@buzlarkralicesi
|
-19- Kral benim yazdıklarımı okuyor. Ben karşısında oturmuş onu seyrediyorum. Rüyamda görsem hayra yormazdım doğrusu. Şimdiyse gerçekti. Karşımdaydı. Buraya, beni hapsettiği yere gelmişti Kral. Ve pür dikkat yazdıklarımı okuyordu. Aptalca hatta hastalıklı bir düşünce biliyorum ama onun buraya, burnumun dibine kadar gelip sessizce karşımda yazdıklarımı okuması bizi birbirimize biraz daha yaklaştırıyordu sanki. Aynı pencereden bakmamızı sağlıyordu. Öte yandan onun tehlikeli ve korkunç biri olduğunu biliyordum. Kafama sürekli çakılan bir çivi gibiydi, unutturmuyordu kendini. Ama buna rağmen yazdıklarımı okurken heyecan duymama engel olmuyordu bu. Onun yazdıklarımı okurken yüzünün aldığı şekli görmeyi çok isterdim. Gerçekten istediğim şeylerin arasındaydı bu. Oysa lânet bir maske bizi iletişim kurmaktan yoksun kılıyordu. Kollarımı kavuşturup onu seyrederken maskesi hakkındaki duygumu gizlemedim. Somurtarak sesli bir biçimde söyledim. "Maskenden şimdiden nefret ettim." Kısa bir an başını kâğıtlardan kaldırıp bana baktı. "Neden? Bana yakışmıyor mu?" "O yüzden değil." Açıklamak için ağzımı açsam da kısa bir an söyleyeceklerimi toparlayamadım. Dudaklarım o şeklini aldıktan saniyeler sonra "Sen benim yüzümü görebiliyorsun ama ben seninkini göremiyorum. Bu hiç adil değil." yanıtını verdim. Maskesinin arkasından sessiz bir gülme sesi çınladı. "Ama senin yüzün güzel." "Ne olmuş güzelse?" "Ben senin yüzünü gördüğümde hayranlık duyuyorum. Yüzünü görmek hoşuma gidiyor. Ama eminim, sen beni gördüğünde hiç hoşuna gitmeyecek." "Benim adıma karar vermen ne kadar doğru?" Kaşlarım düşünceli bir biçimde çatıldı. "Hem sonsuza dek seni göremeyecek miyim?" "Sonsuza dek burada kalmak istediğini bilmiyordum." Ağzımdan çıkardığı söze bir anlam yüklemesine anlık sinirlendim. Çünkü ne o cümleyi o anlamda söylemek kalbimden geçiyordu ne de ona bir koz vermiş olmak hoşuma gidiyordu. İki durum da benim aleyhimeydi. Şimdi başta onun kaçırdığı ama şu an burada olmaktan memnun bir esir imajı çizilmişti zihninde. Bu düşüncenin vicdanını hafifletmesini istemiyordum. "Tabii ki sonsuza dek burada kalmak istemiyorum." Kaşlarımı kaldırarak aceleyle ekledim. "Hem yazdıklarımı sana okutma karşılığında bir gün beni buradan çıkaracağın konusunda açık çek aldım." "Hayır, almadın." "Aldım." Gülümsedi. Maskesinin kenarlarındaki gülümseme kırışıklıklarını görüyordum. "Peki, aldın. Ama bunu bir açık çek olarak değerlendirmen hata olur. Sonuçta ne zaman çıkacağına karar verecek olan benim." "Ama erken çıkmama etki edecek olan da benim buradaki davranışlarım." Bir süre ölçüp tartar gibi düşündü ve bana baktı. "Sıkı pazarlık yapıyorsun." İç geçirdi bakışlarını kâğıtlara çevirerek. "Keşke yazarlığın da bu kadar cevval olsaydı." Kaşlarım çatıldı gergin ve anlamaz bir ifadeyle. "Ne demek bu?" "Yetenekli olduğunu inkâr edemem. Ama okuyan kişiye duygularını geçirdiğin konusunda aynı şeyi düşünmüyorum. Sanki yazdıklarını tam olarak hissetmiyormuşsun gibi. Yavan geliyor okuyunca. Ezbere yazmışsın gibi hissettiriyor." Tam olarak ne demek istediğini anlamasam da hissettim. Babamınkilere benzer bir eleştiri yapmıştı. O da karakterleri özelleştiremediğimi, hepsini birbiriyle aynı yazdığımı falan söylemişti. Orada kızabilecek potansiyele sahip olsam da oyunbozanlık yapıp öfkelenmedim. Sessiz kaldım sadece. "Eleştirilerin için teşekkür ederim." Bakışlarımsa yüz vermemek için soğuk durmayı tercih ediyordu. Ona bakmadan "Bitmedi mi daha?" diye sordum. "Sessiz ol, okuyorum." Beklemek çok sıkıcıydı. Aslında o karşımda yazdıklarımı okurken ben de bir şeyler karalayabilir, devamını yazmayı deneyebilirdim ama o buradayken içimden gelmedi. Sonuçta her gün buraya gelmiyordu. Onu bu kadar çok gözlemleme fırsatım olmuyordu. Bu yüzden tüm dikkatimi ona verip pür dikkat onu izlemeyi tercih ettim. Maskesi olabilirdi ama en azından onu duvarlarının ardından da olsa görebiliyordum. Bu da bir ayrıcalıktı. Belki de bir ipucu. Yazdıklarımı okumasını izlerken Kral'ın ne kadar dikkatli bir okuyucu olduğunu düşündüm. Bir şeye ne kadar dikkatli odaklandığını. Ve ne kadar hevesli bir okuyucu olduğunu. Kral bunu beni etkilemek için yapmıyordu, o gerçek bir okuyucuydu. Okumayı seviyordu. Bunu samimiyetle ve isteyerek yaptığı her hâlinden belliydi. Kendini adıyordu. Zaten okuma zevkinden de ne kadar farklı türleri bir arada okumayı sevdiğini ve tam bir kitap canavarı olduğunu anlamak mümkündü. Acaba tüm kitapları bu kadar dikkatli okur muydu yoksa bu benim yazdıklarım için mi geçerliydi? Bana burada bir şeyler yazmam için çok ısrar etmişti, dolayısıyla ne kadar hoşuma gitmese bile burada yazdıklarımın mimarı bir noktada kendisiydi. Bu yüzden okuduklarından ne çıkardığı ve nasıl bulduğu benim için önemliydi. Fikirlerini önemsememin bir sebebi de tamamıyla tarafsız ve dürüst olmasıydı. Mesela beni kırmamak için pembe yalanlar söylemiyordu. Ya da başından atmak isteyen arkadaşlarım gibi yalapşap okuyup geçmiyordu. Her bir sayfada mesai harcıyordu. Analiz ediyordu sanki. Detaycıydı. Bir kitabı bu kadar dikkatli okuyup içeriğini özenli bir şekilde ele alan insanın fikirleri önemsenmeye daha fazla layıktı. Her bir kelimesini ölçüp tartıyor oluşu hoşuma gidiyordu. Ama beklemenin bu kadar hoşuma gittiği söylenemezdi. Bu yüzden bir süre sonra ister istemez sessizce oflayıp puflamaya başladım. Elindeki son kâğıdı inceleyen Kral onu havaya kaldırdı. "Bu yarım kalmış." Gözlerimi devirdim bilmezden gelerek. "Kitabı bir çırpıda bitirmemi beklemiyordun herhâlde." "Onu demiyorum." Kâğıdın sonundaki yazıları gösterdi işaret parmağıyla. "Cümle yarım kalmış. Devamı olmalı." "Devamı yok." dedim ama elbette vardı. Sadece onun okumasını istemediğim için yok diyordum. Duygular ve iç hesaplaşmalarla dolu sayfaları okuduktan sonra sıra yavaş yavaş Kral'ın kendisine gelmişti çünkü. Biraz ondan bahsetmiştim o kâğıtlarda ama en dürüst duygularım ondan sakladığım kâğıtlarda yazıyordu. Okumasını istemedim. Kral'ın yazdıklarımı okuması demek, silahımı elimden alıp ona uzatmak demekti. Hakkında yazdıklarımı, duygularımı okuyunca zihnimi okumuş olacaktı. Zihnimden geçenleri bilecekti. İsterse bunları bana koz olarak kullanabilecekti. Bunu istemiyordum. Bazı şeyler bende saklı kalsın istiyordum. Her şeyi bilmesine gerek yoktu. Madem o oyunun kurallarını kendine göre eğip büküyordu -beni buradan çıkaracağı zamanla ilgili insiyatifi kendine bırakmıştı- ben de ona yazdıklarımın tamamını okutmak zorunda değildim. Elbette karşımda duran adam için işler bu kadar kolay değildi. Bakışları bana döndüğünde yalan söylediğimin farkında olduğunu gizlemedi. "Anlaşmamızı bozuyorsun." Cevap vermedim. Yalan söylemediğimi izah etmeye ya da söylediklerini inkâr etmeye yanaşmadım. Neden bilmiyorum ama o an yalan söylemek içimden gelmedi. Ama yazdıklarımın devamını da okutmak istemiyordum. Hem bahsettiğim sebeplerden hem de Kral'ın kendisi hakkındaki şeyleri okuduğunda bana bakışının değişmesini istemiyordum. Çünkü gerçekten yalan katmadan yazdığım şeylerdi, zihnimde dönüp dolaşan ve kalbimden kopan şeyler. Yatağımın üstündeki kâğıt tomarını gören adam usulca yürüyüp almaya çalıştı ama ben onu durdurdum. "Özel alanıma müdahale ediyorsun yalnız." "Dokunduğum şeyler iç çamaşırların değil, Melisa. Yazdıkların." "Yazdıklarım da benim iç dünyam, mahremim. Bu kadarına izin vermek istemiyorsam beni zorlayamazsın." "Zorlamazdım." Bakışlarını bu kadar yakından gözlerime diktiğinde kendimi savunmasız hissettim. "Seninle bir anlaşma yapmamış olsaydık." El çabukluğuyla yanımdan kaptığı kâğıtlarla giderken hızla ayağa kalkıp yolunu kestim. Uzun boyuyla ellerini havaya kaldırıp kâğıtları yakalamamı engellese de parmak uçlarımda tırmanıp yazdıklarıma ulaşmaya çalışıyordum. "Ver şunları, Kral! Çirkefleşme!" "Çirkefleşen ben miyim? Bir düşün istersen." Daha yükseğe uzanmaya çalışırken sert göğsüne çarptım. O an onunla boğuşurken hiç olmadığımız kadar yaklaşmıştık. Saçlarıma değen maskesinin ardından bana baktığını görebiliyordum. Manalı bir bakıştı bu. Derindi. Mırıldanarak "Çok güzel bir kokun var." dedikten sonra iki adım geriledim. O ise muzırlığı elden bırakmadı. "Özel alanıma müdahale ediyorsun yalnız." diyerek sözlerimi bana iade etti. "Göğsüme dokunarak beni taciz ediyorsun." Kontrolsüz bir biçimde ağzım açık kaldı. "Beni buraya kaçıran adamın söylediklerine de bakın hele! Taciz ediyormuşum!" Ben söylenip dururken fırsattan istifade eden adam kâğıtta yazanlara hızla göz gezdirmişti bile. Beni oyalamayı başarmıştı. Lânet olsun. Yürüyerek kâğıttakileri okumaya devam ediyordu. Duraksadı ve bana döndü. "Beni gizemli ve karizmatik mi buluyorsun?" Lânet olsun. Bunu da mı yazmıştım? Sen ne yaptığını bilmeyen şuursuz bir kızsın Melisa. Gerçekten başına gelen her şeyi hak ediyorsun. Kendime olan öfkemi adamdan çıkarmak üzere ona doğru yürüdüm. "Bu sadece bir kitap, ver şunu." Elimle uzanıp kâğıtlarımı aldım. Yavrusunu koruyan anne misali göğsüme bastırarak yatağa doğru yürüdüm. Okuduklarından sonra hiçbir şey söylemeyen, yorum bile katmayan Kral sadece beni izliyordu. Sanki benden bir açıklama ya da yanıt bekliyor gibiydi. Oysa açıklama yapılacak bir şey yoktu. Kitaptı bu. Biraz gerçekle biraz kurguyu karıştırırsın ve olur sana kitap. Bunda abartılacak ne vardı ki? Korkunç bir adamı ezik bir herif olarak yazarsanız kim okurdu ki bunu? Herkes gücün karizmasına inanmak ve bunu hissetmek ister. İyi veya kötü. Bir çekiciliği olmalıydı. Çekiciliği olmayan hiçbir şeyi okumazlardı. Tıpkı afili paketlerle satılmayan ürünlerin alınmayacağı gibi. Kral bir üründü bu kitapta. Bir nesneydi. Belki de okuyacak olan bir güruh için arzu nesnesi. Bazıları nefret etmeyi seçebilirdi. Bazılarıysa nefretinin yanında çekici bulabilirdi onu. Herhangi bir şey söylemeyen adamın sessizliği bile tehlikeli geldi bana. Kim bilir okuduğu şeyleri hastalıklı zihninin süzgecinden geçirdikten sonra neler hissediyordu? Ne gibi pozitif duygu ve düşünceler besliyordu kim bilir. Kati suretle açıkladım. "Yazdıklarıma bir anlam yükleme. Sen kitapta pazarlanan bir ürünsün. İnsanlar okusun diye tasarlanmış, parıltılı ambalajı olan bir ürün. Bu kadar." Gözlerimi kaçırmadan yüzüne baktım. Meydan okuyan bir bakıştı bu. "Şahsi fikrimi merak ediyorsan..." Dikkat kesilen adamın gözleri meraklı bakıyordu. "Seni korkunç buluyorum. Bir canavar gibi korkunç." Söylediğim şeyler üzerine üzüntü, öfke ya da başka bir duygu emaresi göstermedi Kral. Sadece yüzüme dümdüz baktı. Uzun süren bir bakıştı bu. Sanırım bu yüzden biraz ürkütücüydü. Sonunda bir şeyler söylemesini bekledim ama hiçbir şey söylemeden sessizce girdiği kapıdan çıktı. Sessizliğinin sırrını çözmek en az onu çözmek kadar yorucuydu. Kim bir bilmeceyi sonsuza dek çözmek için uğraşmak isterdi ki? ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Bugün KUTU'nun yeni bölüm günü değil ama bir de baktım ki KUTU 5 Bin okunmaya ulaşmış! Ben de 5 Bin okunmaya özel ekstra bölüm getirmek istedim, umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA Bölüm : 18.12.2024 07:46 tarihinde eklendi |