@buzlarkralicesi
|
-12/1- ❝Valentino❞ Çalışma odamdaydım ve aklımı asla işlere veremiyordum. Bir yanım hep şunu düşünüyordu; baba oluyor muydum, olmuyor muydum? İçimdeki ses onun gerçek Lâl olduğunu söylüyordu. Gözleri, bakışları, kokusu... Sataşması bile. Âşık olduğum kadın böyle bir durumda ne yapardı? İşte bana yardımcı olacak soru buydu. Defalarca yanımda kadınlar görmüştü, bunlar genellikle yanlış anladığı zamanlar olmuştu. Örneğin Zita'yla karşılaştığı ilk anda verdiği tepkileri düşündüm. Bence Lâl böyle bir durumda karşısındaki kadının saçlarını yolar, üstüne saldırırdı. Sonradan gelen Lâl bu kadarını yapmasa da öfkelenişi, sataşması tanıdığım Lâl'e çok benziyordu. Ona dokunmak için kendimle savaşıyordum, bu da mı sahteydi? Onu görmek istiyordum. Odadan çıkıp koridorda yürüdüğümde kendimi onun odasının önünde buldum. İçeri girip girmeme konusunda kararsızdım. İçimde girmem ve girmemem konusundaki iki ses de kavga ediyordu. Beni görmek istemiyor olduğunu tahmin etmek zor değildi. Odama geri dönüp Nina'yı yanıma çağırttım. Nasıl olduğunu merak ediyordum. "Hiçbir şey yemedi mi?" Nina ise başını iki yana salladı ve "Hayır, efendim. Yediklerini de kusuyor." diye rapor verdi. İstediğim bilgileri aldıktan sonra Nina'yı gönderdim ve yalnız kaldım. Duyduklarıma canım sıkılmıştı. Bu nasıl normal olabilirdi ki? Hamileydi, hiçbir şey yemiyordu, yediklerini kusuyordu. Bu kadarı da sahte olamazdı, değil mi? Onun için endişeleniyordum. Bir an önce kendine gelmesini ve bana başına gelenleri anlatmasını bekliyordum. Doktoru çağırdıktan sonra tekrar odamdan çıktım. Bu defa dayanamıyordum. Onu görmeliydim. Odasına girdiğimde karşılaşacağım tepkiyi tahmin edebiliyordum. Ve tahmin ettiğim gibi de oldu. "Ne işin var burada?" diyerek beni tersledi. "Hiçbir şey yemediğini söylediler. İyi misin?" Vazgeçmiş bir ifadeyle karşılık verdi. "Valentino rica edeceğim sanki umurundaymışım gibi davranma, beni de yorma. Hadi çık git nereye gidiyorsan." Bir yanım bu davranışlarını anlayabiliyordu ancak "Ne saçmalıyorsun sen, Lâl?" diye sormaktan kendimi alamadım. Anlatacaklarını dinlemek istiyordum. Her şeyi dinlemek istiyordum. Ona inanmak istiyordum. İçten içe ona inandığımdan habersizdim. Ona inanmaya hazırdım. "Ne Lâl'i? Hangi Lâl?" Hızla yatakta oturur pozisyona geldi. "İnanmadığın bir şekilde seslenme bana, Valentino. Ne yaparsan yap ama gerçek açığa çıkana kadar her iki tarafın da gönlü olsun diye beni avutmaya çalışma, çocuk değilim ben!" "Sana inanmadığımı söylemedim." "İnandığını da söylemedin, Valentino." "Bak, bu olanlar her gün herkesin başına gelen sıradan bir durum değil. Takdir edersin ki şaşkınım." Haklı olduğunu biliyordum. Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar kafası karışık biri olmadım. Genellikle istediğim ve istemediğim şeylerle ilgili net olmuşumdur. Bu duruma ben de alışkın değildim. "Sakinleşmeye ihtiyacın var. Ve yemek yemeye." Onu dinlemek istiyordum ama anlatmaya hazır olmadığını görebiliyordum. Hâlâ bitkin ve hasta görünüyordu. Üstelik midesine doğru düzgün bir şey de girmemişti. Bir kuş gibi zayıf ve güçsüzdü. "Sürekli kusarak yaşayamazsın. Doktor çağırdım, birazdan gelir." Tartışmak için doğru bir zaman olmadığı açıktı, dinlenmesi için odadan çıktım. Ancak aklımın onda kalmasına da engel olamadım. Biraz bahçede dolaştıktan sonra çalışma odama geri döndüm. Kendi odama gitmek hiç içimden gelmiyordu çünkü oradaydı. O kadın bana yabancıydı. Onunla karşılaşmak ya da yüzleşmek istemiyordum. Ancak emin olmadığım bir konu üzerine iddialı bir hamle yapmamam gerekiyordu. Diğer yandan misafir odasındaki kadın tahmin ettiğim ve hissettiğim gibi gerçek Lâl ise karnındaki bebeğe DNA testi yaptırmak çok onur kırıcıydı. Sonra onun yüzüne nasıl bakardım? Anne karnındaki bebeğe DNA testi yapılmasının tehlikelerine dair internette birkaç şey okuyunca hızla bu yöntemden vazgeçtim. Bunun başka yolları da vardı. Ben de onlardan birini düşünmeliydim. Kapı çaldığında gelenin Montrel ya da Nina olduğunu sanmıştım ama o gelmişti. İçeri girdiğinde kısa saçlarını savurdu ve öfkesi yüzünden okunuyordu. Elimdeki kalemi evirip çevirirken onun aksine gayet sakindim. "Sorun ne?" "Evinde bir ajan beslediğinin farkında mısın?" Ne dediğini anlamaya çalışırken kaşlarımı çattım. "Ne demek istiyorsun?" "O kadın karnındaki bebeği kullanarak kendini sana acındırdı ve her kime çalışıyorsa senden ona haber taşıyor." İnanmayan bakışlarla ona baktığımda devam etti. "Eşyalarının arasında dinleme cihazı taşıyor. Uygun bir zamanda işle ilgili sırlarını, konuşmalarını kaydetmek için fırsat kolluyor." "Kanıtın var mı?" "Yok. Ama eşyalarını aratırsan olacak. Buna eminim." "Onun eşyalarını mı karıştırdın?" Yargılayıcı bakışlarıma karşılık savunmaya geçti. "Tabii ki karıştıracağım, ona güvenmiyorum. O benim yerime geçti!" Karşımdaki kadının yüzünü şüpheyle süzdükten sonra yavaşça ayağa kalktım. Aramızda çok az bir mesafe vardı. Karşımdaki kadının aptal bir adam olmadığımı bilmesi gerekiyordu. Sakinliğimi koruyarak karşısına dikildim ve gözlerine baktım. "Eğer söylediklerin gerçek çıkmazsa bunun bir bedeli olur, farkındasın değil mi?" Benimle göz teması kurarak "Farkındayım, Valentino. Sen de şunun farkındasın..." diyerek ekledi. "Aile her şeyden önce gelir." ❝Azize❞ Lâl'i uzak tutma girişimim başarıya ulaştığına göre arayı açmadan bu kez Valent'i ondan uzaklaştırmak için etkili bir plan uygulamam gerekiyordu. Onun hakkında her şeyi araştırdığımı söylemiştim. Buna geleneksel İtalyan ailelerini araştırmak da dâhildi. Ailenin her şeyden önce geldiğini anlamak zor değildi. Belki de bu zaafa oynamam gerekiyordu. Valentino'nun ailesi gibi geleneksel ve güçlü mafya ailelerinde affedilmeyen şey neydi? Aileye ihanet etmek. Ben de böylece Lâl'i bu pozisyonda yakalatmalıydım ki ayağımın altında dolanmadan aradan çekilsin. Lâl kendinden geçmiş bir biçimde derin bir uykudayken gizlice odasına girip çantasının dibine dinleme cihazını yerleştirdim. Yatak odasına dahi uğramayan Valent'i işlemek için çalışma odasına gidip kendimden emin bir biçimde konuştuğumda hemen bana inanmasını beklemiyordum ancak içine kurt düşürmeyi başarmam yetecekti. Kimse içindeki şüpheye karşı koyamaz. Geldiğimden beri bana dokunmak şöyle dursun, yaklaşmaktan bile imtina eden adam burnumun ucuna kadar yaklaşıp gözlerime baktı. İçindeki tehlikeyi gözlerinden hissedebiliyordum. Tehlikeliydi. Ve seksi. Tehlikeyi severim. "Eğer söylediklerin gerçek çıkmazsa bunun bir bedeli olur, farkındasın değil mi?" demişti bana. Elbette farkındaydım. Hayatımın kumarını oynuyordum. Ya batacaktım, ya çıkacaktım. "Farkındayım, Valentino. Sen de şunun farkındasın..." Son kozumu oynadım. "Aile her şeyden önce gelir." ❝Lâl❞ Bütün gece uyuyamamıştım. Düşünceler kâbuslarımı kovalamıştı, nefes alamamıştım. Sabahtan beri bulantım geçmek bilmiyordu. Kapı çaldı. İçeri kahvaltı tepsisiyle Nina girdi. Hiçbir şey yiyecek durumda değildim. "Yemeyeceğim, götürebilirsiniz." "Don Valentino'nun kesin talimatı var. Yemekleri bitirmek durumundasınız." Tepsiyi bırakıp çıktığında gözlerimi devirsem de haklı olduğunu biliyordum. Bebek için yemek zorundaydım ama bu şartlar altında nasıl normal bir hamilelik geçirebilirdim ki? Ağrılar, kramplar, sancılar ve bulantılar içinde yüzerken yaşadığım şeyler yeterince ağırdı benim için. Buraya gelirken hiç böyle şeyler olacağını hayal etmemiştim. Her şeyi kendim berbat etmiştim. Kendime de kızgındım, Valent'e de kırgındım. Azize'nin gelişine şaşkındım, akşam yüzüme bakarken gözlerindeki alev harelerinden de korkmamak elde değildi. Bakışlarındaki kini ve nefreti görmüştüm O durmayacaktı. Beni bitirene kadar devam edecekti. Tüm bunları düşünürken nasıl iyi olabilirdim? Bebeğimi de kendimi de nasıl koruyabilirdim? Kaçtığım yerde Vural'ın kötülükleri korkuturken burada Azize'nin lâneti karşımdaydı. Buradaki yemekleri güvenle yiyebilir miydim? Onu bile bilmiyordum. Valent varken buna cesaret edebileceğine ihtimal vermiyordum. Bu yüzden yemekleri yedim. Daha fazla aç kalamazdım. Yemeklerden birkaç lokma yedim ama midem almadı. Sabahtan beri rahat bırakmayan bulantılarım daha da kötüleşti. Yediğim iki lokmayı da tuvalete gidip kustum. Biraz su içip uyumak istediğimde kapı tıklatıldı. Boş tepsiyi geri almak için Nina gelmiş olmalıydı. Kolumu kaldıracak hâlim olmadığı için hiçbir şey söylemedim. Aradan bir saat ya geçti ya da geçmedi, tekrar bir kapı sesi duydum. İçeri usulca o girdi. Göz ucuyla ona baktıktan sonra başımı yastığa geri koydum. "Ne işin var burada?" En büyük hayal kırıklığım olan adamla daha fazla yüz yüze gelecek hâlde değildim. Yeterince kırgın ve tükenmiştim. "Hiçbir şey yemediğini söylediler. İyi misin?" "Valentino rica edeceğim sanki umurundaymışım gibi davranma, beni de yorma. Hadi çık git nereye gidiyorsan." "Ne saçmalıyorsun sen, Lâl?" "Ne Lâl'i? Hangi Lâl?" Yatakta sertçe doğruldum. "İnanmadığın bir şekilde hitap etme bana, Valentino. Ne yaparsan yap ama gerçek açığa çıkana kadar her iki tarafın da gönlü olsun diye beni avutmaya çalışma, çocuk değilim ben!" "Sana inanmadığımı söylemedim." "İnandığını da söylemedin, Valentino." "Bak, bu olanlar her gün herkesin başına gelen sıradan bir durum değil. Takdir edersin ki şaşkınım." Söylediklerime karşı çıkmadı çünkü haklı olduğumu biliyordu. Mahcup görünüyordu. "Sakinleşmeye ihtiyacın var. Ve yemek yemeye." Biraz duraksadıktan sonra eski şefkatiyle "Sürekli kusarak yaşayamazsın. Doktor çağırdım, birazdan gelir." dedikten sonra odadan çıktı. Her şeyden haberi olması canımı sıkıyordu. Bana acıyormuş gibi hissediyordum ve bu bana iyi gelmiyordu. Burada kalmalı mıydım onu da bilmiyordum. Valentino o kadına dokunmuştu, kulaklarımla duymuştum. Bunu nasıl sindirebilirdim? Sindiremezdim. Bir an önce iyileşip kalkmalı ve buradan gitmeliydim. Artık buraya ait değildim. Onların kumrular gibi sevişmesini daha fazla seyredecek değildim. Nereye gideceğimi ya da ne yapacağımı bilmiyordum. Korkuyordum. Yakalanmaktan korktuğum yetmiyormuş gibi bir de karnımdaki bebekle kalakalmıştım. Babası bizi korur, bize kol kanat gerer derken başıma gelenlere bakın. İçimde öyle büyük hayal kırıklıkları vardı ki kelimelerle anlatabilmem mümkün değildi. Kararımı vermiştim, gidecektim. Kimseye ihtiyacım yoktu. Tüm bunları düşünürken aniden kapım çalındıktan sonra şiddetle açıldı ve içeri dingonun ahırına girer gibi o kadın ve arkasından da Valentino girdi. "Ne oluyor?" Ben daha ne olduğunu anlamadan Valent'in arkasından gelen iki adam çantamı ve eşyalarımı kurcalamaya başladı. "Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz? Mahremiyete de mi saygınız yok?" Valentino el hareketiyle adamları durdurdu. İznim olmadan eşyalarımı arama fikri Azize'den çıkmış olmalıydı. Merak ettiğim tek şey ise eşyalarım arasında ne bulmayı umduklarıydı. Kollarını kavuşturmuş kadın Valent'e dönüp "Onu dinleme Valentino, aramıza girmiş bir ajan o." dedi öfkeyle. Azize. Durmuyordu. Beni bitirmek için her şeyi yapacağını biliyordum ama bu kadarını yapabileceğini tahmin etmiyordum. Şok olmuştum. Ne diyeceğimi bilemedim, dilim tutuldu. "Ne saçmalıyorsun sen be? Seni parçalarım ben!" Sakince beni durduran Valent'e öfkeyle baktım. "Sürtüğünü başımdan alacak mısın yoksa saçlarını yolum yolum yolup ellerine mi vereyim?" "Lâl, sakin ol lütfen." Dürüst bir ifadeyle bana bakarken gözlerinde bana inandığına dair emareler görüyordum. Bu her ne kadar içimde filizlenen ümitlerin mimarı olsa da onun başka bir kadına dokunmuş olduğu gerçeği çoktan her şeyi imkânsızlaştırmıştı bile. Artık benim Lâl olduğuma inansa ne olacaktı ki? İş işten geçmişti bir kere. Ona bakarken artık yalnızca acı çekiyordum. Kalbimin en ücra köşesinde derin bir acı hissediyordum. Beni sakinleştirmeye çalışan bir ifadeyle devam etti ve Azize'yi işaret ederek açıkladı. "Senin bir ajan olduğunu iddia ediyor." Tabii ki böyle bir şey yoktu. O sırada kapı eşiğinde Pietro ve Luigi belirdiğinde kendimden emin olduğum için usulca yataktan kalktım ve buz gibi soğuk bir ifadeyle kenara çekildim. "İstediğiniz yeri arayabilirsiniz." dedim rahatça. Saklayacak bir şeyim yoktu sonuçta. Valent baş işaretiyle adamlara izin verdiğinde yatağımı ve çantamı aramaya başladılar. Kollarını kavuşturmuş olanları izleyen kadının rahatlığında işkillendirici bir durum olsa da pek ihtimal vermedim. Ne ara bunu organize etmiş olabilirdi ki? Doğru düzgün odadan çıktığım yoktu. Yatağa yapışık yaşıyordum. Her an üstüne atlayacakmışım gibi yüzüne bakarken tırnaklarımı geçirip o güzel yüzünü parçalamak geliyordu içimden. Bana tıpatıp benzeyen o güzel yüzünü. Arama sona erdiğinde adamlardan biri çantanın içinden bir dinleme cihazı çıkarmıştı. Neye uğradığımı şaşırdım. Çanta benim çantamdı. Eşyalar benimdi. Ama kayıt cihazı. Tuzak. Başımı iki yana salladım. "Bu... Bu doğru değil." İstemsizce sayıklamıştım. Karşımdaki adamın yüzünde hayal kırıklığı ve kafa karışıklığı hissettiğini görebiliyordum. "Ben böyle bir şey yapmadım, Valentino. Sana yemin ederim bu bana ait değil! Bu kadın koydu çantama kayıt cihazını. Benden intikam almak için yapıyor." Başım dönüyordu. Olanlara anlam veremiyordum. Ben bile kendimden şüpheye düşerken karşımdaki adam bana nasıl inanabilirdi ki? Üstelik Azize denen o kadın bir an bile boş durmazken. "Gördün işte Valent. Gözlerinle gördün. Asıl sahtekâr, yalancı olan o kadın! Daha ne olmasını bekliyorsun ki inanmak için? Allah bilir karnındaki çocuğu da kimden yaptı, hangi oyunun bir parçası." "Düzgün konuş yemin ederim senin ağzını yırtarım!" Üzerine saldırmak için hamle yaptığımda Valentino aramıza girdi. Adama dönüp "Sana Azize'yi anlatmıştım, hatırlıyorsun değil mi?" diye sordum heyecanla. "Bu kadın Azize! Benden intikam almak için yerime geçti, Valentino. Bana inanmak zorundasın!" Azize ise karşı hamle yaparak "Ne malûm senin Azize olmadığın? Çantanda kayıt cihazı bulundu!" diye saldırdı sözleriyle. En iyi savunma saldırıydı sonuçta değil mi? Hatırlatma gereği duyar gibi üstüne basa basa tekrarladı. "Senin çantanda kayıt cihazı bulundu, benim değil!" Valentino Azize'ye dönüp "Dışarı çık ve bizi yalnız bırak." dediğinde kadın duraksadı ancak karşısındaki adamın kararlı duruşu üzerine lafını ikiletmeden dışarı çıktı. Zaten yapacağını yapmıştı, kurduğu bu tuzaktan sonra burada kalamayacağımın farkındaydı. Valent'in adamları ve Azize odadan çıktığında kapı kapandı, herkes kapının arkasında kaldı. Bense artık kendimi yılgın, bıkkın ve bitik hissediyordum. Sürekli kendimi açıklamaya, kanıtlamaya çalışmak beni öyle yormuştu ki... Artık bana inansa bile nasıl devam edebilirdik, şüphedeydim. Odada baş başa kalmıştık. Her şeyin bittiği yerdeydik. Sözün bittiği yerde. Sertçe yutkundum. Artık kendimi inandırmaya çalışmaktan yorulmuştum. Karşımdaki adam ise ilk defa beni dinlemek için bu kadar hazır görünüyordu. "Dinleme cihazını çantana onun koyduğunu mu düşünüyorsun?" "Düşünmüyorum Valentino, o koydu!" Durumu çözümlemeye çalışan ılımlı bir ifadeyle yaklaşıyordu. Bana yardımcı olmak ister gibiydi. "Onu odana girerken gördün mü?" "Hayır. Ama..." Her lafımla daha da zor duruma düştüğümü fark ettiğimde kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmediğim gerçeğiyle bir kez daha yüzleştim. Karşımdaki adam bana inanmak istiyordu ama benim bir kanıtım bile yoktu. Azize'nin ise komplike bir tuzaktan sonra kanıtı vardı. Kendimi daha ne olduğunu anlamadan yalancı konumunda bulmuştum. Azize bir, Lâl sıfır. Valentino sakince "Sana inanmak istiyorum, Lâl." derken bana hâlâ Lâl diye hitap etmesi içimi rahatlatmalıydı ancak ben o kadar boş vermiştim ki buna sevinemiyordum bile. İçimde inanılmaz bir kırgınlık vardı ve hiç geçmeyecek gibiydi. "Bu eve geldiğin ilk günden beri içimde bir ses sana inanmak istedi. Bu bebeğin ikimize ait olduğuna, senin sevdiğim kadın olduğuna. Kalbimdeki tüm oklar bunu gösteriyordu. Aklımın karıştığını inkâr edecek değilim ama buna rağmen kontrolsüz bir biçimde sana çekiliyorum. Bu kadarı yalan olamaz." Elleri omuzlarımı kavradı ve yalvarır gibi gözlerimin içine baktı. "Bana öyle bir şey söyle ki sana inanabileyim. Bunu çok istiyorum." Ne diyecektim ki? Tek kelime edecek enerjim kalmamıştı. Yorgundum, bitkindim. Ayakta bile duramıyordum. Dokunsalar düşecektim sanki. Geldiğim günden beri her şeyi ona anlatmak için yanıp tutuşuyordum. Bebeği aldırdığım yalanını, hamile olduğumu söylemek için geldiğimi ama vurulma esnasında kaçırıldığımı, Başkan ve Vural'ın bana yaptıklarını, Azize'nin oyunlarını... Her şeyi. Ancak gece odasında Azize'yle birlikte olduğunu, ona dokunduğunu öğrendiğim andan sonra hiçbir şey eskisi olmadı. Süngülerim düştü. Hayal kırıklıklarım binlerce bıçak hâlini alıp beni yaraladı. Gücüm kalmamıştı. Dayanamıyordum. Burada kalmaya bile tahammülüm kalmamıştı. O kadınla daha fazla aynı çatı altında kalamayacaktım. Aşkına inandığım adamın bir yalana inanıp bana ihanet ettiğini görünce midem bulanmıştı. Bu yüzden yalnızca "Biliyor musun Valentino, artık neye inandığın umurumda bile değil. Ben çok yoruldum." yanıtını verdim. "Her şey bitti artık. Gidiyorum." Bir açıklama yapmamı beklerken söylediklerim karşısında dumura uğrayan adam kapıya yürüdüğümde kolumdan tutup beni durdurdu. "Nereye gittiğini sanıyorsun?" Bunu söylerken canım çok yanıyordu ama kendime hatırlatır gibi "Benim ve bebeğimin sana ihtiyacı yok. Kimseye ihtiyacımız yok bizim." dedim kararlı bir biçimde. Gözlerimden süzülen yaşlara engel olamıyordum. Ona olan kırgınlığımı tarif etmem mümkün değildi. İçimde öyle şeyler kırılmıştı ki... Bu kendimi değersiz ve kimsesiz hissetmeme sebep oluyordu. Gün gelip bebeğimin de benim kaderimi yaşayacağını hiç düşünmezdim. Ancak o benden daha şanslı olacaktı, en azından onu canından çok seven annesi hep yanında olacaktı. Ben onu koruyacaktım. Bizim bir babaya ihtiyacımız yoktu. "Ne saçmalıyorsun sen? Gerçek açığa çıkmadan hiçbir yere gidemezsin." Acı acı gülümsedim. "Sen gerçeğini bulmuşsun Valentino, bir yenisini daha aramana gerek yok. Ben artık savaşamayacak kadar yorgunum. Neye inanmak istiyorsan ona inan. Size mutluluklar." Kolum kanadım kırılmıştı. Bu aşağılanmaya daha fazla katlanacak değildim. Gururumu ayaklar altına alıp burada kaldığım günlerin bile pişmanlığını taşıyordum içimde. Sadece inanmıştım. Aramızdaki şeyin gerçek aşk olduğuna ve bunu aşabileceğine inanmıştım. Valentino'yu ardımda bırakıp odadan çıktım. Merdivenlere yönelirken peşimden gelen adam tekrar kolumdan tutup beni durdurdu. "Gitmeni istemiyorum." "Ama ben gitmek istiyorum." Karşımdaki adamı hayal kırıklığıyla baştan aşağı süzdükten sonra ekledim. "Bu iğrençliklerin içinde daha fazla kalmak istemiyorum." Kolumu ondan kurtarırken iğrenme hissiyle doldum. "Başkasına dokunan bir adam tekrar bana dokunamaz." Her şeyden habersiz gibi baktı ve "Söylediklerinden hiçbir şey anlamıyorum. Böyle bir şey yok." cevabını verdi yalnızca. "Ayrıca konumuz bu değil. Ben izin vermeden buradan gidemezsin. Bugün burada her şey açığa çıkacak." Dolup taştım o an. Bu zamana kadar beni dinlemeyen adamın birden dinlemeye hevesli olması öfkelendirmişti beni. Her şey olup bittikten sonra ne anlamı vardı? İçim öylesine kırılmışken hem de. Artık neye inandığının benim için önemi yoktu. "Yalancı olan benim, tamam mı? Oldu mu? Tatmin oldun mu sonunda? İstediğin cevapları aldın, şimdi bırak beni de gideyim. Daha fazla ruhuma işkence etme." Kendimi iyi hissetmiyordum. Bir adım daha atacak gücü kendimde bulamıyordum. Ancak burada kalamayacağımı da iyi biliyordum. Arkamda bıraktığım adamdan destek almaktansa duvara tutunmayı tercih ettim. Karnıma bıçak gibi sert bir ağrı saplandığında tek bir adım daha atabilecek hâlde değildim. "Lâl, iyi misin?" Onun sesini hayal meyal duysam da yanıt vermedim, veremedim. Başım disko topu gibi dönerken hatırladığım tek şey adamın ani bir hamleyle merdivenin ilk basamağında beni yakalayıp kucaklayarak boşluğa düşmemi engellemesiydi. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 Nasılsınız? Umarım iyisinizdir. Ben yine bildiğiniz gibi yeni bölümümüzle karşınızdayım! 💎 Bu bölümü okurlarıma hediye ediyorum! _lu_10_ , 21kalptekielmas23 , nzfn53 , ozgemrm , Deniz24166137 , dilekesrabilici ve gizemyeniklerr okurlarıma hediye ediyorum! 🎁 Şu anki bölümler ciğerimizi sökecek dramlı farkındayım ama bu geçici bir süreç ve böyle devam etmeyecek. Eski enerjimizi yansıtan gelecek bölümlere dair sahneler yazmaya başladım bile. 💞 Biraz sabırlı bekleyişten sonra inanılmaz bölümler sizleri bekliyor olacak, emin olun! ✨ Gelelim bölüm notlarımıza... Sizce Lâl Valent'i affedebilecek mi? Buraya yazabilirsiniz. 💫 Buraya bölümü okurken hissettiklerinize dair bir emoji bırakabilirsiniz. Buraya bölümü okuduğunuz tarihi bırakabilirsiniz. Ve buraya hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini yazabilirsiniz, romantik olursa çok iyi olur. ❤️ Sizleri aşırı aşırısı seviyorum ve yorumlarınızla bölümü coşturmanızı bekliyorum! Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |