Yeni Üyelik
26.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 17/1

@buzlarkralicesi

-17/1-

❝Lâl❞

İşle ilgili uzun telefon görüşmelerinden sonra Valent'i birlikte film izlemeye ikna etmeyi başarmıştım. Çok önemli işleri ve yoğunlukları olmasına rağmen beni kırmamıştı. Bu ona da iyi gelecekti, dinlenmek nedir bilmiyordu. Yaşanan onca şeyin üzerine dinlenmesi gerektiğini de bildiği yoktu zaten. Film izlemeyi kabul etmesine sevinmiştim. Yatakta onun kollarında film izlerken kendimi huzur içinde hissediyordum. Yeniden onun kokusunu duyumsayarak uyuyabilmek ne büyük mutluluktu. Neredeyse bu duygudan mahrum kalacağımı düşününce burnumun direği sızladı, gözlerim doldu. Burnumu çektiğimde kollarında olduğum adamın bakışları bana döndü, çenemi nazik bir hareketle kaldırıp yüzüme baktı. "Ağlıyor musun sen?"

"Olabilir." Mutluluktan ağladığımı söylemeyecek kadar bu şansın büyüsüne inanıyordum. Defalarca kader, çokça da benim aptallıklarım bir aradayken bizi ayırmıştı. Sonuncusunda onu tamamen kaybettiğimi düşünmüştüm, kalbimi havaya uçan o arabada unuttuğumu sanmıştım. Ancak o iyiydi. Yanımdaydı. Biz yine birlikteydik. İyiydik. "Ağlıyorsam da ne olmuş yani?"

"Neden ağlıyorsun?"

O an bir şey uydurmam gerekiyordu ve filmi işaret ettim öylece. "Baksana kız düşünce arkadaşları nasıl güldü."

İnanmayan bakışlarla kaşlarını kaldıran adam beni anlamaya çalışıyor gibiydi. "Buna mı ağladın?"

"Evet, ne olmuş?" Savunmaya geçtim hemen. "Hormonlarım var benim ya, hamileyim! Ağlayabilirim öyle. Üstüme gelmeyin."

Valent gülerek "Tamam, tamam gel buraya." derken sarıldı bana. Yeniden burada, onunla olmak güzeldi. Güvende hissetmek, hiçbir şeyi düşünmeden yaşamak güzeldi.

Filme odaklandığımda onunla izlediğimden midir bilmem, güzeldi ve keyif alıyordum. Sanırım onunlayken her şey güzeldi. En kötü şey bile. Film bittiğinde vasat olduğunu düşündüğüm hâlde "Güzeldi ya." dedim sıradan bir ses tonuyla. Önemli olan Valent'le vakit geçirmek, bir şeyler paylaşmaktı zaten. Onun ne düşündüğünü merak ettiğim için onay istercesine "Değil mi?" diye sordum. "İyiydi yani değişiklik oldu bize de."

Saçlarımı okşarken bakışları gözlerime isabet eden adam "Bilmem, ben seni izlemekten filmde olup bitenlere dikkat etmedim." yanıtını verdi dürüstçe. "Seninle vakit geçirmek güzel miydi diye soruyorsan, bunun yanıtını çok iyi biliyorsun."

Güldüm. "Romantik biri değilim diye palavra sıkıyorsun ama ağzın iyi laf yapıyor, Don Riccardo." Göz kırptığımı gören adam başını öne eğip gülümsedi. Bu hâliyle ne kadar karizmatik göründüğün farkında mıydı acaba? İçimde tuhaf bir duygu uyanırken "Hepiniz aşerme falan diye diye aşermeme sebep oldunuz işte." diye söylendim.

Ellerimi tutarken merakla tebessüm etti yine. "Söyle bakalım canın ne istiyor?"

"Burada var mı bilmiyorum ama canım Sakız Reçeli istedi."

"Sakız Reçeli mi? Öyle bir şey var mı gerçekten?"

"Var canım olmaz olur mu?" Sonradan düzeltme gayretinde bulundum. "Yani en azından Türkiye'de var. Tabii ilk kim ya da hangi ülke bulmuş, tarihçesini bilemem ama var yani."

"Varsa buluruz." Telefonuna uzanan adam "Ya burada yoksa?" soruma karşılık omuz silkti. "Getirtiriz." Kısa bir telefon görüşmesinden sonra bana döndü.

Ben reçelin gelecek olmasıyla rahatlamış bir biçimde arkama yaslandım. Önümdeki cips tabağından hatır hutur cips yerken Valentino'dan hiç beklemediğim bir atak geldi.

"Sence de artık evlenmemizin zamanı gelmedi mi?" Sıradan bir şeyden bahseder gibi ama keyifli bir ses tonuyla sormuştu bu soruyu. Sanki dersi kaynatan öğrenci gibi beni tufaya getirmek niyetindeydi. Evliliği basit ve önemsiz bir şey gibi gösterip dikkatsiz bir anımda benden evet yanıtı alacağını düşünüyor bile olabilirdi o an, bilemiyorum. Ardından alaycı bir ses tonuyla eklemeyi ihmal etmedi. "Yoksa bebeğimiz doğduktan sonra mı evlenmeyi tercih edersin?"

"Ya Valentino, ne güzel film izliyorduk şimdi birden nasıl aklına geldi evlilik falan?"

"Birimizin aklına gelmeliydi. Yoksa bebeğimizin evlilik töreniyle birlikte evleneceğiz belli ki." Ben abarttığını ifade eden bir yüz ifadesiyle ona bakarken kaşlarını kaldırarak bana bakıyordu. Daha önce evlilik konusunu defalarca gündeme getirip biri yüzüklü biri de yüzüksüz olmak üzere iki kere evlilik teklifinde bulunan ve üzerine düşen vazifeyi yerine getirdiğini düşünen adam topu ayağıma kadar getirmiş, golü atmamı bekliyor gibiydi.

Bense elbette onunla evlenecektim, o da bunu biliyordu ama böyle beklenmedik bir anda konunun gündeme gelmesiyle şaşkına dönmüştüm. "Ya tamam ben de evlenmeyiz demiyorum ki. Evleniriz bir ara mutlaka." Bu cevap da biraz şeye dönmüştü, yolda karşılaştığın bir arkadaşına görüşürüz bir ara mutlaka deyip bir daha asla görüşmeme durumuna benzemişti kabul ediyordum ama niyetim asla geçiştirmek değildi. Sadece böyle evlenmeyi hayal etmiyordum. Evlenmek için fazla hamileydim. Evet, sanırım asıl problem buydu. Şimdi herkes bebek için evlendiler falan diyecekti. İnsanların ne düşüneceğini umursamayan ben ne ara el âlem ne derci olmuştum bilmiyordum.

Yüzüme bakıp sorunumu anlamaya çalışan adam "Başka bir sorun mu var?" diye sordu. Birkaç saniye duraladı. "Yoksa sen emin değil misin?"

"Ya hayır Valentino, bu öyle bir şey değil." Bacaklarımı küskün bir çocuk gibi iki kenara açtıktan kısa bir süre sonra bağdaş kurdum ve ofladım. "Baksana şu hâlime? Böyle nasıl gelinlik giyebilirim?"

"Ne varmış hâlinde?"

"Çok çirkin ve şişkoyum, hiçbir gelinlik olmayacak bana. Of Allah'ım ya, bugüne kadar aklım neredeydi acaba?" İki yana açtığım ellerimi çeneme dayadığımda biraz da bu sebepten ağlamaya başlamıştım. "Herkes ne çirkin bir gelin diyecek."

Yanıma oturup beni kendine çeken adam çenemi kaldırıp yüzüme baktı. "Bana bak." Otoriter bir ses tonuyla kendisine bakmamı sağladıktan sonra yüzü yumuşadı. "Kimse öyle bir şey demeyecek. Çünkü çirkin değilsin, şişko da değilsin. Sadece hamilesin." Yanağımı okşadı. "Dünyanın en güzel gelini olacaksın."

"Sen tabii ki öyle dersin çünkü bana âşıksın. Ama diğer insanlar beni senin gözünle görmeyecek ki Valentino." Sanki bir randevumu son anda hatırlamış gibi pişmandım. "Offf çok geciktik ya, çok!" Kısa bir an düşündükten sonra "Acaba doğumdan sonra mı evlensek?" diye sordum kendi kendime.

"Lâl, saçmalama."

"Ay evet, doğru. O zaman da doğum sonrası kilolarım olacak." Başımı iki yana salladım hızla. "Hayır, Valentino. Biz evlenemeyiz."

"Bu ne demek şimdi?"

"Bu şartlar altında evlenemeyiz işte. Görmüyor musun?"

Gülmemek için kendini zor tutan adam "Lâl, lütfen bir an olsun saçmalamayı keser misin?" diye sorduğunda durumu hiç de ciddiye alır bir yanı yoktu. "Sana kalırsa bu evlilik gerçekten çocuğumuzun evliliğine kadar uzayacak o yüzden kontrolü ben ele alıyorum."

Az önce ağlayan ben birden gülmeye başlamıştım. Onunla gülmek kadar ağlamak da keyifliydi. Kabul ediyorum, öfkeli bir biçimde kavga etmek bile öyle. Öte yandan her şeyin yoluna girmesiyle birlikte içime tuhaf bir ürperti süzülmüştü. Karşımdaki adam tam bunu fark etmiş bir biçimde muhtemelen bana ne olduğunu soracakken buna fırsat vermeden "Azize... O nerede?" diye sordum aniden.

Gözlerinden kısa bir an alevler geçip giderken acımasız bakışları dalgındı. Soğuk bir ses tonuyla "Cehenneminde." yanıtını verdiğinde önceden tanıştığım o acımasız adamı görmüştüm. Yüzündeki ciddiyet dağılmaksızın yeniden yatağa oturdu ve yanağımı okşadı şefkatle. "Sen bunları düşünme." Az önceki sert adamdan eser yoktu.

"Onu öldürmeyeceksin değil mi?"

Yüzüme her zamanki merhametimi yargılayan küçük bir ifadeyle baktıktan sonra başını iki yana salladı. "Hayır. Ama acıdığım için değil, bu stratejik bir karar."

Dediklerinden hiçbir şey anlamadığım için merakla sordum. "Nasıl yani?"

"Bunun iki sebebi var. Birincisi, Azize artık yaşadığına göre kendi ailesine dönebilir. O çok istediği hayatına sahip çıkar ve böylece senin de Başkan'la olan bağların tamamen kopar." Saçlarımı okşayarak "Biz de rahatlıkla kendi hayatımızı kurarız." Karnıma dokundu. "Onlardan uzak, bebeğimize güzel bir hayat vermeye çalışırız."

Valent'in kendine güvenen sözleri benim de huzura ermemi sağlıyordu aslında. Hayata daha da umutla bakmama yardım ediyordu. Onun güven veren sözleriyle başımı salladım ve gülümsedim. Akabinde kafamdaki diğer soru belirdi. "Peki, ikinci sebebin neydi?"

"İkinci sebebimse tamamen stratejik." Düşünceli bir yüz ifadesiyle açıkladı. "Azize'nin tek başına böyle bir işe kalkışamayacağı açık. Bunu ister ama yapamaz. O ateşi tutan el değil, o elin tuttuğu bir maşa. Arkasında gizli bir güç var. Biri ona destek veriyor olmalı ki evime kadar girme cesaretinde bulundu. Onu serbest bıraktığımda bizi arkasındaki gizli güce götürecektir. Er ya da geç."

Valentino zeki bir adamdı. Serbest bırakır bırakmaz Azize'nin onu gizli gücün yanına götürmeyeceğini bittabi biliyordu. Ancak eninde sonunda ona gideceğini ya da bir şekilde kontak kuracağını da biliyordu. Bekleyecek kadar sabırlıydı. Öfkeli biri olmasına rağmen sabretmesini bilen bir adamdı Valent. Harekete geçmek için doğru zamanı beklemesini bildiği gibi. İyi bir liderde olması gereken özelliklerden biri daha.

Yemeğe indiğimizde Sakız Reçeli gelmişti bile. Nereden bulduğunu bilmiyordum ama bulduğuna memnundum. Bir kavanozu kaşıklayarak bitirmiştim bile. Ne ara bitirdiğime ikimiz de şaşırmıştık. Valent "Yeniden yiyebildiğini görmek güzel." derken yüzünde rahatlamış bir gülümseme vardı.

Telefonuma gelen Wendy'nin mesajıyla dışarıda olduğunu anladım ama bundan daha önemli olan şey ise onun mesajlarda bana attığı bir Twitter hesabının bağlantısıydı. "Hemen bak şu tweetlere" diyordu Wendy. Merakla Twitter'a girdim.

wowonundunyasi: Milleett, toplanın! Yeni dedikodularla geldim size. Bugünün konusu Lâl Alsancak'ın esrarengiz kayboluşu! Hepimiz onun basit bir üretim sancısı yüzünden kafasını dinlemek için ortadan kaybolduğunu düşünürken iddialar ilginç! Gelin birlikte inceleyelim.

wowonundunyasi: Biliyorsunuz Lâl Alsancak'ın hem aile hayatında hem özel hayatındaki çalkantılar bitmek bilmiyordu. Çocukluk arkadaşı ve ülkenin kalantor ailelerinden birinin oğlu Vural Sezer'le nikâh masasına oturmak üzereyken gizemli(!) bir şekilde nikâhları iptal olmuştu. En son İtalyan bir iş adamıyla birlikteyken ondan da ayrıldığı konuşuluyordu. Tabii bu konuşmalardan önce Lâl Alsancak'ın Valentino Riccardo'yla hızlı evlilik kararı akıllara hamile olduğu düşüncesini getirirken kendisi bir anda ortalardan kayboldu. Riccardo'yla da ilişkileri bitti zaten. Ama son zamanlarda ilginç iddialarla magazin dünyası çalkalanmak üzere! Bunu ilk dillendirenlerden biri olmak istedim. Sıkı durun, açıklıyorum!

wowonundunyasi: Bir süredir ortalardan kaybolan Lâl'i en son Bodrum'da gören genç bir kız fotoğrafını çekip Twitter'da paylaştı bugün! Yüzü net olarak görünmese de Lâl'e çok benzeyen ve yanında genç bir erkekle görülen kızın hamile olduğu ortada! Acaba bu görüntüdeki kız Lâl Alsancak mı? Gerçekten hamile mi? Tüm soruların cevaplarını yakında öğrenmemiz olası ama bana kalırsa kendisi çok yakında karnı burnunda ortaya çıkıp yine biriyle nikâh masasına oturmaya koyulabilir, benden söylemesi! 🤭 Benden bu kadar, fotoğrafları da bırakıp kaçıyorum!

Bir de ağzını kapatan gülme emojisi koymuş şuna bak! O emojiyi alır senin götüne sokarım, geri zekâlı! İçten içe gereksiz yere yükselmiştim ama asıl sorun bu haberlerin ortalığa dökülmesiydi. Canım sıkılmıştı bu duruma. Gerçi ne bekliyordum ki? Er ya da geç bebek haberi ortaya çıkmayacak mıydı? Elimi alnıma götürüp düşünceli bir edayla duraksadığımda Valent bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacaktı ki yanına geldi ve telefondaki tweetleri okudu. Yüzünde mimik oynamasa da beni anladığını ifade eder gibi omuzlarımı sıvazladı. "Şu hâle bak, Valentino."

"Bunun er ya da geç olacağını biliyorduk, bebeğim."

"Biliyorduk ama..." Odayı deli danalar gibi gezdikten sonra verecek bir cevap bulamayıp elimi alnıma dayayarak ofladım. "Bilmiyorum, Valentino. Herkes bebek için evlendiler falan diyecek."

Yanıma gelip yüzümü avuçladı. "Neler hissettiğini anlayabiliyorum. Ama insanların ne düşündüğünü gereğinden fazla önemsemek sadece seni yıpratır. Sen güzel başarılara imza atsan bile onlar konuşacak bir şey bulacaktır, inan bana." Bakışlarındaki kararlılık ister istemez güven veriyordu bana. Bu haberin varlığıyla ilgili bir şeyleri düzeltmeyeceğini bilsem de o bakışlar içimi ferahlatıyordu. "İnsanların düşündüğünü umursamadan bir barda beni dudaklarından öpen o kadını geri istiyorum, onu bana getirebilir misin?"

Onaylarcasına başımı salladım ve "Evet." dedim sakince. "Ama 5 ay sonra falan." Valent haklıydı aslında. Biz ne yaparsak yapalım insanlar konuşacak, eleştirecek bir şeyler buluyordu mutlaka. Hamile kalmasaydım başka bir şey bulacaklardı kuşkusuz. Bunun önüne geçemezdik ki. Elimizde olmayan şeyler yüzünden kendimizi yıpratmanın ne gibi bir anlamı vardı.

Bu kadar üzüldüğümü gören adam "Tek bir telefonumla tüm bu haberleri kaldırtabilirim." dese bile başımı iki yana salladım.

"Hayır, bırak uğraşma. Bunu yapman okları daha çok üzerimize çevirir, bizimle daha çok uğraşırlar." Omuz silkerek ekledim. "Hem senin de dediğin gibi, er ya da geç öğrenmeyecekler mi? Büyümüş karnımla ortaya çıktığımda herkes öğrenecekti zaten. Boş ver iyi oldu aslında ya. Gerçekten. Takmıyorum." Bir süre umursamıyormuşum gibi davranınca itiraf ediyorum, bu iyi gelmişti. Beynime sahte de olsa umursamadığımı telkin edince bir süre sonra bunu gerçek mi algılamıştı bilmiyordum ama bunu düşünmeyi bıraktığımı fark ettim.

Gece uykumdan dilim damağım kurumuş bir hâlde kalktım ve yanımda Valent yoktu. Elim onun yattığı yerde gezindi bir süre. Sonra yataktan kalkıp doğruldum, komodinin üzerindeki cam sebilden bir bardak su doldurup içtiğimde ayak sesleri buraya yaklaşıyordu. Usulca içeri girdi. Bakışlarım ona döndü. Yine her zamanki gibi karizmatik görünüyordu. Hafif dağınık saçları, gri eşofmanı ve çıplak gövdesi.

Bakışları bana döndü. "Sen uyumadın mı?"

"Su içmek için kalmıştım." Yüzünde tanıdık bir öfke vardı. Sert ve acımasız. Bir şeyler olduğu kesindi. "Sen iyi misin?"

İfadesiz bir biçimde yanıma kadar gelip istifini bozmadan yanağımı okşadı. "İyiyim, merak etme." Dalgın bakışları tembellikle odada gezindi. "Yatalım artık." Yanıma uzandı ve beni kollarına çekti.

Kokusunun ne denli çekici olduğunun farkında değildi sanki. Sağ elim göğsünde gezinirken dudaklarım dudaklarına uzandı. Onu özlemiştim. Onu çok özlemiştim. Öpüşlerime karşılık verdiğinde kendimi yenilenmiş hissediyordum. Aynı zamanda fitili ateşlenmiş bir bomba gibi. Öpüşlerim daha tutkulu ve hoyrat bir hâl aldığında nazikçe geri çekildi. Şoke oldum. "Ne oldu?" Dağılmıştım. "Yanlış bir şey mi yaptım?'

"Hayır, tabii ki." Usulca "Yorucu bir gündü." dedi ve "Dinlenmelisin." sözünden sonra dudaklarıma eğilip küçük bir öpücük kondurdu. Uzanıp gözlerini kapadı.

Çarşafı üzerime çekip uzandığımda şaşkındım, ne düşüneceğimi bilmiyordum ve darmadağındım. Uzun süredir birbirimizden uzak kalmıştı. Beni sevdiğini, özlediğini söyleyen adam bir anda sebepsiz yere benden uzaklaşmıştı. Ne düşünmem gerekiyordu? Daha önce de buna benzeri başıma gelmişti ancak bu sefer saklamak istediği olası bir yaralanma olmadığı aşikârdı çünkü başına gelen her şeyi biliyordum. Neden bana dokunmak istememişti? Hem de ben böylesine isterken. Belki de artık o kadar da çekici değildim. Hamileydim, kilo almıştım. Benimle olmak istemiyordu belki de. En azından hamileyken ona çekici gelmiyordum. İç geçirdim. Bu kendimi yetersiz hissetmeme sebep olmuştu. Belki de çirkin. Bu düşünce uzunca bir süre peşimi bırakmadı. Ne ara uykuya daldığımı hatırlamıyordum.

❝Valentino❞

Lâl'i yeniden keyifli, mutlu ve yüzü ışıldarken görmek güzeldi. Kısa bir an hakkında sosyal medyada çıkan haberlere morali bozulsa da buna eskisi kadar takılmaması iyi haberdi. Lâl'in içinde iki kadın vardı sanki; biri naif ve masum bir kız çocuğuyken diğeriyse tutkulu ve tehlikeli bir kadındı. Etkisinin farkında olan tutkulu ve tehlikeli bir kadın.

Montrel'i arayıp Azize'yi serbest bırakmasını söyledim. Planımın ilk ayağı buydu. Esaret altında yarı ölü bir kadın işime yaramazdı. Kendine gelip beni bir süre sonra olsa bile arkasındaki güce götürmesini umuyordum. Onu serbest bırakacaktım ama peşini? Asla.

Lâl uyuduktan sonra uyku tutmamıştı. Yataktan dönüp durmaktansa kalkmayı tercih ettim, Lâl'in de uykusunu bölmek istemedim. Çalışma odasına geçtiğimde Pietro'yu aradım. "Valentino."

"Pietro. Senden bir şey isteyeceğim."

"Bu çok belli." Kısa bir sessizlikten sonra "Seni dinliyorum." dedi yalnızca.

"Vural Sezer denen o piç kurusunu takibe almanı istiyorum." Pietro'nun hatırlamamış olma ihtimaline karşılık Lâl'in eski nişanlısı Vural'ı." diye ekledim. "Elinde Lâl ile ilgili bir şey var. Ne olduğunu bilmiyorum, kendisi söylemeden Lâl'e de sormak istemiyorum. Kendi adına herhangi bir yerde kasa kiralamış mı, buna da bakmayı unutma."

"Tamam, sen merak etme. Varsa eğer böyle bir şey, mutlaka buluruz."

"Senden haber bekliyorum." Telefonu kapattım. Bu iş çok uzamıştı. Onu hayatta tutmak benim için her geçen gün daha zordu. Sevdiğim kadına o kadar şey yapmasına rağmen hayatta kalması. Bu benim de gücümü sorgulatacak cinsten bir durumdu. Onu parçalara ayırıp yok etmek istiyordum. Lâl'in üstüne gitmek istemesem de sabrım kalmamıştı. Artık sabır göstermek ya da Lâl'e karşı anlayışlı, olgun erkek profili çizmek eskisinden de zordu. İçimdeki hayvani duyguları bastıramıyordum. Aynadaki yansımamda gördüğüm canavar kan istiyordu.

Odaya geri döndüğümde Lâl uyanmıştı. Yüzünde hafif uykulu ve tatlı bir ifade vardı. "Sen uyumadın mı?"

"Su içmek için kalmıştım." Bir şeyler olduğunu hissetmiş gibi dikkatle bana baktı. "Sen iyi misin?"

"İyiyim, merak etme." Yanağını okşarken başına gelenleri ve tüm bunların benim tedbirsizliğim yüzünden başına gelmeye devam edenleri düşündüm. Vural. Onu cehennemine gömmek için sabırsızlanıyordum. "Yatalım artık." Kollarımı ona sardığımda dünyanın tüm kötülüklerinden korumak istercesine sıkı sarıldım.

Dudakları ve dokunuşları beni kendimden geçirirken geri çekildim. Afallamıştı. "Ne oldu?" Meraklı bakışları bir yanıt bekliyordu. "Yanlış bir şey mi yaptım?'

"Hayır, tabii ki." Aklına yine binlerce düşünce doluştuğuna emindim. O yüzden kafasında kurmaması için "Yorucu bir gündü." yanıtını verdim. "Dinlenmelisin." Yeterince zor bir dönemden geçiyordu. Buna hazır mıydı bilmiyordum. Kulağımda doktor tarafından söylenen Lâl'in tehlikeli bir hamilelik döneminde olduğu sözleri yankılanıyordu. Gözlerimi kapayıp uyumaya çalıştığımda az önceki yakınlaşmanın vücudumda bıraktığı etkiden kurtulmaya çalışıyordum.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 Nasılsınız? Ben yeniden sizlerle buluştuğum için çok mutluyum. ❤️ Bu bölümü Zodyaq , rabiaolgun1 , nzfn53 , darkisdark_ , Masumkedicik01 , fuckinceg26 , elifnazbln , KimJunMyeonunKalbi , FatmaKuuolu , husaynnn , seyda4941 , zozkarlikli okurlarıma ithaf ediyorum. 🎁 Yeni bölümümüzü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. Bir sonraki bölümle ilgili tahmin ve isteklerinizi de buraya alabilirim. 💞 Lâl ve Valentino'nun birlikte düşmanlarından intikam almasını istediğinizi yazmışsınız çoğunuz, bu konuda ne tür planlarınız var merak ettim doğrusu. O planlarınızı da buraya yazabilirsiniz. ✨ Yorumlarınız benim için gerçekten çok önemli ve bütün pasaj yorumlarınızı okuyup mutlu oluyorum. Ama en az yorum kadar önemli bir şey daha var ki, o da hayalinizdeki Lâlentino sahneleri. 😍 O istek sahnelerinizi de buraya yazabilirsiniz. 💞 Bu arada Halikarnas'ta Bir Gece'nin 1 MİLYON okunma olmasına şu kadarcık falan kaldı. 🤏🏻🎊 Sizlerin sayesinde! 😍 Keşke hepiniz Ankara'da olsaydınız ve buluşup 1 MİLYON kutlama pastası kesebilseydik. ✨ Hepiniz benim için çok değerlisiniz, bunu sakın unutmayın. Sevgiler ve de bol bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%