Yeni Üyelik
8.
Bölüm

♅ KUTU | 7

@buzlarkralicesi

-7-

Beklemek. Dünyanın en zor şeyi. Durakta otobüs beklemek, sınav sonuçlarının açıklanmasını beklemek, bir ameliyathanenin önünde sevdiğin kişinin iyi olduğu haberini beklemek. Ve benim gibi hapsedildiğin yerde özgürlüğü beklemek. Artık özgürlüğü mü yoksa beni hapseden adamın gelişini mi beklediğimi bilmiyordum. Ben artık hiçbir şeyi bilmiyordum.

Gerçeklik algımı yitirmiş gibiydim. Kral'ın sesini duyduğumda kendimi güvende hissediyordum. Beni kaçıran kişinin sesini.

Hayatın hapsolduğum bu kutudan ibaret olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bir süredir burası dışında hiçbir yeri hatta gökyüzünü bile göremediğim düşünülürse... Bu çok da akla uzak bir durum değildi.

Onun sesini duyduğumda dünyayla yeniden irtibata geçtiğimi hissetmiştim. Oturduğum yerde heyecanla dizlerimin üstünde dikeldim.

"Gördüğüm kadarıyla televizyonuna sahip olmak da can sıkıntını geçirmemiş." Benden yanıt beklemeden ekledi. "İnsanoğlu nankördür, elde ettiği şeylerden kısa sürede sıkılır. Seninki beklediğimden de kısa süren bir sevinç olmuş."

Sakin kalmaya çalışarak "Beni ne zaman buradan çıkaracaksın?" diye sordum. Yanıtını alacağımdan bile şüphe duyduğum, umutsuzca beklerken sorduğum bir soruydu bu. Ellerimde sanki onun hayali kelepçeleriyle esaretimi ve onun tarafından her yanımın kuşatılışını çaresizce izliyormuşum gibi hissediyordum. Belki beni kelepçelememişti ama yarattığı his buydu.

Beklediğim gibi oldu ve direkt sorumun cevabını vermek yerine soruyla karşılık vererek kafamı dağıtmaya çalıştı Kral. "Neden çıkmak için bu kadar acele ediyorsun? Sana burada iyi bakılmıyor mu? Sıkılmaman için elimden geleni yaptığımı düşünüyorum."

"Beni burada it gibi bağlayıp gidiyorsun!" Sesimi yükseltmemden ve ona karşı hakaretvari konuşmamdan hoşlanmadığını iyice belleyecek kadar tanımıştım onu. "Bak, benim bir hayatım var, sorumluluklarım var. İşim var."

"Bekleyebilir bence."

"Ağaç kavuğundan çıkmadım ki sonuçta! Beni merak etmiyorlar mı sanıyorsun?" Bu onu çok ikna eden bir argüman olmadığı için düşündüm durdum.

Burada mahrum kaldığım şeylere odaklandım. Özgürlüğümle birlikte mahrum kaldığım şeylere. Aklımda bir ampul yanmış gibi "Mesela buraya hapsolmadan önce bir kitap üzerinde çalışıyordum." deyiverdim. Aslında tam olarak öyle değildi. Sadece bir kitap daha yazmayı düşünüyordum, araştırmalar yapıyordum ama henüz hangi konuda yazacağıma karar verememiştim. Yani ona yansıttığım gibi başladığım ve yarım kalmış bir kitabım yoktu. Yine de yalan söylemek bana onursuzca hissettirmemişti. Buradan çıkmama yardımcı olacak bir amaca hizmet ediyorsa yalanlar söylerdim.

Düşündüğü için sessiz kaldığını zannettiğim adam "Bir kitap mı yazıyordun?" sorusuyla geri döndü sohbetimize.

"E-Evet."

"Neden tereddüt ettin?"

"Tereddüt etmedim."

Yine kısa süren bir düşünme sessizliği. "Kaçıncı sayfasında kalmıştın? Kaç kelime yazmıştın?"

"B-Ben..." Bunları hiç düşünmemiştim. En azından sallayabilirdim, yüz ya da yüz elli sayfa falan diyebilirdim. "Yüz yirmi sayfa yazmıştım."

"Kitabın neyi anlatıyordu?" Beni soru bombardımanına tutan adama karşı silahsızdım. O zeki bir adamdı ve sorguluyordu. Sorguladıkça da yalanım ortaya çıkıyordu. Uzun süren sessizliğin ardından kendinden emin bir biçimde yeniden söze girdi. "Hayır, Melisa." dedi sıkılmış bir sesle. "Kitap falan yazmıyorsun." Pislik herif. Belki beni kaçırmasaydın, buraya hapsetmeseydin şuan yazıyor olurdum.

"Yazıyordum bir kere tamam mı?" Sinirden kekelemeye başlarken "S-Sadece henüz tam olarak-" dememe kalmadan devam etti.

"Yalan söyleyeceksen tüm detayları düşünmelisin. Kafanda planını kurmalısın. En ince ayrıntısına kadar sorulacak sorulara kendini hazırlamalısın. Bence bu bir kitap yazarken, kurguyu oluştururken de öğrenmeye ihtiyacın olan bir şey. Kitabın hakkında sana sorulan tüm sorulara bir cevabın olmalı. Hatta verdiğin cevaba gelecek karşılığa bile bir cevabın olmalı."

Bana ders mi vermeye çalışıyordu yoksa beni beceriksiz bir yalancı olduğum için aşağılıyor muydu anlayamıyordum. Umurumda mıydı? Sanmıyorum. Değildi sanırım. Yine de söylediklerini bir kenara yazmıştım. Belki bir gün ihtiyacım olurdu. Beni kaçıran kişiden yalan söyleme sanatı ve kitap yazmaya dair öğrendiklerim tarzı bir şeyler yazarsam mutlaka ihtiyacım olurdu.

İçinde bulunduğum duruma sinirden gülmemek için kendimi zor tuttum. Sinirlerim yıpranmıştı. Dayanacak gücüm kalmamıştı. Burada beklemek en yıpratıcı şeydi. İsteseniz de elinizden hiçbir şeyin gelmediği bir yerde. Dümdüz duvarların üstünüze üstünüze geldiği bu yerde.

O an hiç beklemediğim bir şekilde Kral'ın "Burada bir şeyler mi yazmak istiyorsun?" sorusuyla muhatap oldum. Duyduğum şeyle heyecandan nefesimi tuttum. Böyle bir cevap beklemiyordum. Acaba bu benim kaçışıma fayda sağlayan herhangi bir şeye hizmet edebilir miydi?

Aniden yerimden kalktım ve heyecanla "Evet!" diye haykırdım. "Evet, istiyorum!" Kısa bir duraksamanın ardından "Bir laptop, tablet-" dememe kalmadan kameradan beni izleyen adamın şen kahkahaları yankılandı hoparlörde. Sağır ediciydi.

"Laptop, tablet mi?" Bunu komik bulan adam kahkahalarının arasında nefes alırken sorusuna bir yenisini ekledi. "İnternet de bağlatmamı ister misin? Böylece yazmaktan boş kalan zamanında herkese kaçırıldığını bildirip buradan kurtulabilirsin, ne dersin?"

Tamam, Kral aptal biri değildi ama her seferinde beni aptal yerine koyup benimle dalga geçmesi o kadar can sıkıcıydı ki elime geçirsem onu boğmak isterdim sanırım. Boğazını tüm gücümle sıkardım. Hem de hiç düşünmeden. "Sen değil miydin bana kitap yazmak ister misin diye soran? Bir de geçmiş karşıma dalga geçiyorsun!" Pislik herif. Bunu yüzüne söylememek için kendimi çok frenledim.

"Dijital herhangi bir şey olmaz. Ne istediğine karar ver, sonra pazarlığa oturalım."

Düşündüm. Kalem kâğıt işimi görürdü ama kaç top kâğıt, kurşun kalem mi silgi mi diye düşünürken tüm bunlara ihtiyacım olduğunu fark ettim. En önemlisi de daktiloya ihtiyacım vardı. Ama bu adam istediklerimin hepsini bana verebilecek kadar cömert birine benzemiyordu. Ha bir de şöyle bir şey vardı, eğer bu kadar cömert biriyse bile karşılığında benden ne isteyecekti? Basit bir itirafla yırtabilecek miydim? Bu kadar şey isterken... Sanmıyordum.

"Kâğıt, kalem istiyorum. Bir de daktilo." İsteklerimi cesaretle sıralarken tepkisini ölçmek için bekledim ama asla geri adım atmadım. "Bunun karşılığında benden ne isteyeceksin, yeni bir itiraf oyunu falan mı?"

"Bu seferki oyunumuz biraz farklı olacak."

Ne söyleyeceğini merakla bekledim. Kuralları koyan oydu. Dolayısıyla nasıl bir oyun kurduğunu ve beni ne denli bir oyunun içine çekmeye çalıştığını anlamaya çalışıyordum. "Ne gibi farklı?"

"Bu seferki itirafın benimle ilgili olacak."

"Nasıl yani?"

"Hakkımdaki düşüncelerini sansürsüz bir şekilde duymak istiyorum."

Dudağımın kenarı küçümseyici bir şekilde kıvrılırken "Bunu zaten bilmiyor musun?" diye sordum. "Hem ayrıca senin gibi hakareti kaldıramayan kompleksli birine benim söyleyeceklerim ağır gelir. Boş ver sen."

"İlk ve belki son kez hakkımdaki düşüncelerini tüm çıplaklığıyla öğrenmek istiyorum." İştah kabartıcı ödülden bahsetmeyi de ihmal etmedi. "Karşılığında kâğıt, kalem ve daktilo gelecek." Gurur duyar gibi de ekledi. "Tıpkı televizyonun geldiği gibi."

Ona bir orospu çocuğu olduğunu söylediğimde öfkelenip tüm haklarımı iptal etmeyeceğinden nasıl emin olabilirdim ki? Daha önce defalarca buna öfkelenip beni kaderime terk ettiğini görmüşken hem de.

Benim çekimser durduğumu fark eden adam "Hadi." diyerek ısrar etti. Herhâlde ne düşündüğümü tahmin edebildiğinden olsa gerek "Korkma." dedi. "Ne düşünüyorsan söyle. Kızmayacağım. Dürüst ol. Ve karşılığında ödülünü al. Hiç bu kadar kârlı bir anlaşma görmemiştim."

"Ne malûm duyduklarını kaldıramayıp anlaşmadan vazgeçmeyeceğin?"

"Merak etme, sözümü tutan biriyimdir." Televizyon konusunu hatırlatarak ekledi. "Daha önce sözümü tutmadım mı?"

"O zaman sana ana avrat küfretmedim."

Güldü adam. "Bana küfür mü etmek istiyorsun?" Bu hoşuna gitmişe benziyordu. Deli midir nedir?

"Yok, madalya takmak istiyorum. Tövbe tövbe..."

Kral benim gözümde aslında biraz garip canlanıyordu. Hani çok zengin olanlar ve hiçbir şeyden heyecan duymayıp garip garip zevkler peşinde koşan, farklı kafalarda olan insanlar olur ya, Kral sanki öyle bir heyecan arıyor gibiydi benim hayalimde. Yoksa biri neden sırf yoldan geçen bir kadını bu kadar araştırdıktan sonra kaçıracağı için böyle bir kutu inşa ederdi ki? Sapık manyağın tekiydi işte.

"Sabaha kadar beklemem gerekecek mi?"

Benden günah gitmişti. Çok direnmiştim ama hakkında düşündüklerimi duymak için bu kadar ısrarcı olan kendisiydi. Aslında işe yarayacağını bilsem şu filmlerde yarım saat sansürlenecek türden ağza alınmayan küfürler ederdim ama ondan da anlamazdı ki şimdi bu. "Bence sen rafine zevkleri olan -yüksek ihtimalle de sapkın zevkler bunlar- heyecan arayan ve birileri üstünde kontrol kurmaktan hoşlanan sapık orospu çocuğunun tekisin." Aslında işe yaramayacağını bilsem de bu benim hoşuma gitmişti. İçimi bir nebze boşaltmış, rahatlamıştım.

"Güzel. Beğendim."

"Ha mesela kendisine hakaret edilmesinden hoşlanan bir manyak olduğunu da kanıtlamış oldun şimdi." İşaret parmağımı kaldırarak "Bir tahmin daha!" diyerek ekledim. "Annesi tarafından hiç sevilmemiş hatta belki de tüm kadın kurbanlarına ona yaşatmak istediklerini yaşatan bir psikopatsın. Asla sevilmemenin acısını masum insanlardan çıkarıyorsun."

Bu kez az önceki gibi keyifli bir ses çıkarmadı ya da yanıt vermedi. Aramızda uzun bir sessizlik büyüdüğünde kızım o son sözleri söylemeyecektin, şimdi bittin diye düşündüm kendi kendime. Garip bir şekilde söylediklerimden dolayı başıma bir şey gelmedi.

Uzun bir sessizliğin ardından soğuk ve donuk bir sesle "İstediklerin yarın gelecek." dedikten sonra sağır edici bir mikrofon sesinden sonra yeniden buhar olup uçtu Kral. Bir gün kafası atar da hiçbir şey olmamış gibi beni burada bırakır, çekip giderse ne yapardım bilemiyordum ve bunu düşünürken buldum kendimi.

Neyime güvenerek kafa tutuyordum tanımadığım bu manyağa? Sanırım öyle çaresiz bir durumdaydım ki ona güvenmekten başka çarem olmadığı için koşulsuz şartsız ona güveniyordum. Beni burada bırakmayacağına güvenmek istiyordum. Belki de ona tutunuyordum, bilmiyordum ama bu tehlikeliydi. Çok tehlikeliydi.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Öncelikle 1K okunmaya ulaştığımız için hepinize teşekkür ediyorum, fazla ilgi olmadığı için bu kadar çabuk okunma kazanacağımızı düşünmemiştim, dolayısıyla da iki günde bir yeni bölüm yayınlamak da gelmiyordu içimden. Ama beni şaşırttınız, sevindirdiniz ve bu hikâyeye dair biraz olsun umutlarımı yeşerttiniz, teşekkür ediyorum. ❤️☘️ Bölümümüzü Larisa194814 , zehraakar158 , filmseverkoala , rabiaolgun1 , 000Cor , haymanasho okurlarıma armağan ediyorum! 🎀 Bölüm hakkındaki duygu ve düşüncelerinizi buraya yorum olarak alabilirim. ❤️ Sizce Melisa buradan kurtulabilecek mi, öyleyse nasıl kurtulabilecek? Buraya yazabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar

Loading...
0%