@buzlarkralicesi
|
-11- Görünmez bir aynadan içimdeki karanlığı izliyor gibiydim. Günlerdir, ne kadar olduğunu bile bilmediğim bir süredir burada hapisken düşündüğüm tek şey buradan çıkmak olmalıydı. Buradan kurtulmak. Oysa şuan burada otururken düşündüğüm tek şey Kral'ın kim olduğu, neye benzediği ve bir gün onu görüp göremeyeceğimdi. Bu bir kaçış hikâyesi olmalıydı. Sapığından kaçıp kurtulan ve hayatına devam eden güçlü kadının hikâyesi. Bense burada sıkışıp kaldıkça hayatımın figüranı olmuştum. Başrolünün ben olması gereken hikâyenin zihnimdeki tek başrolü Kral olmuştu aniden. Bana yeniden bayıltıcı bir gaz mı vermişti, ertesi günü mü yaşıyordum yoksa hâlâ aynı günde miydim bilmiyordum ancak yeniden kendime geldiğimde zincirlerimden kurtarılmıştım. Artık serbesttim. Zincirlerinden arınmış ellerimin tahriş olan bileklerine dokunurken inanamaz hâldeydim. Bir kez daha sözünü tutan Kral'ın beni kendi küçük kutumda da olsa serbest bıraktığına minnettardım. Yeniden sesini duyduğum adam "Çok özgür bir ruhsun." dediğinde varlığını hissettirmişti. "Zapt edilemiyorsun. Bu uğurda kendine zarar vermek olsa da boyun eğmiyorsun. Bu beni öfkelendirdiği kadar hoşuma da gidiyor, itiraf etmeliyim. Ama kendine zarar vermen hoş değil." Benim ona verdiğim tek cevap ise öfkeli ve hınç dolu bir bakış atmak olmuştu. Görmemeyeceğimi bildiğim yüzüne, ona doğru bakmak istemiyordum. Kızarmış ve yer yer zorlanmaktan yaralanmış bileklerime bakarken devam etti adam. "Yatağının yanındaki çekmeceyi aç." Tekrar emredici hükümdar kimliğine büründüğünde uyuz olsam da bana söyleneni yaptım. Usulca oturduğum yataktan kalktım. Acıyan bileklerimi ovalıyordum. Tüm vücudum tutulmuş gibi ağrılar çeksem de eğilip çekmeceyi açabilmiştim. Küçük bir kutu vardı. Krem kutusu. Elime alıp emin olmak ister gibi gösterdim. "Bileklerine sür." Alaycı bir gülüşle tıksırdım. "Ne kadar düşüncelisin." Ellerimi birbirine kenetleyip tam kameranın önünde diz çöktüm. "Padişahım çok yaşa!" "Komik değil." Komok doğol. Gayet de komikti. Ama ben zaten komik olduğu için yapmamıştım. Benim dramımdı bu, komik olması gerekmiyordu. Acının tatlı tebessümüydü. Birine hem nefret hem de sempati besleyebilmeniz ne kadar mümkün olabilirdi ki? Sonuçta birini ya seviyorsunuzdur ya da sevmiyorsunuzdur, bu kadar basitti bu. İlişkileri kaotik bir boyuta sürüklemeye gerek yoktu ki. O hâlde ben neden nefret ettiğim bu adama aynı anda sempati besleyebiliyordum? Nasıl olabiliyordu bu? Belki de ben hasta sürtüğün tekiydim. Evet, bunu kendime sesli bir şekilde söylemek zordu, biliyordum ama geriye başka seçenek kalmıyordu. Beni buraya hapseden adamdan hiçbir gerekçe olmaksızın nefret etmem gerekiyordu. Ona öfkeli olmam yeterli gelmezdi. Kral denen bu adamı elime geçirdiğimde onu gebertmek istiyor olmalıydım. Gebertmek için bir an bile gözümü kırpmamam gerekiyordu. Peki, öyleyse neden kafamı karıştırmasına izin veriyordum? Bileklerimi zincirleyen o olmasına rağmen yaralı bileklerimi düşünüp başucuma krem koymasına seviniyordum. Beni düşünmesine, önemsemesine memnuniyet duyuyordum. Bu... Bu tam da aptal, hastalıklı bir sürtüğün yapabileceği bir şeymiş gibi geliyordu kulağa. Bu psikopat manyak beni kendine dönüştürüyor gibi hissediyordum. Söylediği gibi bileklerime kremi sürerken düşünecek çok vaktim oldu. Konuşmasa da bir şekilde onun orada olduğunu biliyordum. Hissediyordum sanki nefes alış verişlerinden. Bu yüzden her hareketimi tartarak yapıyordum. Kameraya doğru bakmamaya çalışıyordum mesela. Ondan nefret ediyormuş numarası yapmaya devam ediyordum. Bunun gerçek olması gerekiyordu, rol değil. Yaptığım rolden pek de etkilenmişe benzemeyen Kral "Kapının önünde bir kutu var." diyerek beni hemen kapının girişindeki kırmızı karton kutuya yönlendirdi. Anında ilgim o yöne çevrilmişti. Temkinli bir biçimde kameraya baktıktan sonra yerimden kalkıp kalkmama konusunda sürüncemede kaldı düşüncelerim. Bu kez alayla güler gibi "Merak etme, bomba yok içinde. İkimizi de havaya uçurmayı planlamıyorum henüz." dedi Zalim Kral. İkimizi de havaya uçurmayı planlamıyorum henüz. Henüz. Yani işler kızışırsa ikimizi de havaya uçurmayı düşünebilirdi. Tabii düşünebilir, Melisa, hastalıklı bir manyaktan nasıl bir şey bekliyorsun? Sıkışınca her türlü psikopatlığı yapabilecek biri o. Bu zamana kadar tanıyamadıysan tanı! Sen tehlikeli bir ruh hastasının elindesin. Tehlikeli gerçeklerin farkına var. Beynimde yanıp sönen kırmızı tehlike alarmlarını bile umursamayacak bir boyuttaydım sanki. Merakımı cezbeden ise o kutuda ne olduğuydu. Usulca kapı girişine doğru yürürken hâlâ temkinliydim. Kutunun önüne geldiğimde usulca diz çöktüm, en üstteki fiyongu çekip çıkardım. Hediye paketi gibi yapmıştı bir de ruh hastası. Bantlarını söktükten sonra kutunun üstü açılmak için serbest kalmıştı artık. Kapaklarını kaldırdığım kutunun içinde hiç düşündüğüm gibi bir şey yoktu. Bir sürü kitap vardı yalnızca. Kitaplar. Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Kendime karşı biraz daha anlayışlı ve şefkatli yaklaşmaya çalışmalıydım. Zor bir durumun içindeydim ve mantıklı düşünmem beklenemezdi. Bu süreçte aklımı korumalıydım. "Düşündüm ki, kitap yazmayı düşünen birine en yardımcı olan şey okuyabileceği kitaplar. Seninle beyin fırtınası yaptığımızda hayal kurma konusunda eksikliklerini keşfettik. Aklındaki fikirlerle bağlantı kurabilmek için iyi bir başlangıç olabilir." Haklıydı. O an düşündüğüm şeye gülmek istedim. Beni buraya kaçırıp hapseden ruh hastası deli, bana bedava yaratıcı yazarlık dersleri veriyordu. Yazacağım kitapla ilgili birlikte beyin fırtınaları yapıyorduk, bana fikir veriyordu, aklımda yeni pencereler açılması için yardımcı oluyordu. O an bunları düşünürken ister istemez başımı öne eğip gülmeye başladım. Benim bu deli manyak hâlime şaşırmış olacaktı ki "Ne oldu?" diye sordu Zalim Kral. Nefesimi boğacak kadar şiddetlenen kahkahalarımın arasından "Hiç." diyebildim yalnızca. "Sadece..." Nefesim kesildi gülerken. Ayakta durduğum yerde iki büklüm olmuş gülme krizine girmiştim. Kendime geldiğimde yanıtladım sorusunu. "Sadece beni buraya hapseden bir manyağın kitabımı yazmama yardımcı olması komiğime gitti." "Bunları aştığımızı sanıyordum." Delirmeme destek olur gibi davranışları yüzünden sinirsel gülmem bir son buldu ve tüm ciddiyetimle kameraya döndüm. "Sen benimle taşak mı geçiyorsun orospu çocuğu!" Sonunda delirmiştim. Evet, aklımı kaybetmiştim. Bir sinir krizi daha kapıdaydı işte. Kendime hâkim olmalıydım. Daha kötü şeyler söylemeden yutkundum. Söylediğim hiçbir hakaret beni kurtarmayacağı gibi Kral'la aramıza yeni duvarlar örmekten başka işe de yaramıyordu. Aniden öfkelenip beni yeniden bulunduğum bu yerde yalnız bırakacağını ve gideceğini düşündüğüm Zalim Kral yeterince zalim olmadığını kanıtlar gibi "Az önce söylediklerini duymazdan geliyorum." dedi sakin bir biçimde. Sesi öyle sakin ve yatıştırıcı çıkmıştı ki eminim başka biri duysaydı benim hır çıkardığımı, abarttığımı, ortada bir şey olmadığını, onun sağlıklı bir birey benimse hastalıklı bir manyak olduğumu düşünebilirdi. Bu tıpkı psikologlara gerçek hastaların değil, hasta edilenlerin gittiği gibi bir paradokstu. Önce beni delirtmişti, şimdiyse sakin ve sağlıklı biri gibi karşımda duruyordu. Beni kaçırıp buraya hapsettiği, yalnızlaştırdığı yetmiyormuş gibi bir de beni alttan alıyor, bana anlayış gösteriyor, söylediklerimi duymazdan geliyordu. Bu ilişkide sorun çıkaran benmişim, o alttan alan tarafmış gibi. Bir dakika. Ne ilişkisi? İlişki milişki yoktu. Böyle bir şey söz konusu dahi olamazdı. Normalde kendisine hakaret ya da küfür edilmesi konusunda ne kadar hassas olduğunu bildiğim adam bana anlayış gösterirken benim yaptığım tek şey az önce dışımda geçirdiğim sinir krizini içimden devam ettirmekti. Öte yandan bu pislikle nasıl başa çıkabileceğimi düşünüyordum. Burada her gün birbirinin aynı geçen sıkıcı zamanlarım ve tıpkı hamster gibi aynı yerde dönüp durmam nereye kadar sürecekti? Nasıl ondan kurtulabilirdim? Ya da asıl soru, gerçekten ondan kurtulmak mı istiyordum? Kendime geciktiğim o soruyu sordum. Melisa, sen ne istiyorsun? ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Nasılsınız bakalım? 🪼 Bölüm hakkındaki yorumlarınızı buraya alacağım ama bugün küçük bir duyurum var. Şimdi siz diyeceksiniz ki yeni bölüm yarındı, bugün geldi. Onu bir açıklamak istiyorum öncelikle. Bu hafta şehir dışında olacağım için yeni bölümler gelmeyecek. Bugün yola çıkacağım için de aslında yarın yayınlayacağım KUTU'nun yeni bölümünü de erkenden bugün yayınladım. ❤️ Ve döndüğümde KUTU'ya haftada 1 veya 2 gün düzenli bölüm yayınlamayı planlıyorum, bu fikrime nasıl bakıyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz. Aksini söylemediğim takdirde bu hafta KADEH ve NİKOLAİ MİLORADOV: Milyon Dolarlık Proje 'ye bölüm gelmeyecek çünkü gittiğim yerde internet yok maalesef. Seyahatimin tam olarak ne kadar süreceğini bilmiyorum ama ihtimaller dâhilinde bu hafta bölüm gelmeyecek diyebilirim, eğer işlerim erken biter de erken dönersem düzenimiz kaldığı yerden devam edecek. Ben size duyururum zaten. Bekleyecek olanlara haber vermek istedim. Bu bölüme bol yorumlarınızı esirgemezseniz mutlu olurum. Sizleri çok özleyeceğim. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |