@buzlarkralicesi
|
-16/1- ❝Valentino❞ Lâl'i odasına gönderdikten sonra çalışma odasında yalnız kalmıştım. Sağ elimi sıkıntıyla saçlarıma geçirirken bıkkınlıkla nefesimi bıraktım. Pietro'yu arayarak kısaca "Dokuz. Zita'yla iş birliği yapıyor olabilir." deyip telefonu kapattım. O yine ayağıma dolanmıştı. ❝Lâl❞ Gece terastaki koltukta otururken şalıma sarınmış gökyüzünü seyrediyordum. Herkes uyumuş, Valent çalışma odasındaydı. Beni bir türlü uyku tutmamıştı. Elimde ölmeden önce yapılacaklar listesi varken bugün gerçekleştirdiğimiz maddenin yanına bir tik attım. Madde 5 - Bir not yaz, şişeye koy ve denize at. ✓ Ölmeden önce yapılacaklar listesi. Bizi birleştiren liste de diyebilirdik aslında. O listede bir yabancıyı öp maddesi olmasaydı belki ikimiz de birbirimizle hiç karşılaşmadan ölecektik. Hayat biraz garipti. Bazı şeyler için keşke derken bazıları için iyi ki diyorduk. Madde 28 - Yıldızları izle ve bir dilek tut. Deftere göz atarken arkamdaki sesle ürperdim. "Tuttuğun dileği merak ettim doğrusu." Hafifçe arkama döndüğümde arkamda elleri ceplerinde ayakta durmuş bana bakıyordu. Birkaç saat önceki öfkeli ve gergin hâlinden pek de eser yok gibiydi. "Henüz bir dilek tutmadım." dedim sakince. "O hâlde birlikte tutmanın vakti geldi demektir." Hafifçe kendine bir yer açtı ve yanıma oturdu. "Bugün şişeye koyduğun notta ne yazdığını söylersen düşünebilirim." Tam zamanı gelmişken golümü atmıştım. Merakımı dindirmek için iyi bir fırsat gibi görünmüştü. O ise hiç de gizli kalması gereken bir sırdan bahsetmiş gibi görünmüyordu ve açık yüreklilikle "Beni sevmekten hiç vazgeçme, yazmıştım yalnızca. Daha önce de sorsaydın söylerdim." yanıtını verdi. Omuz silkerken ekledi. "Gizli bir şey değildi." Şalıma sarınmış arkama yaslanırken huzurlu hissediyordum. "O zaman yıldızları seyrederken tutacağın dilek de pek farklı olmayacak." diye mırıldandım uykulu bir sesle. "Üşüyor musun?" Bir yanıt vermedim. Hava serinlediği için hafif bir ürperti duyuyordum. Kollarını bana sardı, kendimi geri çekmedim. Bu bana kendimi güvende hissettiriyordu. Birlikte yıldızları seyrettik. Bir yıldızın kaydığını gördüğümde heyecanla işaret parmağımı uzattım. "Yıldız kayıyor! Hemen dilek tut!" Kendinden emin bir gülümsemeyle gözlerime bakan adam "Benim dileğim gerçek oldu." dedi yalnızca. Bakışları ondan uzak durmama hiç yardımcı olmuyordu. Bana yaklaştıkça içimde volkanik bir patlama yükseliyormuş gibi hissettiriyordu. Allah'ım. Kalbim yine çok hızlı atmaya başlamıştı. O dudaklarıma uzanırken kendimi geri çekmek istesem de bunu yapamıyordum. Vücudum beynimden bağımsız hareket ederken dudaklarım dudaklarıyla buluştu. Yine onun tatlı sert yarattığı hislerle zevkli bir savaş sürerken bulmuştum kendimi. Sağ elim boynunu kavramış saçlarına doğru okşar vaziyette çıkarken kalbim ağzımda atıyordu. İçimde uyandırdığı ve benim bastırdığım tüm o duygular kat kat artarak geri gelmişti. Dudaklarımız ayrıldığında o gözlerime bakarken bütün yüzümün yandığını hissedebiliyordum. Zor da olsa geri çekildim ve gözlerine bakmadan "Bir daha bunu yapma." diyebildim yalnızca. "Sakın hiçbir şey olmamış gibi davranma." Valentino ise sert tavrımla hiç ilgilenmiyor gibiydi. Ona olan zaafımın farkındaydı ve bunu kullanmaktan çekinmiyordu. Yüzüm elleri arasındayken "Kızardın." diye mırıldandı beni daha da utandırmaktan çekinmeden. Bense kuyruğu dik tutmaya çalışırken ve "Sana öyle gelmiş." derken gözlerine bakmamaya gayret ediyordum. Kaşlarını inanmaz bir biçimde alayla kaldıran adama göz ucuyla baktıktan sonra ayağa kalktım, şalıma sarıldım ve Valent'i arkamda bırakarak içeri girdim. Gözlerimi araladığım zaman yatakta tek başımaydım. Saat neredeyse öğlene geliyordu. Yavaşça yataktan kalktım ve duşa girdim. Giyinip aşağı indiğimde Wendy, Pietro ve Luigi masada yemek yiyorlardı. Wendy yine Luigi ile didişiyor gibiydi. İlk karşılaştıklarından beri pek yıldızları barışmamıştı anlaşılan. Gerçi Luigi'yle sonradan tanışıp iyi anlaşan birini henüz görmemiştim. Gıcık biri olduğunu kabul etmeliydik. "Herkese günaydın." dediğimde Wendy gözlerini devirerek güldü ve saate baktı. "Tünaydın diyecektin galiba yanlışlık oldu." Onaylar bir biçimde başımı sallayarak güldüğümde etrafıma bakındım. "Valentino nerede?" "Bahçede gizemli ve yakışıklı bir adamla konuşuyor. Uyandığında seni görmek istiyordu ama..." Merakla kaşlarımı çattığımda masadaki kimse aklımdaki soruyu yanıtlayacak gibi durmuyordu. Zaten Wendy de hiçbir fikrim yok der gibi omuzlarını havalandırdı. Hiçbir şey söylemeden kapının önüne çıktım. Bahçede yürüdüm ve az ilerde üzüm bağlarının arasındaki kamelyada Valent'i bir adamla ayakta elleri ceplerinde konuşurken gördüm. Usulca yanlarına yürürken Wendy'nin bahsettiği adam bu olmalı diye düşünüyordum. Kamelyaya geldiğimde sakince "Merhaba. Bölüyor muyum?" diye sordum. Valentino istifini bozmadan "Hayır, bebeğim gel lütfen." derken ceplerindeki ellerini çıkarmış birini belime sarmıştı bile. "Sizi tanıştırayım, Lâl bu Nikolai. Bundan sonra kendisi senin yakın koruman. Nereye gidersen yanında olacak." Nikolai diye tanıtılan adam beni daha önce tanıyormuş gibi -muhtemelen Valent bahsettiği içindir- ellerini önünde birleştirmiş bir biçimde bana baş işaretiyle selam verdi ve İngilizce karşılık verdi. "Memnun oldum, Lâl Hanım. Emrinizdeyim." En az Wendy'nin bahsettiği kadar karizmatik ve gizemli biri gibi görünüyordu. Uzun boylu, orta kumral ve koruma olmanın hakkını verecek kadar kaslı görünüyordu. Sağ yanağında çizik gibi küçük bir yara izi vardı ancak yüzü belaya karışmak için fazla yumuşaktı. Bense şaşırmıştım. Özel korumam olmuştu. Öyle aniden. Daha önce de bir sürü şey yaşamıştık ama böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Daha ciddi bir tehlike mi vardı benim bilmediğim? Dün gece Valent'in ne kadar öfkelendiği aklıma geldi ve bu düşüncem gittikçe daha da güçlendi. Duyduklarımın şokunu atlatamamış bir biçimde Valent'e döndüm. "Valentino biraz yalnız konuşabilir miyiz?" Valent adama baş işaretiyle gidebileceğini dikte ettikten sonra baş başa kaldık. "Sorun ne?" "Sence de sorun açık değil mi?" Neler olduğunu çözümlemeye çalışıyordum. Benden habersiz bir şeyler dönüyor gibiydi ve ben kendimi her şeye kör ve sağır bırakılmış küçük bir çocuk gibi hissediyordum. "Ne oluyor Valent? Nereden çıktı bu koruma olayı birdenbire?" Alaycı bir ifadeyle hafifçe kaşları havalandığında fazlasıyla karizmatik oluyordu. "Ne o, yine kaçış planları yapamayacaksın diye endişelendin mi?" Bense onun ne kadar karizmatik ve seksi olduğuyla ilgilenemeyecek kadar şaşkın ve merak içerisindeydim. "Beni dizginlemek için koruma tutmuşsun gibi numara çekme." Ciddi bir ifadeyle dürüstçe sordum. "Tehlikede miyiz Valentino? Bana anlatmadığın bir tehlike mi var?" Bir süre ifadesizce beni seyrettikten sonra "Tehlike bizim hayatımızın bir parçası, Lâl." diyerek muğlak bir yanıt verdi. Kolunu bana sarıp şakağımdan öptü. "Sen bunlara kafanı yorma. Merak etme, size bir şey olmasına izin vermem." Usulca ondan uzaklaştım. Ona uzak davransam da tehlikede olduğumuzu düşünürken Valent'e bir şey olma ihtimali de ister istemez korkutuyordu beni. Bize bir şey olmasına izin vermeyeceğini söylüyordu ama kendisi için bir garanti vermiyordu. Ya ona bir şey olursa? Normal şartlarda gebersin demem gerekirdi biliyorum ama yaşadığımız her şeye rağmen, kalbimi kırıp dökmesine rağmen onu seviyordum ve ona bir şey olma ihtimali korkudan içimi titretiyordu. Onu sevdiğimi inkâr edemezdim ama bazen bazı şeyleri uzaktan sevmemiz gerektiğini de anlamıştım sanırım. Her birbirini seven kavuşmak zorunda değildi. Ve bu aşk benim dengemi bozuyorsa, bana kendimi iğrenç hissettirip nefret duymama sebep oluyorsa uzaktan sevmenin zamanı gelmiş demektir. "Bana dokunmanı istemiyorum, Valentino." Nefretten çok uzak bir sakinlikte ama buz gibi soğuk bir ses tonuyla söylemiştim bunu. "Lâl, beni kendinden uzaklaştırma. Bunu istemediğini biliyorum." "Her şeyi bildiğini sanmaktan vazgeç artık. Kararlarıma saygı duymayı öğren." "Bana aksini gösterebilir misin? Beni istemediğini söyleyebilir misin? Dün gece terasta seni öptüğümde karşılık verdiğini inkâr edebilir misin?" O an kendimden nefret ettim. Öyle iradesiz ve zayıftım ki karşımdaki adama söylediklerini yutturamıyordum bile. Bana bunları söyleyip dün geceyi yüzüme vurabiliyordu çünkü buna izin vermiştim. Dün gece terasta dudaklarıma yapıştığında karşı koyamadığım için kendime öfkelendim ve öfkemi karşımdaki adamdan çıkarmak istedim. "Sen kendini ne sanıyorsun? Yaptığın onca şeyden sonra hiçbir şey olmamış gibi devam mı edeceğiz sandın? Her şeyi unutabilecek kadar midesiz miyim ben?" "Lâl, bir şey olmadı diyorum! Kanıtlarını gösterdim, sen de kabul ettin." "İhanet sadece bedensel olan bir şey değil, Valentino. Sen ikimizin arasından beni ayırt edemedin! Ben senin bir anlık kafa karışıklığına kurban giderken sesin soluğun çıkmıyordu, şimdi mi erkekliğin aklına geldi de palazlanmaya başladın?" Histerik bir biçimde başımı salladım aşağı yukarı. "Tabii ya, Zita haklıydı. Ondan nefret etsem de seni yıllarca tanıyan o kadına hak veriyorum. Bana içine boşalacağı herhangi bir kadından bebek sahibi olabilecekken seni seçmesinin sebebi bir takıntı, demişti. Meğer ne kadar haklıymış. Senin için ben ya da Azize, ne fark eder ki? Rüyalarındaki kadına, Andrea'ya benzemesi yeterliydi kapılıp gitmen için." Düşünüyordum da... En başından beri tesadüfen barda tanışıp öpüştüğü kadın ben değil de Azize olsaydı ne olacaktı? Beni hiç tanımamış olacaktı. Belki de ona âşık olacaktı. Hayallerindeki kadın tam anlamıyla o olacaktı. Kim bilir? Bunu düşünmek beni daha da öfkelendirdi. "Sen koca bir yalansın, Valentino Riccardo. Koca bir yalansın." Söylediklerimin ardından öfkeden gözleri kızaran adam burnundan solurken çizgi filmlerde kafasından duman çıkan öfkeli karakterlere benziyordu. Sadece onlardan daha korkutucuydu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes alan Valentino "Beni gerçekten öfkelendiriyorsun, Lâl." dedi dişlerinin arasından. "Bence bu konuşmayı daha sonra sakin bir zamanda tekrar yapalım." "Konuşulacak bir şey yok. Sen bir korkaksın! Kendi travmalarınla, korkularınla ve takıntılarınla yüzleşemeyecek kadar korkak bir adamsın!" Ağız dolusu "Senden nefret ediyorum!" diye bağırdım. Hiçbir şey söylemeden hışımla giden adam yolda karşısına çıkan her şeyi devirerek gözden kayboldu. Onu daha önce bu kadar öfkeli görmüş müydüm bilmiyordum ama o an ben de çok kızgındım. Hazmedemiyordum yaşananları. Nasıl hazmedilebilirdi, bunun bir yolu var mıydı onu da bilmiyordum. Her şey tam düzelecek gibiyken ortamı geren bendim, görünürde öyle olduğunun farkındaydım ama olanlar yeterince üst üste gelmiş, sinirlerimi yıpratmıştı. Bir patlama noktasına geldiğimde de öylece dökülüvermiştim işte. Tamam, ona söylediklerim benim için de geçerliydi. Ben de korkağın tekiydim belki, travmalarımla ve korkularımla yüzleşemiyor, kendimi cool kız havalarının arkasına saklıyor olabilirdim ama karşımdaki adamda kendimi görmem miydi beni sinirlendiren? Yoksa bana Azize konusunda dürüst olmadığı için mi öfkeleniyordum gerçekten bilmiyordum. En çok kafamı kurcalayan şeylerden biri de o barda tanıştığı kadın ben değil de o olsaydı ne yapacaktı? Hayat onun için nasıl akacaktı? Aklım bu varsayımı düşünüp duruyordu sürekli. Hiçbir zaman kolay bir hayatım olmamıştı. Başka birinin yerine yaşanan travmatik bir hayatın içindeyken hiç kimsenin önceliği olmamıştım. Hani yangında, depremde kurtarılacak demirbaşlar listesi olurdu ya, ben hiç o demirbaş listesinde olmamıştım. Hiçbir zaman öncelik olmamıştım, hep birilerinin yerine seçilen, kurban edilen biri olmuştum. Ateşlerin içine atılmıştım hep. Valent'le tanıştığımda her şey farklı olacakmış gibi hissetmiştim. İlk defa birinin hayatında öncelik gibi hissetmiştim. Onun vazgeçilmezi sanmıştım kendimi. Aşk sarhoşu olmuştum. Ama işin aslı öyle değilmiş meğerse. Üvey ailemin evinde yaşadığım muamele kadar ağır olmasa da burada da birinin önceliği olmadığımı, beni ben olduğum için sevmediğini anlamıştım ve bu canımı yakmıştı. Canım yandığı için de can yakmak istemiştim. Şimdi biraz olsun intikamımı aldığım için ferahlamış hissetmem gerekmiyor muydu? Peki neden o zaman onu üzdüğüm için kalbim yanıyordu? Odaya döndüğümde ister istemez gözlerim dolmuştu. Beni üzen, ağlatan adamı kızdırdığım için, canını yaktığım için içim acıyordu. Gözyaşları içinde uyuyakaldığımı bile fark etmemiştim. Uyandığımda hava kararmıştı. Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum ama saate baktığımda epey uyuduğumu anlamıştım. Evde bir hareketlilik hissetsem de yorgun vücudumu kaldırmak zor gelmişti. Öte yandan neler olduğunu da anlamaya çalışıyordum. Zar zor ayağa kalkıp odadan çıktığımda alt salonda Pietro çıldırmış bir biçimde volta atıyordu. "Araca bombayı kimin yerleştirdiğini hemen öğrenin. Hemen!" Luigi "Bağırıp durma Pietro, şimdi Lâl duyacak bir de onunla uğraşacağız. Zaten riskli bir hamilelik dönemi geçiriyor." diyerek kardeşini azarladığında benim iyiliğimi düşünen kişinin Luigi olduğuna duysam da inanamadım. "Ona bu olaydan bahsetmeyeceğiz. Herkes anladı mı?" Wendy'ye dönerek "Anlaşıldı mı?" diye imalı bir soru yönelttiğinde kız olumlu manada başını salladı. Benden saklanan şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Valent de ortalarda görünmüyordu zaten. Merdivenlerden inerken "Artık çok geç." diye girdim aralarına. "Her şeyi duydum. Bir şeylerin ters gittiğini biliyorum." İşin peşine düştüğümü görünce Luigi sıkıntıyla oflarken Pietro sağ elini saçlarına götürdü. "Ne olup bittiğini söyleyecek misiniz artık? Öğrenene kadar bu konunun peşini bırakmam, biliyorsunuz." İçimde tuhaf bir his vardı. Korkuyordum ama neden korktuğumu bile bilmiyordum. Sanki hissetmiş gibi "Valent nerede?" diye sorduğumda ortamı büyük bir ölüm sessizliği kaplamıştı. Israrla bana hiçbir şey açıklamaya yanaşmadıkları için öfkeyle bağırdım. "Valentino nerede, söylesenize!" Wendy "Ondan ne kadar saklayabiliriz ki? Er ya da geç öğrenecek." diye fısıldadı karşısındaki adamlara. Luigi söylememesi için başını iki yana sallasa da Pietro kısa bir an gözlerini kapattıktan sonra bana döndü ve omuzlarımdan tutup beni koltuğa oturttu. "Önce otur ve biraz sakinleş. Bebeğe bir şey olmasını istemeyiz, değil mi?" "Pietro ne olduğunu söyleyecek misin yoksa ortalığı ayağa mı kaldırayım?" "Tamam, bak neler olduğunu anlatacağım ama sakin ol." diye söze girdi Pietro. "Lâl..." Adamın yakalarına yapıştım yutkunmaya çalışarak. Yutkundukça soluk borum yanıyordu. "Pietro, ona bir şey olmadı değil mi?" Karşımdaki adamdan herhangi bir yanıt gelmeyince ısrarla bastırarak sordum. "Olmadı, değil mi?" "Lâl, sakin ol. Böyle davranırsan-" "Pietro, Valentino'ya bir şey olmadığını söylesene!" Ondan bir yanıt beklerken içeri giren Montrel Pietro'nun arkasında olduğumdan beni görmediği için "Araba havaya uçmuş." demekten çekinmedi. Endişeli ve üzgün görünüyordu. Bir ölüm haberi verir gibi. Zamansız bir ölüm haberi. O an nefes alamadım. Konuşamadım. Bir tepki veremedim. Donup kaldım. Ayağa kalktım ve söylenenlerin yalan ya da yanlış olmasını diledim. Sendeleyerek merdivenlere yöneldiğimde Pietro ve Wendy'nin beni takip ettiğini, adamın yukarı çıkmam için yardımcı olduğunu görsem de bir tepki vermedim. Karnıma saplanan ağrıyla iki büklüm olduğumda Valentino'nun eve dönemeyeceği gerçeğiyle yüzleştim. Bayılmak üzere olduğumu hissettim. Dizlerim tutmuyordu, ayakta duramıyordum, kendimde kalamıyordum. Valentino dönmeyecekti. Kızgın olduğum, âşık olduğum, ömrümün sonuna kadar çaresizce seveceğim adam yoktu. Gelmeyecekti. Ona söylediğim son söz senden nefret ediyorum olmuştu. Senden nefret ediyorum. Şimdiyse o yoktu. Bebeğimin babası... Yoktu. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💞 Nasılsınız, iyi misiniz? 😍 Bugün 25 Haziran... O kutlu gün geldi çattı. 2 sene önce tam olarak bugün yani 25 Haziran 2020'de Halikarnas'ta Bir Gece'nin tanıtımını yayınlamıştım. Uzun yıllar üzerinde çalıştığım bir hikâyeydi ve sizlerle tam 2 yıl önce bugün buluşturmuştum, yoğun İlginize inanamadım! Her daim yanımda olduğunuz için sonsuz teşekkür ederim, 2. yıl dönümümüz kutlu olsun! 🎊 Ben de yıl dönümümüz şerefine bugün yeni bölüm paylaşmazsam olmaz dedim ve işte buradayım! ✨ Öncelikle bu bölümü tüm okurlarıma ithaf ediyorum! Çünkü 2 yıl boyunca hepiniz yanımdaydınız, hiçbirinizi birbirinizde ayıramam. 😍 Bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Yeni bölüm tahminlerinizi de buraya alabilirim. 💞 Geleneksel hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini uzun zamandır yazmıyorsunuz, onu da buraya yazabilirsiniz. Son olarak, iyi ki varsınız! Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |