Yeni Üyelik
28.
Bölüm

❅ Napoli'de Bir Gece | 18/1

@buzlarkralicesi

-18/1-

❝Lâl❞

Sabahın ilk ışıklarında yatakta kıpırdanırken kendimi yorgun hissediyordum. Mutlu bir yorgunluk. Uzun zamandır ilk defa bu kadar mutlu uyandığımı hatırlıyordum. Üzerimden yorgunluğu atamamam da işin nazar boncuğu olsun. Odada küçük tıkırtılar duymaya başlayıp gözlerimi araladığımda Valentino benden önce uyanmış, hazırlanmıştı bile. Yatakta doğrulup gözlerimi ovaladım. "Beni uyandırmadan gitmeyi mi düşünüyordun?"

Kol saatini takan adam "Günaydın." dedi sakin ve mutlu bir ifadeyle. "Tabii ki hayır." Saatine baktı. "Henüz zamanımız varken dinlenmeni istedim."

Gülümseyerek kollarımı açıp gerindim. Kendimi hazır hissettiğimde yavaşça ayaklarımı yataktan sarkıtıp kalktım. Duşa girmek için banyonun önüne geldiğimde siyah geceliğimi soyup çırılçıplak içeri girdim. Arkamdan bakınan adamı görmemiş gibi davrandım. Sıcak bir duş vücuduma iyi gelmişti. Ayılmıştım, uykum açılmıştı. Bornozumu giyip odaya döndüğümde odanın önündeki yakın koruma Nikolai göz ucuyla bana baktıktan sonra bavullarımızı yüklenip aşağıya indi. Kapıyı kapatan Valentino sakince "2 gün sonra Moskova'dan başka bir yere geçeceğim, bazı işlerim var. Senin de o zaman Sicilya'ya döneceğine dair emir verdim." deyiverdiğinde bunun nereden çıktığını anlamaya çalışıyorudum. Aniden. Neden?

"Ne?" Anlam vermeye çalıştım. "Neden? Dün konuştuğumuzda böyle bir şey yoktu."

"Aniden çıktı." Konuyu dağıtmak ister gibi ekledi. "Nikolai sana eşlik edecek, bir an bile yalnız kalmayacaksın."

"Valentino, ne oluyor?" Sesimde hem yorgun hem de yanıt bekleyen meraklı bir ton hâkimdi. "Sürekli gelişen bir şeyler var ve sen bana hiçbir şey söylemiyorsun. Benden bir şeyler saklaman hoşuma gitmiyor."

"Lâl, işlerimle ilgili konuşmak istemiyorum. Bunu biliyorsun."

"Peki neden bu beni de ilgilendiren bir şeymiş gibi hissediyorum?" Tavırlarında bir gariplik seziyordum. Oldukça rahat ve kontrollü davranmasına rağmen bir tuhaflık vardı. Anlamaya çalışıyordum. Ama kafamda kurmamayı öğrenmiştim. Tedirginlik duyduğu bir şeyler vardı sanki. Yalnızca bana açıkça anlatmasını diliyordum. Trip atmadan, tavır almadan ya da kavga çıkarmadan yaklaştım. Yanağına dokundum ve okşadım. "Bana her şeyi anlatabileceğini biliyorsun, Valentino. Lütfen bana anlat. Seni endişelendiren her neyse. Benimle açık konuş."

Yere bakıp biraz duraksadıktan sonra derin bir nefes bıraktı. "İstanbul'a gitmem gerekiyor. Ve senin de oraya gelmeni istemiyorum, hepsi bu."

"Başıma gelenler yüzünden mi?" Onaylar gibi başını salladı. En azından açık konuşmasına mutlu olmuştum. İletişim kurabiliyorduk. Başımı onun göğsüne yasladım. "Valent, sorunlarımdan sonsuza dek kaçamam. Kalıp mücadele etmek zorundayım. Bebek için endişelendiğini de biliyorum, bu yüzden savaşmak için doğru zaman olmadığını düşünüyorsun, haklısın da." Karnıma dokundum. "Ama sen yanımızdayken bize hiçbir şey olmaz. Bunu biliyorum." Başımı kaldırıp yüzüne baktım ve yarım tebessümünü gördüm. "O yüzden bırak da geleyim. Tehlike her yerde. Burada Zita, orada Başkan. Bu değişmeyecek. Hep birileri olacak. Ama biz birbirimize bağlı olduktan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çok sınavlardan geçtik, birbirimize güvenmeyi öğrendik. Artık her şey daha farklı olacak." Yanağına öpücük kondurdum. "Endişelenme. Seninle güvendeyiz, sana güveniyoruz."

Dudağıma bir öpücük konduran adam rahatlamış görünüyordu. "İstediğini yaptırmakta üstüne yok."

İddialı bakışlarla gülümsedim. "Sen de beni çetin ceviz olduğum için sevmemiş miydin zaten?" Keyifli bir gülüşle karşılık verdi. Her şeyi tatlıya bağladıktan sonra giysi dolabını açıp rahat bir şeyler aradım. Dantelli camgöbeği iç çamaşırı takımımın üzerine fıstık yeşili, üzerinde beyaz çiçekler olan uzun bir elbise giydim. Hazırlanmamı beklemek için arkamdaki duvara yaslanıp kollarını kavuşturan adam giyinirken beni çapkın bakışlarla izlemekten geri durmuyordu. Çantamı toparladım. Telefonum, parfümüm, çubuk kraker, makyaj çantam... Tamam, eksik bir şey yok gibiydi. Çantamı elime aldım, "Ben hazırım, çıkabiliriz." dediğimde adam doğrulup arkamdan beni takip etti ve odadan çıktık.

Uçaktayken mutluydum. Valentino yanımda olduğu için, her şey yolunda gittiği için... Bu liste uzar giderdi. Pietro ve Luigi biraz ilerideki koltuklarda oturmuş Manrico ile konuşurken diğer köşedeki koltukta Nikolai dümdüz oturmuş sessizce önüne bakıyordu. Tamam, beni bir an olsun yalnız bırakmayacağını konuşmuştuk, yakın koruma olduğunu da biliyordum ama Valentino yanımdayken bu kadar yakınımızda olmalı mıydı emin değildim. Uçakta gereğinden fazla kalabalıktık. Böyle hissediyordum. Ona alışamamıştım henüz. Tuhaf hissettiriyordu. Sanki göz hapsindeymişiz gibi.

Yok, yok bu hamilelik beni iyice paranoyak yapmıştı. Önce Valent'in beni artık istemediğini düşünmüştüm, şimdiyse ortada hiçbir şey yokken Nikolai ile ilgili şüpheleniyordum. Saçmalık. Sürekli şüpheler, korkular ve evhamlarla dolu bir hayatım olmuştu. Yalnız olduğum zamanlarda bir şey olmasından bu kadar korkmazdım, sanırım canımın bir kıymeti de yoktu. Ama içimde bir canlı taşımaya başladığımdan beri bu sürece yavaş yavaş alışıyordum sanırım. Artık yalnız değildim. O iyi olsun diye her şeye dikkat etmek diken üstünde hissettiriyordu. Harika. Şimdiyse içimdeki küçük şey yüzünden mide bulantım başlamıştı. Ben ayağa kalktığında Valent sorarcasına bakınca "Midem kötü oldu, birazdan dönerim." diyerek yanından ayrıldım.

Ben ortalığa kusmadan adımlarımı hızlandırdığım sırada adam "Gelmemi ister misin?" diye sorarken peşimden geliyordu.

Tuvalette arkamdaki duvara yaslanan adam sakince bekliyordu. Bense kusarken beni izlemesini istemiyordum. "Çık dışarı lütfen, beni böyle görmeni istemiyorum." Gerçekten mide kaldırıcıydı. Kendim bile katlanamıyordum, öğürdükçe daha çok midem bulanıyordu. Neyse ki doktor yakın zamanda bulantıların kesileceğini söylemişti.

"Saçmalama." Saçlarımı bir eliyle arkaya toplarken diğer eliyle sırtımı sıvazlıyordu. "Daha iyi misin?"

Evet der gibi başımı salladım. Yüzümü yıkadığımda biraz daha iyiydim. Kağıt havluyla yüzümü kuruladığımda aynadan adamın yansımasına bakıyordum. O an alakasız bir biçimde kafamda bir soru işareti belirdi. "Biz vurulduğumuzda, ortadan kaybolduğumda... Beni neden aramadın, Valent?" Suçlayıcı değil de daha çok yanıtı arayan meraklı bir ifade hâkimdi yüzümde. Çünkü benim tanıdığım Valent ne olursa olsun beni arardı.

Nereden çıktı bu demeden direkt açıkladı. "Aslında aramaya çalıştım." Düşünceli bir yüz ifadesiyle "Vurulmuştum, komadaydım." yanıtını verdi. "Seni aramakta geciktim çünkü toparlanmam zaman aldı. Kendime geldiğimde istediğim ilk şey ayağa kalkıp seni aramak oldu ama kapıda Lâl olduğunu söyleyen başka bir kadın durunca..." Başını iki yana salladı suçlulukla. "Onun hayatta olduğunu bilemezdim."

Bense Azize konusundan çok Valent'in komada olduğu gerçeğini öğrenip şoka girmiştim. Arkama dönüp adama uzun uzun baktım. Kollarımı ona sardığımda "Aman Allah'ım..." diye mırıldandım. "Ya sana bir şey olsaydı, Valent? Ben o zaman ne yapardım?" Onun yok olma ihtimali bile nefes almamı güçleştiriyordu. Ellerimi vücudunda gezdirdim. "İyisin, yanımdasın. Şükürler olsun." Sarıldım sıkı sıkı. "Seni kaybetmeye dayanamam."

Kollarını bana saran adam saçlarıma öpücük kondurdu. "Hayatta olduğum sürece her nerede olursam olayım yine sana geleceğim. Ne kadar zaman geçerse geçsin."

Başımı ona yasladığımda Allah'a bir kez daha onu bana bağışladığı için şükrettim. "Hayatta olduğun sürece benden kurtulamayacaksın zaten, Valentino Riccardo."

İçeri döndüğümüzde ben bulantıma iyi gelir ümidiyle yanıma aldığım çubuk krakerleri kemirirken Valentino telefonundan düğün mekânlarıyla ilgili görseller gösteriyordu. "Bunları Wendy bulmuş. Sen bu konularla ilgilenmediğin için düğün organizasyonu görevini kendisi üstlendi. Hoşuna giden bir yer olursa işaretlemen yeterli."

"Valentino, evlilik konusunu bu kadar aceleye getirmesek olmaz mı?"

Çenemi parmakları arasına alan adam yumuşak çıkan sesiyle yanıtladı. "Bebeğim, bu konuyu aceleye getiren ben değilim." Bakışları karnıma döndüğünde acele etmemiz gerektiğini hatırlatması beni biraz germişti.

Henüz hayatımızda hiçbir şeyi çözememişken evlilik gibi bir işe girişmek beni tedirgin ediyordu. Başkan, Vural ve şimdi de Azize çıkmıştı başımıza. Onlar kara bir bulut gibi üzerimizde dolanırken nasıl nikâh törenimizle ilgili heyecanlı olmam beklenebilirdi ki? "Valent, seni anlıyorum. Evlilik konusunda acele etmene de hak veriyorum ama çözülmesi gereken başka sorunlar varken şuan düğün, evlilik düşünemem. Kafam çok dolu."

"Merak etme, ben senin yerine düşünüp hepsini halledeceğim. Hepsinin sırası var. Her birinin." Son cümlesi öyle sert ve acımasız çıkmıştı ki dudaklarından, avını dişlerinin arasında çiğneyen bir aslan gibi tehlikeliydi.

"Ne demek bu?" Herhangi bir yanıt vermeyi reddettiğinde üstüne gitmedim. Ancak az önce tuvalette konuştuklarımızdan sonra aklımda hep o vurulma sahnesi dönüp durmuştu. "Başkan denen o adamı öldürmek istiyorum. Sevdiğim adamı elimden almak üzereydi neredeyse." Başımı ona yasladım. Yine evhamlarım geri dönmüştü. "Valent, kendine çok dikkat etmeni istiyorum. Her zamankinden daha çok. Lütfen, bu çok önemli."

Saçımı okşayan adam "Merak etme." diyerek kestirip attı. Onun için tehlikeler korkutucu değildi çünkü tehlikelerin içine doğmuş biriydi ama artık tüm dengelerin değiştiğini ona nasıl anlatabilirdim? Lânet olası, artık baba oluyorsun ve kendine daha çok dikkat etmek zorundasın desem anlar mıydı acaba? Ciddiye alır mıydı beni? "Sen yalnızca kendine, bebeğimize iyi bakmaya odaklan. Geri kalan her şeyi ben halledeceğim. Endişelenmeni gerektiren hiçbir şey yok."

Sen öyle san. Gözü kara bir mafyayla birlikte olmak ne demek, nasıl bir zorluktur bilmiyorsun. Hiçbir bok bildiğin yok. Ah, ona zarar gelme korkusuyla yaşamak ne zor şeymiş.

❝Valentino❞

Moskova'ya ulaştığımızda önce otele geçtik. Odaya yerleştiğimiz sırada Lâl'i dinlenmesi konusunda uyarıp odadan kısa süreliğine çıktım. Kapının önünde bekleyen Nikolai'ye döndüm. "Gözünü bir an olsun bu odadan ayırma. Bir şeye ihtiyacı olursa hemen yerine getir ve bana haber ver." İtaatkâr bir biçimde başını sallayan adamı geride bırakıp asansöre yürüdüm.

Lobide adamlarımdan biriyle yaptığım küçük bir görüşmeden sonra Pietro'yla konuştum. Lobiye gelen adama direkt "Vural denen o piç kurusuyla ilgili bir şeyler bulabildin mi?" diye sordum.

Başını iki yana salladı Pietro. "İz üstündeyim, elbet bir şeyler çıkacaktır. Ancak şimdilik Türkiye içinde herhangi bir yerde kendi adına kiralanan bir kasa yok. Yurt dışında kasa kiralayıp kiralamadığını soruşturuyorum." Biraz tedirgin görünüyordu ve bu gözümden kaçmamıştı. "Bir şey daha var ama..."

Merakla kaşlarımı çattım. "Ne var?"

"Vural Lâl'i kaçırdığında mekânını bastığımız arkadaşı, Barkın." Soru sorar gibi baktığımda devam etti. "Lâl'in söylediği görüntüler dışında -ki o görüntülerde de ne olduğunu hâlâ kimse bilmiyor- Vural'ın elinde hoş olmayan başka bir video kaydı daha olduğunu söylüyor." Çekincesi varmış gibi ekledi. "Lâl'e çok kötü şeyler yaptığına dair bir video kaydı, sanırım. O pislik Barkın'a anlatmış. Barkın bu video kaydının Vural'ın başına dert açabileceğini çünkü karşı tarafın rızası dışında şeyler yaptığı için hapse atılabileceğini söylese de o manyak iki video kaydını da saklamaya devam ettiğini söylemiş." Sakin bir ses tonuyla beni yatıştırmaya çalıştı. "Henüz iki video kaydının da nerede olduğunu bilmiyoruz ama en yakın zamanda bulacağıma emin ol."

Burnumdan solurken orayı ateşe vermemek için kendimi zor tuttum. "Onu öldürmemem için tek bir sebep söyle bana!"

"Sakin ol, Valent. O orospu çocuğunun elinde ne var henüz tam bilmiyoruz. Lâl'i tehlikeye atamayız." Duraksadı. "Hem belki bu da Vural'ın oyunlarından biri olabilir. Bizi üstüne saldırmaya zorlamak, tahrik etmek için uydurmuş da olabilir. Önce tam olarak elinde ne olduğunu bilmeliyiz. Sonra kartları açık oynarız."

Haklıydı. Onu şuan ikiye ayırıp köpeklere yedirebilirdim ama yapmamam gerektiğini bilmek canımı inanılmaz derecede sıkıyordu. Dişlerimi sıktım. "Hemen bulun. Hemen. Tek bir kopyası dahi kalmasın." Sakin kalmaya çalışıyordum ancak bu mümkün olmuyordu. "Hepsini bana getirin." Yumruklarımı sıkıp hiçbir şey söylemeden otelin bahçesine çıktığımda gözlerimden alevler çıkıyormuş gibi hissediyordum. Lâl'e tecavüz ettiği yetmiyormuş gibi bunu kayda almış orada burada anlatıyordu. Belki de elden ele gezdiriyordu. Onunla işim bittiğinde boğazını kesip piç kurusunu kendi kanında boğacaktım. O an orada bağırıp çağırmayı, her yanı dağıtmayı çok istesem de artık gerektiğinde sakinleşmeyi, öfkemi kontrol altına almayı öğrenmeliydim.

Biraz hava alıp odaya geri döndüm. Lâl'in hiçbir şey hissetmemesi için elimden geleni yaptım. Sakin bir gülümsemeyle duştan çıkan kadının alnına öpücük kondurdum. "Harika kokuyorsun."

"Neredeydin? Seni bekledim."

"Birkaç işim vardı, önemi yok."

Sanki işlerin yolunda gitmediğini anlayan bir sensörü varmış gibi kaşlarını çattı. "Valent, bilmem gereken bir şey yok değil mi?"

Sağ elimle yanağını kavrayıp hafifçe sıktım. "Bilmen gereken tek şey seni çok sevdiğim." Ona piç kurusunun iğrençliklerini anlatmayacaktım. Bilmesine gerek yoktu ve böyle bir dönemde onu hiçbir şeyin üzmesine izin veremezdim. "Hadi şimdi dinlen."

"Bana eşlik etmek ister misin?" diye sordu gülümseyerek.

"Neden olmasın?" O uyuyana kadar yanında kalmak için üzerini değiştirdikten sonra yatağa uzanan kadının yanına oturdum ve saçlarını okşamaya başladım. "Çok yoruldun, biraz dinlenmelisin." Uslu durmamakta kararlı yaramaz küçük bir kız çocuğu gibi gözlerini bana diktiğinde uyarıcı ses tonuyla emrettim. "Gözlerini kapat." Dudaklarına öpücük bıraktığımda gözlerini kapatmaya ikna olan kadının uyumasını seyrettim.

Ah, mia bella...

Bazen sabrımı çok zorluyor, beni çok kızdırıyordu. Hatta belki de dünya üzerindeki kimse beni bu kadar delirtemezdi. Bunu göze alamadıklarından mı yoksa buna vakitleri kalmayacağından mı bilemiyordum ama Lâl'in beni herkesten çok kızdırma potansiyeli olduğunu iyi biliyordum. Beni üzüp paramparça etmek, kızdırmak, çıldırtmak ve üzerimde bunun gibi etkiler bırakmak onun elindeydi yalnızca. Zaman zaman çok hırçınlaşıp beni çileden çıkarsa da onu anlıyordum sanırım. Psikolog değildim. İnsanların ruhundan anlamayacak kadar kaba biriydim. Açıkçası insanların ruhları da beni ilgilendirmiyordu, beni ilgilendiren tek şey onun ruhuydu. Lâl'in ruhu. İnsan ruhundan iyi anlayan biri olmadığım hâlde onun neden bir türlü kimseye güvenemediğini iyi anlıyordum. Küçük bir kız çocuğuyken üzerine başkasının yerine geçmek gibi korkunç, ağır bir yük yüklenmişti. Kimse tarafından sevgi görmemiş biri büyüdüğünde elbette sevgi nedir bilmeyecek, kimseye güvenemeyecektir. Bundan daha doğal bir şey olamazdı. Beni üzen ve bitiren de her şey geç olmadan onu bulamamış olmaktı. Keşke çok daha önceden bulabilseydim onu. Keşke çok önceden arasaydım.

Kalbimin derinliklerine saklasaydım onu ve kimse bulup kıramasaydı.

Eğer bunları yaşamasaydı onu sevdiğime, biri tarafından gerçekten sevilebileceğine, sevilebilecek kadar değerli biri olduğuna inanabilirdi. Birbirimizi bu kadar yanlış anlamaz, yıpratmazdık. Tüm bunlar başımıza gelmezdi. Elimin altında gözleri kapanmış, melekler gibi uyuyan güzel şeye dokundum. Yanağını okşadım. Onu istemediğimi düşünüp bunu dert edişini düşünüp tebessüm ettim. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Onu istememek... İstesem bile bunu başarabilir miydim sanki? Bebeği aldırdığını söyleyip beni kendinden uzaklaştırdığında bile başaramamıştım bunu. Unutmak istemiştim. Beni sevmediğini, benim çocuğumu bile taşımak istemediğini düşünüp unutmaya çalışmıştım. Biraz gururun olsun, demiştim kendime. Ona öylesine kızgınken bile vazgeçememiştim. Bir virüs gibi tüm hücrelerimi esir alırken onu söküp atamamıştım içimden. Benim için bir şey bitti dediğim anda biterdi. Ancak bu kez başaramamıştım. Vazgeçmeye çalıştıkça daha da beter saplanmıştım ona. Sürekli onu düşünür olmuştum, onu takip ettirmemek için kendimi zor tutmuştum. Şimdiyse buradaydı, yanımdaydı. Her şey bir kâbustu, hiçbiri gerçek değildi. Yalandı. Beni sevmediği, çocuğumu istemediği yalandı. Küçük kalbi belki de bir bebeğe anne olmaktan korkmuştu ancak yine de vazgeçmemişti. Yalnız olacağını düşündüğünde bile bebeğimizden vazgeçmemişti. Ondan. Bizden. Vazgeçmemişti. Üzerini örttüm uyuduğunu izlerken. Bu görüntü belki de bana dünyada huzur veren tek şeydi. Tadını çıkardım.

...

*

YAZAR NOTU: Hi guyss! 💫 Nasılsınız? Öncelikle geçen bölüm heyecandan söylemeyi unutmuşum, Halikarnas'ta Bir Gece 1 MİLYON okunmaya ulaştı! 🎊 SAYENİZDE! 💞 Emeğinize, desteğinize ve ilginize sağlık! İyi ki varsınız! ❤️ Eveeet, darısı devam kitabı Napoli'de Bir Gece hikâyemize diyorum ve bir diğer konuya geçiyorum. Gecedeki Aşk Serisi'ni beğenen okurlarıma yeni bir hikâyemi daha önermeye geldim. KADEH adlı yeni hikâyem henüz prolog ve ilk bölümüyle Wattpad'de sizlerle! Halikarnas'ta Bir Gece'yi sevdiyseniz onu da seversiniz bence. Hikâyeye profilimden ulaşabilirsiniz. ✨ Gelelim çifte kumrularımız Lâlentino'ya. Biliyorsunuz kısa bir süredir aralarından su sızmıyor. Bunun şerefine hayalinizdeki Lâlentino sahnelerini buraya yazarsanız çok sevinirim. Sizce bebeğin cinsiyeti ne? O konuda tahminlerinizi de buraya yazabilirsiniz. 🐣 Bölüm hakkında duygu ve düşüncelerinizi buraya, yeni bölüm tahminlerinizi de buraya yazabilirsiniz. Öneri ve istekleriniz varsa eğer yeni bölümle ilgili, onları da buraya alabilirim. Sevgiler, bol kokulu öpçükler! 😘

•••

SOSYAL MEDYA
Wattpad: -BuzlarKralicesi
Instagram: buzlarkralicesioffical
YouTube: Gülay Sena Dündar
Tiktok: @halikarnastabirgece

HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI
@halikarnastabirgece
@lalalsancakofficial
@valentinoriccardoofficial
@lalentinofanclub

Loading...
0%