@buzlarkralicesi
|
-24- Ses hafızama pek güvendiğimi söyleyemezdim ama duyduğum bu ses... Bana kendini Şah olarak tanıtan ve Kral'a güvenmememi söyleyen sesin aynısıydı. Tüm bunlar tesadüf olabilir miydi? Asla sanmam. Tesadüflere de pek inanmam zaten. Tıpkı benim burada, Kral'ın esiri olarak tam bu noktada olmamın bir tesadüften ibaret olmadığı gibi. Şaşkınlığımı yutan bir merakla kaşlarımı çattım. "Sen o Şah değil misin? Hani..." Daha cümlemi bile tamamlayamadım. Öyle hızlı bir ret geldi. Gizli konuşmamızı hatırlatacakken sözümü kesti maskeli adam. "Neden bahsettiğinizi bilmiyorum, efendim." Bunu söylerken kestirip atar gibiydi. Gerçekten neden bahsettiğimle ilgili hiçbir şey anlamıyormuş gibi. Sözleri ağzıma tıktı ve aramızda o konuşma hiç geçmemiş gibi davrandı. Sanki gördüğüm her şey bir hayalmiş gibi davrandı ve anlam veremedim. Oysa ben o anı yaşamıştım. Biliyordum. Emindim. Şah denen bir adamla konuşmuştum. Benimle iletişime geçmiş ve Kral hakkında uyarmıştı beni. Bunlar benim beynimin bir oyunu ya da kâbus değildi. Anlayamadığım tek şey, karşımdaki maskeli adamın neden böyle davrandığıydı. Bu kadar kesin bir dille söylediklerimi bilmezden geldiği için yaşadığım şaşkınlığı henüz üzerimden atamamışken hiçbir şey olmamış gibi "Bir isteğiniz olursa komodindeki çağrı aparatından beni çağırabilirsiniz." dedi. O söyleyene kadar yatağımın yanındaki komodinin üzerinde duran dikdörtgen şeklindeki siyah kumandanın varlığından haberim bile yoktu. Hâlâ az önce yaşananların gerçekliğini sorgularken kafam karışıktı. Onaylar gibi belli belirsiz salladım başımı. Ancak yaşadığım şaşkınlığın etkisinden henüz çıkamamıştım. Benim odamda, sadece ikimizin olduğu bir ortamda. Beni tanımıyormuş ve aramızda hiç o konuşma geçmemiş gibi bilmezden gelip odadan çıkan maskeli adamı seyrettim şaşkınca. Aklım karışmıştı. Sanki o konuyu hiç açmamam konusunda uyarır gibiydi bakışları. Ya da ben öyle hissetmiştim, bilmiyordum. Ama aramızda geçenleri ifşa etmek istemediği kesindi. Bu konuda geçerli bir sebebi olduğuna emindim. Önümde iki seçenek vardı; ya biri Şah'ın adını kullanarak benimle iletişime geçmişti ya da Şah'ın beni tanımazdan gelmesinin kendince geçerli sebepleri vardı. İlk seçenek olası görünmüyordu çünkü biri onun adını kullanarak benimle iletişime geçmiş olsa bile onun sesini taklit edecek hâli yoktu ya. Başta o ses bana tanıdıktı. Geriye tek bir seçenek kalıyordu, izleniyorduk. İzlendiğimiz şüphesi tüm tüylerimi ürpertirken kaskatı kesildim. Şuan odamın bilmediğim yerlerinde kameralar ya da ses kayıt cihazları olabilirdi. Olabilirdi kelimesinin de ötesinde, vardı. Sadece benim ruhum duymamıştı, hepsi bu. Ama asıl aptallık bendeydi. Nasıl bu kadar ihtiyatsız olduğunu düşünebilirdim ki? O Kral'dı. Her şeyi düşünmüştü. Beni o kutuya hapsederken tüm detayları düşündüğü gibi. Burada, kutuya hapsedildiğim dönemden itibaren aklımla sınandığımı hissediyordum. Benim kendimden şüphe etmem için ne gerekiyorsa yapılıyordu sanki. Kendi hafızamdan, gördüklerimden, duyduklarımdan, aklımdan bile şüphe duyma noktasına gelmiştim. İşe yaramaz, aklını dahi kullanamayacak kadar aciz biri gibi hissetme noktasına kadar dayanmıştım. Ama bu kez emindim, Şah ile aramızda geçen o konuşma gerçekti. Bu konuda kandırılmaya kapalıydım. Ne duyduğumu da ne gördüğümü de biliyordum. Ben ne yaşadığımı biliyordum. Beni o hafızasını sildirip gönderdiği kızlar gibi aptal yerine koyamazdı. Şah'ın çekindiği bir şeyler vardı. Benimle yakın temasa geçtiği an fark edileceğini biliyordu. Benim henüz yeni girmiş olduğum bir ortamdı, buranın düzenini ve beni nelerin beklediğini henüz bilmiyordum ama belli ki Şah birçok şeyi biliyordu. Başta buradaki sisteme benim gibi yabancı değildi. Bu yüzden ihtiyatlı davranıyor, konuşmamızı bilmezden geliyordu. Ne yapıp edip benim onunla baş başa konuşmam gerekiyordu. Neden öyle bir uyarıda bulunduğunu öğrenmeliydim. Ne bildiğini öğrenmeliydim. Daha da önemlisi, belki de benim buradan kurtulmama dair bir çözüm yolu biliyordu. Onunla nasıl iletişime geçebileceğimi düşünmekle kafa yormalıydım. Yorgunluktan beynim durmuştu. Düşünmek de yoruyordu. Hem de çok. Bu yüzden düşünmeyi bıraktım. Biraz dinlenip daha sonra çaresine bakmaya karar verdim. Hem kutudan çıkarılır çıkarılmaz harekete geçmek yapabileceğim en büyük aptallık olurdu. Sonuçta beni yeni serbest bırakmıştı ve Kral'ın gözü bir süre benim üzerimde olacaktı. Sessiz ve sinsice ilerlemeliydim. Tıpkı Kral gibi. Saman altından su yürütmeliydim. Önce havayı koklamalıydım. Buranın düzenini, sistemini iyi anlamalıydım. Her şeyi incelemeli, keşfetmeliydim. Tehlikeleri fark etmeliydim. İşaretleri takip etmeli, en ufak bir detayı kaçırmamalıydım. Eğer bilmediğim hâlde balıklama atlarsam her şeyi berbat ederdim. Bana verilmiş bu özgürlüğü de kendi ellerimle geri dönüşsüz şekilde yok etmiş olurdum. Durup biraz dinlenmeli, yavaş hareket etmeliydim. Gerekirse sabretmeli, pusuya yatmalıydım. İşe içinde bulunduğum yeri tanımakla başladım. Odamı gezmeye koyuldum. Odam. Burayı birdenbire sahiplenmem ve alışmama ben de şaşırdım. Sanırım insan rezil yaşam tarzındansa konfora daha çabuk alışıyordu. Oda kocamandı. Bir duvar boyunca kıyafet dolabı vardı. İçinde çeşit çeşit kıyafetler... Hemen dolabın bitiminde de bir giyinme odası. Çaprazında aynalı bir masa ve masanın üstünde bir sürü makyaj malzemesi. Çekmecelerde kozmetik ve bakım ürünleri sıra sıra diziliydi. Kral her şeyi düşünmüştü. Bir yanım tüm bunları kendi mi akıl etti yoksa hizmetindekilere mi hazırlattı diye düşünmeden edemedi. Kraliçelere layık bir odam vardı. Acaba diğerlerine de yapılmış mıydı? Çok saçma şeylere takıldığımın farkındaydım ama içimdeki bu hissi atamıyordum. Bir yanım ondan kurtulmaya çalışırken diğer yanım Kral'ın gizemini çözmek istiyordu. Sanki onun gizemini çözersem buradan daha kendimden emin ayrılacaktım. Ne ile karşılaşsam kafamda hep aynı soru. Acaba onlara da yapmış mıydı? Bu kıyas ve bitmek tükenmek bilmeyen düşünceler beni yiyip bitirebilirdi. Sürekli kendimi Kral'ın gözünde değerli olup olmadığımı sorgularken bulmak artık sinir bozucu olmaya başlamıştı. Karşımda takriben beni aylarca takip etmiş ve ruhumun bile duymamasını sağlamış sessiz, sinsi biri vardı. Ve itiraf etmesi her ne kadar keyifsiz olsa da Kral çok zeki biriydi. Onu alt etmenin tek yolu Kral gibi düşünmekti. Kral gibi düşünmek. Nasıl onun gibi düşünebilirdim ki? Çok basit, Melisa. O kutudan çıkmayı nasıl başardıysan öyle. Kral'ın bana karşı zırhlarını indirmesini sağlamamın en kestirme yolu onu gerçekten tanımak istediğimi ve ondan etkilendiğimi hissettirmek olacaktı. Bu kestirme olduğu kadar riskliydi de. Bir anda ona ilgi duyuyormuş gibi davranırsam şüphe çekebilirdi. O yüzden yavaş yavaş ilerlemeliydim. Kademe kademe. Bunu başarabilecek miydim bilmiyordum ama çıkmamın en etkili yolu bu olurdu. Beni başarabileceğime inandıran en büyük motivasyon kutudan çıkmayı başarmam olmuştu. Eğer o kutudan çıkmayı başardıysam, Kral'ın beni özgür bırakmasını sağlayabildiysem bunu da başarırdım. Kral'ın güvenini tamamen kazanabilirdim. Ancak dikkatli olmalıydım. Her şeyi mantık çerçevesinde iyi düşünmeli, ondan sonra hareket etmeliydim. Sanırım Kral'a usulünce yaklaşabilmem için yarınki buluşmamız bulunmaz bir fırsattı. Hem inşa ettiği bu krallığı tanıyacaktım hem de şanslıysam Kral'ın iç dünyasını yavaş yavaş çözecektim. Sonuçta beni krallığında misafir edecek kadar tanımaya değer bulduysa gerisi de gelirdi değil mi? Bakalım tanımaya değer bulduğu kadar tatmin olacak mıydı tanıyacağı Melisa'dan? Görecektik. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Yeni bölüme hoş geldiniz. 👑 Bu bölüm iyi kötü Şah'la da tanıştık. Ama kendisi biraz tuhaf davranıyor. Neden acaba? Tahminlerinizi buraya yazabilirsiniz. Bu arada sizce Melisa ve Kral buluşması nasıl geçecek, neler olacak dersiniz? O konudaki düşüncelerinizi de buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA Bölüm : 18.12.2024 09:53 tarihinde eklendi |