@buzlarkralicesi
|
-6- Düşündüm, taşındım. O gece uyumama kararı aldım. Ne yapıp edip ayakta kalacaktım ve bu adamın kim olduğunu bir şekilde çözecektim. Yatağa uzandım, uyuyormuş gibi durdum ama uyumadım. Böyle durmak çok sıkıcıydı ama dayanmalıydım. Benimle derdi olan bu manyağı tanımak için bir fırsattı belki bu. Tamam, belki kendi gelmeyecekti odama ama elbet o televizyonu buraya biri getirecekti değil mi? Onunla ilgili bir ipucuna sahip olmam için bu fırsatı değerlendirmem gerekiyordu. Uyanık kalmalıydım. Uyumamak için tüm gücümle dirensem de gözlerimi araladığımda uykulu hâlimden anlamıştım. Uyuyakalmıştım. Nasıl olmuştu bu? Cin gibi bakarken nasıl olmuştu da uyumuştum? Duruma bakılırsa kafama bir şey vurarak ya da eterle falan bayıltılmışa da benzemiyordum. Çözümleyemedim. Zaten Kral denen o manyağın odama kadar geleceğini düşünmek aptallıktı. Öyle olsaydı onu şıp diye tanırdım değil mi? Bir dakika. Belki de gelmişti. Gelmişti de ben görmemiştim. Tanıdığım biriydi belki. Hakkımda o kadar bilgiye vakıfken tanımadığım biri çıkmasına şaşardım doğrusu. Şaştığım bir konu daha... Nasıl gram uykum yokken birdenbire uyumuştum ki? O adam benimle yakın temasta bulunmuş olsaydı beni bayılttığını düşünebilirdim. Acaba yediklerime mi bir şey katmıştı? Anlayamadığım için bunu daha fazla düşünmeyi bıraktım. Yataktan doğrulup etrafa bakınırken tam Kral denen adam sözünün eri değilmiş diyecekken bir de baktım ki ne göreyim? Karşımdaki duvarda bana söz verdiği televizyon. Şaşkındım. Bu da demek oluyordu ki ben uyurken biri içeri girmiş, televizyonu kurmuş ve gitmişti. Kendisi mi gelmişti acaba? Burnumun dibine kadar gelebilmesine rağmen ruhum duymamıştı. Bu öylesine ürkütücü bir histi ki bir süre kendime gelemedim. Konuya başka bir taraftan bakarsak, Kral sözünü tutmuştu. Bana kendim hakkında bir itiraf karşılığında televizyon vereceğine söz vermişti ve getirmişti işte. Ona sinir olmakla getirdiği şeye sevinmek arasında kalırken heyecanla yerimden kalkıp masadaki kumandayla televizyonu açtım. Önce hızla tüm kanalları gezdim. Kaybolduğumla ya da arandığımla ilgili herhangi bir haber var mı diye umutla gezdim tüm haber bültenlerini. Adım bile geçmiyordu. Nasıl olabilirdi ki bu? Hiç mi kimse merak etmemişti beni? Bu içimi burmuştu. Öte yandan kanalları gezerken günlerdir ilk kez kendimi bir parça özgür ya da ayrıcalıklı hissettiğim için huzurluydum. Günler boyu ilk defa kendimi bu kadar iyi hissediyordum. Ancak bu kez daha başka bir sorunum vardı. Tişörtümü kokladım. Kokuyordu. Günlerdir duş almıyordum. Tuvalette duş alabileceğim bir banyo vardı ama temiz kıyafetler olmadıktan sonra bir anlamı yoktu. Düşünceli bir edayla öyle televizyona bakarken aniden ekran karanlıklaştı. Kısa bir süre sonra da hoparlörden onun sesini duydum. Demek ki televizyon kullanımım bile onun kontrolündeydi. "Nasıl, memnun musun?" Duraksadım. Sanki beni görebilecekmiş gibi hoparlöre baktım. Sonra yüzümü kameraya dönüp sahte bir müteşekkir ifadeyle gülümsedim. "Allah razı olsun, beni kaçırdıktan sonra buraya hapsedip sonra da bana televizyon verdiğin için teşekkür ederim." "Bu konuyu aştığımızı sanıyordum." Deli mi ne, sanki aşılacak konu. Yine de üstünde durmadım ve sakinliğimi korudum. "Tamam, her neyse, teşekkür ederim." dedim geçiştirircesine. Zaten ne söylersem söyleyeyim anlamayacaktı beni. Duraksadım. Sanki sormasam ölecekmişim gibi aniden "Bana ne yaptın?" diye sordum. "Ne?" "Bana ne yaptın? Ben uyuyakaldım. Hiç uykum olmadığı hâlde uyuyakaldım. Öyle bir uyumuşum ki televizyonun geldiğini bile görmedim." Sorgular gibi bir bakış attım kameraya. "Bana ne oldu?" "Zararsız bir gazla uyutuldun." Şok oldum. Biliyordum. Kendi kendime uyuyakalmadığımı bilecek kadar tanıyordum kendimi. Asıl şaşırdığım şeyse Kral denen adamın her şeye karşı temkinli ve planlı olmasıydı. Bu beni daha çok korkuttu çünkü karşımdaki kişi herhangi biri değildi. Çok zeki biriydi. Ben daha şoku atlatıp bir cevap veremeden devam etti Kral. "Zaten odana gelen de ben değildim. Yani uyanık olsaydın da benimle karşılaşamayacaktın." Anlayamadığım bir duygu salgılayan sesi "Sen zeki bir kızsın, kabul ama ben de aptal biri değilim. Bunu planlayabileceğini tahmin ediyordum." derken bana merhamet mi duyuyordu yoksa acıyor muydu anlamak güçtü. O duygusunu sesinden çözemedim. Gözlerimi kısarak bu bencil ruh hastasına baktım. "Hem seni tanımamı isterken hem nasıl bu kadar kaçak dövüşebiliyorsun? Kendinle çelişmiyor musun?" "Elbette onun da zamanı gelecek, Melisa. Beni göreceksin, benim seni gördüğüm gibi. Beni tanıyacaksın, seni tanıdığım gibi. Ama her şeyin bir zamanı var. Önce önyargısız bir biçimde beni tanımanı, içimi görmeni istiyorum. Diğer şeyler daha sonra." Hayır, ben belki senin içini dışını görmek, iç dünyanı tanımak istemiyorum. Ne bu ısrar kıyamet? Ne bu ruh hastalığı derecesindeki kararlılık? Birinin seni böyle tanımasını isteseydin olumlu bir sonuç almazdın. Asıl önyargı böyle olurdu. Seni kaçıran, hapseden, özgürlüğünü elinden alan birini ne kadar önyargısız tanımaya çalışabilirdin ki? Bu çok saçmaydı. Belki de Kral gibi zeki bir adama yakışmayacak kadar saçmaydı. Ama bunu söylemedim, onunla tartışmak istemedim. Sessiz kalmayı tercih ettim. Sanırım aramızın sütliman olması benim güvenli bölgemdi ve bunu bozmak istemiyordum. Aramızdaki kısa sessizliği bozan ise Kral'ın tek kelimelik kısa sözü oldu. "Başka?" "Ne başka?" "Başka ne istiyorsun?" Dudağım büküldü ve kısa bir düşünme anından sonra "Valla aslında kaç gündür kıyafetlerim kokmaya başladı." deyiverdim. "Temiz kıyafetlere ihtiyacım var." Sahte bir ifadeyle devam ettim. "Ama sen şimdi bunun için de bir itiraf istersin değil mi?" Sözümün üstüne herhangi bir cevap gelmedi. Güzel. Yine beni burada yalnız bırakmıştı anlaşılan. Hiçbir cevap ya da haber vermeden ortalıktan kaybolmuştu adam. Resmen kaçırıldığım ve buraya hapsedildiğim adam tarafından canı istediğinde ghostlanıyordum. Sanki boşluğa konuşur gibiydim. Televizyon ekranı yeniden yerine geldiğinde kumandayla amaçsızca kanalları gezdim, ne yapayım? Zaten bu yerde başka ne yapabilirdim ki? Bir süre sonra televizyondan da sıkıldım. İzlenecek bir şey bulamayınca kalkıp biraz egzersiz yaptım. Egzersiz yapmak demek terlemek demek, terlemek demek daha çok kokmak demek. Aslında kıyafetlerimi elde yıkayabilirdim. Sabun, deterjan falan vardı. Doğru ya, bunu nasıl düşünememiştim? Ama sonsuza kadar üstümdeki kıyafetle kalamazdım. Hem kıyafetlerimi nerede kurutacaktım? Onlar kuruyana kadar çıplak mı gezecektim? Yok, yok temiz kıyafetler şarttı. Aklımdaki düşünceleri kovup egzersizimi bitirdikten sonra kapıdan takır tukur bir ses geldi. Geçen yemeğimin bırakıldığı bölme açıldı ve içinden hijyenik görünümlü şeffaf bir paket içeri doğru bırakıldıktan sonra bölme yeniden kapanıp kilitlendi. Ne olduğunu anlamadım. Gelen şeyin ne olduğunu da. Bu yüzden temkinli bir biçimde baktım. Bir hareket olmadı sonrasında. Usulca yaklaştım ve pakete uzandım. Çok büyük olmayan şeffaf paketin içinden renkli bir şeyler görünüyordu. Plastik fermuarla açtığım paketin içinden katlanmış kıyafetler çıktı. Koyu gri bir penye, ona benzer kırmızı başka bir penye, siyah bir eşofman, gri bir eşofman daha. Vişne çürüğü renginde bir tişört, siyah bir tişört daha. Biraz şaşırmıştım. Ciddiye alınmadığımı düşündüğüm Kral tarafından tek bir sözümle temiz kıyafetlere sahip olmak beni garip bir biçimde değerli hissettirmişti. Deliriyordum sanırım. Bu kadar basit bir şeye bile bayramlık çocuklar gibi sevinebildiğime göre. O gün yeniden Kral benimle temasa geçmedi. Herhangi bir iletişimimiz de olmadı. Ben de egzersizim bittikten sonra banyoya girdim .Dikkatle her köşesine baktığım banyoda görünürde kamera ya da benzeri bir şey yoktu. Gizli kamera falan varsa da yapabileceğim bir şey yoktu. Sonsuza dek duş almadan burada kokamazdım en nihayetinde. İkidir sonsuza dek burada kalmakla ilgili varsayımlarda bulunduğumu fark ettiğimde canım sıkıldı. Bu kadar çabuk kabullendiğime inanamadım ve o an kendime kızdım. Ben eninde sonunda buradan çıkacaktım. Sakince duşumu aldım. Annemden yeni doğmuş gibi hissediyordum. Üzerimden yük kalkmış, temiz, pak. Sıcak su üzerimdeki tüm gerginliği almış gibiydi. Kaçırılmış birine göre fazla bile rahatlamış hissediyordum. Yeni kıyafetlerimden koyu gri penye ve siyah eşofmanı giydim. Herhâlde kolay kir kaldırması açısından bu kadar koyu renkteki kıyafetleri seçmişti. Gönderilen eşyaların arasında iç çamaşırı yoktu, bu yüzden kendi iç çamaşırlarımı yıkayıp banyoda lavabonun üzerine astım. Cam, pencere olmadığı için ne zaman kururdu bilemezdim artık. Yeniden odaya döndüğümde ne yapacağımı pek bilmiyordum. Televizyonda amaçsızca gezindim. Hayatımın hiçbir döneminde kendimi bu kadar anlamsız bulmamıştım. Sanırım bazı ev hanımlarının umutsuz ve amaçsız duruşunu biraz anlamıştım. Sürekli eve tıkılıp kalmak hiç bana göre değildi. Konuşacak doğru düzgün arkadaşın yok, bir yerde oturup kahve içemezsin, sohbet edemezsin. Şuan onların bile benden daha çok özgürlüğü vardı. Onların en azından bir evi çekip çevirmesi olsun, eşi olsun, çocukları olsun, hayatının bir anlamı vardı. Hayatlarının kısıtlanması ise belki ev ve çocuk sorumluluğundandı. Benimse buraya hapsedilmemden. Şu anki benim bir anlamım yoktu. Hayatımın bir anlamı yoktu. Eğer buradan çıkıp kurtulamazsam burada öylece çürüyecektim. O an belki de buraya hapsedildiğimden beri ilk kez o şoku atlatıp içinde bulunduğum acınası durumu anlamıştım. Önceden hissettiğim öfkenin yerini çaresizlik aldığı için gözlerim doldu, gözyaşlarım yanaklarıma doğru hücum ederken arkama döndüm. O pisliğe bu zevki yaşatmak istemedim. Sanki her yerden beni izlemiyormuş gibi. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Bir süredir seyahatte olduğum için KUTU'ya yeni bölüm yetiştiremiyordum, anca Rio'da Bir Gece'ye yetişebiliyordum. Ama geldim. 🌸 Yeni bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Sizce ilerleyen bölümlerde bizi neler bekliyor, Kral denilen bu adam nasıl biri? Buraya yazabilirsiniz tahminlerinizi. Bu bölümü FatmaNurapar5 okuruna armağan ediyorum. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA |
0% |