@buzlarkralicesi
|
-18/2- ❝Lâl❞ Sicilya'daki evin önündeyiz. Ben Valent yine yanımda olduğu için mutluyum. Ona sarılıyorum. Tam kollarımı gevşetip ondan ayrıldığımda silah sesleriyle kulaklarım sağır oluyormuş gibi hissediyorum. Kurşunlar ardı ardına Valentino'nun vücuduna girip çıkıyor. Hayatımın aşkı kanlar içinde yere yığılıyor. Yataktan sıçrayarak uyandığımda gördüğüm bu rüyaya bir anlam vermeye çalışsam bile manasını çözemiyordum. Nefes almaya çalıştım. Uzun zamandır kötü rüyalar görmüyordum. Artık bunun geçtiğini düşünürken yeniden başlamıştı. Kan ter içinde kalmıştım. Yanımda dirseklerinin üzerinde yükselen adam endişe ve merakla bana bakıyordu. "Lâl, bebeğim? İyi misin?" Yalnızca aşağı yukarı başımı sallayarak yanıt verebildim. Gördüğüm kâbusun etkisinden kurtulamamıştım henüz. Yutkundum. Boğazım kurumuştu. Komodinin üzerinden bir bardak su doldurup içtim. Az önceki sessiz yanıtımla ikna olmayan adama dönüp "İyiyim, gerçekten. Kötü bir kâbustu sadece." diye mırıldandım. Ancak onu karşımda sağlıklı gördüğüm için ister istemez saniyeler sonra çıplak gövdesine sarıldım. "Sen de iyisin, çok şükür. Çok şükür..." diye sayıkladım. Saçlarımı okşayan adam "İyi olduğuna eminsin değil mi?" sorusunu yönelttiğinde düşündüğüm tek şey hepsinin bir rüya olduğuydu. Bu yüzden rahatlamıştım. "Senin öldüğünü gördüm rüyamda." O kelimeyi söylemek bile acıyla yutkunmama sebep olmuştu. "Yerdeydin. Öyle, kanlar içinde..." Hıçkırıklarım sözlerimi boğmuştu. Yeniden bana sarılan adam ise sakin ve soğukkanlıydı. "Şşşt... Hepsi bir rüyaydı. Bak, ben yanındayım." Kolları güven veren bir his uyandırırcasına beni sarıyordu. "Her şey çok üst üste geldi. Tüm bunlar seni kötü etkiledi, biliyorum. Ama geçecek." Saçlarımı geriye atan adam yüzümü ellerinin arasına aldı. "Ben iyiyim, yanındayım." diye tekrarladı sakinleşmem için. Ben ıslak gözlerimi kırpıştırdıktan sonra aşağı yukarı salladım başımı. "Ben bir yüzümü yıkayayım, kendime gelirim." Kendimi banyoya attığımda ellerimi tezgâha dayamış aynada kendime bakıyordum. Bu tekrar ederse psikolojik destek almalı mıydım? Yoksa tüm bunlar yaşadığımız hayatın normal akışı mıydı? Ayrıca kime gidip neyi ve nasıl anlatabilirdim ki? Ben de bir psikologdum ama... Terzi kendi söküğünü dikemez meselesiydi işte. Kendimi gördüğüm kötü bir kâbusla yargılamamam gerektiğini düşündüm ve yüzümü yıkayıp odaya geri döndüm. Valentino yine bazı telefon görüşmeleri yapıyordu. Telefonu kapattığında yanıma geldi ve elleriyle omuzlarımdan nazikçe tutup okşadı. "Bazı işlerim var, otel dışına çıkmam gerekiyor. Yalnız kalabilecek misin?" Yorgun bakışlarımla tebessüm etmeye çalışıp başımı salladım. "Merak etme, ben hallederim." "Kötüysen gitmeyebilirim." "Hayır, iyiyim Valentino." Az önce onu yeterince korkutmuştum. Kendimden emin görünmeye çalışarak ekledim. "Gerçekten." "Nikolai emrinde olacak." "Tamam, aklın burada kalmasın." Dudağıma bir öpücük kondurup odadan çıkan adamı seyrettim. Kapıdan çıkmadan önce "Lütfen, kendine dikkat et." diye uyarmayı da ihmal etmedim. Odada yalnız kaldığımda ne yapacağımı pek bilmiyordum. Bir süre oyalanmaya çalıştım. Önce biraz kitap okudum. İtalyanca falan çalıştım. Geçen gün sipariş ettiğim kitaba devam ettim. Asfiksiofilisi olan genç bir kızla BDSM zevkleri olan bir ressamı konu alıyordu. Bu beni bir süre oyaladı. Sonra dergileri kurcaladım, şifreli kanallardaki aksiyon filmlerine baktım ama zaman geçmek bilmiyordu. Bir süre sonra onlardan da sıkıldım. Oda üstüme üstüme gelmeye başlamıştı. Biraz bahçeye çıkıp hava almak iyi gelecekti. Odadan çıkmak için adım attığımda Nikolai kapının önünde ellerini önünde birleştirmiş sert bir yüz ifadesiyle görevine layık bir biçimde bekliyordu. Çok önemli bir şeyi korur gibi ciddiyetle duruyordu öyle. Nedendir bilmem ama Valent onu başıma diktiği için bir açıklama yapma gereği duydum. "Çok sıkıldım, biraz bahçede dolaşmak istiyorum." Yalnızca itaatkâr bir baş işaretinin ardından arkamdan beni takip etmeye başladı. Yakın korumam olarak işe başladığı günden beri bir an olsun ne bir telefonla oynayıp uğraştığını, ne izin günü kullandığını görmemiştim. Bir robot gibi sürekli başımda, beni koruyordu. Böyle birinin sevgilisi olmak zor olmalıydı. Ya da eşi, çocukları. Böyle insanlar nasıl aile kurarlar hiç anlamazdım doğrusu. Mesela başkan. Nasıl evlenip çoluk çocuk sahibi olacak vakti bulmuştu bilmiyordum doğrusu. Onunla akşam yemekleri dışında doğru düzgün yüz yüze bile gelmezdik. Sürekli meşguldü, sürekli işi vardı. Sürekli. Böyle hayat olur muydu bilemiyordum ama bana kalırsa bir noktadan sonra insanın ailesine vakit ayırması gerekiyordu. Asansör kabinine ilk Nikolai girdi. Her şeye karşı fazlasıyla hassasiyet gösteren, gözlemci ve önlem almak için tetikte bekleyen bir hâli vardı her daim. Düğmeye bastı ve alt kata indik. Dış kapıya geldiğimizde ben ne olduğunu anlamadan burkulan ayağımla yere kapaklanmak üzereyken atik bir biçimde beni tutan Nikolai'nin kollarında buldum kendimi. Kısa bir an adamın kuvvetli reflekslerine şok olmuş bir biçimde öylece kaldıktan sonra yavaşça doğruldum ve kollarından iki adım geri attım. Görevinin bir parçasını gerçekleştirdiği için sakin ve soğukkanlı duran adam "İyi misiniz?" diye sordu. Başımı salladım. "Evet, iyiyim. Teşekkürler." Şaşkınlığımı gizleyemeden ekledim. "Reflekslerin çok iyiymiş, şaşırdım doğrusu." "Öyle olmak zorunda. Don Riccardo tarafından o kadar kişinin arasından bu yüzden seçildim." Bahçede yürümeye başladığımda Nikolai birkaç adım arkamda ciddiyetini ve mesafesini bozmadan beni takip ediyordu. Temiz hava biraz iyi gelmişti, kâbusun etkisinden de kurtulmuş sayılırdım. Ancak canım hâlâ sıkılıyordu. Ah, keşke düğün organizasyonuyla uğraşacağım diye tutturacağına Wendy de gelseydi. En azından birlikte dedikodu yapar, sohbet eder, dertleşirdik. Luigi ve Pietro da kesin çok önemli işler peşindedir yine. Ben öyle yalnız başına dolaşıyordum yine. Yakın korumam Nikolai ise pek arkadaş canlısı görünmese de sanırım tek şansım onunla sohbet etmekti. Hem belki onunla muhabbet kurarsam Valent hakkında bilmek istediklerimi de kısmen alabilirdim, kim bilir? Arkama döndüm ve ona baktım. "Çok sıkıldım. İstersen yürüyüş sırasında bana eşlik edebilirsin." Ağzından tek kelime çıkmayan adam yine artık kendiyle bütünleşmiş o itaatkâr baş işaretiyle yanıt verdikten sonra ellerini önünde birleştirmiş, bu kez yanımda yürümeye başlamıştı ancak ağzını bıçak açmıyordu. Çok sohbet seven biri değildi anladığım kadarıyla. Hani bazı insanlar vardır, siz sormadan bir şey söylemezler, arkadaş olmak ya da sohbet etmek için siz adım atmadıkça sessiz kalırlar, içine kapanıktırlar. Sanırım Nikolai de onlardandı. Belli ki sohbet başlatmak için benim çaba göstermem gerekiyordu. "Valent'i uzun zamandır tanıyorsun sanırım." "Sayılır." "Evli misin?" "Hayır." "Çocuğun da yok o zaman." Sorgu memuru gibi başına dikilmiş sorular soruyordum. Yani en azından öyle göründüğümün farkındaydım. Ama yeni tanıştığım insanlara karşı biraz meraklı komşu tiplemesine bürünebiliyordum. Hele ki Nikolai gibi gizemli görünen suskun tiplere karşı. "Hayır, çocuğum da yok." Başımı yana yatırarak onayladım. "Tabii, bu yoğun iş temposunda aile kurmaya vakit bulamaman normal." Sessizliğini sürdüren bu adamla sohbeti sürdürmek biraz zordu. Sorduğum sorulara kısa kısa cevaplar veriyordu ve sohbeti devam ettirmem için bana hiç yardımcı olmuyordu. Belki Wendy'le arasını yapabilirdim. Bilirsiniz işte, yoğun çalışan insanlar genellikle iş yerinden birileriyle ilişki yaşarlar ve bu onlar için daha kolaydır. E Wendy de adamı beğenmiş görünüyordu, biraz ağzını aramamda ne gibi bir sakınca olabilirdi? "Sevgilin falan bu iş temposuna karşı anlayışlı davranan biridir umarım. Seni hiç kaytarırken görmüyorum." Kaytarmak kelimesini anlamamış gibi baktığında açıkladım. "Yani hep işle ilgileniyorsun, özel hayatın ya da aile hayatın yok gibi. Onu demek istedim. Sevgilin için bu zor olmalı." Belki de özel konulardan konuşmayı sevmiyordu. Şimdi anlardık nasılsa. "Benim sevgilim olmaz." Yarım ağız güldükten sonra "Neden olmasın canım?" diye sordum. "Gayet hoş birisin. Çoğu kadın etrafında pervanedir." Mesela Wendy gibi tatlı kızlar. Bunu söyleyip arkadaşımı ateşe atacak değildim. Sonuçta adamı henüz tanımıyordum. Önce bir bakalım, benim arkadaşıma layık biri mi? Nikolai ise "Sanırım yanlış anladınız." diye düzeltti. "Özgüven problemim yok. Sadece ben romantik ilişkiler yaşamam, sevgilim olmaz. Tercihim değil." Onaylarcasına başımı salladığımda adamın söylediklerini net bir şekilde anlamıştım. Yani tam olarak şey diyor olabilir miydi? Benim sevgilim olmaz, tek gecelik ilişkiler yaşar geçerim. Bir kötü çocukla mı karşı karşıyaydık? En azından ben öyle algılamıştım. "Tabii, tercih meselesi." dediğimde üzerine bir çizik atmıştım. Bu adam Wendy'ye yaramazdı. Benim arkadaşımı üzerdi bu. "Kusura bakma ben de böyle özel konulara balıklama daldım ama..." "Önemli değil." En azından nezaketen de olsa kibar konuşuyordu bana karşı. Tabii herkesle böyle miydi yoksa ben onun patronunun sevgilisiyim diye bana mı özel tarife uyguluyordu bilemiyordum. "Açıkçası seninle konuşmak bana iyi geldi, Nikolai. Sanki sende kapalı kutu hissi var. Senden sır çıkmaz, doğru mu tanımışım seni?" "İnsanlarla gereğinden fazla konuşmayı sevmem. Dedikodu yapacak vaktim de yoktur. Bu yüzden evet, bir noktada tespitleriniz doğru, Lâl Hanım." "O yüzden seninle bir endişemi paylaşmamda sorun yoktur diye düşünüyorum." Nikolai sessiz kalınca devam edecek cesareti buldum. "Valentino için endişeleniyorum." Yine gergin olduğum anlarda olduğu gibi başımı öne eğmiş parmaklarımla oynuyordum. "Kendine hiç dikkat etmiyor, tehlikeden korkmayan bir yapısı var ve bu beni korkutuyor." Dürüstçe ekledim. "Artık bir şeylerin değişmesi gerek. Yalnız değiliz, ikimizin de sorumlulukları var." Gözleri birkaç saniyeliğine bebeğe kaydığında başını salladı. "Endişenizi anlıyorum. Bu konuda elimden ne gelir bilemiyorum ama elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz." "Sana güvenebilirim, değil mi?" "Merak etmeyin. Onu canım pahasına koruyacağımdan emin olabilirsiniz." Sanki aklımı okuyormuş gibi temkinli bir biçimde ekledi. "Ancak ondan size haber taşımamı istemeyin benden. Böyle bir şey mümkün değil. Siz de biliyorsunuz ki ben herkesten önce Valentino Riccardo için çalışırım." Tamam, buna da şükür diye geçirdim içimden. En azından Valent'e bir şey olmaması için elinden geleni yapacağını söylüyordu. Gerçi onu daha bu şekilde nasıl koruyabilirdim ki? Böyle tehlikeden tehlikeye atlarken. Mesela şuan neredeydi bilmiyordum. O benim bilmediğim bir yerdeyken Nikolai yanımdaydı ve Valent'in başına bir şey gelirse yapabileceği ne vardı ki? Yüzümdeki tedirginliği çözen adam "Endişeniz yersiz, Lâl Hanım." dedi yalnızca. "Müstakbel eşiniz tehlikenin ortasında doğmuş biri. Tehlikeyi engelleyemiyorsanız endişelenmemelisiniz." Bakışları yeniden bebeğe gittiğinde ekledi. "En azından koruyabileceğiniz şeyler için." Kısa bir an samimi bir dost gibi tavsiye veren adam saniyeler içinde yine o eski yakın koruma tarzına dönmüştü. "Haddimi aştıysam affedin." "Hayır, hayır haklısın. Seni anlıyorum. Teşekkür ederim sohbetin için." Biraz yorulmuştum ve sanırım hamilelik yüzünden ayaklarım şiştiği için spor ayakkabım vurmaya başlamıştı. Yüzümü ekşittim. "Dönelim mi artık?" "Siz nasıl dilerseniz." Önden buyur eden adamın yanından geçtim ve geldiğimiz yerden arkamdaki koruma eşliğinde geri döndüm. Otel odasının önüne geldiğimizde "Sohbetinle eşlik ettiğin için teşekkür ederim, iyi çalışmalar." diyerek Nikolai'ye teşekkür ettim ve içeri girdim. Valentino gelmişti. Elindeki telefonu komodine bırakıp ayağa kalktı. "Nerelerdeydin? Seni merak ettim." Sesi biraz gergin ama bir o kadar da yumuşak çıkmıştı. "Çok sıkıldım, bahçede yürüyüşe çıktım. Nikolai sağ olsun eşlik etti, biraz sohbet ettik." Onaylayan bakışlarla başını salladı. "İyi vakit geçirmene sevindim. Ama kendini fazla yormak yok, biliyorsun." Bense uysalca "Biliyorum, merak etme." dedim gülümseyerek. Yeterince gergin bir dönemden geçtiğini, benim dışımda da bir sürü sorunlarla ilgilendiğini görebiliyordum. İşlerinden bana bahsetmese de son zamanlarda sorunlar olduğu gün gibi ortadaydı işte. Sorun olmayan bir zaman var mıydı acaba? Yavaşça yatağa oturup zorlukla spor ayakkabılarımı çıkardım. "Ufff, ayaklarım şişmiş." Ayaklarımı ovalarken adam yanıma yaklaşıp koltuk altlarımdan beni yakaladı ve yavaşça yatağın başına sürükleyip doğrulmamı sağladı. Elleri ayaklarımda masaj yapar gibi gezinirken "Az önce ne konuşmuştuk?" diye tatlı tatlı azarladı beni. "Bu kadar yürümen gerekmiyordu." "Ya yürümekle alakası yok, vallahi. Hamilelikte oluyormuş böyle şeyler. Neyse ben Nikolai'ye söyleyeyim de yiyecek bir şeyler söylesin odaya." Tam o sırada Valent'in çalan telefonu kurtarıcım gibi imdadıma yetişmişti. Telefonu eline alıp yanıtladı. "Pronto..." Banyoda telefonla konuşuyordu, aralık kapıdan aynanın önünde öfkeli bir biçimde birileriyle konuştuğunu duyuyordum ancak ne konuştuğunu anlamak zordu. Yaklaşıp bir şey sormaya da korkuyordum çünkü sürekli ne oldu, iyi misin diye sorup durmak bir süre sonra adamı bayacaktı. Her şeye burnunu sokan, meraklı biri gibi görünmek istemiyordum. Öyle olsam bile. Sakince aralık kapıdan bakarken Valentino öfkeyle telefonu kapatıp yere fırlattı ve yumruğunu aynaya geçirdi. Yüreğim ağzımda yerimden sıçradım. Yine bir şeyler oluyordu. Gel de şimdi ne olduğunu sorma. Mümkün müydü böyle bir şey? Hızla ayağa kalkıp banyoya girdim ve adamın kana bulanmış eline uzandım. "Valentino..." diye fısıldadım. O ise hiçbir acı ifadesi barındırmayan yüzünü bana dönmüş, yüzümü ellerinin arasına aldı. "Özür dilerim, bebeğim." Eline baktığımda "Korkacak bir şey yok, merak etme." diye ekledi beni sakinleştirmek istercesine. "Ne demek bir şey yok, Valentino? Elini parçalıyorsun ve bir şey yok diyorsun." Başımı iki yana sallayarak söylenmeye başladım. "Sana inanamıyorum gerçekten. Zaten senin başka düşmana ihtiyacın yok ki. Kendin varken..." Onu biraz azarladıktan sonra ellerinden tutup yatağa oturttum. "Gel şöyle, çok kötü olmuş bu. Yaranı temizleyelim, bir pansuman falan yapalım." "Uğraşma. Ben hallederim." "Senin nasıl hallettiğini az önce gördük Valentino, konuşturma beni şimdi." Ecza dolabından gerekli malzemeleri aldıktan sonra adama geri döndüm. Yaralı elini kucağıma alıp önce temizledim. Sonra usulca sardım. Onu bu kadar öfkelendiren şeyi merak ediyordum ve yeni bir belanın bize yaklaştığını hissedip korkuyordum. "Acıyor mu?" "Hayır." Aramızda kısa bir an sessizlik olduktan sonra dayanamadım ve sormayacağım dediğim şeyi yine sormaya karar verdim.. "Valentino, sürekli seni sık boğaz etmek istemiyorum ama gerçekten buna dayanamıyorum artık." Fısıldarcasına "Neler oluyor?" diye sordum. "Bir şey olduğu yok, sadece bir an öfkeme hâkim olamadım. Hepsi bu." Sağlam kalan eliyle yanağımı okşadı. "Korkulacak hiçbir şey yok." ❝Valentino❞ "Pronto..." Banyoya geçip aramayı yanıtladığımda hattın diğer ucundaki Pietro'ydu. "Ne buldun?" "Vural hakkında söyleyeceklerimden önce başka bir haber vermem gerek." "Nedir?" "Azize... Serbest bıraktığımız hâlde ailesinin yanına dönmedi. Saklanıyor." "Bir planı olabilir." Düşünceli bir ifadeyle soluk verdim. "Biriyle buluştu mu?" "Henüz değil. Sadece biriyle çok kısa bir telefon görüşmesi yaptı ama her kimse görüşmeyi telefon kulübesinden yaptığı için kim olduğunu saptayamadık. Ama adamlarımız takipteler. İş birlikçisini veya iş birlikçilerini bulacağız." Bunu bekliyordum. Sabırlı olmamız gerektiğinin farkındaydım, bu yüzden duruma şaşırmadım. Beklemek için yeterince sabırlıydım, özellikle Vural gibi feci sonları hak eden insanları henüz gebertmememden bunu anlayabilirdiniz. "Vural'la ilgili neler var?" "Valent, Vural Sezer adına yurt dışında da herhangi bir kasa kiralanmamış. Sahte bir isimle kasa kiralamış olabileceğini tahmin ediyoruz, araştırıyorum bu konuyu. Ama sahte isim kullandıysa izini bulamama ihtimalimiz çok yüksek. Arkadaşı Barkın'a kasadaki video kayıtlarını çok güvendiği birine emanet ettiğini, başına bir şey geldiği takdirde bunu medyayla paylaşmaktan çekinmeyeceğini söylemiş." Öfkelenmiştim. "Lânet video kayıtlarını emanet ettiği pezevenk arkadaşını bulun o zaman!" Hınçla telefonu kapattığımda öfkem dinmek bilmiyordu. O piç kurusu kimdi de beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu? Kendini ne zannediyordu? Telefonu fırlatıp aynayı yumrukladığımda kendimi kaybetmiştim. Aralık kapıdan Lâl'i gördüğümde toparlandım. Yemek söylemek için dışarı çıktığını sanıyordum, yoksa o buradayken bunu asla yapmazdım. Zaten sabahtan beri diken üstündeydi ve korkuyordu. Tanrım. Delirmek üzereydim. "Valentino..." Genç kadının yüzünde dehşet içindeymiş gibi bir ifade vardı ve korktuğu her hâlinden belliydi. Bunu ona ben yapmıştım. Kesik kesik nefes alıyordu. Yaklaşıp yüzünü avuçlarımın arasına aldım. "Özür dilerim, bebeğim." Bakışlarım gözlerinin kaydığı ellerime indi ve sakince ekledim. "Korkacak bir şey yok, merak etme." "Ne demek bir şey yok, Valentino? Elini parçalıyorsun ve bir şey yok diyorsun." Başını iki yana salladı. "Sana inanamıyorum gerçekten. Zaten senin başka düşmana ihtiyacın yok ki. Kendin varken..." Bana kızarken bile beni düşünüyordu. "Gel şöyle, çok kötü olmuş bu. Yaranı temizleyelim, bir pansuman falan yapalım." "Uğraşma. Ben hallederim." "Senin nasıl hallettiğini az önce gördük Valentino, konuşturma beni şimdi." Elimi temizleyip sardığında "Acıyor mu?" diye sordu. Yüzündeki endişe silinmemişti. Kolay kolay silineceğe de benzemiyordu. Buna şahit olmasını istemezdim. Kendime engel olamamıştım. "Hayır." Kısa bir sessizlikten sonra söze girdi Lâl. "Valentino, sürekli seni sık boğaz etmek istemiyorum ama gerçekten buna dayanamıyorum artık. Neler oluyor?" Ona olanları nasıl anlatabilirdim ki? Hamilelik başlı başına yeterince hassas bir dönem değilmiş gibi bir de riskli bir hamilelik döneminden geçiyordu. İlk zamanlar kadar olmasa da risk hâlâ vardı. Ona Vural denen o piç kurusunun pisliklerini nasıl anlatabilirdim? Yeterince kötü etkilenmemiş miydi zaten? "Bir şey olduğu yok, sadece bir an öfkeme hâkim olamadım. Hepsi bu." Yanağını okşadım gülümsemeye çalışarak. "Korkulacak hiçbir şey yok." Onunla ilgili bir şeyi sakladığımı bilseydi muhtemelen bir de bu yüzden benimle kavga ederdi. Ancak bunu göze alacak kadar seviyordum onu. Lâl'i ve bebeği korumak için gereken buysa yapmaktan çekinmeyecektim. ❝Azize❞ Palermo sokaklarında yırtık pırtık kıyafetlerle, her yanım kurumuş kan ve yara bere içinde sendeleyerek yürümeye çalışırken onunla görüştüğümüz barakayı arıyordum. Dokuz'u orada bulabileceğimden emin dahi değildim. Bana yakalanırsan beni tanımıyorsun demişti. Yakalandığım takdirde ona asla ulaşamayacağımı ve de ulaşmamam gerektiğini de söylemişti ama onu dinlemedim. Çünkü gidecek başka yerim yoktu. Ailemin yanına dönmeyecektim çünkü onlarla da görülecek bir hesabım vardı. Toparlanmam gerekiyordu. Valentino'nun beni perişan hâlde bile olsa bırakmış olmasına şükrediyordum çünkü yakalandığım ilk andan beri bunu hiç ummadım. Beni öldürür diye düşünmüştüm ancak bir planı olduğu kesindi. Barakaya ulaşacak takati bulamadığım için bir barın önünde bir yabancıdan bir dal sigara, birkaç dakikalığına da telefon ödünç aldım. Duvara çöküp dinlenmeye çalışırken Dokuz'a ulaştığım numarayı tuşladım. Açmadı. Tahmin ettiğim gibi. Bir iki saniye sonra tanımadığım bir numara aradığında o olduğuna emindim. Beni gözden çıkaramayacağına emindim çünkü. Hemen aramayı yanıtladım. "Dokuz?" "Gerçekten bu kadar aptal mısın yoksa kendini sabote etmeye mi çalışıyorsun? Bir haltı beceremediğin gibi beni arıyorsun. Valentino'nun seni takip ettirdiğini, telefonlarını dinliyor olabileceğini hiç mi düşünmüyorsun merak ediyorum." Nefes nefese "Dokuz! Beni dövdüler. Beni yalnızca dövmekle kalmadılar, türlü işkenceler ettiler! Ölmek üzereyim sandım. Gidecek bir yerim yok, bana yardım etmen lazım!" dedim panikle. Bana yardımcı olmasını umdum. "Aptallık etme. Sana yardım falan etmeyeceğimi biliyorsun. En başından anlaştık. Beni tanımıyorsun. Güçsüz, hamile bir kadınla bile başa çıkamadın. Görevinde başarısız oldun. Bundan sonra yalnız başınasın." "Peki ya sen? Sen Valentino'dan nasıl intikam alacağını sanıyorsun? Hem de ben olmadan!" Alaycı bir kahkaha sonrası yanıtladı. "Sana ihtiyacım olduğunu mu sanıyorsun? Çıkarlarımız ortak olduğu için seninle anlaşmaya oturdum, sense bir haltı beceremedin. Bundan sonrasını kendi yöntemlerimle halledeceğim. Senden iyi halledeceğim kesin." Son sözü "Beni sakın bir daha arama. Zaten arasan da ulaşamazsın. Ve sana küçük bir tavsiye, yerimde olsam hayatta kalmak için aklıma güvenmeyi denemezdim bile. Başaramayacağın kesin çünkü ." oldu, hepsi bu. Ve hat kesildi. Bir daha ona ulaşamadım. Buhar olup uçtu. ... * YAZAR NOTU: Hi guyss! 👸🏼 Hepinize mutlu bayramlar dilerim! 🍬 Bölümü nasıl buldunuz? Buraya yazabilirsiniz. 💞 Bu bölümü fuckinceg26 okuruna ithaf ediyorum çünkü 100 yoruma tamamlayan bölüm kahramanımız kendisi. 😍 Teşekkür ederiiim. ❤️ Sizce Dokuz karakterinin Valent'le nasıl bir hesabı, ne alıp veremediği var? Bu konuda tahminlerinizi de buraya alabilirim. Ve Azize'nin yeni hamlesi ne olacak sizce? Buraya yazabilirsiniz. Son bölümde yorumlar çok azalmıştı ve buna bir miktar üzüldüm, size teşvik amaçlı "bu bölüm eskisi gibi 100 yorum kotamız dolarsa yeni bölüm gelecek" diyerekten sizleri biraz canlandırayım yoksa yorum yazacağınız yok. Damping! Patron çıldırdı! 😂 Yorumlarınız benim yakıtım, onlar çok motive ediyor o yüzden bol yorumlarınızı bekliyorum. Sizleri aşırı aşırısı seviyorum, sevgiler ve de bol kokulu öpçükler! 😘 ••• SOSYAL MEDYA HİKÂYENİN INSTAGRAM HESAPLARI |
0% |