@buzlarkralicesi
|
-22- Kulaklarımın doğru duyup duymadığına emin olamadım. Bir an tüm bunlar zihnimin bana bir oyunu sandım, buraya hapsolduğum gerçeği de dâhil. Ancak kim bilir, belki de bunlar benim zihnimin bir oyunu değil de Kral'ın bana olan bir oyunuydu. Olamaz mıydı? Kekelediğimin farkında bile olmadan "N-Nasıl yani?" dedim şaşırmış bir biçimde. Her şeyin bu kadar basit olabileceğini asla sanmadım. Bu kadar basit olamazdı. Bu işte kesinlikle bir iş vardı. İçimdeki o saf yan yine de umudunu korudu "Gerçekten mi?" diye sorarken. "Evet. Artık buradan çıkabileceğin kadar güveniyorum sana." Bu göğsümü gururdan kabartmalı mıydı? "Tabii güvenim sonsuz değil. Kimseye güvenim sonsuz değildir." Net ve katı bir biçimde söylediği sözlere katılıyordum. Sonuçta kendine aynada bakarak da insanlara güvenilmeyeceğini öğrenmiş olabilirdi. Kral, Kral... Şeytanın belki de ta kendisiydi. Belki de daha komplike biriydi. Şeytan olmaktan daha karmaşık. Neyi kast ettiğini anlamaya çalışarak "Yani?" diye sordum. Hâlâ ne yapabileceğimden şüphelendiğini merak ettim. Şüpheleniyorsa ve güvenmiyorsa neden beni buradan çıkarmayı düşünüyordu? Her şey onun kurguladığı bir oyunken kendi oyununu neden bozuyordu? "Bazı şartlarım var." Şartlar. Tabii ki, şartlar olmalıydı. Başka hangi türlü olabileceğini düşünmüştüm ki? "Ne gibi?" "Öncelikle kaçmaya çalıştığında yeniden kutuya döneceğini, bu kez seni kutuda daha kötü şartların beklediğini biliyorsun." Elbette bunların olabileceğini düşünmek zor olmasa gerekti. Kral'ın her şeyi en ince ayrıntısına kadar planladığına emindim. Beni korkutan da buydu ya. Kafasında planladıklarını bilmeden beni buradan çıkarıyor olmasına sevinmek güçtü. Ne düşünmüştü de beni buradan çıkarmaya karar vermişti? Diğer şartları neydi? Beni çıkarıp ne yapmayı planlıyordu? Kendine göre hesapları vardı, orası kesin. Ama onun zihnini okuyamamak, onunsa beni bir kitap gibi okuyabilmesi ürkütücüydü. "Biliyorum." "Güzel." "Diğer şartlar?" "Benimle vakit geçirip beni tanımaya açık olduğun takdirde dışarıda buradaki şartlardan daha iyisi seni bekliyor olacak, buna emin olabilirsin." Şüpheli bir bakışla "Karşılığında?" diye sormayı ihmal etmedim. "Karşılığında derken?" Hiçbir şeyin karşılıksız olmadığını bilecek kadar tanıyordum dünyayı. Şimdi bana bir karşılık beklemiyormuş gibi davranması sökmezdi. Elbette ona karşı bu üslupla konuşmayacaktım. "Verdiğin bu ayrıcalıkların ve özgürlüklerin bir karşılığı olacak sonuçta değil mi Kral?" Kısa bir sessizliğin ardından "Bana yanılmadığımı, farklı ve özel olduğun konusunda haklı çıktığımı kanıtlayacağını umuyorum." yanıtını verdi adam. "Nasıl?" "Özel bir şey yapmana gerek yok. Gördüğüm, tanıdığım kişi olman yeter. Bize zaman vermen, beni tanımaya çalışman yeter." Bu kadarıyla yetineceğinden şüpheliydim ama Kral bu zamana kadar söylediklerinin dışına çıkmamıştı. Tek yalanı, o odada başkaları olmadığını söylemesi ve sonradan başkaları olduğunu itiraf etmesiydi. Belki de o an bana söyleyecek kadar güvenmiyordu, bilemiyordum ama... "Aramızdaki duvarların bir bir inmesi gerekiyordu. Birinci duvarı aştık, bir sesten fazlası olup yanına geldim. Senin karşına çıktım." "Masken olsa da." "Söylemiştim, herkesin maskeleri vardır." Sessiz kaldım. "İkinci duvarı da sen buradan çıktığında aşmış olacağız. Devamı biraz da senin çabana bağlı." "Nasıl bir çaba söz konusu?" "Beni tanımaya açık olman mesela." Hemen ekledi. "Senin istemediğin hiçbir şey olmayacak. Ama sen de duvarlarını indireceksin, benim verdiğim tavizler gibi. Beni tanımaya açık olman, samimiyetle beni anlamaya çalışman önemli." Omuz silktim inanmış gibi davranarak. "Tamam, o kadarı yeterli diyorsan." Sessizliğimizin ardından bir şey bekledim. Yeni şartlar. Başka şeyler. Konuşulacak hususlar. Hiçbiri gelmedi. Beklentimi ve küçük şaşkınlığımı gizlemeden sordum. "Bu kadar mı?" Kral ise "Şimdilik bu kadar." diye ucu açık bir yanıt verdi. Benim için yeterliydi. Sonuç olarak bana istemediğim bir şey olmayacağını söylememiş miydi? Tamam. Bu benim için yeterliydi. Ona güvenmiyordum. Hâlâ ona karşı kalkanlarım vardı ama en azından beni buradan çıkaracağını söylediği konusunda güvenmek istiyordum. Buradan çıkmak için başka çarem yoktu. Eğer şartları bu kadarsa bana uyardı. Düşünme gereği bile duymadan "Tüm şartlarını kabul ediyorum." dedim sadece. "O hâlde çıkmaya hazırsın." Cevabından emin olmak istediği bir soru gibi çıkmıştı bu söz. Benimse buna cevabım uzun zamandır hazırdı. Elbette buradan çıkmaya hazırdım. Buraya tıkılmadan öncesinden beri. "Hazırım." Kritik bir sessizlik süresinin ardından buradan çıkmaya bu kadar yakınken çıkamayacağım korkusu sardı her yanımı. Ya bir şey olur da çıkamazsam? Ya beni hiç çıkarmayacaksa, sadece oyun oynuyorsa? Belki de başka bir şey. O an tüm kötü ihtimaller zihnimi istila etti. Neyse ki beni bunlardan kurtaran o cevap geç de olsa geldi Kral'dan. "Hazırlan." dedi acele etmeye yavaş bir tonda. "İki saat içinde çıkıyorsun." Kalbim göğsümden boğazıma doğru yükseliyormuş gibi hissettim. İki saat. Bu kadar çabuk olacağını düşünmemiştim. Nefesimi tuttum Kral'ın yanımdan ayrıldığını anlamamı sağlayan o mikrofon sesiyle yalnız kaldığıma memnun oldum. Saf heyecanımın tamamını görmesini istemedim. Hâlâ beni izlediği ihtimaline karşı mutluluğumun tamamını bile yaşayamadım. Kurtuluyorum umuduyla heyecanım bakiydi. İçimde iki saati iple çeken, saniyeleri sayan heyecanlı yanım nefes alamıyordu sanki. O iki saat benim için geçmek bilmedi. Belki de iki saatin sonunda vazgeçtim, çıkmıyorsun demesinden korkuyordum. Ya da bir aksilik olmasından ve çıkamamaktan. İşin içinden bir bit yeniği çıkacağına dair kendimi hazırladım. Çünkü eğer tamamıyla çıkacağıma inanırsam ve çıkamazsam delirebilirdim. Delirecek kadar hayal kırıklığına uğramaktan korktum. Düşündüğüm hiçbir kötü ihtimal gerçekleşmedi. Tam iki saat sonra -elbette saniyeleri kafamdan saydığım kadarıyla- Kral geldi. Kapı sessiz bir gıcırtıyla yavaşça açıldı ve içeri her zamanki yırtıcı kuş maskesiyle ve her zamanki kıyafetleriyle o girdi. Kıyafetleri tam takır aynıydı, eldivenlerine kadar. Tertemiz, muntazamdı. Sanki bir şeyi kutlar gibiydi. Belki de buradan çıkışımı. Kapının dibinde duran adam yavaşça elini uzattı. "Hazır mısın?" Oradan koşa koşa çıkma hissi vücudumun tamamını ele geçirmeye hazırken sakinliğimi korudum ve ağır ağır ona doğru yürüdüm. Kuralına göre oynadım. Kral'ın uzattığı eline koydum elimi. 
Koridor boyunca yürüyüp odaların yanından geçerken nefesimi tuttum. Başkaları. Benim gibi hapsolmuş başkaları. Bin türlü şey merak ediyordum ama şüphe uyandırmamak için hiçbirini sormadım. Aşina olduğum, tanıdığım yerleri geçip merdivenlerden çıktık, tünel gibi bir yere girdik. Yine uzun bir yol. Burası kaçmaya çalışsaydım bile labirent gibi bir yerdi. Kaçmanın o kadar basit olmadığı açıktı. Tünelin sonuna geldiğimizde bir asansör karşıladı bizi. Kral'ın üstünde hiçbir şey yazmayan bazı tuşlara bastığını gördüm. Sayıları, harfleri, herhangi bir sembolü bile olmayan boş tuşlara kendi şifresini girerken hangilerine bastığını ezberlemeye çalıştım ama mümkün değildi. El çabukluğuyla birbirinin aynı tuşlara basıp durması dışında hiçbir şey değildi gördüklerim. Seni üstün zekâlı piç. Belki de ezberlememin bile bir anlamı yoktu. Her gün ya da belirli aralıklarla şifreyi değiştiriyor olmalıydı. Yapardı bunu. Pes ettim. Artık tek amacım kendimi buradan kurtarmak olmuştu. Diğer insanlara faydam olmayacaksa bile en azından kendimi buradan çıkarmalıydım. Asansörden içeri girdiğimde içim buz gibi soğuktu. O an ilk kez kendimi kurtarmak pahasına insanlığımı kaybettiğimi hissettim. İnsanlığımızın çaresizliğimize bağlı olması içimde bir şeyleri ürküttü ve midemi bulandırdı. Kendimden midem bulandı. Bu kadar acımasız ve bencil olabilmeme. Ancak diğer türlü çıkar yolum olmadığını da biliyordum. Hepimizi kurtarmak istersem kendimin de kurtulamayacağını biliyordum. Burası çıkılması imkânsız bir yere benziyordu. Kral sizi çıkarmadıkça. Asansör boyunca sessizliğimizi koruduk. Ne Kral konuştu ne ben. Ancak kalp atışlarımın sesi için aynı şeyi söyleyemezdim. Küt küt atıyordu gürültüyle. Çıkacağına dair büyük bir mutluluk ve heyecanla. Küt, küt, küt, küt, küt sesleri. Kapısı açılınca asansör çıkışında bizi yine asansöre girdiğimiz yerdeki gibi bir tünel karşılamıştı. Buraya kadar buradan çıkmanın neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyordum. Çıkmak üzere olduğum için heyecanlıydım ve mutluydum. Biraz da korkuyordum. İşlerin ters gitmesinden ve bunun gibi şeylerden. Ancak tünelin sonundaki kapıya geldiğimizde ve Kral kapıyı açıp beni buyur ettiğinde tünellerin yönünü ve yolu ezberlememin hiçbir anlamı olmadığını anladım. Beni büyük bir şok karşıladı. Tünelin sonunda hiç tanımadığım, bilmediğim, şehre uzaktan yakından benzemeyen bir yer karşıladı beni. Açık havaydı, dışarısıydı ama... Dilim tutulmuş gibiydi etrafı incelerken ama kendimi toparladım. "Burası neresi?" sorusu çıkabildi yalnızca dudaklarımdan. Kral'a döndüğümde o da bana bakıyordu. Benim aksime şaşkın ya da korkak değil, gayet sakin gözlerle. "Bir ada." dedi soruma yanıt olarak. "Benim gizli mabedim." Tutmuş olduğu elimi gözleriyle işaret ederek ekledi. "Artık bizim." Bir adaya hapsolmuştum. Kral'a ait, belki de onun kurallarıyla var olan bir adaya. Öncesinde buradan çıkmanın neredeyse imkânsız olduğunu düşünüyordum. Oysa artık buradan çıkmanın tamamen imkânsız olduğuna inandım. Bu bir kâbustu. Kurtulamayacaktım. Buradan çıkamayacaktım. Asla çıkamayacaktım. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 📦 Yeni bölüm biraz hasta olduğum için bugün biraz geç geldi. Önemli bir şey değil, soğuk algınlığı. Ama yorgunluktan uyuyakalmışım, kusura bakmayın. 🪷 Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Son durumda neler oluyor sizce? Buraya yazabilirsiniz. Bu bölüme kadar şaşırdığınız ve beklediğiniz şeyler nelerdi? Buraya yazabilirsiniz. Gelecek bölümde bizi neler bekliyor? Melisa buradan nasıl kurtulabilir ya da kurtulabilecek mi? Tahmin ve teorilerinizi de buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA Bölüm : 18.12.2024 09:50 tarihinde eklendi |