Yeni Üyelik
20.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 14/1

@buzlarkralicesi

-14/1-

❝Lâl❞

Yatakta kıpırdanırken kendimi düne göre biraz daha iyi hissediyordum. Valent'le kalmak ne kadar yaralayıcı olsa da bunun iyi yanları da yok değildi. Ayılıp bayılmalı yorucu bir sürecin ardından sonunda yeni bir düzenim olmuştu. Herkes bana bebek gibi davranıyordu. Başucumda Wendy her isteğimi yerine getiriyordu, Nina etrafımda dört dönüyordu. Herhangi bir terslik olacak diye beni bir an olsun yalnız bırakmıyorlardı. Her ne kadar yemek düzenim hâlâ yoluna girmemiş olsa da kâbus gibi geçen uzun ve yorucu bir dönemin ardından bu sakinlik, dinginlik bana iyi gelmişti, beni dinlendiriyordu. Kırılan gururum her saniye olanları bana hatırlatıp iyileştiğimde gitmem gerektiğini kulağıma fısıldayıp dursa da şimdilik iyiydim.

Bedenen iyiydim, evet. Psikolojik olarak... Tam bir çöküşteydim diyebilirim. Yaşadıklarımın yansıması hâlâ peşimi bırakmıyordu. Her şey henüz çok taze olduğu için yaralarım sızlıyordu. Kendimi değersiz hissetme duygumdan sıyrılamıyordum.

Valentino'ya gelirsek... O bana karşı fazlasıyla ilgili ve şefkatliydi. Bebek için çok mutlu görünse de aramıza ördüğüm mesafeden dolayı kendini suçlu hissediyordu. Hissetmeliydi de. Bir dediğimi iki etmiyordu. İsteğim üzerine odamı değiştirmişti ancak bu sevindirici bir haber miydi emin değildim. Çünkü tam olarak odamı değil odamızı değiştirmişti. Kendi eşyalarını da bu odaya taşıtmıştı. Yine birlikte kalıyorduk yani. Bu konuda kendisine itiraz etsem de beni asla yalnız bırakmayacağını söylemiş, başıma bir şey gelebileceğini bahane ederek benimle kalacağını söylemişti. Sanki Wendy ya da yardımcılardan birini yanıma vermesi yetmeyecekmiş gibi. Bahane olduğunu biliyordum ama bilmezden geliyordum çünkü içten içe ben de yanımda olmasını istiyordum. Lânet olsun. Böyle olmamalıydı. Şimdi onunla kalmamın neden tehlikeli olduğunu anlıyor musunuz? Onun bana hissettirdiği duygular, onu bırakamamam tehlikeliydi. Zehirliydi. Yaşananlardan sonra ondan nefret etmem, tiksinmem, ona ilgi duymamam gerekirdi. Böyle olması gerekiyordu. Ama içimde tanımlayamadığım tuhaf duygular beni ona itiyordu. Ne kadar direnebilirdim bilmiyordum.

Normal sıkıcı günlerimden birini yaşarken kapı çaldı ve içeri Luigi girdi. Onu burada görmeyi beklemiyordum. "Merhaba." derken normalden daha ılımlı görünüyordu. Bana karşı eskisi kadar katı ve soğuk değildi.

"Merhaba Luigi." Sesimde ister istemez şaşkın ve soru dolu bir ifade oluşmuştu çünkü birbirimize karşı ilk tanıştığımızdan beri gardımızı almıştık, bir türlü yıldızlarımız barışmamıştı. Bodrum'daki otelde bornozla kapıyı açtığımda beni görünce cin çarpmışa dönmüş hâllerini düşündüm de... "Seni burada beklemiyordum doğrusu."

"Biliyorum." Elleri ceplerinde bir adım daha yaklaşsa da her zamanki o üstüne yapışmış mesafeli duruşundan ödün vermiyordu. "Birbirimizden hoşlanmadığımız bir sır değil. Geçmiş olsun demek istedim yalnızca."

Ağzım açık bir biçimde şaşkınlıkla karşımdaki adama bakıyordum. "Bu konuşan sen misin yoksa arkada biri dublajını falan mı yapıyor?"

Yüzünde mimik oynamadan "Çok komik." diyen Luigi ise söylediklerimi komik bulduğunu gözlerindeki gülümsemeye benzer hafif kırışmalarla gözler önüne sermişti. "Seninle kötü bir başlangıç yaptık Lâl, kabul ediyorum. Seni hiç sevmedim, Valent'e karşı bir tehlike olarak buldum. Bunun birçok sebebi var. Valent'in Andrea takıntısı, aşkınızın onun kafasını karıştırması, senin Başkan'ın kızı olman... Bu kadar sebep varken sana karşı tarafsız yaklaşmam imkânsızdı sen de biliyorsun."

Onaylar gibi başımı salladıktan sonra aklımdaki soruyu sordum. "O zaman şimdi neden bana bunları söylüyorsun? Yani ne değişti?"

"Aslında bir şey değişmedi. Değişen tek şey artık senin bu ailenin ayrılmaz bir parçası olduğun. Ve bu gerçeği benim bile değiştiremeyecek olmam." Açıklayıcı bir ifadeyle ekledi. "Sana daha önce de söylemiştim, bizim için aile her şeyden önce gelir. Kabul ediyorum, seni Valentino'nun eşi pozisyonu için hiçbir zaman onaylamadım. O, aile için olduğu kadar İtalya için de önemli bir adam. Dolayısıyla onunla hayatını birleştirecek kişinin ona yakışan biri olması gerekiyordu. Bizim kültürümüze ve inançlarımıza uygun, bizim gibi güçlü bir aileden gelmeliydi."

Bilmişlikle başımı sallayarak "Zita gibi yani." diye tamamladım Luigi'nin sözünü.

İnkâr etmedi adam, "Evet, Zita gibi." diye tekrarladı sözümü. Ancak aynı açık yüreklilikle devam etti. "Ama bunların hiçbir önemi yok. Valent seni seçti ve bu çok yakında resmileşecektir. Sen de Valent'in çocuğunun annesi olarak ailedeki yerini alıyorsun."

"Yanılıyorsun Luigi, benim burada kalmamın sebebi bebeğin tehlikede olması. Tehlike geçer geçmez ben buradan gideceğim. Bizim Valentino'yla aramızdaki her şey bitti. Artık sadece çocuk için gereken zamanlarda bir arada olacağız. Ötesi yok."

Başını iki yana salladı Luigi. "Komik olma, Lâl. Bunun olmayacağını çok iyi biliyorsun, olsa bile bu hiçbir şeyi değiştirmez. Valentino'nun seni asla bırakmayacağını bilmem bir yana, söylediklerin doğru olsa bile sizin ayrılmanız ailedeki kalıcılığını değiştiremez artık." Benim bir şey söyleyeceğimi anlayan adam konuşmama fırsat vermeden "Bu sizin Valent'le aranızdaki sorunlar. Beni ilgilendirmiyor." diyerek söyleyeceklerimi ağzıma tıkadı. "Ben sadece geçmiş olsun demek için geldim. Zamanla birbirimizi sevebilir miyiz bilmiyorum ama bazı şeyler aceleye gelmez. Bu da onlardan biri." Kapıya doğru yürümeden önce "Şimdi dinlenmene bak. İzninle." dedi ve odadan çıktı.

Ben şok olmuştum. Luigi'yle en başından beri ortada görünür bir sebep olmamasına rağmen birbirimizden nefret ediyor gibiydik. Benim bilmediğim, onun bildiği sebepler hariç. Şimdi birdenbire değişmesine şaşırmıştım. Bu işte bir iş olup olmadığını düşünürken kendimi içten içe saçmalama Lâl derken bulmuştum. Luigi hiçbir zaman bana olan düşmanlığını gizlememişti ki, şimdi neden gizleme gereği duysun? Geriye tek bir sebep kalıyordu o da beni şaşırtıyordu açıkçası. Bir bebeğin her şeyi değiştirdiğine şahit olduğum andı bu an. Ve şaşkındım. Sanırım buna alışmam zaman alacaktı.

Bütün gün yatakta olmak tahminimden daha sıkıcıydı. O kadar bunalıyordum ki tüm dergileri hatmetmiştim. İzlemediğim film kalmamıştı. Sipariş ettiğim birkaç kitabın gelişiyle yatakta biraz daha oyalanabilirdim ama bu durumun daha ne kadar süreceğini düşünmeden edemiyordum. Daha fazla uzarsa sıkıntıdan patlayabilirdim. Kitapların arasından lisedeyken defalarca okuduğum kitabı çıkarıp ellerimin arasına aldım. Romeo ve Juliet. Kim derdi ki bir gün bu büyük aşkın yaşandığı ülkede gözlerimi açacağımı? Ve kim derdi ki onların yaşadığı gibi bir aşk trajedisi içinde kalacağımı? Kitaplarda okurken heyecanlıydı hatta zevkliydi. Ancak gerçek hayatta aşk denen bu şeyin en zehirli şey olduğunu anladığımda, kalbimdeki zincirlerle ona tutsak olduğumda bu... Acı vericiydi.

Kitabın sayfaları arasında kaybolurken kendimden o kadar çok şey buluyordum ki acılarımın panzehiri de belki bu satırların arasında saklıdır, kim bilir diye düşünmeden edememiştim. Kitapta Benvolio beni dinle ve onu düşünme, unut dediğinde Romeo'nun hissettiklerini şimdi anlıyordum. Ben de onun gibi birine o soruyu sormak istiyordum. Öğret bana, nasıl unutulur düşünmek? Keşke bunun öğretilebilen bir formülü olsaydı, bir matematik formülü gibi. Böylece içimdeki acıyı tek bir hamleyle kolayca çekip çıkarabilirdim. Onu unuturdum. Artık sevmezdim. Eski o cool kız havalarıma geri döner hayatıma bakardım. Çünkü anlamıştım artık, benim hayatımın Romeo'su Valentino değildi. Bu gerçek içimi öyle acıtıyordu ki her düşündüğümde gözümden bir damla yaş süzülmeden kurtulamıyordum bu aşk zehrinin etkisinden.

Parmaklarım başka bir satırın üzerinde gezinirken yine kalbimin bana ihanet edişini okuyor gibiydim. Yalnız kalmaktan korkar gibiyim. Bu mezarlıkta; ama katlanmak zorundayım. İçimi sızlatan en üzücü şey de eskiden yalnızlık beni bu kadar üzen bir şey değildi. Çünkü aslında ben kendimi bildim bileli yalnızdım. Kalabalıklar içinde yalnız. Ailem vardı ama benim değildi. Bir sürü arkadaşlarım vardı ama beni anlayan tek bir kişi bile yoktu. Hep çıkmaz sokaklarda tek başımaydım. Hep sessizce bir köşede ağlıyordum. Ağlaya ağlaya olgunlaşmıştım, zamanla anlamıştım esasında bu hayatta hepimizin yalnız olduğunu. Doğru, herkes bu hayatta yalnızdı. Ama ben daha yalnızdım. Yalnızlıklarımızı yarıştırmak çok çocukçaydı biliyordum ama bendeki eksiklikler hep içimde ukte kalmıştı. Gerçek bir ailem olsaydı demekten kendimi alıkoyamamıştım. Sonra alışmıştım ama. Düşünmeyi bırakmıştım. Yalnızlığımla barışmıştım zamanla. O çıkıp gelene kadar. Bana bunu yapacağını biliyordum. Bir gün bunun olacağını içten içe biliyordum. Bile bile sevmiştim onu. Bağlanmıştım ona. İstemeden olmuştu ama yapmıştım işte bu hatayı. Âşık olmuştum ona. Beni yerden yere vurmasına, kalbimi avuçlarının arasına alıp sıkarak parçalamasına izin vermiştim. Aptaldım ben. Âşık bir aptaldım. Hâlâ ona âşık lanet bir aptal.

Bana Romeo'mu ver; sonra öldüğünde al da küçük yıldızlara böl onu; onlar göğün yüzünü öyle bir süsleyecektir ki, bütün dünya gönül verip geceye, tapmayacaktır artık o muhteşem güneşe... İç geçirerek sayfaları çevirdim sevdiğim alıntıların arasında. Düşünmemek mümkünmüş gibi sadece kitaba odaklanmaya, bir şekilde vakit öldürmeye çalıştım. Farklı bir dünyada gezintiye çıkmış gibiydim. Ait olmadığım bir dünyada. Dudaklarımın arasından çıkan mırıltılara engel olamadığımı çok sonradan anladım. "Binlerce kez iyi geceler sana."

"Binlerce kez beter olsun gece, senin ışığın yoksa." Aralık kapıdan yükselen sesle refleks olarak kitabı hızla kapatıp bakışlarımı kapıya çevirmişim, bunu da sonradan fark ettim. Onun sesini duymak istemsizce heyecanlandırmıştı beni. Ama ne yazık ki bazı gerçeklerin de farkındaydım, bu beni yaralıyordu. Benim hikâyemin Romeo'su değildi ama hâlâ o fotoğrafın içine kendini dâhil etme çabası kalbime çaresizce umut tohumları serpiştiriyordu. Onunla dip dibeyken nasıl onu unutabilirdim ki?

Kitabı komodinin üzerine bıraktığımda ruhsuz bir ses tonuyla "Sen mi geldin?" diye anlamsız bir soru sordum. Sanki geldiğini görmüyorsun salak.

"Evet. Doktor randevusu için işlerimi erken bitirip geldim."

"Ne randevusu?"

"Dün kontrol için randevu aldığımı söylemiştim ya, unuttun mu?"

Unutmuştum. Tabii ki unutmuştum. Evet, böyle bir şeyler söylediğini şimdi hatırlıyordum ama o an aklım neredeydi acaba? "Tamam, ben hazırlanıyorum şimdi. Senin gelmene gerek yok, ben yalnız giderim. Önemli işlerini bırakıp gelmen gerekmiyor."

"Saçmalama. Gelmek istiyorum ve bu benim de hakkım." Bozulmuş gibi çıkmıştı sesi. "Nina'yı çağırdım, sana yardımcı olmaya gelecek."

Onun bu sözüyle mümkün olduğunca hareket etmemem gerektiği detayını hatırlayıp yerimden doğruldum. "Hareket etmemem gerekiyorsa hastaneye uçarak mı gideceğiz?"

"Doktorun hareket etmekten kastının ne olduğunu çok iyi biliyorsun." İma dolu bakışları ve sözleriyle ekledi. "Gereksiz bir biçimde ayağa kalkıp evden kaçmak, kafama vazo fırlatmak, arabamın camlarını parçalamak gibi şeyler." İddialı bir biçimde tek kaşını kaldırırken sordu. "Unuttuğum bir şey yok sanırım?"

"Adamlarına göz yaşartıcı sprey sıktığımı unuttun." O anı aklında yeniden canlandırdığına yemin ettiğim adamın dudaklarında gülmek üzereymiş gibi sahici bir tebessüm belirdi ancak kendini tuttu. Bense onu bu eziyetten kurtarmaktan geri durmayıp ekledim. "Ha ha, çok komik."

Çalınan kapının ardından Nina'nın konforlu bir sedyeyi iterek içeri girdiğini görünce Valentino'ya kendi dilimde "Hayırdır Valentino, beni ameliyata mı yetiştiriyoruz?" diye sormaktan kendimi alamadım.

"Az önceki sorunun yanıtını aldığını düşünüyorum. Bu sedye sayesinde gereğinden fazla hareket etmeyeceksin."

"Ne gerek var bunlara, ayaklarım mı koptu benim? Oldu olacak tekerlekli sandalye getirtseydin."

"Konforlu olmazdı."

Bu ihtimali bile düşünmüş olması beni hayrete düşürdüğü için kısa hir şaşkınlığın ardından ağız dolusu bir şoke olma ifadesiyle "Saçmalama Allah aşkına ya, herkes bize bakacak." diyerek itiraz ettim.

"Eğer sağlığınız söz konusuysa bu umurumda olmaz, biliyorsun."

"Ya, bilmez miyim?" Kinayeli ses tonuyla söylediklerim yüzünden yüzü düşse de çabuk toparlandı. Bir yanım ona acırken diğer yanım bana yaşattıklarını affedemiyor ve üzülmesinden zevk almaya çalışıyordu. Sen yeterince üzüldün, biraz da o üzülsün, diyordu. "Sadece biraz dikkatli olmam gerekiyor, hepsi bu. Gerçekten bu kadarına gerek yok."

"Daha önce ne kadar dikkatli davrandığını gördük." İğneleme sırası ondaydı anlaşılan. "O yüzden söylediğimi itiraz etmeden yaparsan iyi edersin. Konu tartışmaya kapalı."

Görmemişin çocuğu olmuş misali, söylediğini yaptım el mecbur. Nina'nın yardımıyla sedyeye uzandığımda gerçekten çok konforlu olduğunu hissedebiliyordum. Kendi yatağımda yatıyormuş gibi. Neyse, durumuma şükretmeyi denedim. En azından eve ultrason cihazı taşımamıştı. Sonuçta bunu da yapabilirdi.

Doktor kontrolünde yine pek iç açıcı şeyler duymamıştık. Önceki kontrol kadar üzücü şeyler söylemese de beslenme konusunda dikkatli olmam gerektiğini tekrarlamıştı.

Valentino "Herhangi bir sorun var mı?" diye sorduğunda gözleri bir şeyler çözümleyebilirmiş gibi ultrason ekranına döndü.

Doktor ultrason kontrolünde "Şimdilik bir sorun görünmüyor. Ancak bebek olması gerekenden küçük. Gelişimi 4 aylık bir bebeğe göre yeterli değil." derken yüzüm düşmüştü. "Beslenmenize hiç olmadığı kadar dikkat etmelisiniz. Size bir beslenme programı hazırlayacağım, ona uymanız gerekiyor."

En az benim kadar morali bozulmuş görünen Valentino da sanki bu anı bekliyormuş gibi "Hiçbir şey yemiyor, yediklerini de kusuyor." diyerek beni ispiyonladı. "Önerildiği gibi serumla besleniyor."

Aynen ya, ben keyfimden yemek yemiyorum zaten. Aslında canım istiyor ama öylesine yemiyorum. Bebeğimi de düşünmüyorum. Her şeyi keyfimden yapıyorum. Onca kötü şey yaşamadım zaten. Aç susuz kalmadım, kötü günler geçirmedim. Hepsi keyfi yaptığım şeyler yani. Gözlerimi devirdim ve hiçbir şey söylemedim, kendimi savunma ihtiyacı bile duymadım.

Doktor "Bu psikolojik bir durum. En az beslenmeniz kadar stres ve üzüntüden de uzak durmanız gerekiyor. O zaman beslenmeniz de düzene girecektir." dediğinde onaylarcasına başımı sallamakla yetindim. Hani ortamda derdinizi anlattığınızda boş ver kanka ya takma diyen geri zekâlı bir arkadaşınız olur ya, bu tavsiyeler bana o arkadaş gibi geliyordu. Gereksiz ve hiçbir çözüm getirmeyen tavsiyeler. Ben keyfimden stres yapıyorum, yemek yemek ya da stres yapmamak benim elimde ama ben kendi isteğimle yemek yemiyor, stres yapıyordum sanki.

Bana özel hazırlanan beslenme programını ve gerekti uyarıları aldıktan sonra okul müdürünün odasına çağrılıp azar işiten çocuklar gibi eve döndüm.

Yavaşça yatağa uzandığımda Valent sırtımdaki yastığı düzeltirken mesafeli bir biçimde "Tamam, bırak. Gerek yok bu şovlara." dedim yalnızca. Yüzünde katılaşmış bir ifade olan adam kaşlarını çattı.

"Ne saçmalıyorsun sen Lâl? Seni hâlâ çok sevdiğimi gayet iyi biliyorsun." İşaret parmağı karnıma uzandığında içimdeki tuhaf duyguları susturmaya çalışıyordum. Yeniden onun kollarına atlamaya dair yanlış fikirlerle beni dolduran o sese hayır demeye çalışıyordum. Öfkemi taze tutmaya çalışırken karşımdaki adam konuşmaya devam etti. "Hatırlaman gereken bir şey daha var, karnındaki bebek senin olduğu kadar benim de bebeğim. Beni kendinden uzaklaştırsan da ondan uzaklaştıramazsın."

"Bana tekrar yaklaşmak için bebeği kullanmana izin vermeyeceğim, Valentino. Evet, bebeğin babası olabilirsin ama o kapı sana çoktan kapandı. Artık eskisi gibi olamayız. Bundan sonra sadece bebeğimiz için zorunlu zamanlarda bir araya geleceğiz, buna alışsan iyi edersin."

"Seni seviyorum, sana kendimi affettireceğim ve bebeğimin benden uzakta büyümesine asla izin vermeyeceğim. Sen de buna alışsan iyi edersin."

Buyurgan bir tavra büründüğü için öfkelenmiştim. Ama gerçek bir aşk adamı gibi rol kesmesinden daha fazla değil. O an patladım aniden. "Ne affettirmesi be?" Kendime engel olamıyordum. Öyle hiçbir şey olmamış gibi racon kesmesi canımı sıkmıştı. Oscar ödülünün bu yılki sahibi belli oldu, en iyi erkek oyuncu ödülü Valentino Riccardo'ya. Beni aldattığını kulaklarımla duymasam inanabilirdim. Belki. "Ne affettirmesinden bahsediyorsun sen Valentino? Ben sizi duydum! İhanetini kulaklarımla duydum ben!" Sakinleşmeye çalışarak fısıldadım ancak içimdeki öfke ve kini engelleyemiyordum. "O kadını zevkten inlettiğini, Azize'yle yattığını kendi kulaklarımla duydum ben! Tüm bunlara şahit olduktan sonra seni affetmem mümkün mü sanıyorsun?"

Sanki her şeyi ilk kez duyuyormuş gibi şaşkın rolü yapıyordu. "Neden bahsediyorsun sen Lâl? Böyle bir şey asla olmadı! Onunla yatmadım, seni aldatmadım!" Şansını daha sakin bir şekilde denerken benim asla ikna olmayacağımdan habersizdi. "Bak kafam karışıktı, bunu sana daha önce de söyledim. İçten içe onun sen olmadığını biliyordum, henüz bunu kendime kanıtlayamıyordum ama hissediyordum. Aklım bu kadar karışıkken, ona karşı seninle hissettiğim duyguları hissetmezken onunla yattığımı nasıl düşünürsün?" Bana bir adım daha atıp ikna etmek için çaba gösterdi. "Bunu yapmadım! Bana inan, Lâl."

"Sana neden inanayım?" Doğru. Çok yerinde bir soruydu bu. Böyle bir durumda ona nasıl ve neden inanacaktım ki? Beni tüm bu olanların arasında yalnız başıma bırakıp Azize'nin kollarında bulduğum adama neden inanmalıydım? "Beni inandırmana gerek yok Valent, en kötü ihtimalle ondan da bir çocuk yapar mutlu mesut yaşarsın. Görüntüsünün benden bir farkı yok nasılsa, seninle olmak için de can attığı ortada. Bir Lâl kaybettin ama başka bir Lâl kazandın işte. Belki de mutluluğu onda bulursun, bu kadar kasma." diye kestirip attım. Bu ihtimalin canımı tarifsiz yaktığını hissetmeme rağmen o sözler döküldü dudaklarımdan işte.

"Lütfen saçmalamayı kes, Lâl!" Aniden yükselen sesini düzene sokup daha insancıl bir ses tonuyla konuşmaya devam etti. "Bak, gerekirse onu buraya getirir yüzleştiririm. Bunu yapmadığımı sana kanıtlarım, Lâl. Ortada nasıl bir oyun dönüyor bilmiyorum ama bir yanlış anlaşılma olduğu kesin." Gözlerime bakarken kendinden emindi. Bu durum kafamı karıştırmıştı. Azize'ye gerçekleri söyletebileceğinden nasıl bu kadar emin olabiliyordu ki? Belki de ona reddedemeyeceği bir teklif sunardı, kim bilir. "Onunla yatmadım, Lâl."

Tartışacak hâlim yoktu. Yorgundum, bitkindim. Yeni yeni iyileşmeye çalışıyordum. İçimde kopan fırtınaları ve çektiğim zorlukları bebeğime yansıtmamaya gayret ediyordum. Bu tartışma için enerjim yoktu. Boş bir çabaydı bu. Bitmiş gitmiş bir ilişki için beyhude bir çaba. "Ben artık sana güvenmiyorum Valentino. Bunu söylemekten mutluluk duymuyorum ama yaşadıklarım kimseye inanmamam gerektiğini kafama vura vura öğretti. Yalnız başıma yaşadıklarım hiç kolay şeyler değildi. Her şeye rağmen kendimi buraya attığımda gördüğüm şeyler de öyle. Sana inanmak isterdim, hâlâ gurursuzca sana çekilirken sana inanmayı çok isterdim Valentino. Ama bunu yapmam için ortada bir sebep göremiyorum."

"Senden başka kimseye dokunmadım, Lâl. Dokunmam da. Bunu çok iyi biliyorsun. Sana bunu kanıtlayacağım." Hışımla odadan çıkıp gittiğinde ne yapacağını, aklında ne olduğunu merak ediyordum. Azize'yi öyle ölümle falan korkutabileceğini sanmıyordum. İtalya'nın köklü ve güçlü bir suç liderinin yatağına kadar sızan, tehlikeyi ateşle dans edip onunla sevişecek kadar çok seven birini ölümle korkutamazdınız. Çok cılız bir ihtimaldi bu. Peki Valent'in aklındaki neydi o zaman? Doğru söylüyor olabilir miydi?

❝Valentino❞

Doktorun söyledikleri hiç hoşuma gitmemişti. Lâl ile aramızdaki gerginliğin bebeğe de yansıması canımı sıkıyordu. Lâl'in yaşadıkları beni yeterince mahvetmiyormuş gibi bir de bebeğin tehlikede olması...

Eve döndüğümüzde doktorun Lâl'e özel hazırladığı beslenme programının bir kopyasını Nina'ya ulaştırdım. Odaya çıktığımda Lâl Wendy'nin yardımıyla üzerini değiştirmişti, odada yalnızdı ve yatağa uzanırken yastığını düzeterek yardımcı olmaya çalıştım. Ancak hâlâ bana tepkiliydi. Haklıydı ama bu üzüntümün öfkeye dönüşmesine engel olamıyordu. Bazı insanlar gibi ben de üzüntümü öfkeyle ifade edebilenlerdenim. Öfkem Lâl'e değil, kendimeydi. Bu noktaya gelmemize benim hatalı davranışlarım sebep olmuştu. Yaşadıklarının bana yalnızca özetini anlattığı kısmı bile korkunçtu. Buraya, sana gelmek için çok savaştım Valentino. Türlü zorluklardan geçtim. Beni delirtmek istediler, senin olmadığına inandırmak istediler. İnanmadım. Senin bir yalan olduğuna, hayal olduğuna inanmak istemedim. Seninle yaşadığım hiçbir duygunun sahte olamayacağını düşündüm, buna inandım. Ben sana hep inandım. Aç kaldım, hırpalandım. Ateşlerin arasından ölümlerden dönüp de geldim. Ben tüm bunları yaşarken, bebeğimizi hayatta tutmaya çalışırken, mücadele ederken meğer sen burada gününü gün ediyormuşsun. Valent beni arıyordur, kurtarmak için her şeyini seferber ediyordur derken sen... Sen beni bu savaşın ortasında yalnız bıraktın. Bunları söylerken dolan gözleri, o gözlerden süzülen her yaş birer kurşun olup kalbime saplanıyordu. Tüm bunları yaşarken yanında olup her şeye engel olmak isterdim. Bunu ona yapan herkesi mahvedecektim, bu netti. Ancak Lâl tüm bunları yaşadıktan sonra onları cezalandırmamın, öldürmemin ne anlamı vardı ki? Önemli olan tüm bunları yaşamadan onu koruyabilmemdi. Ben her şeyden habersiz evimdeki sahte Lâl'in sırrını çözmeye çalışırken gerçekten âşık olduğum kadın bana ulaşmak uğruna ölümlerden dönmüştü. O beni affetse de ben kendimi affedebilir miydim? Sanmıyorum.

Sırtındaki yastığı düzeltmeye çalıştığımda Lâl mesafeli bir biçimde engel oldu. "Tamam, bırak. Gerek yok bu şovlara."

Kaşlarımı çattım şaşkın bir biçimde. "Ne saçmalıyorsun sen Lâl? Seni hâlâ çok sevdiğimi gayet iyi biliyorsun." İşaret parmağım karnına uzandı. "Hatırlaman gereken bir şey daha var, karnındaki bebek senin olduğu kadar benim de bebeğim. Beni kendinden uzaklaştırsan da ondan uzaklaştıramazsın."

"Bana tekrar yaklaşmak için bebeği kullanmana izin vermeyeceğim, Valentino. Evet, bebeğin babası olabilirsin ama o kapı sana çoktan kapandı. Artık eskisi gibi olamayız. Bundan sonra sadece bebeğimiz için zorunlu zamanlarda bir araya geleceğiz, buna alışsan iyi edersin."

"Seni seviyorum, sana kendimi affettireceğim ve bebeğimin benden uzakta büyümesine asla izin vermeyeceğim. Sen de buna alışsan iyi edersin."

Lâl beklemediğim bir şekilde "Ne affettirmesi be?" diye bağırdı aniden. "Ne affettirmesinden bahsediyorsun sen Valentino? Ben sizi duydum! İhanetini kulaklarımla duydum ben!" Sesi keskin ve öldürücü bir fısıltıya dönüşmüş bir biçimde ekledi. "O kadını zevkten inlettiğini, Azize'yle yattığını kendi kulaklarımla duydum ben! Tüm bunlara şahit olduktan sonra seni affetmem mümkün mü sanıyorsun?"

Duyduklarıma inanamadım. Böyle bir şey asla olmamıştı. Peki ya Lâl'in bahsettiği şey de neyin nesiydi? "Neden bahsediyorsun sen Lâl? Böyle bir şey asla olmadı! Onunla yatmadım, seni aldatmadım!" Delirmek üzereydim. Sakinleşmeye çalışarak burnumdan solurcasına nefes alıp verdikten sonra açıklamaya çalıştım. "Bak kafam karışıktı, bunu sana daha önce de söyledim. İçten içe onun sen olmadığını biliyordum, henüz bunu kendime kanıtlayamıyordum ama hissediyordum. Aklım bu kadar karışıkken, ona karşı seninle hissettiğim duyguları hissetmezken onunla yattığımı nasıl düşünürsün?" Ona bir adım daha atıp ikna etmek için çaba gösterdim. "Bunu yapmadım! Bana inan, Lâl."

"Sana neden inanayım?" Boş vermiş bir ifadeyle ekledi. "Beni inandırmana gerek yok Valent, en kötü ihtimalle ondan da bir çocuk yapar mutlu mesut yaşarsın. Görüntüsünün benden bir farkı yok nasılsa, seninle olmak için de can attığı ortada. Bir Lâl kaybettin ama başka bir Lâl kazandın işte. Belki de mutluluğu onda bulursun, bu kadar kasma." Karşımdaki kadının söylediklerine inanamıyordum. Nasıl böyle düşünürdü? Öfkeden nefes almayı unutmuştum.

"Lütfen saçmalamayı kes, Lâl!" Delirmeme ramak kalmıştı. Gerçekten çıldırmak üzereydim. Karşımdaki âşık olduğum kadının riskli bir hamilelik döneminde olduğunu kendime hatırlatarak sakin kalmaya çalıştım. "Bak, gerekirse onu buraya getirir yüzleştiririm. Bunu yapmadığımı sana kanıtlarım, Lâl. Ortada nasıl bir oyun dönüyor bilmiyorum ama bir yanlış anlaşılma olduğu kesin." Gözlerinin içine baktım ve kesin bir dille ekledim. "Onunla yatmadım, Lâl."

Yorgun bir ifadeyle "Ben artık sana güvenmiyorum Valentino." dediğinde yıkılmıştım. Yaşadıklarından dolayı böyle düşündüğü için onu suçlayamıyordum ama öfkeliydim ve yıkılmıştım. Birkaç gün öncesine kadar beni gerçek Lâl olduğuna inandırmaya çalışırken şimdi ben aynı duruma düşmüştüm, onu aldatmadığıma ikna etmeye çalışıyordum. "Bunu söylemekten mutluluk duymuyorum ama yaşadıklarım kimseye inanmamam gerektiğini kafama vura vura öğretti. Yalnız başıma yaşadıklarım hiç kolay şeyler değildi. Her şeye rağmen kendimi buraya attığımda gördüğüm şeyler de öyle. Sana inanmak isterdim, hâlâ gurursuzca sana çekilirken sana inanmayı çok isterdim Valentino. Ama bunu yapmam için ortada bir sebep göremiyorum."

Öfkeden deliye dönmek üzereydim. Her şey açık değil miydi? Ben böyle bir şey yapmamıştım, ortada Lâl'in aldatma sandığı bir olay, bir oyun vardı. Bunu Azize'nin yaptığı çok açıktı. Onları yüzleştirecektim. Yalanlarını Lâl'e anlatacaktı. "Senden başka kimseye dokunmadım, Lâl. Dokunmam da. Bunu çok iyi biliyorsun. Sana bunu kanıtlayacağım." Odadan çıktığımda öfkem gözlerimi kör etmişti sanki. Lâl'i benden uzaklaştırmak için her şeyi yapan o kadın kendi ölüm fermanını imzalamıştı. Onu öldürmeyecektim, ölmekten beter hâle getirecektim. Ama önce Lâl'e tüm gerçekleri anlatması gerekiyordu.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 Nasılsınız? Ben iyiyim ve yine sizleri çok özledim. 24 Bin okunmaya ulaştık ve bunun şerefine sizlere bölüm getirdim! Yeni bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Açıkçası önceki bölüm yorumlarının azalması beni biraz üzdü, o yüzden bu bölüme yorum yağdırmanızı bekleyeceğim. Yüzümü kara çıkarmayın. 💞 Lâl ve Valentino arasında soğuk rüzgârlar esse de Lâl ve Luigi arasındaki buzlar eriyor, bu konuda nasıl hissediyorsunuz? Buraya yazabilirsiniz. ❤️ Önümüzdeki bölümde neler olacak ya da neler olsun istersiniz? Onunla ilgili yorumlarınızı da buraya alabilirim. Ayrıca uzun zamandır hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini yazmıyorsunuz, gözümden kaçtı sanmayın, buraya da hayalinizdeki sahneleri istiyorum. Canım okurlarım, beni motive eden sizin okumalarınız, voteleriniz ve en önemlisi de yorumlarınız. Bu yüzden lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin, hepsini okumaktan büyük bir zevk alıyorum, onlar benim yakıtım. Beni yorumsuz bırakmayın. Ayrıca sosyal medyadan bizi desteklemeyi ihmal etmeyin olur mu? Instagram ve Tiktok hesaplarımıza davetlisiniz! ❤️ Sizleri çok ama çok seviyorum, sevgiler bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%