@buzlarkralicesi
|
-14/2- ❝Lâl❞ Valent odadan çıktıktan kısa bir süre sonra merakla Wendy, Pietro ve Luigi girdi içeri. Hepsi inşaat kepçesi izleyen meraklı halk gibi aniden odaya doluşmuştu ve Wendy'nin benden bir basın açıklaması beklediği çok açıktı. Öyle ki içeri girer girmez "Bağırışlarınız bütün evi inletti kızım neler oluyor?" diye sordu hemen. Kollarımı kavuşturarak yanıtladım. "Yediği haltları yüzüne vurunca kaldıramadı beyefendi." Pietro ve Luigi'ye dönerek "Azize'yle yattığından bahsediyorum." diye açıkladım. Pietro ve Luigi ne olduğunu anlamaya çalışarak birbirine bakarken Wendy elini beline koymuş mahalle kadınları gibi "Neye şok geçiriyorsunuz anlamıyorum ki, kuzeniniz arkadaşımı aldatmış işte!" diye söylendi. Sonra durumdan emin olmak için bana döndü ve "Aldattığına eminiz değil mi?" diye sordu sessizce. "Sonra boş yere mafya üyelerine posta koyup taklaya gelmeyelim?" "Kulaklarımla duydum Wendy. Valentino inkâr ediyor ama bizzat kendi kulaklarımla duydum." Sakin kalmaya çalışarak ekledim. "Evi terk ettiğim günden önceki gece o odanın önünde her şeyi duydum ben. Artık söylenecek, konuşulacak hiçbir şey kalmadı." Pietro kaşlarını çatıp durumu anlamaya çalışırken "Evden gittiğin günden önceki gece mi?" diye sordu. Zaman detayına takılmış gibiydi. Başımı onaylarcasına salladığımda Luigi araya girdi. "İyi de bu mümkün değil." Küçük Sherlock olayı çözmeye çalışıyordu ama anlamadığım, beni sevmediği hâlde neden Valent'le aramızdaki sorunları çözmek istediğiydi. O an düşünmem gereken bundan daha önemli şeyler olduğunun farkına vardım. Neden bahsettiklerini anlamaya çalışırken "Ne demek mümkün değil Luigi? Kendi kulaklarımla duydum diyorum ya." sözüyle inatlaştım. "Sen de bunca zaman bizim ayrılmamızı isterken şimdi bizi barıştıracağın mı tuttu?" "Lâl, böyle bir şey mümkün değil çünkü bahsettiğin gece Valent'in bu evde olması şöyle dursun, biz Napoli'de bile değildik." Durumu açıklayan Luigi benim şaşkın yüzüme tüm gerçekleri söylemiş olmanın verdiği rahatlıkla bakıyordu. "Belli ki bu işin içinde bir iş var. Ya bir yanlış anlaşılma söz konusu, ya da arkanızdan çevrilen bir oyun var." "Luigi, emin misin?" "Eminim, Lâl. Bunu kanıtlayabiliriz de. O gün yola çıkacaktık ama jet arızalandı, biz de gündüz olan uçuşu iptal edip akşam için tarifeli uçakla Venedik'e gittik. Uçak biletlerimize bakabilirsin." Ambale olmuştum. Söylenenleri anlamakta güçlük çekiyordum, kafam karışmıştı. Nasıl olabilirdi böyle bir şey? Duyduklarım yalansa gerçek olan neydi? Şüpheyle "Valentino'yu korumak için söylemiyorsunuz yani, öyle mi?" diye sordum. Bu kez devreye Pietro girdi. "Lâl, Valent'in seni aldatmayacağını, seni asla bırakmayacağını bal gibi biliyorsun. Kaldı ki bahsettiğin gece biz burada bile değildik, kanıtlarımız var." Wendy şok olmuş bir biçimde bana döndü. "Aman ya Rabbi! Bu kadın ne menem bir şeymiş, ne şeytanmış böyle ya! Ağzım açık kaldı yemin ederim." "Her neyse," dedi Pietro. "Sözlerimiz yeterli değilse uçak biletlerini maillerimden bulup sana atarım. Valentino son zamanlarda kafası karışık olduğu için birtakım hatalar yapmış olabilir. Ama Lâl, emin ol seni aldatmaz. Sadece son zamanlarda çok fazla şey üst üste geldi, bir yandan düşmanlarıyla da baş etmek zorundayken sağlıklı düşünemedi. Bu yüzden karmaşık bir dönemden geçiyor. Bir karar vermeden önce iyi düşün olur mu?" Luigi'ye kaş göz yaptıktan sonra ekledi. "Biz artık çıkalım, işlerimiz var, Lâl de dinlensin." Bana döndü. "Kendine dikkat et. Dinlenmene bak." Luigi ve Pietro gittikten sonra karmakarışık aklımla kalakalmıştım öyle. Artık ne yalan ne gerçek ayırt edemiyordum. Luigi ve Pietro da öyle kesin konuşmuştu ki kanıtları bile vardı. İkisi de son derece kendilerinden emindi. Öte yandan Valentino'nun peşindeki düşmanları çıkmıştı bir de. Daha önümüzdeki sorunu bile çözememişken bir de bu içten içe korkutmuştu beni. Ya ona zarar verirlerse? Aklımdaki bu korkunç düşüncelerle arama Wendy'nin sesi girmişti. "Bana kalırsa Pietro'nun söylediklerini dikkate almalısın. O Luigi midir her ne boksa, hiç güven vermiyor bana ama bak Pietro da aynı şeyi söylüyorsa düşünmeye değer." Kısa bir duraksamanın ardından ekledi. "Hem aylarca bana telefonda anlattığın Valentino böyle alelade bir hata yapmaz gibime geliyor. Yapsa yaptım der, yapmadım diyor. Senin bana anlattığın adam dürüst bir adamdı, şimdi neden ortada hiçbir şey yokken yalan söylesin?" "Bebek için, Wendy. Başka ne için yalan söylesin? Bebeği kaybetmemek için yalan söylüyor olabilir." Söylediğim şeye kendim bile inanamıyordum çünkü o gece Valent'in evde olmadığına dair ciddi kanıtlar var gibi görünüyordu. "Ama bilmiyorum, Wendy. Bir yandan da yalan söylemeye ihtiyaç duymayacak kadar güçlü biri sonuçta." "Ben de onu diyorum be kızım! Nereye kaçarsan kaç eliyle koymuş gibi bulur seni. E buldu da! Gücünü kötüye kullanacak olsa bebeği elinden alabilir. Niye senin gönlünü yapmaya çalışsın? O yüzden kestirip atma, etraflıca bir düşün. Sonra yine ne karar verirsen ver." Saatine baktı ve ekledi. "Yemek saatin gelmiş, ben mutfağı kontrol edeyim. Valent'in kesin emri var, yemek saatini geciktirmememiz lazım. Sen şimdi dinlen, menün hazır olunca getiririm." Bense yalnızca başımı sallamakla yetindim. Başımı yastığa koyduğumda gözlerim kapanmaya başlamıştı. Aklımdaki düşüncelerle uykuya daldığımda herkes iyi düşünmemi söylüyordu ama kimse nasıl karar vereceğimi söylemiyordu. Yolumu kaybetmiş gibiydim. Ne düşüneceğimi bilemez hâldeydim. Kalbim onu sevdiği için aklamaya çalışıyordu, söylenen her şeye inanmaya hazırdı. Aklımsa karmakarışıktı. Kalbimin sesini dinleyecek olsaydım hâlim yine nanaydı anlayacağınız. Gözlerimi araladığımda onu tepemde görmeyi beklemiyordum. Bir eli saçlarımı okşarken diğer eli karnımdaydı. Uyku sersemi kaşlarımı çatıp ona baktıktan sonra usulca ellerinden uzaklaştım. Benim hamlemle geri çekilen adam bu durumu umursamadan "Merhaba." dedi ancak sesinde temkinli bir ifade vardı. Ters bir tepki vermemden hatta yarım bıraktığımız kavgayı devam ettirmemden tereddüt eder gibiydi. "Kendini nasıl hissediyorsun?" "İyiyim." "Tartışmayı yeniden başlatma niyetim yok ama seni Azize'yle yüzleştireceğimi söyledim, sözümün arkasındayım." "Gerek yok." Merakla kaşlarını çatan adama karşılık devam ettim. "Şuan onunla yüz yüze gelmek istemiyorum. Zaten sonucun bir şeyi değiştireceğini de sanmıyorum." "Ne demek bu?" "Artık seni istemiyorum demek." "Lâl, yapma." "Neyi yapmayayım Valentino? Sen beni, âşık olduğunu iddia ettiğin kadını ayırt edemedin. Bu evde yaşadıklarımı nasıl unutabilirim? O kadınla o odadayken benim bir sığıntı gibi bu evde yaşadığım günleri nasıl unutturabilirsin bana? Mümkün mü bu sence?" "Lâl, haklısın. Aksini iddia etmiyorum. Güvenini sarstım, bunun da farkındayım. Ama ani kararlar veriyorsun. Düşünmeden hareket ediyorsun. Yaşadığımız her şeyi öylece silip atamazsın." Sessizliğimden faydalanarak "Senden sadece bize zaman vermeni istiyorum. Sana her şeyi affettirmek için elimden geleni yapacağım." dedi yalnızca. Sahiden bunu yapabilir miydi? Ben bile buna inanamazken yaşananları unutmak mümkün müydü? Kendimi boşlukta gibi hissediyordum. Hiçbir yere ait değilmişim gibi. "Nina yemeğini getirecek, yemek saatini aksatmamalısın." Herhangi bir yanıt vermedim. Birkaç dakikalığına dışarı çıkan adam tekrar içeri girdiğinde bir telefon görüşmesi yapıyordu. Kapı tıklatılıp Nina içeri girdiğinde Valentino hâlâ telefondayken el ve kaş göz işaretleriyle yemeği bana servis etmesini istedi. Ben el işaretiyle kadını durdurup tepsiyi elinden aldım ve kendim yiyebileceğimi söyledim. Nina çıktıktan sonra Valentino bir süre daha telefonda İtalyanca bir şeyler konuştuktan sonra telefonu kapattı. Yatağın kenarına oturup yemek yememi izledi. Aramızdaki bu soğukluk beni günbegün yiyip bitiriyordu. Ama bu soğukluğun sebebi de bendim, biliyordum. Belki birbirimizden uzak olsaydık zamanla onu unutabilirdim ama böyle sürekli yan yanayken aklımın sesiyle kalbimin sesi sürekli kavga ediyordu, biri diğerini susturmaya çalışırken arada olan bana oluyordu. Ne onunla olabiliyordum ne de onu unutabiliyordum. Bu durum beni delirtiyordu. Önümdeki tepsiyi hafifçe ittim. "Yeter bu kadar, daha fazla yiyemeyeceğim." Israr etmemesine memnundum çünkü midem yeni yeni kendine geliyordu, daha fazla zorlamak istemiyordum. Onaylarcasına başını salladıktan sonra "Küçük bir işim var, dışarı çıkmam gerekiyor." açıklamasını yaptıktan sonra bir çocuğu uyarır gibi ekledi. "Ben gelene kadar uslu dur." "Uslu durmayıp ne yapacağım? Evi ateşe mi vereceğim Valentino?" "Senden beklemem diyemiyorum." Yalandan yargılayan bakışlarla bana baktıktan sonra şakağıma bir öpücük kondurdu ve "Kendine dikkat et." diyerek odadan çıktı. Beni öpmesine neden izin vermiştim ki? Boş bir anımı yakalamıştı sinsice. Az önce ne güzel kendimi geri çekip tavrımı ortaya koymuştum. Neden ona karşı tam bir tavır koyamadığımı düşünüp öfkelendim. Hayır Lâl, bunun affı olmaz. Bunu affedemezsin. Tavrını tam anlamıyla ortaya koymalısın. Tamam mı? Hey, kime diyorum? İç sesime kulak vermeye çalışsam da aklımın devre dışı kalmasına nasıl bir çözüm üretebilirdim bilmiyordum. Bana dokunmasına, beni öpmesine hayır diyebilmeliydim. Buna alışmalıydım. Yavaş yavaş koparmalıydım onu içimden. Koparıp atmalıydım. O sırada kapı çaldı ve içeri tam bu düşüncelerimde bana en büyük desteği verecek kişi geldi desem de inanmayın, çünkü gelen tam anlamıyla düşman cephenin adamı Wendy'di. Hain Wendy. Kesin bir şey söylemese de hâl ve tavırlarından Valent'in yanında olduğunu görebiliyordum. Hayır ikisini de tanımasam -ki teknik olarak Wendy'yi tam anlamıyla tanıdığım söylenemezdi- Valentino kendisini savunması için Wendy'yi maaşa bağladı sanabilirdim. Meraklı bir edayla gözlerini açmış "Eee ne konuştunuz?" diye sordu ilk etapta. Kendisinden daha farklı bir tepki beklemiyordum açıkçası. "Bir şey konuşmadık, her zamanki şeyler işte. Bize bir zaman ver dedi, kendimi affettireceğim falan dedi. Öyle şeyler işte." Yatağın kenarına oturup ellerini birbirine vurup şaklattı. "E ne güzel işte!" "Neresi güzel Wendy?" Gözlerimi devirdim. Arkadaşımın her şeyi güzel yanlarıyla görmesi ne kadar güzel olursa olsun bu kez gereksiz bir Polyannalığa soyunduğu da bir gerçekti. "Yaşananları nasıl unutturabilir ki bana?" "Lâl, bana kalırsa abartıyorsun. Bak, tamam seni tanıyamaması faul, eyvallah. Benim buna bir lafım yok, Valentino'nun da lafı olduğunu sanmıyorum. Ama her şey o kadar basit değil ki. Sana defalarca söyledim, yine söylüyorum, sizin bu yaşadıklarınız her gün normal insanların yaşadığı şeyler değil ki. İnsanoğlu beşer şaşar. Hatasız kul olmaz be kızım. Eğer ortada bir ihanet yoksa ilişkiniz, uyumuz yeniden denemeye değer." Wendy'nin söylediklerine pek karşılık veremiyordum çünkü kısmen haklı olduğu konular da yok değildi. Ama içimdeki bu kırgınlığı nasıl tedavi edebileceğimi kimse söylemiyordu. Nasıl eskisi gibi iyi olabilirdim? Bu mümkün olabilecek miydi? Hepsi birer soru işareti olarak hayatımda varlığını sürdürüyordu. Beklemediğim bir anda Wendy "Ay bu arada Pietro'dan duydum, Valent aslında Azize'yi yüzleşmeniz için getirecekmiş ama o yılan kendinde olmadığı için getirememiş haberin olsun. Sonra Valent'in lafları boş çıktı diye yeni bir tribal enfeksiyona girme." sözüyle o pisliği tekrar hatırlatıp aklıma soktu. "Artık kendinden geçecek kadar başına neler geldiyse." Ben suskunluğumu korudukça Wendy sanki hiçbir şey olmamış gibi kendi kendine konuşmaya devam ediyordu. "Gerçi hepsini hak ettiğine sonsuz kere eminim de." Aklına yeni bir şey gelmiş gibi bana döndü bıraksam sonsuza dek kendi kendine konuşabilecek potansiyele sahip kız. "Acaba enişteden rica etsem o kaltağı benim elime verir mi? Şöyle evire çevire döver parçalar gebertirim onu." "Ne eniştesi Wendy, çarpacağım ağzına iki tane şimdi." Beni kınayan bakışlarla ağzının içinden söylenmeye başladı. "Aaa, bu da kalkmış adamdan çocuk yapmış ben enişte deyince tribe giriyor." Daha anlaşılabilir bir ses tonuyla ekledi. "Ne diyeyim Lâl, bacanak mı diyeyim?" "Valentino diyebilirsin, onun bir adı var." "Ben enişte demeyi tercih ediyorum. Kanım kaynadı belki, Allah Allah ya!" Pietro ve Luigi tayfasıyla çok sıkı fıkı olduğunu fark ettiğim arkadaşıma "Bebeğim sen unutsan da düşman ülke olduğunu onlar unutmaz, uyandırayım seni duruma." diye uyarıda bulundum alaycı bir şekilde. Aynı dalgacı ifadeyle şaşırmış gibi yaptı Wendy. "Aaa tüh! Keşke bunu adamdan hamile kalmadan önce söyleseydin, şuan hiçbir anlamı kalmadı biliyor musun?" Daha laf sokan bir edayla devam etti. "Madem bu kadar milliyetçiydin neden adamdan çocuk yaptın?" "Ya bir sus Wendy, ben ne bileyim?" Biraz Wendy'yle atışınca eski formuma dönmüştüm sanki. O eski neşeli hâllerimin fragmanını yaşıyor gibiydim ve bana iyi gelmişti. ❝Valentino❞ Eve döndüğümde çok öfkeliydim. Azize'nin yanından hiçbir şey elde edemeden dönmüştüm. Şimdilik. Azize kendinde olmadığı için onu buraya getirip Lâl ile yüzleştirememiştim ama öyle ya da böyle bu yüzleşme gerçekleşecekti. Böylece o dişi şeytan çevirdiği oyunların hepsini Lâl'e anlatıp bozduğu her şeyi yeniden düzeltecekti. Usulca yatak odasına girdiğimde Lâl uyuyordu. Derin bir uykuda gibiydi. Bana ne kadar öfkeli olduğunu görebiliyordum. Daha önce de kavgalarımız olmuştu. Yanlış anlamalarımız. Kavgalarımız. Ama hiçbiri bu kadar sarsıcı değildi. Bu kez Lâl her şeyi bitirmiş gibi görünüyordu ve onun bu tavrı beni korkutuyordu. Aramızdakilerin gerçek bir şeyler olduğuna emindim ama Lâl'in yorulduğunun da farkındaydım. Onu kaybetmek istemiyordum. Tüm bunları düşünürken yatağın kenarına oturmuş onu seyretmeye başladım. Bu şartlarda ona maksimum yaklaşabileceğim zaman dilimi de onun uyuduğu zamanlardı. Bunun dışında ne yüzüme bakıyordu ne de gerekmedikçe benimle konuşuyordu. Konuşmalarımızın çoğu da kavgayla sonuçlanıyordu. Birbirimize neler yapmıştık... Yalnızca birbirimizi etkileseydi bu sorun olmazdı ama istemeden bebeğimiz de hırpalanıyordu bu belirsizliklerden ve bitmek tükenmek bilmeyen kavgalardan ötürü. Uzanıp saçlarını okşadım bir elimle. Diğer elim ise tereddütle de olsa onun küçük karnına gitmişti. Muhtemelen uyanık olsaydı kendisine bu kadar yaklaşmama asla izin vermezdi. Ben ne kadar dominant ve otoriter olsam da onun hırçınlıklarıyla ve inadıyla benden aşağı kalır yanı yoktu. Uyanmamasını dileyerek babası olduğum minik şeye dokundum. Sanki hissetmiş gibi hareket ediyor gibiydi. Tanrım. Bu his çok farklıydı. Bu onunla ilk tanışmamızdı. İlk defa böyle hissediyordum. Duygularımı rafa kaldıralı çok olmuştu. Tam kalbimi devre dışı bırakmışken Halikarnas'ta bir barda o çıkmıştı karşıma. Asla karşılaşamayacağımı kabullenmek üzere olduğum rüyalarımın kadını. Çok kez sevmiş olabilirdim ama ilk kez âşık olmuştum. İlk kez bu kadar gerçek bir şey hissetmiştim. Şimdiyse dudaklarında aşkı ilk defa hissettiğim kadın bana ilkleri yaşatmaya devam ediyordu. Şu anki duygularım aşkla harmanlanmış bambaşka bir duyguydu. Âşık olduğum kadınla bana ait bir şeyin varlığını hissetmiştim. Bunu bilmek başka, hissetmek ise bambaşkaydı. Bu deneyimi duyumsamak içimde binlerce kelebeğin kanat çırpışı gibiydi. Bir elim rüyalarımın kadınının saçları arasındayken diğeri bize ait olan küçük şeyi hissediyordu. İçim tuhaf ama imkânsız olacak kadar güzel bir duyguyla doluyordu. Bir insan başka ne isterdi, hayattan ne beklerdi? Âşık olduğu kadının onu affedip tekrar sevmesini. Belki de. Lâl kendine geldiğinde ona bu kadar yaklaştığımı gördüğü için ters davranacağına neredeyse emindim. Sakin ama temkinli bir ifadeyle "Merhaba." dedim. Tepkisini ölçmek için biraz süzdüm onu. "Kendini nasıl hissediyorsun?" "İyiyim." "Tartışmayı yeniden başlatma niyetim yok ama seni Azize'yle yüzleştireceğimi söyledim, sözümün arkasındayım." "Gerek yok." Neden fikrini değiştirdiğini merak etmiştim. "Şuan onunla yüz yüze gelmek istemiyorum." Haklıydı. Yaşanan bunca şeyden sonra, bebeğimizin bile tehlikeye girmesine sebep olan o kadını tekrar görüp kötü etkilenmek istemiyordu. Ancak eğer yüzleşmeyi kabul etmezse bu konuda masum olduğumu nasıl kanıtlamamı bekliyordu? "Zaten sonucun bir şeyi değiştireceğini de sanmıyorum." Kestirip atan sözleriyle umudumu yok etmeye çalışıyordu. "Ne demek bu?" "Artık seni istemiyorum demek." Yalandı bu. Beni sevdiğini biliyordum. Bunu gözlerinden bile görebiliyorken inanmamı nasıl beklerdi anlamıyordum. "Lâl, yapma." Bana öfkelendiğini, beni unutmak istediğini tahmin edebiliyordum ama aşk... Söküp atmak insanın elinde olan bir şey değildi. Bebeğimizi bana sormadan aldırdığını söylediğinde bunu ben de yapmak istemiştim. Çok kez onu unutmayı denemiştim ama olmamıştı. Şimdi onun da aynı savaşı verdiğini görebiliyordum. "Neyi yapmayayım Valentino? Sen beni, âşık olduğunu iddia ettiğin kadını ayırt edemedin. Bu evde yaşadıklarımı nasıl unutabilirim? O kadınla o odadayken benim bir sığıntı gibi bu evde yaşadığım günleri nasıl unutturabilirsin bana? Mümkün mü bu sence?" "Lâl, haklısın. Aksini iddia etmiyorum. Güvenini sarstım, bunun da farkındayım. Ama ani kararlar veriyorsun. Düşünmeden hareket ediyorsun. Yaşadığımız her şeyi öylece silip atamazsın." Onu ikna etmek için elimden ne geliyorsa yapacağımı bilmeliydi. Böyle basitçe bitemezdi. "Senden sadece bize zaman vermeni istiyorum. Sana her şeyi affettirmek için elimden geleni yapacağım." Onunla tartışmaya girmekten kaçınarak "Nina yemeğini getirecek, yemek saatini aksatmamalısın." dedim ve yapmam gereken birkaç telefon görüşmesi için odadan çıktım. Kısa bir süre sonra telefon görüşmem henüz bitmemiş olmasına rağmen odaya döndüm. Kendisini çok iyi tanıyan biri olarak Lâl'i çok uzun süre yalnız bırakmamam gerektiğini öğrenmiştim. Neyse ki içeriye girdiğimde Lâl yatağında uslu bir biçimde oturuyordu. Benden kısa bir süre sonra da Lâl'in özel yemek menüsüyle içeri Nina girdi. Kısa el işaretimle servise başlamıştı. Görüşmem bittikten sonra yatağa oturup onun sakince yemeğini yiyişini izledim. Minik lokmalarla da olsa yiyebilmesi bana huzur veriyordu. En azından bu eve ilk geldiği kadar kötü durumda değildi. Biraz yedikten sonra tepsiyi önünden ittiğinde "Yeter bu kadar, daha fazla yiyemeyeceğim." dedi sakince. Daha yeni yeni kendine gelip doğru düzgün yemek yemeye başladı için zorlamak istemedim. Başımla onayladım. Onu böyle yalnız bırakmak istemiyordum ama halletmem gereken işler vardı. Onu Wendy ve Nina'ya emanet edecektim. Yalnız başına kalırsa herhangi bir delilik yapmayacağının garantisi ne yazık ki yoktu. "Küçük bir işim var, dışarı çıkmam gerekiyor." Uyarıcı bir bakışla ekledim. "Ben gelene kadar uslu dur." "Uslu durmayıp ne yapacağım? Evi ateşe mi vereceğim Valentino?" "Senden beklemem diyemiyorum." Yaramaz bir çocuğu yalandan azarlar gibi baktıktan sonra şakağından öptüm. Bu uzun zamandan sonraki ilk yakınlaşmamız diyebilirdim. Beni engellemediği ya da itmediği için mutlu olmuştum çünkü dudaklarım şakağını bulduğunda onu ne kadar özlediğimi bir kez daha hissetmiştim. İçimde sıcacık duygular büyümüştü. "Kendine dikkat et." Odadan çıktığımda beklediğim gibi arkamdan bir şeyler de fırlatmamıştı. Bu demek oluyordu ki onun için hâlâ bir şansım vardı. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 Geçen bölümü okurlarıma ithaf etmeyi unutan ben. 🥲 Neyse, geç olsun güç olmasın. Bu bölümü Fatimascherry , Masumkedicik01 , Sessiz_ve_serin , zehraakar158 , husaynnn , ozgemrm , asilaaaa88 , best_love12 , Wvweever , fuckinceg26 okurlarıma ithaf ediyorum. 💞 Bu kadar hızlı okunma kazanmamızdan çok etkilendim! Harikasınız! Buraya bölümü nasıl bulduğunuzu yazabilirsiniz, buraya da yeni bölüm tahminlerinizi ya da yeni bölümde olmasını istediğiniz şeyleri yazabilirsiniz. Sizce Lâl Valent'i affedecek mi ya da bu kolay olacak mı? Affedecekse nasıl affedecek, affetmesine sebep olacak patlama noktası sizce nasıl bir olay olacak? Bu konudaki düşüncelerinizi de buraya alabilirim. Ve tabii geleneksel hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini de mutlaka buraya kondurun olur mu? Her şeyden önce bol yorumlarınızı beklediğimi biliyorsunuz çünkü yorumlarınızı okurken kendimi fişek gibi hissediyorum ve hemen yeni bölüm yazasım geliyor! Her neyse çok gevezelik ettim, sevgiler bol kokulu öpçükler! 😘❤️ ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |