@buzlarkralicesi
|
-16/2- ❝Lâl❞ Wendy tansiyonumu ölçen hemşireyle Pietro'nun İtalyanca konuşmasından hiçbir şey anlamayınca "Ne olduğunu bana anlatacak mısınız?" derken gözlerimi yeni yeni aralayabiliyordum. "Tansiyonu düşmüş." dedi yalnızca Pietro. Yüzünde Valent'i kaybetmiş olmanın verdiği üzüntü varken kendime üzülecek durumda değildim. Bebekle ilgili kötü bir şey söylememelerine bakılırsa en azından bu cephede her şey yolunda görünüyordu. Oysa yolunda gitmeyen çok daha önemli şeyler vardı. Valentino... O yoktu artık. Buna inanmıyordum. Her an bir yerlerden çıkacakmış gibi hissediyordum ama çıkmıyordu. Herkes çok üzgün ve kötü olsa da bu gerçeği kabullenmiş görünüyordu. Dayanamıyordum. Pietro odadan çıktığında yatakta doğruldum. Yatağın kenarına oturan Wendy sürekli musluk gibi yanaklarıma gözyaşı akıtan gözlerimi elleriyle sildi. "İyi misin diye sormayacağım çünkü bu çok mantıksız olur." O da üzgün görünüyordu. Yüzüme bakarken "Şu hâline bak, gözlerin kan çanağı gibi olmuş. Bu şişmiş ve kızarmış gözlerle nasıl görebiliyorsun anlamıyorum." Alt dudağım titrerken başımı önüme eğdim. "İnanmıyorum." Nefes alamıyordum. "Buna inanamıyorum. O gitmiş olamaz. Ölmüş olamaz." "Lâl, lütfen yapma." Kabullenmek istemiyordum. Bu zamana kadar ayrılsak da onun hayatta olduğunu, yaşadığını biliyordum. Sağlıklı olduğunu bilmekti beni rahatlatan. Ama şimdi o yoktu. Yaşamıyordu. Ölmüştü. Bu nasıl olabilirdi? Nasıl inanabilirdim buna? Nasıl kabullenebilirdim? Görmeden inanmayacaktım ama etrafımda durumun ciddiyetini gördükçe onun artık hayatımda olmayacağının bir kez daha farkına varıyordum. Kendimi bu gerçeğe hazırlamaya çalışıyordum ama olmuyordu. Sırtımı ona yaslarken, onun yanımda olduğunu hissetmenin verdiği güvende olma hissiyle yaşarken şimdi şımaracak kimsem yoktu, kalmamıştı. Onu kaybetmiştim. "Ona son sözüm senden nefret ediyorum oldu." Bu doğru değildi. Ona çok kızgın olduğum doğruydu ama ondan nefret etmiyordum. Onu severken senden nefret ediyorum demek, ona söylediğim son sözün bu olması... Yutkundukça boğazımda demir teller sarılıymış gibi acı çekiyordum. Bana son bakışını asla unutamayacaktım. "Onsuz nasıl yaşayacağım?" Herkes sakin olmam gerektiğini söylüyordu. Bebeğim için sağlam durmam gerektiğini. Ama kimse bana bunu nasıl yapacağımı söylemiyordu. Sevdiğim, âşık olduğum adamı, bebeğimin babasını kaybetmişken nasıl sağlam durabileceğimi biri de çıkıp söylemiyordu. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatmaya devam ederken "Onu seviyorum." diye sızlandım acıyla. Bir çocuk gibi. "Lütfen kendine eziyet etmekten vazgeç. Bunun sana bir faydası olmaz, aksine bebeğe zarar." Söylediklerinin bir kulağımdan gidip diğerinden çıktığını gören kız çaresizce elimi tuttu. "Lâl, yapma böyle ne olur bak düşünmen gereken bir bebeğin var." Acı içinde karnıma dokundum. "Ondan bana kalan tek şey." Sakin kalmaya çalışırken içimde kopan fırtınaları etrafımdaki insanlara nasıl tarif edebilirdim ki? "Ben şimdi ne yapacağım Wendy?" Sarıldı bana Wendy. Bağrına bastı. Bir bebek gibi pışpışladı ve "Her şey geçecek." diye mırıldandı. Ama bu tarifsiz acıyla nasıl başa çıkacağımı söylemedi. Belki de bunun bir yolu da yoktu. Çok sevdiğiniz, uğruna ölebileceğiniz birini kaybettiğinizde bununla başa çıkmak mümkün müydü? Üstelik bizim durumumuz biraz daha farklıydı. Ben kendimi kaybedecek kadar, gururumu ayaklar altına alacak kadar seviyordum onu. Şimdi ne yapacaktım? Nasıl savaşacaktım onun yokluğunun verdiği acıyla? Gözyaşlarım kuruyana kadar ağlamaktan içim dışıma çıkmıştı. Yine hiçbir şey yiyemez olduğum günlere geri dönmüştüm. Ağlayıp yorgun düşmüş, uyuyakalmışım. Yeniden uyandığımda her şeyin bir kâbus olmasını dilesem de değildi. Ne yazık ki değildi. Bense hâlâ inanmıyordum. Valentino bir yerden çıkacaktı, biliyordum. İçimde bir yerlerde bunu hissediyordum. Belki de kendimi kandırıyordum ama bu düşünceydi beni şuan ayakta tutan. Aksini düşünseydim iyice umutsuzluk batağına saplanacaktım. Ayağa kalkıp aynanın önünde durduğumda bir yabancıyla yüz yüze gibiydim. Kızarmış ve şişmiş gözlerim, çökmüş avurtlarım ve gözaltımdaki kahverengi halkalarla bir iskeleti andırıyordum. Kendimi tanıyamamıştım. Çekmeceye uzandım güçsüzce. Vitaminimi alıp üzerine su içtikten sonra kapı koluna uzandım. Odadan çıkmak için kapıyı açtığımda karşımda gördüğüme inanamadım. O gelmişti. Valentino. Karşımdaydı. O an gözlerimi inanmazca ovalamak istesem de bunun bir hayal olmasından ve kendime geldiğimde onun yok olmasından korktum. "Valentino." Fısıldadım bir adım geri attığımda. Sendeledim. Uzanıp ona dokunduğumda sıcacıktı. Gerçekti. Ben de inanmaya öyle hazırdım ki hemen ağlayarak boynuna atladım. "Yaşıyorsun!" Sağ avcum ensesini kavradığında içim hiç olmadığı kadar rahatlamıştı. Kendimi kaybetmiş gibi "Yaşıyorsun... Yaşıyorsun..." diye sayıkladım defalarca. Boynuna, çenesine, yanağına sayısız öpücükler kondurduğumda yaşadığımız tüm gerginlikleri unutmuş sevinçten ağlamaya devam ediyordum, durduramıyordum. Saçlarımı okşayıp öpen adam "Sevgilim..." diye mırıldandı. "Geldin." Yüzünde içimi ferahlatan kendinden emin, şefkatli bir gülümseme vardı. "Şüphen mi vardı?" Kollarını vücuduma sardığında öyle güvende hissediyordum ki anlatamam. "Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün?" "Sana bir şey oldu sandım!" Ona sıkı sıkı sarıldım. "Allah'ım, sana şükürler olsun..." Onun gülüşünde, sarılışında öyle bir şey vardı ki onunlayken hiçbir sorunu düşünmenize gerek yoktu. O sizin yerinize tüm sorunları çözerdi. Varlığının güven veren paha biçilemez bir hafifliği vardı. Yeniden bu gülüşü görmek güzeldi. Kollarını gevşetip bana baktığında "Şu hâline bak." diye mırıldandı. Benim mutluluğumun aksine yüzü asılmıştı. Baş parmakları ıslak yanaklarımdan göz altlarıma yumuşak bir geçiş yapmıştı. "Ağlamışsın." "Öldüğünü söylediler Valentino, göbek atmamı beklemiyordun herhâlde!" Alaycı ve bilmiş bakışlarla kaşları çatıldı. "Son konuşmamızdan sonra belki biraz." Yeniden boynuna atıldığımda ona doyamamıştım. Kokusunu içime çektim. "Özür dilerim." Sanki hâlâ her şey bir rüya gibiydi. Hâlâ burada olduğuna, bana döndüğüne inanamıyordum. Onu bir daha kaybetmemek için kollarımı boynuna öyle bir sarmıştım ki. Hiç ayrılmamacasına. "Sana öyle şeyler söylemek istemedim." Düzelttim. "Yani istedim ama... Canını yakmak için söyledim. Seni üzmek için." "Biliyorum." Kollarını vücuduma saran adam iç geçirdi. "Aksini hiç düşünmedim." "Valentino, seni seviyorum." Gözlerime baktı ve "Lâl, ben de seni seviyorum." diye mırıldandı dürüstçe. Yatağa yönlendirdi beni. "Şimdi kendini daha fazla yorma ve şuraya otur." Söz dinleyip yavaşça yatağa otururken "Peki, bu nasıl oldu? Araban havaya uçmuş. Sen buradasın... Nasıl oldu?" diye sordum merakla. "Sevinçten havalara uçuyorum ama nasıl olduğunu da merak ediyorum." "Biliyorum." Kafamda soru işaretleri olduğunun farkında olan adam darmadağın olmuş kıyafetlerini yavaş yavaş soyarken açıkladı. "Patlama gerçekleşirken arabada değildim. Arabama bomba konulduğunu son anda öğrendim ama öğrendiğimde çok geçti." Başını yana yatırarak "Neyse ki arabanın içinde değildim." diye ekledi sakince. Üstünde soymak üzere olduğu kısmen mahvolmuş kıyafetleri gösterirken devam etti. "Patlama sırasında arabanın yakınlarında olduğum için hasar görmem kaçınılmazdı." Dayanamayıp tekrar ona sarıldım. "Allah seni bana bağışladı. Şükürler olsun." Rastgele çenesine bir öpücük kondurduğumda yeniden onun kokusunu içime çekebildiğime binlerce kez şükrediyordum içten içe. Gözlerim ve ellerim çıplak gövdesinde gezindi. "Yaran falan var mı? İyi misin sen?" "İyiyim, merak etme." Sağ eliyle boynumu kavrayıp dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Sana geri döndüm. Artık korkacak bir şey yok." Hâlâ durmayan gözyaşlarımı hızla silerken hızla aşağı yukarı başımı salladım. "Tamam, iyisin. Çok şükür iyisin." Yüzüne dokundum. "Hadi üstünü değiştir ve biraz dinlen. Başından ne olaylar geçti." Valentino soyunup duşa girdiğinde yatağa oturdum ve yaşananları düşünmekten kendimi alamadım. Ya ona bir şey olsaydı? Nasıl yaşardım? Kendimi nasıl affederdim? Hayatıma devam edebilir miydim? Doğru soru, ondan geriye bir hayatım kalır mıydı? Sakinleşmeye çalışarak nefes aldım. Valentino duştan çıkıp yatağa uzandığında ben de yanına uzandım. Uyurken onu izlerken kendimi huzur içinde hissediyordum çünkü yanımdaydı. Yaşıyordu. Sağlıklıydı. Uyandırmadan saçlarını okşayarak onu izlemeye devam ettim. Kapı tıklatıldığında sessizce "Girin." dedim ve içeri Wendy girdi. "Nina yiyecek bir şeyler hazırladı. Menünü yeterince aksattın zaten. Nasıl yapalım, buraya mı getirelim?" Fısıltıyla konuşarak cevap verdim. "Yok yok, siz bir şey getirmeyin." "Ayrıca sen ne biçim hamilesin, hiçbir şey aşermiyor musun? Söyle, yaptıralım." "Wendy sence aşermeye vaktim olacak kadar sakin bir hayatım mı var Allah'ın aşkına?" Gülerek başımı iki yana salladım. "Bir şey aşerdiğim yok. Valentino uyuyor şimdi onun uykusu çok hafiftir, uyanmasın. O uyandığında biz birlikte yeriz bir şeyler." Kapıya doğru yürüdüm. Wendy başını salladıktan sonra imalı bakışlar attıktan sonra istediği yanıtı verdim kendisine. "Evet, onu affettim." Gözlerimde yeni bir parıltı varmış gibi umutlu hissediyordum o an. "O yaşıyor, Wendy. Bana geri döndü. Önemli olan da bu." Başını sallayarak sakince "Sizin adınıza sevindim, doğru olanı yaptın." dediğinde ses çıkarmamaya çalışarak kapıyı kapatıp çıktı. Ben de yatağa geri döndüm. Yatakta Valent'in yanındaki yerimi aldığımda beklenmedik bir anda kollarıyla beni sarıp kendine çekti. "Sen ne ara uyandın?" diye sordum şaşkınlıkla. Hafif kısık gözleriyle bana bakarken kollarını vücuduma sarmıştı. "Beni affettiğini duyabilecek kadar önce." İç geçirerek çenesini başıma yasladı. "Bu anı çok bekledim." "Valentino, ben korkuyorum." "Neden?" "Sana bir şey olacak diye tabii ki neden olacak?" "Lâl, bu her ne kadar önlemini alabileceğimiz bir şey olsa da engel olabileceğimiz bir durum değil. Böyle tehlikeler her zaman olacak." Saçlarımı okşarken devam etti sanki bahsi geçen şey onun hayatı değilmiş gibi bir rahatlıkla. "Ama eğer için rahatlayacaksa bu olayın sorumluları yakalandı ve cezasını canıyla ödedi." "Kim yaptı bunu?" Yatakta doğruldum. "Başkan mı yoksa?" Başını iki yana sallayan adam "Hayır." dedi kısaca. "Senin tanıdığın birileri değil. Takdir edersin ki tek düşmanım başkan değil." Ellerim yüzünü kavradığında çenesine bir öpücük kondurdum. "Senden kendine dikkat etmeni istiyorum, Valentino. Bu ciddi bir konu. Eğer sana bir şey olursa ben yaşayamam anlıyor musun?" Canına kıymet vermesi için biraz duygu sömürüsü yapmam gerekiyorsa bundan çekinmedim, karnıma dokundum. "Benim için olmasa da bebeğin için bunu yapmak zorundasın. Artık yalnız değilsin, düşünmen gereken bir bebek var." Saçlarımda dalgınca gezinen elleri çeneme indi, baş ve işaret parmağıyla çenemi kavradığında "Bunu unutabileceğimi sanmıyorsun değil mi?" diye mırıldandı. "Aynı şeyi ben de senden bekliyorum. Yaramaz bir kız çocuğu gibi davranmamanı umuyorum." Kaşlarımı kaldırarak "Bilemiyorum, Don Valentino Riccardo. Bunu zaman gösterecek. Biliyorsunuz, çok itaatkâr bir kadına âşık olmadınız." dedim muğlak bir ifadeyle. Yalandan kaşlarını çatan adama omuz silktim. "Ayrıca bu biraz da beni ne kadar mutlu edeceğinize bağlı." Uzanıp dudaklarına tutkulu bir öpücük bıraktığımda karşılık verdi. Sağ eli boynumu kavrarken sert ve en az öpüşmemiz kadar tutkuluydu. Sonra bir anda sakince geri çekildi ve usulca yataktan kalktı. "Bu kadar tembellik yeter. Giyinip aşağı inelim, karnımızı doyuralım. Bir şeyler yemelisin. Ben yokken hiçbir şey yemediğine eminim." Başımı sallayarak kalktım ve kıyafet dolabından basit bir şeyler seçtim. Beyaz bir tişört ve paçaları lastikli gri bir eşofman. O da benden farklı bir seçim yapmamıştı. Siyah bir atlet ve eşofman. Giyinirken "Aşermek ne demek?" diye sordu gereğinden fazla bir merak barındırmayan ifadesiyle. Şaşkınlıkla güldüm. "Sen nereden biliyorsun bu kelimeyi?" Duraksadım. "Wendy'le konuşmalarımızı mı dinliyordun?" Valent ise yakalanmayı hiç dert etmeyen bir ifadeyle omuz silkti. "Başımda konuşan sizdiniz, buna dinlemek denemez." Haklıydı. Teorik olarak bizi dinlemiş sayılmazdı. O uyurken çene çalan bizdik. Kısa bir biçimde açıklamaya koyuldum. "Şimdi hamilelerin canı yiyecek bir şeyler istediğinde biz ona aşermek diyoruz." Kaşları hafifçe havalandığında atleti üzerine geçirdi. "Çok garip deyimleriniz ve kelimeleriniz var." "Evet, öyle." Yemeğe indiğimizde Luigi, Pietro ve Wendy masada oturmuş kahve içiyordu. Nina yiyecek bir şeyler hazırlayana kadar keyifli bir sohbetimiz olmuştu. Kimse yakın zamanda yaşadığımız kötü konulardan bahsetmiyordu. Ayrılığımız, riskli hamilelik dönemim, arabanın bombalanması... Garip görünse de aslında bunlardan bahsedilmemesi bana daha iyi hissettiriyordu. Sanki bunların hiçbiri olmamış da normal bir akşam yemeği yiyor gibiydik. Pietro başını sallayarak "Sizi yeniden böyle görmek gerçekten güzel." dediğinde Valent'e bakarak tebessüm ettim. Sağ kolunu omuzlarıma saran adamın gözlerine bakarken başımı ona yasladım. "Benim için de ne kadar güzel olduğunu tahmin edemezsin." Hepimiz için yorucu bir süreç olmuştu. Gidenler, kalanlar, ayrılanlar, barışanlar, düşmanlar... Şimdiyse buradaydık. Sıcak bir arkadaş ortamında keyifli akşam yemeği eşliğinde gülüşerek sohbet ediyorduk. Bu kez Luigi bile durumdan memnun görünüyordu. O her zamanki ağır ve oturaklı hâlinden ödün vermeksizin mutlu olduğunu gizlemiyordu. Wendy mutfağa geçip Nina'nın servis etmek için hazırladığı cheesecakeleri tırtıkladığında Luigi'nin istemsiz de olsa bakışlarını o yöne çevirdiğini görmüştüm ama bir şey demedim. Merakla Luigi ve Pietro'ya bakarak "Sizi kolay kolay bir arada tembellik yaparken göremiyorum. Bunu neye borçluyuz?" diye sordum. Pietro "Valent'in yeni consiglieresi Manrico tüm kontrolü ele aldı. Her şeyi bizim yerimize hallediyor" diye açıkladı memnuniyetle. Sistem hakkında daha önce bilgilenmiş biri olarak kafamdaki soru işareti bitmiş değildi. "Böyle kafanıza göre değiştirebiliyor musunuz bunu? Ben anlamadım pek." Valentino "Manrico aslında babamın consiglieresiydi. Sadece geri gelmesini istedim." yanıtını verdi açıklayıcı bir biçimde. Kaşlarımı anladığımı ifade edercesine kaldırdım kısa bir an. Akşam yemeğinden sonra Luigi ve Pietro işleri olduğunu söyleyerek gittiklerinde Wendy de muhtemelen bizi yalnız bırakmak istediği için odasına çekilmişti. Odamıza çıktığımızda aklımdaki sorular bitmiyordu. Valentino hayattaydı, iyiydi ama birileri canına kast etmişti. Tamam, bu bir mafya için çok olağanüstü bir durum değildi ama arabanın havaya uçmasından kısa bir süre önce Valent'in hiç olmadığı kadar temkinli ve tedirgin olduğunu görmemle bu durumun bir alakası olduğu açıktı. Çok gergin ve öfkeli telefon görüşmeleri, bana yakın koruma tutması, öncekinden daha gergin ve dikkatli olması... Kimdi bu düşman? Aynanın önünde saçlarımı taradığımı gören adam arkamdan yaklaşıp ellerini omzuma koydu ve boynuma bir öpücük kondurdu. "Bu kadar düşünceli olmanın sebebi nedir?" "Saatler önce suikaste uğramış olman olabilir mi, Valentino?" Gözlerimi devirdim. Sanki her gün suikaste uğruyormuş ve bu hayatının markete gitmek gibi basit bir parçasıymış gibi davranması zaman zaman canımı sıkıyordu çünkü ben onun başına bir şey gelirse nefes alamazken o böylesine rahat davranabiliyordu. "Sana söyledim, bu suikasti düzenleyenlerin icabına bakıldı." Elimdeki tarağı aynanın önüne bırakıp arkama, onun yüzüne döndüm. "Kim bunlar Valentino? Neden yaptılar sana bunu? Sadece işle mi ilgili?" "Kısmen." "Nasıl yani?" "İşlerimle ilgili konuşmaktan hoşlanmıyorum, Lâl. Biliyorsun." "Ben her gün vurulayım, kıçımda bombalar patlasın ama sen benim için endişelenme, umursama, işimle ilgili bir şey sorma diyorsun öyle mi?" "Lâl." "Kısmen işinle ilgiliyse işinle ilgili olmayan kısmını anlat bari." Sesli bir nefes bıraktıktan sonra gözlerini devirirken sağ eli ensesinde gezindi. Küçük de olsa bir şeyler anlatmazsa başının etini yiyeceğimi biliyordu. "Fanucci ailesiyle olan anlaşmamız bozuldu." Açıklar gibi ekledi. "Zita'nın ailesiyle." Sıradan bir ses tonuyla "Ona bağlı başka bir ailenin düzenlediği bir suikast bu. Castelli ailesi. " dedi yalnızca. "Ailede suikastı düzenleyenler bulundu ve bedelini canıyla ödedi. Konu kapandı. Bilmen gerekenler sadece bunlar." Sağ elim alnıma, oradan da yanağıma gitti çaresizce. "Ne istiyor bu Zita senden ya?" "O ve ailesi evlenmemizi, güçlerimizin birleşmesini istiyor. Ama böyle bir şey olmayacak." Tam yeni sorularla kafasını şişireceğimi anladığı sırada otoriter ama bir o kadar tatlı bir yüz ifadesiyle söyleyeceklerimi ağzıma tıktı. "Bu konu hakkında soru sormayı yasaklıyorum." Yanağımı okşayıp sever gibi sıktıktan sonra ekledi. "Ve tabii kötü olasılıkları düşünmeyi de." Beni yatağa yönlendirip uzanmamı bekledi. Kendisi de yanıma uzandı. Odanın sıcaklığından dolayı terlemiştim. Beyaz tişörtümü çıkardım ve üstümde yalnızca iç çamaşırlarımla kaldım. Beni kısa bir an beğeniyle süzdüğünü görsem de hemen bakışlarını kaçırdı ve beni kollarına çekip çenesini başıma dayayarak gözlerini kapattı. Bense son günlerde yaşadıklarımızdan dolayı bana kısmen uzak davranmasını göz ardı ederek başımı onun göğsüne yaslayarak uykuya daldım. ❝Valentino❞ Karşısında beni gördüğünde inanmamamıştı Lâl. Doğal olarak şaşırmıştı. Bense yeniden ona döndüğüm için mutluydum. Yokluğumla istemeden de olsa onu üzdüğüme ise memnun değildim. "Valentino." Geri adım attı inanmazcasına. Bana yaklaşıp dokunduğunda gerçek olduğuma inandı. "Yaşıyorsun!" Ensemi kavrayıp bana sarıldı. "Yaşıyorsun... Yaşıyorsun..." Yüzüme öpücükler kondurduğunda hâlâ beni sevdiğini, benim için endişelendiğini gördüğüme mutluydum. Saçlarını okşayıp öptüm ve kokusunu içime çektim. "Sevgilim..." "Geldin." "Şüphen mi vardı?" Ona sarıldım. "Seni bırakacağımı nasıl düşünürsün?" "Sana bir şey oldu sandım!" Bu yaşananlardan sonra bana sıkı sıkı sarılarak karşılık verdiğine inanamıyordum. "Allah'ım, sana şükürler olsun..." Ayrıldığımızda baştan aşağı süzdüm onu. "Şu hâline bak." Mırıldanırken ıslak yanaklarını, gözlerindeki yaşları sildim. "Ağlamışsın." Onu böyle görmeye dayanamıyordum. "Öldüğünü söylediler Valentino, göbek atmamı beklemiyordun herhâlde!" Şakayla karışık "Son konuşmamızdan sonra belki biraz." dedim. Pişmanlıkla sarıldı bana. "Sana öyle şeyler söylemek istemedim." Bir yanlışı düzeltir gibi ekledi. "Yani istedim ama... Canını yakmak için söyledim. Seni üzmek için." "Biliyorum." Kollarım vücudunda gezinirken huzurluydum. Beni affettiğini bilmek öyle güzel bir histi ki anlatamam. İç geçirdim. "Aksini hiç düşünmedim." "Valentino, seni seviyorum." "Lâl, ben de seni seviyorum." Ben de onu seviyordum. Hem de tahmin edemeyeceği kadar. "Şimdi kendini daha fazla yorma ve şuraya otur." Onun üzülmesine dayanamıyordum. Öldüğümü düşündüğünde ona, onlara bir şey olsaydı ne yapardım bilmiyorum. Kaçmaya çalıştığı gün onu kucaklayıp eve getirdiğimde kokusunun burnuma dolduğunu hatırlamıştım ve o an Lâl'in olmadığı her bir günün hayatımda nasıl bir zaman kaybı olduğunu bir kez daha anlamıştım. Gecenin sonunda kollarımda uyuyan kadına daha sıkı sarıldım. Onsuz olamazdım. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 Öncelikle bu bölümü Lemobp , Wvweever , ArifeEsenUar , helioswift , ozgemrm , havvakr3455 , siyahgul158 , elifnazbln okurlarıma ithaf ediyorum! 💞 Bir konuyu açıklamak istedim çünkü yorumlarda bazı kişilerin bunu eleştirdiğini ve saçma bulduğunu okudum. O da Lâl'in Valent'e karşı tavırları. Arkadaşlar normal bir insan için bu tavırları saçma ya da aşırı bulmanız çok olası ama size daha önce de açıklamaya çalıştım hatta hikâyede de bununla alakalı travmatik olayların detaylarına yer verdim, tarafsız okuyan herkes şunu anlar ki Lâl küçüklüğünden beri sevgisiz büyümüş biri. Elbette ki herkese karşı güvensiz olacak, kimseye güvenmeyecek. Sizi de anlıyorum, bunca şeyden sonra Valent'e artık güvenmesini bekliyorsunuz ama o işler o kadar kolay olmuyor, birine güvenmek hele ki bu kadar travmatik bir yaşamdan sonra hiç kolay değil. Ayrıca Valent'in Lâl'in güvenini kazanacağı davranışlarda bulunduğu kadar siz de biliyorsunuz ki güvenini kaybedeceği davranışları da oldu ister istemez. Lütfen saçma bulmadan önce bunları da göz önünde bulundurarak karakterlerin psikolojilerini anlamaya çalışarak empati kurmaya çalışın, sağduyulu düşünürseniz anlayacağınızı umuyorum. Her neyse, söyleyeceklerim bu kadardı. 🤗 Bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. ✨ Lâl ve Valentino'nun arasındaki buzlar eridi, barıştılar. ❤️ Bunun şerefine hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini buraya yazarsanız çok çok aşırısı sevinirim. Tabii yeni bölümdeki istek sahnelerinizi de buraya yazabilirsiniz. ✨ Sizce bu hikâye bir emoji olsaydı hangi emoji olurdu? Buraya atabilirsiniz. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |