@buzlarkralicesi
|
-18- Zamanı geldi, Melisa. Beni göreceksin. Bu cümleyi gergin ve biraz düşünceli ses tonuyla söylediği detayını kenara bırakırsak gerçekten heyecan verici bir haber olduğunu söyleyebilirdim. Sonunda Kral'ı görecektim. Bunun benim için iyi haber mi yoksa felaketin başlangıcı mı olduğunu bilmiyordum. Onu görmenin mi yoksa saklı kalmasının mı benim için daha iyi olacağına emin değildim. Yüzünü görmek beni bir numaralı hedef yaparsa nasıl sıyrılacağımı da bilmiyordum. Belki de yüzünü gördüğüm için beni buradan çıkaracağı varsa da çıkarmayacaktı asla. Ben burada çürüyecektim. Ancak buna rağmen onu görmek istiyordum. Canımla ödesem de onu görmek, nasıl biri olduğunu bilmek istiyordum. Kitabımın baş karakterini tanımak istiyordum. Bu tıpkı kendi kanıyla tablosunu tamamlayan bir ressam psikopatlığını andırıyordu, farkındaydım ama engel olamıyordum. Zehirli bir tutku gibiydi bu tehlikeye atlamak. Ve ben, atlamaya dünden razıydım. Belki de bu yüzden "Peki, sen Melisa? Sen hazır mısın beni görmeye?" diye sorduğunda tereddüt dahi etmeden cevabını vermiştim. "Hazırım, Kral. Göster kendini." Söylediklerimi ölçüp tartmak beni tedirgin edip kararlarımı sorgulamama neden olsa da geri dönüş yolu yoktu benim için, kapanmıştı. Düşünmekse sadece zihnimi yoruyordu artık. Bir faydası yoktu. Ne yaşanması gerekiyorsa yaşanmalıydı. Geciktirmenin ya da ertelemenin bir anlamı yoktu. Tıpkı içinde bulunduğum durumu yok saymanın bir anlamı olmadığı gibi. Kapı sesini duyduğumda saatler önce aramızda geçen konuşmaları düşünmeyi bırakmıştım. Artık saat gece mi gündüz mü bilmediğim, anlayamadığım bu yerde anlamı olan tek şey Kral'ın kim olduğuydu sanki. Onu görürsem benden ne istediğini de anlayacakmışım gibi hissettiriyordu. Kapının metalik bir gıcırtıyla aralanması ve içeriye süzülen siluetse tüm düşündüklerimi darmadağın etmeye yetmişti. İçeri önce bir gölge girdi. Uzun, geniş, büyük... Çocukluğumuzun gece yatak altında bizi yakalayıp yemeye hazırlanan canavarlarını andırıyordu gölgesi. Her an sizi kolunuzdan tutup yakalayacak ve sonra da bir güzel midesine indirebilecekmiş gibi güçlü, korkutucu. Sonra gölgesinin aksine baştan ayağa siyahlarla giyinen biri girdi içeri. Uzun boylu, geniş omuzlu bir adamdı gelen. Altında siyah kot pantolon, üstünde siyah tişört ve deri ceket. Çok normal biri gibiydi. Zihnimde büyüttüğüm ya da korkunçlaştırdığım adamdan eser yoktu. Beklediğim kadar ürkütücü ve yapılı olmasa da fit bir vücudu vardı. Ama hayallerimi yıkan şey hiçbiri değildi. Baştan ayağa onu süzerken bakışlarım yüzüne çıktığında kandırıldığımı hissettim. "Seni görebileceğimi söylemiştin." Abartılı olmayan bir biçimde ellerini iki yana açtı Kral. "Evet, görüyorsun işte." "Masken var." Hayal kırıklığımı ve memnuniyetsizliğimi gizlemedim. Yüzünde ona özel yapılmış gibi görkemli, yırtıcı kuş siluetli bir maskesi vardı. Ellerinde de siyah deri eldivenler. "Herkesin maskeleri vardır." Beni kelime oyunlarıyla kandırmaya çalışan adama "Yüzünü göstermeyecek misin?" diye sordum ısrarla. O zaman onu görmemin ne anlamı vardı ki? Yanıma gelmesinin ne anlamı vardı? Hâlâ aramızda bi duvar varmış gibi hissettiren maskesinden ne düşündüğünü ya da hissettiğini anlayamadığım adam usulca başını önüne eğdi. "Görsen korkarsın." Ne kadar hoşnut olmasam da elimdeki fırsatı kaçırmamak için üstelemedim. En azından karşıma geçecek cesareti vardı. Yüzü olmasa da. Bu kez bakışlarım eldivenlerine kilitlendi. Her an birini öldürecekmiş de delil bırakmamak için takmış gibi görünen ürkütücü eldivenleri. "Peki, eldivenlerin?" O an kendimi büyükannesinin evine ziyarete gidip kurtla karşılaşan Kırmızı Başlıklı Kız gibi hissetmiştim. Adama sürekli neden dişlerin büyük, neden kulakların kocaman minvalinde sorular soruyordum. O da hep arkadan dolanan cevaplar veriyordu. Kaçak dövüşüyordu anlayacağınız. Ancak eldivenlerini sorduğumda ilk kez kaçak dövüşmedi ya da geçiştirmedi. Dürüstçe yanıtladı. "Bir tür deri hastalığım var. Cildimde döküntüler oluyor ve bu döküntüler tenimi yanık gibi kızarıyor. Bu yüzden eldiven takmam gerekiyor." Başımı salladım. Doğru söylediğini nasıl anlayacaktım ki? Kabullenmekten başka çarem yoktu. Ancak söyledikleri tutarlı görünüyordu. Hem belki maske takmasının sebebi de buydu. Nedense bu hâliyle ona acımama ya da şefkat duymama sebep olmuştu. Belki de asıl amacı buydu. Ne bir deri hastalığı vardı ne de söylediklerinin doğruluğu. Sadece aramızda şefkate ve acımaya dayalı bir ilişki kurulsun, ona sempati duyayım diye yalan söylüyordu. Kim bilir... Aksini kanıtlayana kadar bu söylediklerine inanmak zorundaydım. Onu göremesem de dokunmak istedim. Benim gibi etten kemikten olduğuna emin olmak istedim. Ona doğru bir adım attığımda birbirimize fazlasıyla uzak olmamıza rağmen bir adım geriledi Kral. Eliyle dur işareti gibi yapan adam "Bu mesafe iyi." dedi. Sesi maske yüzünden hâlâ robotik gibi çıkıyordu. Evet, sesiyle oynamıyordu ama maskesiyle sadece yüzünü değil, sesinin doğal hâlini de gizliyordu. Aramızda tıpkı sadece onun beni gördüğü zamanlarda olduğu gibi bir duvar, aşılmaz bir mesafe vardı. Bu mesafe iyi. Beni kendinden uzak tutmasına şaşırmıştım. Beni tanımak ve bana yakın olmak istediğini sanıyordum. O an aklımdan binbir senaryo geçti. İlki de ona "Deri hastalığın bulaşıcı mı?" diye sorduğum gibi bir ihtimaldi. Belki de bana bulaşmasın diye uzak tutuyordu beni. Olamaz mıydı? Olabilirdi aslında. Eğer Kral "Hayır." cevabını vermeseydi tabii. E o zaman sorun neydi? Bana karşı bir şeyler hissettiği ya da benimle yakın olmak istediği için beni kaçırmış olmalıydı sonuçta. Eğer öyleyse neden benden uzak duruyordu? "Sana zarar vermemden mi korkuyorsun?" Ağzının kenarıyla güler gibi bir sesle "Güldürme beni." dedi. Sesindeki alay açıktı. Ona zarar vermemden korkmayacak kadar kibirliydi. Oysa istersem benim de yapabileceğim şeyler vardı. Örneğin bana kitap yazmam için verdiği kalemlerden birini boğazına batırabilirdim ya da onun gibi şeyler. Bunları boş verdim. Merak ettiğim asıl şeye odaklandım. "Neden uzak tutuyorsun ki beni o zaman?" "Zaman, Melisa." Oldukça dingin bir sesle devam etti. "Her şeyin bir zamanı var." "Zaman, zaman, zaman! Ne bitmez zamanmış bu..." diye söylenerek ona arkamı döndüm ve odada dolanmaya başladım. Tıpkı müebbet yemiş suçlu gibi volta atıyordum kutumda. Sürekli aynı şeyleri söylemesinden sıkılmıştım. O ise sadece gözlerini görebildiğim maskesinin ardından bana bakıyordu. Gözlerinde gülen bir ifade vardı. "Sabırsız hâlini sevimli buluyorum." "Ben de benimle taşak geçen tarafını samimiyetsiz ve öldüresiye buluyorum." Güldü Kral. "Bunu bildiğim iyi oldu. Beni öldürmek istiyorsan senden uzak durmam isabetli bir karar olmuş." Alaycı bir ifadeyle söylemişti bunu. Sinir olmuş bir biçimde gözlerimi devirmeme sebep oldu. Elimde kalacaktı resmen bu manyak. Hiç konu oralara gelmemişken "Bir şeyler yazabildin mi merak ettim." diye sordu sürpriz bir biçimde. Yazdıklarımla ilgilenmesi garip bir biçimde hoşuma gitmişti, inkâr etmem anlamsızdı. Gerçek buydu. Tutkularımla ilgilenmesi hoşuma gidiyordu. Sanki beni anlıyor ya da anlamaya çalışıyor gibiydi. O an bana hediye ettiğinden beri odada dolaşan kedicik ona doğru yürüdü ve Kral'ın ayaklarına sürtündü. Onda sevecek ne bulmuş olabilirsin sevgili kedicik? Benden daha aptal çıkmanı beklemiyordum. Oysa hayvanlar kötüleri hisseder ve uzak durur. Yakışmadı bu sana. Bir süre izledikten sonra eğilip kediyi kucağına aldı ve sevmeye başladı. Onun sevgiye dair bir şeyler biliyor ya da hissediyor olduğunu görmek ilginçti. Benim için caninin tekiydi. Bir kızı kaçırıp kutu gibi bir yere hapsetmesi iyi biri olmadığını anlamak için yeterli bir sebepti. Kediyi yere geri bıraktıktan sonra tekrar bana döndü. "Bir şeyler yazıp yazmadığını sormuştum." Bense sözle yanıt vermek yerine evet anlamında başımı salladım. "Çok tatmin edici şeyler yazamadım ama deniyorum." "Görmek isterim." Eliyle istediğini ifade eden bir hareket yaptı. "Gönder." Yatağımın üstünde duran, yazdığım kâğıtları kucaklayıp anne şefkatiyle bağrıma bastırdım. "Henüz... Göstermek için hazır hissetmiyorum." "Peki, yazdıklarının sana yaklaşmam ve belki de buradan çıkmana doğrudan etki edeceğini söyleseydim fikrin aynı kalır mıydı?" Göğsüme daha da sıkı bastırdım kâğıtları. "O zaman kesinlikle göstermemeliyim." Yeniden güldüğünü gördüm Kral'ın. Bu sefer kollarını kavuşturdu. "Nedenmiş o?" "Çünkü hakkında yazdıklarımdan sonra bırak beni serbest bırakmayı, belki de öfkeden beni öldürebilirsin kim bilir." Gülüşü tamamen yok oldu. Ciddi bir bakış attı bana maskesinin ardından. "Ben katil değilim Melisa." "Hadi ya, ben de Monaco prensesi, memnun oldum." Sesimdeki alaydan hoşlanmayan adam bir süre sessizce beni izledi. O sırada beni nasıl ortadan kaldıracağını mı düşünüyordu yoksa kafasında başka katakulliler mi geçiyordu bilmiyordum. Bildiğim tek şey, yanıma gelmesiyle tehlikenin göbeğine daha da çekildiğimdi. Kral'la oynamanın sonu belki de satranç tahtasından aşağı itilen bir piyon olmaktı. "Yazdıklarını göstermeyeceksin yani öyle mi?" Aslında ben de göstermek istiyordum. Ukalâ dümbeleği olsa da Kral'ın kitap yorumları başarılı geliyordu. Üstelik çok kitap okuyan biri olarak tarafsız eleştirilerine güvenebilirmişim gibi geliyordu. Evet, beni kaçırıp buraya hapseden adama güvenmekten bahsediyordum. Ben deli değil zırdeliydim, farkındaydım. Kısa bir düşünme anından sonra kucağımda yavrum gibi koruduğum kâğıtları nizami bir düzenle toparladıktan sonra yere koyup hafifçe ona doğru ittim. Eğilip kâğıtları aldığında karşımdaki tek kişilik koltuğa kurulup okumaya başladı. Bense tam karşısında dikilirken ortalıkta gezinen kedimi sahiplenir gibi kucaklayıp yatağıma oturdum. Sonuçta o benim kedimdi, ne diye gidip Kral'a sürtünüyordu? Benim kedim benim kucağımda kalmalıydı. O caniyle vakit geçirmemeliydi. Kucağımdaki kediyle oyalanırken karşımda yazdığım kitabın kısımlarını okuyan Kral'ı seyrediyordum. Bitirmesini bekliyordum ve bunu yaparken sınav sonuçlarını bekleyen öğrenci gibi gergin, heyecanlıydım. Ne kadar süredir burada olduğunu bilmeyen ben, buraya ilk hapsolduğum zamandan bu yana yaşanan değişiklikleri düşünüyordum ve inanamıyordum. Beni kaçıran adama küfürler savuran ve onu öldürüp buradan kurtulmayı düşünen mağdur kızdan şimdi beni kaçıran adamla karşılıklı oturup kitap muhabbeti yaptığım zamana nasıl gelmiştim? Bu hâle bizi getiren güce inanamadım. Ürkütücü bir gerçekle yüzleşmiş gibiydim. Kral'ın insanların beyniyle oynayan bir gücü olduğuna inanıyordum. En azından bende işe yaramıştı. Ona nefret, şefkat, acıma, merak, ilgi, arkadaşlık, öfke ve bunun gibi bir sürü duyguyu hissedebilmem çok garipti. Bu da yalnızca düşündüğüm şeyle mümkün olabiliyordu. Kral acımasız bir canavar olabilirdi ama çok iyi bir manipülatördü. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 📦 Nasılsınız, neler yapıyorsunuz bakalım? Geleneksel KUTU akşamı Pazartesi'ye hoşgeldiniz! Yeni bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Olayların yavaş gelişimi sizi sıkıyor mu? Ağır ve sağlam ilerlemek istiyorum ama aynı zamanda bu sizin sıkılmanıza sebep olsun da istemiyorum. Bu yüzden duygu ve düşüncelerinizi merak ediyorum, buraya yazabilirsiniz. Sizce Melisa'yı, dolayısıyla bizi neler bekliyor yeni bölümlerde? Tahmin ve teorilerinizi buraya yazabilirsiniz. Beyin fırtınalarınızla sizi baş başa bırakıyorum ve bol yorumlarınızı bekliyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA Bölüm : 18.12.2024 08:00 tarihinde eklendi |