@buzlarkralicesi
|
-12- Ne istiyorsun? Sanırım kendime sorduğum bu soru kafamda bambaşka pencereler açmıştı. Ve bu sorunun cevabını aramam günlerimi almıştı. Tabii bu süre zarfında elimi elimin üstüne koyup öylece oturmamıştım. Kral'ın gönderdiği kitapları kurcalamıştım, bazılarını okumuştum. Dikkatimi çeken asıl şeyse, kitapların çoğunun benden önce okunmuş olduğuydu. İçi yaşanmışlık kokan kitapları severdim ve bu kitaplar da onlardandı. Bazı anlamlı cümlelerin altı çiziliydi ve altı çizili sözcükler sanki benim iç sesimdi. Sanki ben bu kitapları önceden okuyup altını çizmişim de hafızamı kaybedip yeniden okuyormuşum gibiydi. Bu kitabı okuyan benim ruh eşim gibi. Çocukluğumdan beri oynadığım iki oyun vardı. Ve bu iki oyunun da yazma becerimi son derece geliştirdiğine inanırdım. Birincisi, oturduğum mekânda gözlemlediğim insanların giyiminden ve duruşundan karakterlerini, yaşamını tahmin etme oyunu. Bu yazdığım ve taslak hâlinde kalan birçok kitabımdaki farklı karakterlere ilham olmuş bir oyundu. Maalesef bu yöntemi Zalim Kral'ın üzerinde deneyimleyemezdim çünkü onu göremiyordum. O ise benim içimi görüyordu. Bunu hissediyordum. Gönderdiği kitaplardan, çizdiği satırlardan. Beni tanıyordu. Belki de beni kendinden tanıyordu. Kendinden aşina bir parça olarak görüyordu, bilmiyordum. Hiç bıkmadan oynadığım bir diğer oyuna odaklandım o an. Madem Zalim Kral kendini göstermiyordu, ben de okuduğu kitaplardan, çizdiği satırlardan nasıl biri olduğunu çözmeye çalışmalıydım. Hem kim bilir, belki bu onu çok iyi tanımama olanak gösterir, buradan çıkmama da yardımcı olurdu. Onu tanımam bir yapbozun parçalarını dikkat ve özenle yerlerine yerleştirmek gibiydi. Bazen yanlış parçayı yanlış boşluğa zorluyormuşum gibi hissettirse de gizemliydi. Kral'ı tanımak gizemliydi. Garip bir heyecan veriyordu. Bir cinayeti adım adım çözmek gibi garip bir heyecan. Belki de haz. Okuduğum kitaplardan, şuan parmaklarımı gezdirdiğim o çizdiği satırlardan anladığım şeylerden en önemlisi, Zalim Kral'ın da bir zamanlar çocuk olduğuydu. Ve eğer yanılmıyorsam, son derece yalnız bir çocuk olduğu. Ne acı. İnsan bazen kendi ailesine bile yabancı kalabiliyor, kendi evinde bile esir olabiliyordu. Hem nereden çıkarmıştım ki onu yalnız hissettiren şeyin ailesi, evi olduğunu? Belki onun bir evi bile yoktu. Bir ailesi. Pusulası şaşmış yalnız bir evsizdi belki. Etrafıma baktım. Hapsolduğum kutuya, kurulan kusursuz sisteme. Bir evsize göre fazla büyük bir prodüksiyondu. Onu çözmek sandığım kadar kolay görünmese de yalnız olduğu konusunda kararlıydım. Belki de kalabalıklar içinde yalnızdı. Benim gibi. Çoğu zaman kalabalıklar içinde yalnız hissederiz kendimizi. Ailemiz, bir sürü arkadaşımız olsa da bizi anlamadıklarını düşünürüz. Bazen hatta belki de çoğu zaman haklıyızdır bu düşüncemizde. Gerçekten bizi anlamaz etrafımızdaki insanlar. Ne düşündğümüzü, ne hissettiğimizi bilmezler. Bir sır değildir, anlatırız, haykırırız da bazen ama bir türlü anlayamazlar. İşte o zaman ne kadar kalabalık olursa olsun etrafımız, biz ıssız bir soğukluğun içinde yalnız hissederiz kendimizi. Üşürüz. Kimsesiz gibi. İhmal edilmiş bir çocukluk geçirmişti Kral. Benim duygum bu yöndeydi. Belki o da defalarca bağırmış, çığlık atmış, anlatmaya çalışmıştı derdini ama karşısında bir muhatap bulamamıştı. Onu dinleyen, anlayan bir çift göz, başını okşayan sıcak ve şefkatli bir el bulamadığı için anlatmaktan vazgeçmişti. Suskunlaşmıştı. İçine kapanmıştı bu kutu gibi kim bilir. Bir psikopatı anlamak. Anlamaya çalışmak. Bu bana hep tüyler ürpertici ve hastalıklı gelmiştir. Katili de anlamak lazım diye düşünenleri hep kınamışımdır. Hâlâ kınarım. Sonuçta her kötülüğün bir sebebi olmak zorunda değildir. Bazıları da saf kötüdür benim nazarımda. Bundan zevk alıyordur ve nedenini, alt metnini hiç sorgulamam. Ama bazen, içinde bulunduğun durumdan çıkman için bu gerekir. Birilerini anlamak. Daha da kötüsü, bazen hapsedildiğin o kutudan çıkmak da yeterli gelmez. Yaşadıklarına bir anlam vermen gerekir. Ben neden bunu yaşadım? Buraya neden hapsoldum? Neden başkası değil de ben? Onun gibi düşünmek, seni seçmesinin sebeplerini anlamak, onu çözmek. Saçma bulup kınasak da cinayetleri çözmeye çalışan polisler de aynı şeyleri yapmaz mı? Daha faza can yanmasın, daha fazla kan akmasın diye katilin zihnini, karakterini, psikolojisini çözmeye çalışan ve her gün yaygınlaşan profil uzmanlığı bunun için vardı. Peki, ne kadar başarılı olurlar? Bunu bilmezdim hiç. Bu tür polisiye olaylara ilgiliyimdir. Bu yüzden Kral'ı tanımak, çözmek pahasına kendi konumdan uzaklaştığım, hem kendimi hem de Kral'ı fazlasıyla irdelediğim derin düşüncelerim olmuştu. Ve bu süreçte tanıdığım tek kişi Kral olmamıştı. Onu tanımaya çalıştıkça kendimi de tanımaya başlamıştım. Kendimle, derinlerimdeki Melisa'yla da yüzleşmiştim. İşte o an kendime sorduğum o sorunun cevabını bulmuştum. Ne istiyorsun Melisa? Artık ne istediğimi biliyordum. Zihnim duru bir su gibi berraktı. İçini görebiliyordum. Karanlığımın derinlikleriyle yüzleşebiliyordum. Yüzleştiğim şeyden her ne kadar memnun olmasam da farkındaydım. Onu istiyordum. Onu görmek istiyordum. Karşıma geçmesini, onunla göz göze gelmeyi, sesini hiçbir robotik alet olmadan en çıplak şekilde duymayı ve onunla konuşmayı, onu tanımayı istiyordum. Her şeyden önemlisi, onu çözmek istiyordum. "Ne düşünüyorsun?" İlk defa o robotik sesin ardında buğulu ve duygulu bir ton yakalamıştım sanki. Ne düşündüğümü merak ediyordu. Bunu sıradan bir ifadeyle sorması bir şey fark etmezdi. Sonuçta kendimi tanıma ve anlama yolunda düşündüğüm her şeye konuk olmak istiyordu. Ve itiraf etmek gerekirse ben de ona istediğini vermek istiyordum. Sıradan ve düşünceli bir hâlde "Seni, beni, bizi." yanıtını verdim. "Bizi mi?" Ses tonu şaşırmışa benziyordu. Belki de kafası karışmış desem daha doğru olurdu. Zalim Kral'ın kafasını karıştırabilmek. Ne büyük şeref. "Evet." Öfkeden uzak normal bir sesle ekledim. "Satırlarını okurken..." Hemen "Yani çizdiğin satırları." diye düzelttim. "Ne çok ortak yönümüz var diye düşündüm." Bu hoşuna gitmişe benziyordu. "Ne gibi mesela?" "İkimiz de ne kadar yalnızmışız, ne kadar yalnız hissediyormuşuz dedim kendi kendime." Sonra buna fazla anlam yüklediğimi düşünüp ekledim. "Aslında belki de bu çoğu insanın ortak yönüdür, bilemiyorum." Kısa bir sessizlik ve düşünme anının ardından dudak bükerek düşündüğünü sanki gözlerimle görüyormuşum gibi hissettiren düşünceli sesiyle "Doğru hissediyor olabilirsin." cevabını verdi. "Ama herkesin yalnız olduğuna dair düşüncene katılmıyorum." "Yalnızlar demedim zaten. Herkes zaman zaman yalnız hisseder kendini." Yine düzelttim. "Yani bence." "Evet. Belki de tüm insanları birbirine yaklaştıran ortak yönümüz budur. Yalnızlık, yalnız hissetmek." O an ona o kadar çok soru sormak istedim ki. Hiç arkadaşın yok mu? Ailenden kimlerle görüşüyorsun? Neden yalnız hissediyorsun? Bunun gibi bir sürü şey. Ama yanıtlarının tekdüze, basit ya da geçiştirici olmasından korktum. Belki de beni ciddiye bile almayacaktı. Onu anlamamakla suçlayacaktı. Psikopat sonuçta. Mantıklı düşünmesini bekleyemezsiniz. Tüm bu garip düşüncelerimin ardından soracağım hiçbir soruya aldığım yanıt beni tatmin etmeyecekti, bunu anladım. Bu yüzden ne istediğime karar verdiğim, kendimi bir adım daha tanıdığım o ana geri döndüm. Şuan gerçekten ne düşündüğüme ve ne istediğime. Belki sorularıma bile istediğim yanıtı vermeyen adam bunu ciddiye bile almayacaktı ama şansımı denemek istedim. Ve gerçekten istedim. Bunu yapmasını istedim. Düşünmesini istedim. Kamerada beni izlediğini bildiğim adama bakarken "Artık zamanı geldi." dedim kararla. "Seni görmek istiyorum, Kral." ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Uzun zaman sonra KUTU'ya yeni bölüm getirmek benim için heyecan verici. Ve daha heyecan verici bir detay paylaşmak isterim, bundan sonra her Pazartesi KUTU'ya yeni bölüm gelecek. Hatta yoğun ilgi olursa haftada 2 bölüm de yayınlamak istiyorum. Bu kadar beklediğinize değsin istiyorum, daha sık bölüm getirme niyetindeyim. Bu tabii sizin ilginize bağlı. Hikâye şuan biraz durağan ilerliyor, tek mekânda geçtiği ve karakter psikolojilerini baz aldığı için durağan olduğunun farkındayım ama böyle devam etmeyeceğini bildirmek isterim. Yani bununla ilgili henüz bir eleştiri almasam da yazan biri olarak hissettiklerimi paylaşmak istedim. Hikâye açıldığında gelişmelerle birlikte daha akıcı olabileceğine inanıyorum. Umarım sizleri de tatmin eder hikâyenin ilerleyişi. Buraya KUTU ve bölümleri hakkında ne düşündüğünüzü yazabilirsiniz. ❤️ Şimdilik benden size veda. 🍃 Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |