bu duyguları ararken bulabildiğim koca bir boşluk. Tamamen boşluk da sayılmazdı üstelik. Garip bir his belki de. Ama ne tam anlamıyla bir nefretti bu ne de öfke. Adlandıramadığım bir histi. "Yapamıyorum." diye sızlandım beklenmedik bir biçimde. "Neden?" Bu kez onun sesi de biraz hayret eder gibi çıkmıştı. "Ben seni kaçırdım, buraya hapsettim. Senin gözünde korkunç biriyim ben. Neden bana duyduğun öfkeyi veya kini içinde saklanan yerlerden çıkaramıyorsun? Onu bulman bu kadar bile zor olmamalı. Saklanmamış, açığa çıkmış bir öfken olması gerekmez mi?" Bana bunu alayla mı soruyor diye düşünmüştüm ama sesi öyle samimi bir merak barındırıyordu ki dalga geçmediğini anladım. Bense içimdeki garip hisle yüzleşmeye çalışıyordum. Kendimle yüzleşiyordum. Kendimin karanlığıyla. Neden olmuyordu? Neden dilim ondan nefret ettiğimi söylese de kalbimin içindeki nefretini koyduğum yerde bulamıyordum? Şuralarda bir yere saklamıştım oysa. Neden yoktu? Beni kendimle yüzleşmeye bırakır gibi konuyu değiştirdi. Az önce sorduğu sorulardan farklı olarak "Peki, çalışabilecek farklı bir yöntem deneyelim." dedi. Ağzından çıkaracağı baklayı merak ederken aniden tekrar söze girdi. "Hakkımda bir soru sorma hakkın var. Ne sorardın?" Onun gibi insanların, kadınları kaçıran kötü insanların bazı ortak özellikleri olduğunu okumuştum, izlemiştim. Çocukluk travmaları olduğunu, küçükken iz bırakan belki de ateşli bir hastalık geçirdiklerini ya da fizikî olarak kafa travması geçirdiklerini. Seri katil gibi sosyopatlardan, psikopatlardan çıkan insanların bu şekilde dönüşüm geçirirken küçüklükten gelen bazı şeylerin etkisi olduğunu duymuştum. Ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum ama bunlardan birini ona sorsaydım kitabımın baş karakterini yeterince tanımış olur muydum? Kaçamak cevaplar vermeyeceğini nereden bilecektim? Sanırım ben araştırmalar dışında daha kişisel olarak merak ettiğim bir soru sormak istiyordum. Az öncekiler kadar çok düşünmeksizin "Hiç insan yedin mi?" sorusunu yönelttim. Tıksırır gibi "Ne?" diye garipseyerek sordu adam. Sonra da cevap yerine kahkahayı patlattı. "Allah aşkına Melisa, ben senin gözünde nasıl biriyim?" Omuz silktim sanki suçlu olan benmişim gibi. "Ne bileyim, beni buraya kaçırdığına göre pekâlâ Dahmer misali insan da yersin gibi geldi." İddialı bir ses tonuyla "İnsanları, kadınları kaçıran bütün seri katiller insan mı yiyor? Ted Bundy insan mı yemişti mesela?" diye sordu. Bu benim yanıtlayabileceğim bir soru değildi. Onun uzmanlık alanı olan, onun fikir dostlarından oluşan bir topluluktu. Ürperdim. İnsanları, erkekleri yiyen eşcinsel bir katildense kadınları kaçırıp tecavüz eden, feci şekillerde öldüren bir seri katilin safında yer alıyordu. Ve daha korkuncu, böyle bir katilin adını nasıl da sıradanlıkla telaffuz ediyordu. Belki de onlardan biriydi. Belki kaçırdığı diğer kadınlar teorim doğruysa hepsini tek tek öldürüp bir şeyler yapıyordu. Tecavüz, taciz, yamyamlık? Belki daha kötü fanteziler? Ne gibi şeyler henüz bilemiyordum ama... Az önceki kahkaha tufanının yerinde yeller eserken sıradan bir sesle "Bu kadar beyin fırtınası yeter. Biraz uyuyup dinlen." dedi Kral. Emredersiniz komutanım. Onunla restleşmeden önce karşımdaki adamı hâlâ tanımadığımı ve ne tür bir manyak olduğunu henüz bilmediğimi aklımdan çıkarmamalıydım. Ona karşı merhamet olmasa da yumuşak hisler beslemeden önce onun bir katil ya da tecavüzcü olabileceğini aklımın bir köşesinde tutmalıydım. Kral hâlâ benim için bir gizemden ibaretti. Ve ona pozitif duygular beslemeden önce bunu sık sık hatırlamalıydım. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 ••• SOSYAL MEDYA Bölüm : 18.12.2024 04:53 tarihinde eklendi |